Dolar
42.90
Euro
50.50
Altın
4,532.62
ETH/USDT
2,943.60
BTC/USDT
87,708.00
BIST 100
11,294.37
Gündem

Kurtulmuş: Küresel şartların Türkiye üzerine ağır yükler getirdiği bu ortamda nihai barışı tesis etmek zorundayız

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, "Bölgesel ve küresel şartların Türkiye üzerine her geçen gün ağır yükler getirdiği bu ortamda bir an evvel kalıcı, nihai barışı temin etmek, huzuru, kardeşliği tesis etmek zorundayız." dedi.

Ahmet Buğra Olaç, Aynur Ekiz, Adem Balta, İsa Toprak  | 17.09.2025 - Güncelleme : 17.09.2025
Kurtulmuş: Küresel şartların Türkiye üzerine ağır yükler getirdiği bu ortamda nihai barışı tesis etmek zorundayız

TBMM

"Terörsüz Türkiye" hedefi doğrultusunda TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Kurtulmuş'un başkanlığında toplandı.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

TBMM Tören Salonu'nda düzenlenen komisyonun 10. toplantısına, Prof. Dr. Havva Kök Arslan, Prof. Dr. Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, Doç. Dr. Çerağ Esra Çuhadar, Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hüseyin Oruç, Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Doç. Dr. Vahap Coşkun ve Prof. Dr. Talha Köse katıldı.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, Komisyon'daki konuşmasında, sunum yapacak akademisyenlere teşekkür etti.

Kurtulmuş, 10. toplantıyı gerçekleştirdiklerini anımsatarak, "Çok şükür başından itibaren gayet ince, detaylarıyla planlanmış bir süreci yürütüyoruz. Bugüne kadar da önemli bir mutabakatla çalışmalarımızı getirdik. En kısa süre içerisinde de çalışmalarımızı tamamlamayı ümit ediyoruz." dedi.

Komisyon'da işleri karşılıklı olarak müzakere ettiklerini, şeffaf ve açık bir şekilde süreçleri yönettiklerini dile getiren Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Aldığımız kararları da 5'te 3 nitelikli çoğunlukla almayı prensip ederek yola çıktık. Şimdiye kadar aldığımız bütün kararlarımızı da ittifakla aldık. Dolayısıyla demokratik temsiliyet bakımından, siyasal temsil gücü bakımından yüksek bir temsil gücüne sahip komisyonu oluşturduk. Çalışmaları da bugüne kadar getirdik. Bir başka önemli mesele de bu siyasal temsil gücü yüksekliğine uygun bir şekilde buradaki dinlemelerimizde de toplumun farklı kesimlerini olabildiğince geniş bir yelpazede temsil edebilecek ve böylece ortaya çıkacak toplumsal mutabakatı hızlı ve güçlü bir şekilde genişletecek bir toplumsal mutabakatta geniş tabanı dinleme hassasiyetiydi."

"Yaptığımız şey Türkiye'ye has bir modelin ortaya konulmasıdır"

Kurtulmuş, Komisyon'da dinlenen herkesin görüşünün, Türkiye'de barışın sağlanması ve kardeşliğin temin edilmesi için atılacak adımlara büyük bir güç vereceğine inandığını söyleyerek, şunları kaydetti:

