Dolar
40.57
Euro
47.62
Altın
3,337.01
ETH/USDT
3,742.60
BTC/USDT
117,301.00
BIST 100
10,642.60
Analiz

Süveyda krizi bir dönüm noktası mı oldu?

Süveyda krizi, taktiksel bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ancak daha büyük stratejik tehdit, Suriye’nin yeniden uluslararası sistemden izole bir aktör haline gelme riskidir

Kutluhan Görücü  | 25.07.2025 - Güncelleme : 25.07.2025
Süveyda krizi bir dönüm noktası mı oldu?

İstanbul

SETA Dış Politika Direktörlüğü’nden Araştırmacı Kutluhan Görücü, Süveyda krizindeki parametreleri AA Analiz için kaleme aldı.

***

Suriye’de 8 Aralık devrimi sonrasında potansiyel kriz alanlarının kısa süre içerisinde fiili çatışma sahalarına evrilebileceği gerçeği, Süveyda örneğinde bir kez daha teyit edilmiştir. Özellikle İsrail gibi bölgesel aktörlerin söz konusu alanlarda izleyici konumuyla sınırlı kalmayacağı, gerektiğinde doğrudan veya dolaylı müdahil olabileceği yönündeki öngörüler de bu bağlamda güç kazanmıştır.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Şam yönetiminin devraldığı miras: Dürzi sorunu

Her şeyden önce vurgulanması gereken temel gerçeklik şudur: Süveyda, Suriye’nin Kuneytra’dan sonra en küçük vilayeti konumundadır ve hem Esed rejimi döneminde hem de devrimden sonra kısıtlı bir otonomiye sahip bir bölge olmuştur. Şam yönetimi, Esed rejiminden kalan Dürzi sorununu bir miras olarak devralarak Süveyda özelinde çatışmadan ziyade diyalog mekanizmalarını öncelemeye çalışmıştır.


İsrail destekli Dürzi milislerle Araplar arasında çıkar temelli çatışmalar ve Şam yönetiminin sükûneti sağlamak üzere bölgeye gönderdiği takviyelerin saldırıya uğraması, yaşanan çok katmanlı gerilimin temelini oluşturmaktadır. Şam hükümeti, Azerbaycan’da gerçekleştirilen görüşmelerde kente müdahale için İsrail’den yeşil ışık aldığı varsayımına ve güvenlik güçlerinin pusuya düşürülmesinden hareketle kentte kontrolü sağlamayı hedeflemiş ve büyük ölçüde başarılı da olmuştur. Ancak İsrail’in Şam’da Halk Sarayı ve Savunma Bakanlığı’nı dahi hedef alan hava saldırıları neticesinde Suriye güvenlik güçleri çok sayıda kayıp vererek geri çekilmek zorunda kalmıştır.

Bu noktada vurgulanması gereken hususlardan biri de İsrail’in hava üstünlüğü sağladığı denklemin dışında, Suriye Ordusu'nun, ayrılıkçı Dürzi milisleri kısa sürede etkisiz hale getirebilecek ve birkaç gün içerisinde Süveyda’yı kontrol altına alabilecek kapasiteye sahip olduğu gerçeğidir.

Suriye ordusunun çekilmesinin ardından Dürzi milislerin Bedevi Araplara yönelik gerçekleştirdiği katliamlar, ülke sathında büyük bir infial yaratmış, Arap aşiretleri neredeyse tüm ülke sathında bir araya gelerek Süveyda’ya yönelik hafif silahlı unsurlarla çatışmanın diğer bir tarafı olmuştur. Bu süreç, Dürzi milislerin bir noktaya kadar gerilemesiyle sonuçlanmış, yoğun çatışmalar nedeniyle iki taraftan da çokça kayıp yaşanmıştır. Sonrasında Şam hükümeti bir ateşkes anlaşması yapıldığını açıklamış ve Arap aşiretlerin cephe hattından geri çekilmesini sağlamıştır.

Kısa ancak yoğun çatışma ortamından ortaya çıkan tablo bölgesel denklemleri kökten değiştirmiş değildir. Özellikle ülke içinde saflar belirginleşmiş, terör örgütü YPG/SDG ile Dürzi milisler arasında hayal edilen Suriye hususunda müşterek bir yaklaşımın olduğuna ilişkin kanaat güçlenmiştir. Avrupa’da gerçekleştirilen eylemlerde dahi İsrail, Dürzi ve YPG/SDG bayraklarının yan yana gelmesi, bu noktada dikkat çekici olmuştur.

İsrail destekli Dürzi milislerin Süveyda’daki konumları, askeri olarak sınırlı kazanımlar içerse de sosyolojik olarak büyük bir kırılmaya neden olmuştur. İsrail’in özellikle Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım atmosferi ortamında, İsrail’den bizatihi hava desteği alarak gerçekleştirdikleri katliamlar ve otonomi arayışları Suriye toplumu nezdinde büyük bir öfkeyle karşılanmış ve bazı Dürzi gruplar adeta "hain" yaftasıyla anılır hale gelmişlerdir.

