Dolar
41.46
Euro
48.72
Altın
3,759.18
ETH/USDT
4,173.10
BTC/USDT
113,142.00
BIST 100
11,357.18
Politika

TBMM Başkanı Kurtulmuş: TBMM adına Filistin'i tanıma kararı alan ülkelerin meclislerini ve hükümetlerini tebrik ediyorum

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Filistin Devleti'ni tanıma kararı alan ülkelere ilişkin, "TBMM adına bu kararı alan ülkelerin meclislerini ve hükümetlerini canıyürekten tebrik ediyorum." dedi.

Ekip  | 24.09.2025 - Güncelleme : 24.09.2025
TBMM Başkanı Kurtulmuş: TBMM adına Filistin'i tanıma kararı alan ülkelerin meclislerini ve hükümetlerini tebrik ediyorum

TBMM

"Terörsüz Türkiye" hedefi doğrultusunda TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Kurtulmuş başkanlığında toplandı.

TBMM Tören Salonu'nda gerçekleşen 12'nci toplantının açılışında konuşan Kurtulmuş, sözlerinin başında, dün vefat eden ve komisyonun 20 Ağustos'taki toplantısında görüşlerini paylaşan İHH Bölge Diplomasi Çalışmalarından Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Vahdettin Kaygan’a Allah'tan rahmet diledi.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Kaygan'ın cenazesinin bugün Bingöl'de toprağa verileceğini dile getiren Kurtulmuş, "Hem komisyona katkıları ve bizimle paylaştığı fikirleri dolayısıyla hem de özellikle insani diplomasi konusunda şimdiye kadar yaptığı hizmetler dolayısıyla kendisini rahmetle, saygıyla anıyoruz. Ailesine, dostlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum." ifadelerini kullandı.

"Planladığımızdan daha disiplinli ve verimli geçen bir süreç oldu"

TBMM Başkanı Kurtulmuş, komisyonun bugüne kadar gerçekleşen toplantılarında 80 kişinin dinlendiğini, yaklaşık 50 saati aşkın bir çalışmanın ortaya konulduğunu ve yaklaşık 830 sayfa tutanak tutulduğunu belirterek, 11 toplantıda fevkalade verimli müzakereler yapıldığını kaydetti.

Dinlemelerin yavaş yavaş sonuna gelindiğini, diğer sivil toplum kuruluşlarını da dinledikten sonra ekim ayı içerisinde TBMM Genel Kuruluna iletilecek tekliflerin, gerek yasal düzenlemelerin gerek komisyonun çalışma raporunun hazırlığını yapacaklarını anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bizim açımızdan planladığımız gibi, hatta planladığımızdan daha disiplinli ve verimli geçen bir süreç oldu. Burada herkes kendi fikirlerini dile getirdi, kimsenin fikirlerine, konuştuğuna müdahale etmedik, her birisi de kayda geçti. Ortak olarak söylenen hususlardan birisi 'Eğer bu komisyon çalışmalarını başarıyla tamamlarsa gerçekten tarihi bir fonksiyon icra etmiş olacak ve Türkiye siyaseti, Türkiye demokrasisi bakımından çok önemli bir eşik aşılmış olacak.' Ümit ederim ki en kısa süre içerisinde şimdiye kadar getirdiğimiz disiplin ve çalışma bütünlüğü içerisinde çalışmalarımızı tamamlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne millet adına yaptığımız bu vazifenin bir sonucu olan görüşlerimizi bir rapor olarak iletmek mümkün olur."

"10 ülkenin Filistin Devleti'ni tanıma kararını almış olması her türlü takdirin üstündedir"

Son iki gündür New York'taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda tarihi oturumlara şahit olunduğunu dile getiren Kurtulmuş, "İlk defa Birleşmiş Milletler'de bu kadar büyük katılımlı Gazze oturumunun gerçekleşmiş olması ve 10 ülkenin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu münasebetiyle Filistin Devleti'ni tanıma kararını almış olması her türlü takdirin üstündedir. Bildiğiniz gibi bu kararlar alınırken ülkelerin meclislerinde onaylanıyor. Dolayısıyla Türkiye'deki milli iradenin merkezi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bu kararı alan ülkelerin meclislerini ve hükümetlerini canıyürekten tebrik ediyorum. Önemli bir aşamadır. Bu toplantıların Filistin davası bakımından fevkalade önemli bir geçiş dönemi olduğuna inanıyorum." diye konuştu.

Birkaç sene önce "Fransa, İngiltere, Avustralya, Kanada gibi ülkeler Filistin Devleti'ni tanıyacak" denilseydi, herkesin, bunun neredeyse imkansıza yakın bir şey olacağını söyleyeceğine işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Uluslararası alanda, bu ülkeler de başta olmak üzere, insanlık cephesinin ortaya koyduğu fevkalade güçlü direniş ve İsrail'in siyonist rejiminin ortaya koyduğu insanlık suçlarına karşı artık vicdanın, insanlığın sınırlarının zorlanmış olması, dünyanın birçok yerinde Filistin davasına olan sempatiyi artırmış ve siyonist rejime karşı nefreti çoğaltmıştır. Batı ülkelerinin başkentinde bile siyonist rejime karşı olan nefretin herhalde tarihi olarak en yüksek noktada olduğunu söylemek hiç de abartılı olmayacaktır. Zaten bu durum, insanlık cephesinin ortaya koyduğu bu tavır, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na da yansımış, çok sayıda ülkenin temsilcisi Filistin davasına destek verdiğini ifade etmiştir.

Bu çerçevede Sayın Cumhurbaşkanı'mızın milletimizin hislerine tercüman olarak, milletimizin çok ötesinde çok geniş bir coğrafyanın ve dünyanın hemen her yerindeki mazlum milletlerin temsilcisi, sözcüsü olarak hem Gazze özel oturumunda hem Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda yapmış olduğu konuşma, tarihi nitelikte konuşmalardır. Tarihe not düşülmüştür. Türk milletinin bütün olarak Filistin davasına vermiş olduğu destek bir kere daha teyit edilmiş ve bu destek de her türlü siyasi manipülasyonun üstünde vicdani ve insani gerekçelerle ortaya konulmuştur. Biz de Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Başkanı Sayın Cumhurbaşkanı'mızın her iki oturumda ortaya koyduğu bu tavrı fevkalade önemli bulduğumuzu, sonuna kadar desteklediğimizi bir kere daha ifade etmek isterim."

"BM'deki bu toplantıların önemli bir kazanım olduğunun altını çizmek istiyorum"

TBMM’nin, yaklaşık 700 günü aşkın süredir devam eden İsrail'in soykırımları karşısında her zaman, her önemli olaydan sonra tavrını ortaya koyduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Bütün parti gruplarımız, istisnasız, bu konuda milletimizin ortak duruşunu sergiledi. Beş önemli karar Meclis Genel Kurulumuzda oy birliğiyle kabul edilerek, milletimizin Filistin davasına verdiği desteğini ve İsrail'in bu saldırganlığına karşı tavrını uluslararası kamuoyuna ilan etmiş oldu. Ümit ederim ki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu öncelikle acil bir ateşkesin sağlanması, barışın temin edilmesi ve maalesef açlıktan her gün ölümlerin arttığı Gazze Şeridi'nde artık insani yardımların süratle ulaştırılmasına vesile olsun ve Filistin Devleti'nin sadece kağıt üzerinde tanınan bir devlet değil, hakikatte var olan; toprak bütünlüğü sağlanmış, sınırları belli, egemenliği hiçbir şekilde tartışma konusu olmayan bir Filistin Devleti'nin kuruluşuna vesile olsun. Bu aşamada, Birleşmiş Milletler'deki bu toplantıların önemli bir kazanım olduğunun da altını çizmek istiyorum."

"Bu komisyon kurulduğu günden itibaren içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun destek verdiler"

"Bu komisyon kurulduğu günden itibaren içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız da komisyonun çalışmalarına olabilecek en yüksek düzeyde destek verdiler." diyen Kurtulmuş, bunun kıymetli ve anlamlı olduğunu vurguladı.

Bu kadar görüşmenin içerisinde belki bir iki ufak, "kayıtlardan silinsin" diye düşünülecek konuşma dışında herkesin fikrini, kendi siyasi duruşunu çok açık bir şekilde ifade ederek dile getirdiğini ve bunların üzerinden bir tartışma ortaya çıkmadığını belirten Kurtulmuş, "Şahsen bu tür toplantılardan sonra komisyonun doğru bir istikamette ilerlediğini, başlangıçla bugün geldiğimiz nokta arasında olumlu anlamda çok büyük farklar olduğunu görüyorum. Bu meselenin en kısa süre içerisinde bitirilmesi için de sağlam bir iradenin komisyon üyelerimizin tamamında var olduğunu görüyorum. İnşallah bu süreci de en kısa süre içerisinde tamamlayarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'na yasal düzenlemeler, diğer düzenlemeler başta olmak üzere demokratikleşme, hukuk devleti konusundaki beklentilerimizi de ifade ederek sağlam bir raporu sunacağız." şeklinde konuştu.

Komisyonda çok önemli tespitler yapıldığına işaret eden Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Olumsuz tespitlerimizi de bir kenara bırakmayı tavsiye ediyorum. Bunlardan bir tanesi de çok güçlü bir şekilde sürece destek olmakla birlikte, duyguların aynı şekilde güçlü olmadığı ve birtakım tereddütlerin var olduğu şeklinde yaklaşımlar. Bunları da çok fazla dile getirmemek gerektiğini düşünüyorum. Böylesine bir sürece Türklerin ve Kürtlerin kahir ekseriyetinin destek vermiş olması, arkadaşlarımızın rakamları değişmekle birlikte aşağı yukarı 4'te 3'ün üstünde bir desteği ortaya koyuyor. Bu önemlidir. Rızanın arttırılabilmesi ise sadece tek başına bu komisyonun yapabileceği bir iş değildir.

Siz değerli arkadaşlarıma da temsil ettiğiniz kurumlar dolayısıyla söylüyorum. Sizlerden de özel ricamız, buraya gelen sivil toplum kuruluşlarımızın, burada bu sürece katkı sunan, 'Evet bu iş burada gerçekleşmelidir, bitmelidir, vakti gelmiştir.' diyen arkadaşlarımızın hepsinin kendi çevrelerinde bu olumlu görüşlerini paylaşmaları ve toplumsal rızanın arttırılması için kanaatlerin gelişmesini sağlamasını temenni ediyoruz."

"Türkiye'ye aidiyetin Kürtlerin nezdinde çok yüksek oranda olduğunu biliyoruz"

TBMM Başkanı Kurtulmuş, "Kürt vatandaşlarımızın en temel beklentilerinden birisi Kürt kimliğiyle ilgili tereddütlerin ortadan kalkmasıdır." şeklinde değerlendirmelere de yer verildiğini aktararak, "Türkiye'ye aidiyetin Kürtlerin nezdinde çok yüksek oranda olduğunu biliyoruz. En büyük güvencemiz de burasıdır. Eğer zaten böyle olmasaydı 50 yıl devam eden bu süreç bugün Türkiye'yi başka bir yere getirirdi." ifadelerini kullandı.

PKK'nın silah bırakmasıyla birlikte başlayan bu sürece paralel olarak bölge ülkelerinin hepsinde Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Ezidilerin, Sünnilerin, Şiilerin, Alevilerin hep beraber güçlü bir gelecek inşa etmesi üzerinde durulması gerektiğinin altını çizen Kurtulmuş, "Tarihi analizleri yapabiliriz. Bizim Doğu toplumlarının çok sevdiği bir şey; geçmişi çok konuşmaktır. Geçmişi konuşabiliriz. Bugünü de gayet güzel analiz edebiliriz. Ama esas mühim olan şey çok kuvvetli, güçlü bir geleceği birlikte nasıl kuracağımızın iradesini ortaya koyabilmektir." diye konuştu.

Kurtulmuş, komisyonun buna yönelik iradesini her gün artırarak devam ettirdiğini gördüğünü ve bundan dolayı da memnuniyet duyduğunu dile getirdi.

Gelecek hafta TBMM Genel Kurulu'nun açılacağını anımsatan Kurtulmuş, bir sonraki toplantı programının oluşturulmasının ardından duyurulacağını bildirdi.

Kurtulmuş, komisyonda dinlenilecekler listesinin sonuna doğru gelindiğini ifade ederek, "Bundan sonra yeni teklifler olursa onları da değerlendiririz. Ama ifade ettiğim gibi sonuçta bunları tamamlayıp inşallah Meclis'e teklifimizi yapacağız." dedi.

Komisyonda, TBMM Başkanı Kurtulmuş'un konuşmasının ardından düşünce kuruluşları ve araştırma merkezlerinden temsilcilerin dinlenilmesine geçildi.

Prof. Dr. Yeşiltaş: Kalıcı barışın tesis edilmesi için dayanıklı bir mimarinin inşa edilmesi şart

İlk oturumda, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmaları Direktörü Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, Türkiye'nin 40 yılı aşkın süredir devam eden bir terör sorununu sona erdirme noktasına yaklaştığını belirtti.

"Terörsüz Türkiye" sürecine ilişkin Yeşiltaş, "Bu adım, yalnızca güvenlik bakımından değil, Türkiye'de demokrasinin konsolidasyonu, büyük ve kapsamlı bir toplumsal barış, ulusal birlik ve bütünlük açısından da tarihselliği olan bir adımdır." ifadesini kullandı.

PKK terör örgütünün silah bırakmasının, sadece ilk adımlardan biri olduğunu dile getiren Yeşiltaş, "Kalıcı barışın tesis edilmesi için daha kapsamlı ve dayanıklı bir mimarinin inşa edilmesi zorunlu görülmektedir." dedi.

Türkiye için asıl meselenin, silahların bırakıldığı bu dönemi toplumsal barışın kalıcı hale geldiği bir sürece dönüştürmek olduğunu vurgulayan Yeşiltaş, süreci hem bölgesel gelişmeler hem de uluslararası sistemdeki gelişmelere odaklanarak ele almak gerektiğine dikkati çekti.

Silahsızlanmanın kalıcı olabilmesi için "DDR" olarak ifade edilen "silahsızlanma, terhis ve yeniden entegrasyon" süreçlerinin dikkate alınması gerektiğini aktaran Yeşiltaş, fakat Türkiye'nin özgünlüğünü hedefleyen daha derin bir stratejik çerçeveye ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Yeşiltaş, bu çerçeveyi "hukuki derinlik", "siyasi ve toplumsal derinlik", "güvenlik derinliği", "kurumsal derinlik", "ekonomik derinlik", "normatif derinlik" ve "dış politika-jeopolitik derinlik" olarak sıraladığı başlıklar üzerinden anlattı.

Bu konudaki araştırmalara katılanların yüzde 62'sinin "sürecin başarısız olması halinde Türkiye'de şiddet olaylarının yeniden artacağını düşündüğünü" aktaran Yeşiltaş, "Saha araştırmalarında gördüğümüz husus, güvenlik pratiklerinden asla vazgeçilmemesi gerektiği, devletin egemenliğini çeşitli şekillerde, günlük pratiklerde zayıflatacak herhangi bir durumun toplum tarafından kabul edilmediğini, bölge halkı açısından da bu durumun son derece kritik olduğunu müşahede etmiş bulunuyoruz." diye konuştu.

"Dış politika-jeopolitik derinlik" kavramına da değinen Yeşiltaş, "Yürütülen sürecin tamamını Suriye'ye bağlamanın, sürecin yürütülmesi açısından birtakım sorunlar ortaya çıkaracağını ama aynı zamanda Suriye'den tamamıyla bağımsız bir şekilde inşa edilecek sürecin de toplumsal destekten, siyasi destekten son derece uzak bir sonuçla bizi karşı karşıya bırakacağının altını çizmemiz gerekir." yorumunu yaptı.

İsrail'in son aylarda yürüttüğü siyasetin, Suriye açısından büyük bir risk oluşturduğunu dile getiren Yeşiltaş, "YPG ekseninde devam eden sürecin de Suriye'nin kalıcı istikrarını sağlaması açısından çok ciddi risklere gebe olduğunun farkındayız." ifadesini kullandı.

Yeşiltaş, sahada yaptıkları görüşmeler sonucu iki temel model üzerinde durduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:

"Elde edilmiş defacto bir otonom özerk bölge ilanı söz konusu bu model üzerinden ilerleyebiliriz. Diğer bir model ise 10 Mart'ta merkezi hükümet ile imzalanan 8 maddelik anlaşma modelinin ortaya koyduğu ama detaylarının elbette çalışılabileceği daha merkeziyetçi, Suriye'nin üniter yapısının korunduğu ve istikrarın göreceli olarak hızlı ulaşıldığı bir model. Bunlardan ikisini de çok detaylı çalıştığımızda, istikrar testi yaptığımızda, egemenlik testi yaptığımızda, dış aktör bağımlılığı testi yaptığımızda, birinci modelin her türlü simülasyonda başarısızlıkla sonuçlandığını, daha fazla istikrar getirmediğini, daha fazla çatışma potansiyeli taşıdığını ve dışarıya bağımlı hale getirdiğini görüyoruz ama ikinci modelin daha fazla istikrar, her türlü simülasyonda ise daha fazla düzen ortaya çıkardığını ve barış ortaya çıkardığını görüyoruz. Suriye'deki ortaya koyulacak pratik, varılacak uzlaşı, Türkiye'deki sürecin başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi açısından da son derece kritik olduğunu belirtmek isterim."

"Türkiye toplumunun iknası Komisyon'un önemli bir görevi"

Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mesut Azizoğlu, "Kürt meselesi"nde daha önce hiç yaşanmamış yeni bir döneme girildiğini, bu yeni dönemin herkese "Kürt meselesi"yle ilgili yeni şeyler söyleme zorunluluğu ve imkanını verdiğini söyledi.

"Kürt meselesi"ndeki çözümsüzlüğün Türkiye'ye etkilerinin son dönemlerde daha fazla hissedilmeye başlandığını aktaran Azizoğlu, çözümsüzlüğün sadece Kürtlere değil bütün Türkiye'ye kaybettirdiğini vurguladı.

Toplumun Komisyon'dan beklentilerinin bulunduğunu belirten Azizoğlu, "Öncelikli olarak sürecin hukuksal altyapısını oluşturmakla ilgili bir beklenti var. İkinci olarak da, toplumsal rızanın üretilmesi, adalet duygusunun sağlanması ve geleceğe yönelik ortaklaşmayla ilgili Komisyon'dan beklentiler var. Çözüm için ikna edilmesi gereken kesim Türkler, adalet duygusunun sağlanması ile ilgili muhatap da Kürtler. Türkiye toplumunun iknası komisyonun önünde önemli bir görev olarak duruyor." ifadelerini kullandı.

DİTAM Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş ise Kürt kimliğinin anayasal düzeyde tanınması ve Kürtçenin anaokuldan üniversiteye kadar eğitim hayatında, yayında, medyada ve kamusal hayatta "özgürce kullanılması" için yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini söyledi.

Yurtdaş, "Bugün söylenen sözlerin hayata geçirilmesi, kararlılık ve irade ile uygulanması zamanıdır. Bu iradeyi ortaya koymaya fırsatına sahipsiniz." dedi.

"Kürtler hem Türkiyeleşiyor hem de Kürt kimliklerini sahiplenmeleri güçleniyor"

RAWEST Araştırma Direktörü Roj Esir Girasun, "Terörsüz Türkiye" sürecinin hayata geçmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, "Araştırmalarımızda gördüğümüz en net sonuç şuydu, Kürtlerin sosyolojik değişimi kaçınılmaz olarak bir çözümü dayatıyor." değerlendirmesinde bulundu.

Girasun, araştırmalarda buldukları en güçlü ve ilginç verinin ise, "Kürtler hem Türkiyeleşiyor hem de Kürt kimliklerini sahiplenmeleri güçleniyor." tespiti olduğunu aktardı.

Bu sosyal değişim ve dönüşümün Kürtlerin silahlı mücadeleye bakışını da değiştirdiğini anlatan Girasun, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Bizim süreçten önce yaptığımız araştırmalarda Kürtlerin yüzde 65'i silahla hak aranmasına kategorik olarak karşı. Geriye kalan yüzde 35'i oluşturan yüzde 20'lik kesim ise kaygılı ve tereddütlü. Sadece kalan yüzde 15'lik kesim silahla hak aramaya onay veriyor. Bu oran 1990'lardan bugüne kadar yaşanan büyük değişimi gösteriyor. Bu değişimle paralel olarak Kürt toplumu siyasete daha fazla güvenmeye ve siyasi yollarla hak aramaya destek vermeye başladı."

"Terörsüz Türkiye" ile ilgili yapılan araştırmalara da değinen Girasun, "Toplumun sürece verdiği desteğin yüzde 70'lere yaklaştığını görüyoruz. Bununla beraber, sürecin başarılı şekilde yürütüldüğünü düşünenlerin ve sürecin başarıyla sonuçlanacağına inananların oranı yüzde 40-45 bandında seyrediyor. Bu da sürece olan destek ile güven arasındaki makası gösteriyor." diye konuştu.

"Silahlı mücadeleyi önceleyenlerin oranı yüzde 10'un altına düştü"

Kürt Çalışmaları Merkezi (KSC) Başkanı İbrahim Reha Ruhavioğlu, son 40-50 yılda yaşanan dönüşümlerin Kürt toplumunu da etkilediğini ve göç dalgasıyla aslında başlayan devinimin sonunda Kürtlerin modern dünyaya entegre olma çabası içine giren bir topluma dönüştüğünü aktardı.

Bu durumunda "silahlı mücadele yöntemini" Kürtler için giderek zayıf bir seçenek haline dönüştürdüğünü belirten Ruhavioğlu, "Son birkaç yılda örgütün silahlarını bırakmasına kategorik destek sunanların oranının yükseldiğini görüyoruz. Bugün, silahlı mücadeleyi önceleyenlerin oranı yüzde 10'un altına düştüğü gibi bir vakayla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu süreç bir sosyolojik zeminin üzerine oturuyor. " değerlendirmesini yaptı.

Kürt kimliği güçlenirken Türkiye'ye aidiyetin zayıflamadığını tersine yükseldiğini aktaran Ruhavioğlu, 2 yıl arayla yaptıkları araştırmaya göre Kürtler arasında Türkiye'ye ait hissedenlerin oranının yüzde 52'den 65'e yükseldiğini bildirdi.

Kürtlerin talep ve beklentilerine değinen Ruhavioğlu, "Kürtler nezdinde durumu eksiden sıfıra getirecek iki mesele, kayyumların geri çekilmesi, Selahattin Demirtaş şahsında temsil edilen bütün siyasi tutukluların serbest bırakılması. Bu, durumu eksiden sıfıra getirecek, sürece büyük bir sinerji katacak bir vaka. Sıfırdan ileriye Kürtlerin beklentileri ana dil meselesi, siyasi katılım, eşitsizlik ve anayasal tanınma." şeklinde konuştu.

Ruhavioğlu, TBMM Başkanı Kurtulmuş'un bazı Komisyon üyeleriyle Diyarbakır'da Amedspor maçını, DEM Parti'lilerin de Türkiye Milli Takımının maçını protokol tribününde izlemelerini önerdi.

Ekopolitik Kültür, Eğitim ve Araştırma Vakfı (EKEAV) Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Tarık Çelenk, 2008-2011 yılları arasında yaptıkları çalışmaları anlatarak, "Kürt sorunu gerçekte bir Orta Doğu sorunudur." dedi.

Türkiye'de, Türkler ve Kürtlerin iç içe geçmiş yapıda olduğuna işaret eden Çelenk, "Kültürel zenginliğin ve etnik özelliğin güçlenmesi ortak aidiyetin ve güven bağlarının güçlenmesine hizmet edebilirse kardeşlik projesi gerçek büyüsünü gösterebilir." dedi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.