"Bu Komisyon'un çalışması, hiç şüphesiz İmralı'dan gelen 'örgütün tamamıyla kendisini feshedeceği ve silahları tamamıyla bırakacağı, bırakılması gerektiği' çağrısı üzerine bu toplantılar gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla bu Komisyon'un öncelikli vazifesi bu sürecin millet adına denetiminin ve kontrolünün yapılması ve sürecin gerektirdiği yasal düzenlemeleri, toplumsal mutabakatı da sağlayarak gerçekleştirilecek adımların atılmasıdır. Bugün burada dinleyeceğimiz arkadaşlar Latin Amerika'dan Asya'ya, Afrika'dan Avrupa'ya kadar farklı bölgelerdeki çatışma çözümleri ile ilgili konularda derin araştırmaları olan arkadaşlarımız. Bizim şu anda gerçekleştirmeye çalıştığımız husus bir Türkiye modelini ortaya koymaktır. Biz bu süreçte bütün çalışmaların, yapılan barış müzakerelerinin, çatışma çözümleriyle ilgili atılan adımların detaylı bir şekilde analizini gerçekleştireceğiz. Ama şunun da farkındayız ki yaptığımız şey Türkiye'ye has bir modelin ortaya konulmasıdır. İnşallah en kısa süre içerisinde bu çalışmaları tamamladıktan sonra dünya literatürüne ve dünyadaki demokrasi tarihine armağan edeceğimiz başarılı bir Türkiye örneği olacaktır. Bunun için şunu biliyoruz, hiçbir örnek bir diğerinin aynısı olmaz, hiçbir örnek bir diğerine tamamıyla benzerlik göstermez ama dünyanın farklı yerindeki bu çatışma müzakerelerinden, çözümlerinden çıkaracağımız derslerin olduğunu biliyoruz. Buradan alacağımız derslerle tamamıyla bize ait bir modeli ortaya koyabilecek hem siyasal güce hem toplumsal mutabakata hem bilgiye hem de Türkiye demokrasisi olarak tecrübeye sahibiz. Ümit ediyorum, bugünkü çalışmalarımız bu çerçevede bize yeni bir perspektif açacak, çalışmalarımıza yeni bir boyut kazandıracaktır."

"Gayet iyi hesap ederek çalışmalarımızı sürdürüyoruz"

Kurtulmuş, sürece ilişkin herkesin farklı kanaatleri olmakla birlikte herkesin ortak düşüncesinin, "Artık analar ağlamasın, artık silahlar konuşmasın, artık bu memlekette huzurun, barışın, selametin temin edilmesi için herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getirsin." olduğunu belirtti.

PKK terör örgütünün bir an evvel silahlarını tamamıyla terk ederek bütün unsurlarıyla birlikte İmralı'dan yapılan çağrıya uyduğunu açıklaması gerektiğini belirten Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Bunun gerektirdiği, gerektireceği adımların atılabilmesi için de Türkiye siyasetinin önünü açması ve Türkiye siyasetini rahatlatmasıdır. Bunun sağlanmasıyla birlikte yaptığımız işlerin çok daha güçlü bir şekilde ilerleyeceğini biliyorum. Şunun farkındayız. Bu çalışmaların arkasında milletimizin büyük desteği olmasa bu Komisyon bir dakika toplanamaz. Bu büyük desteğin kıymetini bilmek zorundayız. Yine bu toplantılar boyunca ifade edilen bir başka hususu da söyleyerek sözlerimi tamamlamak isterim. Dikkatle, iyi planlayarak attığımız adımları niçin ve hangi amaçla attıklarımızı gayet iyi hesap ederek çalışmalarımızı sürdürüyoruz ama bir taraftan da elimizi çabuk tutmak ve özellikle bölgesel ve küresel şartların Türkiye üzerine her geçen gün ağır yükler getirdiği bu ortamda bir an evvel kalıcı, nihai barışı temin etmek, huzuru, kardeşliği tesis etmek zorundayız."

"Bizim bir üçüncü göze ihtiyacımız yok"

Kurtulmuş, akademisyenlerin konuşmasının ardından değerlendirmede bulundu.

Yapılan açıklamaların kendisinin sürece ilişkin olumlu bakış açısını daha da kuvvetlendirdiğini vurgulayan Kurtulmuş, "Özellikle bir Türkiye modeli, bize özgü bir modelin ortaya konulabilmesi konusunda elimizde önemli imkanlar ve fırsatlar olduğunu birçok arkadaşımız, hocamız teyit etti. Hatta bu çerçevede komisyonumuza ödevler verdiler. Komisyonumuza da 'Eğer bunu yaparsanız tarihe geçersiniz' şeklinde ifadelerde bulundular. Artık bizim bu komisyonla ve süreçle ilgili 'eğer başarılı olursa' sözünü gündemden kaldırmamız lazım. Bu çalışmalar başarılı olmak zorundadır ve başarılı olmak için kendinden emin bir şekilde ilerlemektedir. İnşallah en kısa süre içerisinde de tamamlanacaktır." ifadelerini kullandı.

Toplantıda yapılan tespitlere değinen Kurtulmuş, tarihsel olarak büyük bir jeopolitik kırılmanın yaşandığını, bölgenin ve dünyanın yeniden şekillendiği bir dönemden geçildiğini söyledi.

Türkiye'ye karşı düşmanca tavırların farkında olduklarına dikkati çeken Kurtulmuş, "Ama akıl akıldan üstündür. Onlar ne yapmak istiyorsa biz onların yapmak istediğinden daha büyük bir iradeyle bu topraklarda ve bu bölgede birliği, beraberliği, kardeşliği ve huzuru tahkim etmek için çalışıyoruz. İnşallah sonuç alacağız. Burada herhangi bir tereddüde düşmememiz lazım." diye konuştu.

Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"En büyük gücümüz milletimizin gücüdür. Komisyon çalışmaları kendi başına ortaya çıkmadı. Örgütün silah bırakma çağrısı sonrasında bu bir devlet politikasına dönüşmüş ve bir parti hariç Türkiye'nin bütün siyasi kanaatlerini temsil eden siyasi partiler, burada bulunmayı kabul ederek, gönüllü bir şekilde sürecin parçası olarak bu süreci bir millet projesi haline dönüştürmüştür. Çok mesafe aldık, 5 Ağustos'tan bu yana onlarca saat emek verdik. Sadece burada 6 saat toplantı yapıyoruz ama bunun bir de öncesi, hazırlığı, sonrası, etkileri var. Bütün bunları hesap ettiğimiz zaman yüzlerce saatlik bir süreci hep birlikte inşa ediyoruz. Dolayısıyla komisyonun gücünü de hafife almamalıyız.

Burada daha önceki ifade edilen örneklerde görülen bağımsız bir gözlem grubu olarak zaten bu komisyon tek başına ortadadır. Siyasi çekişmelerden, güncel siyasi çekişmelerden mümkün olduğu kadar uzak bir şekilde, her birimizin ayrı bir siyasi arka planı var, buna rağmen bu komisyonun konuları dikkate alınarak, mümkün olduğu kadar gündelik siyasi tartışmaların dışında kalınmaya herkes dikkat ediyor."

Kurtulmuş, sahip oldukları gücün farkında olmaları gerektiğini, Türkiye'de bir siyasi iradenin olduğunu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan başlayarak devletin bütün kurum ve kuruluşlarının aynı doğrultuda hareket ettiğini kaydetti.

Toplantıda yapılan konuşmalarda "üçüncü göz meselesinin" gündeme geldiğine işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Ben başından beri Türkiye'nin bu tecrübesinin diğer ülke tecrübelerine, bildiğimiz tecrübelere benzemediğini, benzer taraflar olsa bile bütünüyle benzemediğini ifade etmek isterim. Bizim bir üçüncü göze ihtiyacımız yok. Üçüncü göz burasıdır. Millet adına bu işe göz kulak olan, bu sürece öncülük eden bu komisyon aynı zamanda üçüncü göz fonksiyonunu icra etmektedir, objektif bir şekilde bu süreci yerine getirmektedir. Yine önemli konulardan birisi, sıklıkla bugün dile getirildi. Negatif barış, pozitif barış. Bizim nihayetimiz bu ülkede, bu bölgede tamamıyla pozitif barışın kurulması, artık bir daha insanların şiddet diliyle, silahın aracılığıyla konuşmaktan ziyade dostça, kardeşçe 'kazan kazan' prensibi içerisinde elindeki imkanlarını çoğaltarak yeni bir Türkiye inşa etmesi ve yeni bir bölge inşa etmesidir. Bu çerçevede de Türkiye'nin tecrübesinin yeterli olduğu kanaatindeyim."

Daha önce tecrübe edilen çözüm sürecine dikkati çeken Kurtulmuş, "Çözüm sürecinde yaşadığımız tecrübede elde ettiğimiz birikim ve ondan önceki süreçlerde elde edilen birikimlerin hepsi o zaman başarısız görünse bile onu sadece 'başarısız' diye bir kenara koymamak lazım. Oradaki her bir çabanın bugün bu sürecin olgunlaşmasına önemli katkılar sunduğunu görüyorum. Bunlardan iyi bir şekilde istifade etmek hepimizin vazifesidir." ifadelerini kullandı.

"Pozitif barış"ın aynı zamanda bir gelecek tasarımını da içerdiğine dikkati çeken Kurtulmuş, "Biz, ülkemiz, bu topraklar ve vatanımız için güçlü ve büyük Türkiye hedefi doğrultusunda yeni bir gelecek tasarımını ortaya koymak durumundayız. Bu da hiç şüphesiz kardeşlikten, milli dayanışmamızı artırmaktan, demokratik standartlarımızı yükseltmemizden geçiyor. Komisyonumuzun adına koyduğumuz bu kelimeler de sadece tesadüfen seçilmiş bir kelimeler değildir. Her birisinin birbiriyle irtibatlı olduğuna inandığımız ve birisindeki yükselişin diğerlerini de yükselteceğini bildiğimiz konulardır." değerlendirmesinde bulundu.

Kurtulmuş, Türkiye'de bütün çevrelerinin, süreçle ilgili hassasiyetle çalışması gerektiğini, bu sürecin başarıyla sonuçlanmasını isteyenler olduğu kadar, sayısal olarak çok az olsa da istemeyenlerin de olduğunu, onların bu süreci zehirlemesine mani olmak zorunda olduklarını kaydetti.

Kullanılan dilin önemine dikkati çeken Kurtulmuş, "İnsan kullandığı dille konuştuğu üslupla kaimdir. Dolayısıyla kalıcı bir kardeşlik, barış ve dayanışma istiyorsak bu dili de kurmak, kurgulamak ve çoğaltmak mecburiyetindeyiz." dedi.

TBMM Başkanlığından açıklama

Komisyonun 10. toplantısında Prof. Dr. Havva Kök Arslan, Prof. Dr. Sevtap Yokuş Veznedaroğlu, Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik, Doç. Dr. Çerağ Esra Çuhadar, Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy, İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanvekili Hüseyin Oruç, Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, Doç. Dr. Vahap Coşkun ve Prof. Dr. Talha Köse'nin dinlendiği anımsatılan açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

"TBMM Başkanımız Sayın Numan Kurtulmuş, toplantının açılışında komisyonun öncelikli vazifesinin, sürecin millet adına denetim ve kontrolünü yapmak, toplumsal mutabakatı tesise yönelik adımlar atmak ve gereken yasal düzenlemelere zemin hazırlamak olduğunu vurgulamıştır. TBMM Başkanımız Sayın Kurtulmuş, sürecin Türkiye'ye özgü bir model olduğunu ve komisyonun çalışmalarını tamamlaması akabinde bu modelin dünya literatürüne ve demokrasi tarihine armağan edilecek başarılı bir örnek olacağını ifade etmiştir.

TBMM Başkanımız konuşmasında, sürece ilişkin farklı kanaatler bulunmasına rağmen 'Artık analar ağlamasın, silahlar konuşmasın, bu memlekette huzurun, barışın ve selametin temin edilmesi için herkes üzerine düşen sorumlulukları yerine getirsin' ortak mesajında birleşildiğini belirtmiştir. Kurtulmuş, gereken adımların atılabilmesi, Türkiye siyasetinin önünün açılabilmesi ve rahatlayabilmesi için örgütün İmralı'dan yapılan çağrıya uyarak bir an evvel silahlarını tamamen bırakmasının bu sürecin en önemli hususlarından biri olduğunu vurgulamıştır. TBMM Başkanımız ayrıca bölgesel ve küresel şartların Türkiye üzerine ağır yükler yüklediğini ve bu ortamda bir an evvel nihai bir barışı temin etmenin, huzuru ve kardeşliği tesis etmenin zorunlu olduğunu vurgulamıştır."

Komisyonun, TBMM Başkanı Kurtulmuş'un başkanlığında yarın saat 11.00'de TBMM Tören Salonu'nda 11. toplantısını gerçekleştireceği belirtildi.

Toplantıda, Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Derneği, Doğu ve Güneydoğu İş Kadınları Derneği, Doğu Güneydoğu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu, Anadolu Güvenlik Korucuları ve Şehit Aileleri Konfederasyonu, Kadim Aşiretler Federasyonu, Mezopotamya Göç İzleme ve Araştırma Derneği, Mezopotamya İslami Araştırmalar Federasyonu, İslami Tebliğ Tedris İlim Hareketi Adamları Derneği ve Medrese Alimleri Vakfı temsilcilerinin dinleneceği aktarıldı.

"Bölgedeki mesele Müslümanların olduğu bölgeye din temelinde uygulanan olumsuzluklardır"

Komisyonun ikinci oturumunda konuşan Türkiye'nin Üsküp Büyükelçisi Fatih Ulusoy, Filipinler Hükümeti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasındaki barış görüşmeleri ve sonrasında gelişen süreci anlattı.

Daha önce Güney Filipinler Barış Süreci'nde kurulan Bağımsız Silahsızlandırma Organı'nın başkanlığını da yaptığını anımsatan Ulusoy, Güney Filipinler'deki süreç ile Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun gündemindeki konular arasında "tarihsel boyut, meselenin kökeni, sürecin gelişimi, sosyolojik yapı" gibi konularda büyük farklılıklar bulunduğunu kaydetti.

Ulusoy, Filipinlerin güneyindeki Mindanao Adası ve Sulu Denizi'ndeki adaların, tarihsel olarak Müslümanların yoğunluğun yaşadığı bir bölge olduğunu belirtti.

Bölgede din temelli bir ihtilaf olduğuna işaret eden Ulusoy, "Bölgedeki mesele devlet güçlerine karşı girişilen bir mücadeleden ziyade, Müslümanların olduğu bölgeye din temelinde uygulanan olumsuzluklardır." diye konuştu.

İnsan Hak ve Hürriyetleri (İHH) İnsani Yardım Vakfı Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Hüseyin Oruç, Filipinler'in güneyinde Moro Barış Süreci İzleme Heyeti üyesi olduğunu belirtti. Moro örneğinin Türkiye'de uygulamanın çok zor olduğunu kaydeden Oruç, Moro Barış Sürecine ilişkin bilgiler verdi.

Filipinlerde, 28 yıldır devam eden bir barış süreci olduğunu anlatan Oruç, hakem heyeti olarak tıkanıklıkların çözümü için çalışmalarına hiç ara vermeden devam ettiklerini belirtti. Filipinler halkının tamamının barıştan yana olduğunu söyleyen Oruç, önümüzdeki süreçte Moro'da süreci nihayete erdirmeyi hedeflediklerini aktardı.

"Mesele, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile ilgili bir meseledir"

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Kaynak, terörün bir "semptom" olduğunu ve bunun altyapısının mutlaka değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Türkiye'de terörün yerel bir mesele olmadığını belirten Kaynak, "Terörden bahsettiğimiz zaman en az dört ülkeyi kapsayan, uluslararasılaşmış ve üstelik küresel güç dengelerinin kesişme noktasında bir yerde yerleşik, içinde Amerika'nın, Rusya'nın, şimdilerde Çin'in bile dahil olabileceği, bölgesel İran'ın, İsrail'in, Avrupa'nın, Fransa'nın, Almanya'nın dahil olduğu devasa bir meseleden söz ediyoruz. Yani meselenin tek bir tarafını ele aldığınız zaman bunun içinden çıkmak mümkün değil. Teröristi öldürerek bitiremezsiniz. Bir elma ağacından bahsediyorsanız o ağacın dallarını budamak gibi olur." sözlerini sarf etti.

Konunun Kürtlere ait bir mesele olarak tanımlanmaması gerektiğini vurgulayan Kaynak, şöyle konuştu:

"Türkiye'de demokratikleşme ya da haklar, Kürtlere özel olarak verilemez. Hiçbir Kürt'e sırf Kürt olduğu için herhangi bir şey verilemez. Hiçbir Alevi'ye sırf Alevi olduğu için herhangi bir şey verilemez ama hepsine sırf Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları için bütün hakların verilmesi gerekir. Mesele, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ile ilgili bir meseledir. Başka türlü kendimizi de zaten güvence altına almamız mümkün değildir çünkü politik psikoloji bağlamında her bir kimlik ki Kürt kimliği özellikle Türkiye içerisinde de, diğer bölgelerde de oturmuş çok kuvvetli bir kimlik, bunu reddedemezsiniz.

Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kotasının altına girmeye hazır bir kimlik aslında. Israrla farklı kavramsallaştırmalar üzerinden baskı yapılmasa, karşı tarafı psikolojik olarak zorda bırakacak şeyler yapılmasa bir barış ortamının çok daha kolay kurgulanması mümkün olabilir. Kürtlerle ilgili 'Kürt' diye yaptığınız her şey, olayın Türk ve kendini Türk hissedenler tarafında kendinden alınmış bir hak olarak tanımlanmasına yol açıyor. Bir kere önce bunu ortadan kaldırmak lazım. Türkiye'nin bütünü için demokratikleştirme istememiz, Türkiye'nin bütünü için insan hakları talep etmemiz lazım ve bir barış istiyorsak Türkiye'yi de aşan bir üst idealle bütün bölge için bir barış istememiz lazım."