Ayrıca halk ayaklanması boyunca, savaşın büyük oranda uğramadığı ender bölgelerden biri olan Süveyda, bu süreçte ciddi yıkımlarla karşılaşmış ve Dürzi toplumu, sınırlı stratejik öneme sahip bu il sınırlarında kendini de tecrit eder bir pozisyona sürüklemiştir. Bölgede ne doğal kaynaklar ne de insan kaynağı bakımından anlamlı bir potansiyel mevcut değildir.

Suriye’nin askeri doktrininde yeniden yapılanma

Kriz sırasında Şam’a bağlı askeri güçlerin İsrail karşısında ciddi kayıplar yaşadığı görülmüştür. Ancak bu durum, Suriye’nin askeri doktrininde olası bir yeniden yapılanmanın da önünü açmıştır. Mevcut yapı, artık daha net bir biçimde tanımlanmış “dış düşman” tehdidine göre yeniden şekillendirilecektir. Bu değişim, Suriye’nin gelecekteki güvenlik ve savunma mimarisi açısından belirleyici olacaktır.

İsrail’in bu kriz sürecindeki müdahaleleri, yalnızca sahadaki dengeyi değil, uluslararası siyasetteki yansımaları da etkilemiştir. Devrim sonrası dönemde Şam rejimi etrafında oluşan görece olumlu atmosfer, yatırım ve normalleşme beklentileriyle şekillenirken, İsrail müdahaleleri bu havayı yeniden belirsizliğe ve tedirginliğe sürüklemiştir. Hatta İsrail'in, ABD'nin Suriye politikasını yeniden kendi çizgisine çekmeye çalıştığı gözlemlenmektedir. Donald Trump yönetiminin ise henüz bu krize dair net bir pozisyon almadığı görülmektedir. Genel olarak, ABD’nin Suriye politikasının hala istikrarlı ve bütüncül bir hatta oturmadığı ve İsrail’in sözde güvenlik kaygılarıyla Şam’ın ve dostlarının beklentilerini nasıl yöneteceği muamması giderek büyümektedir.

Kriz bağlamında dikkat çeken bir diğer gelişme, terör örgütü SDG/YPG’nin, PKK’nın silah bırakma sürecinden ayrışan yöneliminin daha görünür hale gelmesidir. Bu, yalnızca Türkiye’yi değil, bölgedeki tüm güvenlik mimarisini doğrudan etkileyebilecek bir faktördür. Şam’ın Arap aşiretlerle inşa ettiği ilişkiye bakıldığında, YPG'nin Arap çoğunluklu bölgelerde tutunma şansının, ABD ve İsrail desteği olmaksızın oldukça düşük olduğu da yeniden teyit edilen hususlar arasında yer almıştır.

Bölgesel aktörlerin tutumları da oldukça dikkat çekicidir. Suudi Arabistan, Şam’a gönderdiği yatırımcılar vasıtasıyla hem süreçteki pozisyonunu hem de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’ya olan desteğini açıkça ortaya koymuştur. Suriye’nin Türkiye’den resmi olarak askeri destek talebinin de kamuoyuna yansımasıyla birlikte Türkiye'nin Suriye sahasında, Suriye ordusuna eğitimden danışmanlığa ve teçhizat teminine kadar varlık göstereceği ilan edilmiş oldu. Bu desteğin pratik içeriği henüz açıklığa kavuşmuş değil. Merak edilen hususlardan biri de Türkiye’nin Suriye sahasındaki muhtemel askeri üslenme düzeninin yeniden yapılandırılmasıdır. Bu konuya ilişkin henüz somut bir sonuç kamuoyuna yansımış değildir.

Ancak 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı'nda (IDEF 2025) Tayfun Blok-4 füzelerinin tanıtılması, resmi olarak Çelik Kubbe’nin aktif durumda çalışır olduğunun açıklanması, Türkiye’ye Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının satışının onaylanması da bu dönemde İsrail’e yönelik caydırıcılığın dillendirilmesinin göstergeleri olarak yorumlanabilir.

Sonuç olarak bakıldığında Süveyda krizi, taktiksel bir kayıp olarak değerlendirilebilir. Ancak daha büyük stratejik tehdit, Suriye’nin yeniden uluslararası sistemden izole bir aktör hâline gelme riskidir. Bu nedenle Suriye için İsrail ile olası savaştan kaçınmak ancak İran’ın düştüğü hataya düşmeden, İsrail’i caydırabilecek unsurlarla donanmak en makul yol olarak görünmektedir. Bu noktada, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi bölgesel aktörlerin sunduğu desteğin devamlılığı ve ölçeği hayati önem taşımaktadır.

[Kutluhan Görücü, SETA Dış Politika Direktörlüğü’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır. Ayrıca Suriye Gündemi internet sitesinde baş editörlük yapmaktadır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın