Savaşın dönüşen doğası: Muharebe alanında yenilikler ve dron çağı
En güçlü savunma ekosistemleri, bir yandan ileri teknoloji çizgisini korurken, diğer yandan sahaya çok sayıda, kolay ikame edilebilir sistemi aksatmadan indirebilenler olacak.
İstanbul
Savunma analisti Arda Mevlütoğlu, savaşların dönüşen karakterini ve bunun doktrin ile savunma sanayisine etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Savaşın hızı ve doğası son on yılda köklü biçimde değişti. Ukrayna, Suriye, Dağlık Karabağ ve Orta Doğu'daki çatışmalar, hem savaşların nasıl yürütüldüğünde hem de orduların, savunma sanayilerinin ve hükümetlerin yeni tehditlere nasıl yanıt verdiğine dair temel bir değişimi ortaya koydu. Teknolojideki hızlı ilerleme, geleneksel stratejik düşünceyi, kuvvetlerin sahaya sürülme biçimini ve tedarik anlayışını zor durumda bırakıyor. Çünkü modern muharebe sahası artık yalnızca hassasiyet, hız ve çeviklik değil, aynı zamanda kitlesellik, uyum kabiliyeti ve dayanıklılık da istiyor.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Dronların tasarım, üretim ve kullanımındaki hızlı değişim, bu dönüşümün en somut göstergelerinden biri. Rusya Ukrayna Savaşı'nda kamikaze FPV dronların yaygınlaşması, düşük maliyetli ve hızla uyarlanabilen sistemlerin ne kadar büyük etki üretebildiğini açıkça gösterdi. Bu dronların pahalı ve sofistike platformlara karşı beklenenden daha etkili olması, inovasyon ile doktrin arasındaki dengenin nasıl kurulacağına dair eski tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Aynı zamanda insanlı muharip uçakların, ana muharebe tanklarının ve diğer üst seviye sistemlerin gelecekte ne kadar belirleyici olacağı sorusunu da ortaya çıkardı. Ordular ise bir kez daha, kuvvet yapılarını zedelemeden yeni teknolojileri envantere ve harekat anlayışına dahil etmenin zorluğuyla yüz yüze kaldı.
Dronların savaş alanını adeta "demokratikleştiren" etkisini, birbiriyle bağlantılı üç soruyla tartışmak mümkün. Birincisi, savunma doktrini mi sanayiyi yeniden şekillendiriyor, yoksa sahadaki üretim ve tedarik gerçekleri mi doktrini değişime zorluyor? İkincisi, savunma şirketleri neden ve nasıl, karmaşık "sistemler sistemi" platformlardan daha ölçeklenebilir ve düşük maliyetli çözümlere yöneliyor? Üçüncüsü ise dron ve hassas vuruş kapasitesi güçlü orta ölçekli ülkeler, klasik ağır platformlarda büyük güçlerin gerisinde kalsalar bile nasıl stratejik avantaj üretebiliyor?
Operasyonel ihtiyaçlar ve endüstriyel süreçler
Askeri tarih boyunca doktrin, bir yandan teknolojik gelişmeyi yönlendirdi, bir yandan da teknolojiye ayak uydurdu. Bugünkü döngüyü farklı kılan ise değişimin sadece devletin savunma AR-GE'sinden değil, hem sivil hem askeri olarak kullanılabilen teknolojilerin çok hızlı yayılmasından da beslenmesi. Bilgisayar destekli tasarım ve üretim, hızlı prototipleme ve çevik yönetim sayesinde, girişimler ve küçük şirketler artık muharebe sahasının ihtiyaçlarına geleneksel büyük savunma yüklenicilerinden çok daha hızlı karşılık verebiliyor.
Cephedeki deneme yanılma süreci de kısa sürede kurumsal bilgiye ve sanayi talebine dönüşüyor. Avrupa Birliği (AB) Savunma İnovasyon Ofisi'nin Kiev'deki biriminden Martin Joesaar'a göre, Ukrayna savaşında inovasyon döngüleri iki ile altı haftaya kadar indi. Bu sayede yeni tehditlere ve operasyonel ihtiyaçlara neredeyse anlık biçimde yanıt üretilebiliyor. Rusya'nın İran yapımı Shahed 136 dolanan mühimmatını yerli üretim Geran 2'ye dönüştürmesi bu mekanizmayı gösteren iyi bir örnek. Cepheden gelen geri bildirimler doğrultusunda sistem, karıştırmaya dayanıklı seyrüsefer, elektro optik hedefleme ve çift yönlü veri bağlantılarıyla güncellendi; böylece sahadaki etkinliği artırıldı.
Karar alma süreçleri, özellikle de sensörden roket fırlatmaya kadar uzanan döngü, bu dönüşümü daha da hızlandırıyor. Eski C4I mimarileri (komuta, kontrol, haberleşme, bilgisayar) sürekli değişen muharebe ortamına yetişmekte zorlanan hiyerarşik onay zincirlerine dayanıyor. Buna karşılık, füzelerin ve silahlı dronların hızla çoğalması insan operatörlerin üzerindeki bilişsel yükü artırıyor ve karar için kalan süreyi giderek kısaltıyor.
Bu tablo içinde sanayinin hızla karşılık verebilmesi, artık bir tercih değil doktrinin parçası haline geliyor. Günümüz askeri anlayışı, klasik tedarik mekanizmalarının temposuna güvenmek yerine, sivil ve çift kullanımlı sektörlerin daha hızlı ve daha ucuza çözüm üreteceği gerçeğini merkeze alıyor. Savunma firmaları, ancak sahada işe yarayanı hızla üretip hızla güncelleyebildikleri sürece talep görebiliyor.
Sanayinin yeni çizgisi: Yıpratma savaşına uygun sistemler
Tsiporah Fried'in Hudson Institute için hazırladığı bir çalışma, dronların hem Rus hem de Ukrayna tarafında muharebe kayıplarının yüzde 75'i kadarına denk geldiğini ileri sürüyor. [1] Bu, çarpıcı bir rakam. Ancak bu tablo, bambaşka bir savaş kuşağına geçildiğini göstermiyor. Daha çok, Rusya Ukrayna Savaşı'nın bir kez daha ihtiyacın yeniliği zorunlu kıldığını hatırlatıyor.
2023'ün başlarına kadar Ukrayna'da dronlar ağırlıkla keşif, hedef tespiti, atış düzeltme ve hasar değerlendirmesi için kullanılıyordu. Ukrayna, Türk yapımı Bayraktar TB2 silahlı dronlarla da dikkati çekici başarılar elde etti; Rus mekanize unsurlarına ve lojistik hatlarına karşı nokta vuruşları yaptı. 2023 öncesinde patlayıcı taşıyan küçük ve mikro dronlar da vardı. Sivil dronlar el bombası bırakma ya da kamikaze saldırı için uyarlanabiliyordu. Fakat bunlar sahada belirleyici bir rol oynamıyordu.
FPV dronların çatışmanın seyrini belirleyen bir unsur haline gelmesi, muharebe temposunun düştüğü ve cephelerin büyük ölçüde sabitlendiği döneme rastladı. 2023'ten itibaren hem Rus hem Ukrayna kuvvetleri FPV dronları küçük birlik seviyesinde sistemli biçimde kullanmaya başladı. Zamanla muharebe sahası, Birinci Dünya Savaşı'nın siper savaşlarını andıran ama teknolojinin damgasını vurduğu bir tabloya dönüştü. Askerler, artık alçaktan ve hızlı gelen dron tehdidi altında siperler ve topçu çukurları arasında hareket ediyorlardı.
Bu dönüşümün arkasında birkaç yapısal etken vardı: Rusya'nın tam hava üstünlüğü kuramaması, Ukrayna'nın tanksavar güdümlü füzelerle dronları birleştiren dağınık küçük birlik taktiklerini etkili kullanması ve Rusya'nın geniş insan gücü ile malzeme rezervleri. FPV dronlar bu koşulların sebebi değil, bu koşulların dayattığı bir çözüm olarak öne çıktı. Bu noktadan sonra mesele yalnızca hangi platformun daha iyi olduğu değil; hangi tarafın daha hızlı öğrenip daha hızlı üretip daha hızlı uyarladığı meselesi haline geldi. Kısacası sahada çatışan sadece araçlar değil, bu araçları sürekli yenileyen ve sahaya yetiştiren organizasyon ve üretim düzeni oldu.
Orta ölçekli güçler için fırsatlar ve eldeki imkanlar
Bölgesel iddiası olan orta ölçekli ülkeler için muharip uçak, hava savunma sistemi ya da büyük deniz platformu gibi pahalı kabiliyetlere sürekli kaynak ayırmak kolay değildir. Ama sahada elini rahatlatacak bir özerklik, savunma sanayisinde en azından belli başlı alanlarda kendi ayakları üzerinde durmayı gerektirir. Bu da yalnızca ithalatla başarılamaz. Bu çerçevede, Türkiye'nin deneyiminin de gösterdiği gibi, silahlı insansız hava araçları özellikle asimetrik tehditlere karşı etkili bir kuvvet çarpanı olarak öne çıkıyor.
Hassas güdümlü mühimmat taşıyan silahlı gözetleme dronları, tehdidi algılamadan saldırıya kadar uzanan süreci belirgin biçimde kısaltıyor. Türkiye 2015'ten itibaren PKK'ya karşı yürütülen terörle mücadele operasyonlarında Bayraktar TB2 ve ANKA platformlarına yerli mini güdümlü mühimmatları entegre etti. Bu sayede hedef tespit edilir edilmez, özellikle engebeli arazide, hızlı angajman mümkün hale geldi. Güçlü istihbarat ve haberleşme ağlarıyla desteklenen dronlar, zamanla yarışılan hedefleri etkisiz hale getirirken, terör örgütlerinin hareket alanını ve operasyonel esnekliğini ciddi ölçüde daralttı. Benzer bir yaklaşım daha sonra Dağlık Karabağ, Suriye ve Libya'da da görüldü; dronlar zırhlı birliklere, topçu unsurlarına ve hava savunma sistemlerine karşı nokta vuruşlarıyla sahadaki dengeyi belirgin biçimde etkiledi.
Bu başarının kilit unsurlarından biri, askeri doktrin ile savunma sanayisi arasındaki sıkı uyumdu. Süreç, önce doktrin sonra teknoloji şeklinde işlemedi; cepheden gelen ihtiyaçların beslediği hızlı geri bildirimlerle ikisi birlikte gelişti. Türk savunma sanayisinin sahaya yakın, hızlı karar alıp hızlı uyarlama yapabilen çalışma kültürü de bu noktada belirleyici oldu.
Dronlar, uyum sağlamakta geciken rakiplere karşı da orantısız etki üretebiliyor. Ukrayna'da Bayraktar TB2'ler savaşın ilk döneminde Rus lojistik konvoylarına yönelik hassas vuruşları mümkün kıldı ve kara birliklerine zaman hassas hedefleme sağlayarak Rusya'nın ilk ilerleyişinin sekteye uğramasına katkı sundu.
Savaşlar hangi yöne evriliyor?
Günümüz çatışmaları, savaşın açık biçimde bir geçiş döneminden geçtiğini gösteriyor. Yapay zeka, otonom sistemler ve gelişmiş sensörler başta olmak üzere yeni teknolojiler, askeri gücün nasıl üretildiğini ve sahada nasıl kullanıldığını yeniden tanımlıyor. Ukrayna, Suriye, Dağlık Karabağ ve Orta Doğu'dan çıkan dersler, gelecekte savaşın karakterini belirlemesi birbirine bağlı üç muhtemel eğilime işaret ediyor.
Birincisi, yapay zeka destekli ve otonom sistemler, orduları karar alma yapılarını değiştirmeye zorluyor. Bir dönem tercih olarak görülen merkeziyetsiz komuta ve kontrol, tespitten atışa uzanan sürenin hızla kısalmasıyla birlikte giderek zorunluluğa dönüşüyor. Çünkü karar penceresi daraldıkça, alt kademelerin daha fazla inisiyatif alması gerekiyor.
İkincisi, korunma ve hayatta kalma anlayışı da değişiyor. Ağırlık artık kalın zırhlı, son derece pahalı ve sayıca az "seçkin" platformlardan; sayı, dağınıklık ve ikame edilebilirliğe kayıyor. Uzun soluklu mücadelelerde, teknolojik olarak çok üstün ama sınırlı sayıdaki sistemler, ucuz, ölçeklenebilir ve yeterince yetenekli alternatiflerin yarattığı etkiyi her zaman dengeleyemiyor. Bu bağlamda, kitlesellik ve uyum kabiliyeti, muharebede ayakta kalmanın temel ölçütleri olarak yeniden öne çıkıyor.
Üçüncüsü, savunma sanayisi kapasitesi artık sadece destek veren bir unsur değil, doğrudan savaşma gücünün bir parçası. Sürdürülebilir muharebe etkinliği; sistemleri büyük ölçekte üretebilme, hızla uyarlayabilme ve kayıpları aynı hızla telafi edebilme kabiliyetine bağlı. Bu yüzden sanayi politikası ile savunma politikası birbirinden ayrılmaz hale geliyor. En güçlü savunma ekosistemleri, bir yandan ileri teknoloji çizgisini korurken, diğer yandan sahaya çok sayıda, kolay ikame edilebilir sistemi aksatmadan indirebilenler olacak.
Bütün tablo şunu söylüyor: Gelecekte sonucu tekil platformlar değil, doktrin, teknoloji ve üretim temposunun birlikte çalışması belirleyecek. Üstünlük de giderek, sahadan öğrenip hızla uyarlayabilen ve bunu üretim gücüyle besleyebilen yapılara geçecek.
[1] https://www.hudson.org/missile-defense/impact-drones-battlefield-lessons-russian-ukraine-war-french-perspective-tsiporah-fried
[Arda Mevlütoğlu, savunma analistidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