Komisyonun önemine işaret eden Kaynak, "Buradan bir fikrin çıkması lazım. Teknik, taktik detayları teknisyenler yaratsın. Bence Meclis komisyonunun görevi, soyut bir biçimde Türkiye'nin geleceğine dair bir fikir üretme yoluna girmesi lazım. Travmalarımızı, yaralarımızı, incinmişliklerimizi nasıl tamamlayacağız? Kimleri nasıl yaraladık, nasıl yaptık bu işi?" ifadelerini kullandı.

Terörün işlevinin ortadan kaldırılması gerektiğini, işlevi sürdüğü müddetçe terörün devam edeceği uyarısında bulunan Kaynak, "Şu anda Öcalan'ın çağrısıyla ortaya çıkan durum PKK'nın Türkiye içerisindeki işlevinin bittiğini gösteriyor ama dışarıdaki işlevinin henüz tamamlanmamış olabileceği gerçeğini görmemiz gerekiyor. Dış dünyada çok ciddi kırılmalar var. Suriye'de ne olduğunu bilmiyoruz, Irak'ta neye dönüşeceğini bilmiyoruz. Göründüğü kadarıyla bölgesel konjonktür açıkçası böyle bir sürecin yürütülmesi için çok elverişli olmayabilir. Bazen daha iyi oluyor, bazen daha kötü oluyor ama temel olarak devlet olmayan aktörlere karşı yoğun bir baskının olduğu dönemdeyiz." diye konuştu.

"Sürecin nihai hedefi doğru belirlenmeli"

Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vahap Coşkun, "Kürt meselesinin" şimdiye kadar çözülemediğini, bu konunun geniş bir perspektif ve tarihsel bakış açısıyla ele alınması gerektiğini kaydetti.

Terör örgütü PKK'nın silahsızlandırılması için daha önce atılan adımlara değinen Coşkun, çözüm sürecinde yapılan hataları anlattı.

Her süreçte bazı hataların yapılabileceğini dile getiren Coşkun, şu önerilerde bulundu:

"Ama önemli olan daha önce yapılmış olan hataları yeniden yapmamaktır. Dolayısıyla bu süreçte geçmişin hataları tekrarlanmamalı ve aynı çukurlara bir kere daha düşmemeliyiz. Sürecin nihai hedefi doğru belirlenmeli. İç politikadaki çekişmelerin süreci olumsuz etkilememesi için çaba gösterilmeli. Dilin kullanımına ve koordinasyona azami dikkat edilmeli. Kamu düzeninden asla taviz verilmemeli, Suriye'de şartlara uygun düşen yeni bir politika belirlenmeli ve zamanı kullanma noktasında hassas olmalıyız. Türkiye'nin bugün izlediği yol, geçmişte izlediği yollardan ve bu süreçlerde takip edilen politikalardan son derece farklı çünkü bu süreçlerde genellikle son adım olarak düşünülen silahsızlanma, burada ilk adım olarak gündeme geldi. Eğer bu başarılarsa, artık çözüm süreci literatürüne 'Türkiye modeli' diye bir model armağan edilmiş olur."

"Güven inşasına yönelik adımlar atılmak durumunda"

Milli İstihbarat Akademisi Başkanı Prof. Dr. Talha Köse, komisyonunun kendine has çözüm ve barış modeli olduğunu ifade etti. Köse, komisyondaki görüşlerinin çatışma çözümü konusundaki akademik çalışmaları ışığında bireysel görüşleri olacağını anlattı.

Orta Doğu'da yaşanan jeopolitik dönüşümün Türkiye için yeni güvenlik riskleri ortaya koyduğuna işaret eden Köse, şöyle konuştu:

"Bölgemiz gerçekten ciddi güvenlik riskleriyle, tehditlerle karşı karşıya, 100 yıl önce oluşturulan sınırların tasfiye olduğu ve sınırların silikleştiği, bunun yerine yeni sınırlar oluşturmaya çalışıldığı ve burada da farklı fikirlerin, farklı projelerin rekabet halinde olduğunu görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bugün yaşadığımız süreci bu bağlamda ele almamız gerekiyor. Bu değişimlerle Türkler ve Kürtlerin tarihten gelen kardeşlik hukuku üzerine bina edilmiş birlikteliklerini terörizm ve şiddet kıskacından kurtararak kurumsallaştırmaları ve sağlamlaştırmaları için yeni fırsat penceresi aralanmıştır. 100 yıllık sınırlar ortadan kalkıyor. Yeni belki sınırlar, illa ki bunların siyasi sınır olması gerekmiyor, yeni fikri sınırlar ortaya çıkacak ve gerçekten bu sınıra, bu döneme uygun bir perspektifle yeni bir yaklaşım ortaya konulması gerekiyor."

Dünya örneklerine bakıldığında iç savaş ve ayaklanmaların 15-20 sene sürdüğüne işaret eden Köse, "Türkiye için bakıldığında 40 yılı geçen çatışmaların çok istisnai olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla aslında bu işin de beklenenden çok daha uzun bir noktaya geldiğini de görüyoruz." dedi.

Köse, şimdiye kadar olan süreçteki girişimlerin farklı sebeplerle engellendiğini anlatarak, "Terörsüz Türkiye süreci, şu anda yaşadığımız süreç biraz daha farklı bir noktadadır. Özellikle devletin kurumsal bütünlüğü ile bu meseleyi sahiplenmesi, Meclis zemininde yürütülen yasal ve siyasi adımların desteklenmesi, toplumsal desteğin farklı kesimlere yayılması, gerçekten ciddi bir toplumsal destek olduğunu biz de sahada görüyoruz, yalnızca güvenlik boyutunun değil, demokratik uzlaşı ve yasal çerçevenin kalıcı olarak inşasına odaklanması sayesinde daha önce ulaşılamayan kritik bir eşiğe gelinmiştir. Bu işin arka planı 30 seneye de götürebilir ama daha önce hiçbir aşamada bu noktaya gelinememişti." değerlendirmesinde bulundu.

Silahlı çatışmanın bitmesinin "negatif barış" anlamına geldiğini asıl hedefin ise "pozitif barışa" ulaşmak olduğunu söyleyen Köse, "Şu anda içinde bulunduğumuz durum negatif barıştır. PKK'nın kendini feshetmesi ve silahları bırakma kararı alması negatif barışın gerçekleştiğini bu aşamada göstermektedir. Ancak pozitif barışın inşası için daha etkili adımların atılması ve barışın kalıcı hale getirilmesi hukuki olarak da bunun garanti altına alınması gerekmektedir. Bu anlamda Meclis komisyonumuza da önemli roller düşmektedir." şeklinde konuştu.

Çözüm için daha önce 3. tarafların rol aldığı süreçler yaşandığını kaydeden Köse, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin bürokrasisi, siyaseti, akademisiyle kendi sorunlarını aşabilecek bir kapasitesi olduğu artık ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle bu büyük Türkiye uzlaşısı yerli ve milli kapasiteye dayalı bir barış mimarisi hedeflemektedir. Meclis bu konuda önemli rol almaktadır. Cumhurbaşkanımızın doğrudan desteği bulunmaktadır. Meclis Başkanının bu konudaki kurumsal katkısı çok önemlidir. Milli İstihbarat Teşkilatının rolü önemlidir. Dolayısıyla bu sürecin devlet sahipliğiyle ve siyasi iradeyle yürütüldüğünü göstermektedir. Ayrıca taraflar arasında güven inşası ve etkili iletişim stratejileri sürecin yönetiminde belirleyici faktörlerdir. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte yine güven inşasına yönelik adımlar atılmak durumundadır."

Meselenin komşu ülkelerle ve bölgesel yönetimlerle temas içerisinde yürütüldüğüne işaret eden Köse, "Sayın Teşkilat Başkanımız bugün Suriye'de bu konuyu konuşmak üzere muhataplarıyla bir araya gelmiştir. Daha önceki süreçte devlet yetkililerimiz hem Irak'ta hem Suriye'de hem de diğer batı başkentlerinde bununla alakalı temaslarda bulunmuş ve bu sürecin dış boyutuna yönelik de önemli adımlar atmaktadırlar." dedi.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın