Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel yangını davasında müşteki beyanları alınıyor
Grand Kartal Otel yangınına ilişkin, aralarında otelin sahibi ve belediye yetkililerinin de bulunduğu 19'u tutuklu 32 sanığın yargılandığı davanın duruşması, altıncı gününde müşteki beyanlarıyla devam ediyor.

Kocaeli
Bolu 1. Ağır Ceza Mahkemesince, Bolu Sosyal Bilimler Lisesinin spor salonunda özel olarak oluşturulan salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, yangında yaralananlar ile hayatını kaybedenlerin aileleri, sanık yakınları ve taraf avukatları katıldı.
- Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel yangını davasında otel sahibinin çapraz sorgusu tamamlandı
- Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel yangını davasında otel çalışanları savunma yaptı
- Kartalkaya'daki otel yangınında yakınlarını kaybedenler açıklama yaptı
- Kartalkaya'daki otel yangınında oğlunu kaybeden acılı baba, olaya ve davaya ilişkin konuştu
Salonun içi ve çevresinde kolluk kuvvetlerince geniş güvenlik önlemi alındı, yerleşke etrafındaki cadde ve sokaklar trafiğe kapatıldı.
Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile kayıt altına alınan duruşma, dün sanık savunmalarını tamamlamasının ardından bugün müştekilerin beyanlarının dinlenilmesiyle başladı.
Yangından makine mühendisi Alp Mercan ile kurtulan ve insanları kurtarmak için tekrar girdiği otelde yaşamını yitiren tıp fakültesi öğrencisi Yiğit Gençbay'ın babası Danıştay 9. Daire Başkanı Abdurrahman Gençbay'a söz verildi.
Müşteki Gençbay, kötülerin, iyiler karşısında hesap vermesi için adalete sığınarak buraya geldiklerini belirterek 5 gün boyunca duruşmayı izlediğini, gördüğü tablonun canını daha da acıttığını kaydetti.
Gençbay, buraya kavgaya tutuşan taraflar olarak gelmediklerini dile getirerek "Turizm sektöründe çalışanlar çok iyi bilir, otel müşterilerine 'misafir' denir. Bizim canlarımız misafir olarak gittiler ama ev sahipleri tarafından katledildiler. Sanıklar buna rağmen yüreği yanan insanların insani tepkilerine tahammül etmediler. Evlatlarını kaybeden teyzelere, annelere ağza alınmayacak küfürler ettiler." diye konuştu.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Oğlunun ve çocukluk arkadaşının, otel sahibi Halit Ergül'ün eşi ve şirketin yönetim kurulu üyesi tutuklu sanık Emine Murtezaoğlu Ergül'ün karşındaki odada kaldığını aktaran Gençbay, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Emine Hanım, onlar sizin odanızın karşısında, 6017 numaralı odada kalıyorlardı. Onlar da sizin gibi çıktılar odadan. Benim evladımın odasında duman bile yoktu. Odalarında kalsa belki hiçbir şey olmayacaktı. İçerideki insanların, çocukların çığlıklarını duyunca tanımadığı insanlara yardımcı olabilmek için o ateşin içine girdiler. Arkadaşları Temmuz'un 2'sinde diploma aldı ama ben evladımın arkadaşlarının diploma törenini izlemek zorunda kaldım. Cenazelerini 10'uncu katta bulabildim. Bizim evlatlarımız hiç tanımadıkları insanlar için canlarından vazgeçtiler."
"Bu dava cezasızlık algısının ortadan kaldırıldığı dava olacaktır"
Danıştay 9. Daire Başkanı Gençbay, davanın, her yönüyle tarihe geçecek bir dava olduğunu belirterek "Bu dava, cezasızlık algısının ortadan kaldırıldığı bir dava olacaktır. Bu dava iyilerle kötülerin davası olacaktır. Bu aziz milleti hor görüp onun canını, malını hiçe sayanlarla bu milletin davası olacaktır. O nedenle 84 milyon bu davayı takip ediyor." dedi.
Mahkemenin vereceği kararla tarihe geçeceğine inandığını dile getiren Gençbay, "Ancak bunun için mahkeme dışı faktörlerin de yargılamanın önünü açması gerekiyor. Dünyada kayıtlara geçmiş 6'ncı büyük otel yangını. Bu organize kötülüğün pek çok iştirakçisi var. Bunlar içerisinde işletme sahipleri, bu işletmeye hizmet sunan işletmeciler, belediye ve özel idare yetkilileri burada yargılanmakta. Bunlara iştirak etmiş daha birçok yetkili var. Kültür ve Turizm Bakanlığının denetimden ve gözetimden sorumlu yetkilileri bu organize kötülüğün başında gelmektedir. Yine oteli denetleyip, iş güvenliği uzmanı atanmasını sağlamayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yetkilileri var." ifadelerini kullandı.
Danıştay 9. Daire Başkanı Gençbay, Kültür ve Turizm Bakanlığının sorumlular hakkında Bolu Cumhuriyet Başsavcılığına soruşturma izni vermediğini söyleyerek şöyle devam etti:
"Kültür ve Turizm Bakanı, hiç kimseye soruşturma izni vermiyor. Üstelik basında çıkan haberlere göre; belli kişileri kastederek 'Bunlar benim kıymetlimdir, bu nedenle soruşturma izni vermedim.' diyor. Bakanlık koltuğunda oturan bu kişi ne yapmak istiyor? Sayın Cumhurbaşkanımızın sözünü yere mi düşürmek istiyor? Yoksa Adalet Bakanına mesaj verip, 'O işler senin dediğin gibi olmuyor. Sayın Bakan, benim kıymetlilerimi soruşturmaya tabi tutamazsınız.' mı demek istiyor? O nedenle bu yüce mahkemenin tarihe geçeceğini söylerken üst düzey yöneticiler ve tüm taraflar, mahkemenin bağımsız yargılama yapmasını engelleyecek her türlü tutum, davranış ve eylemlerden kaçınmalıdır. Buraya evladım Yiğit için geldim ama 78 canımız için buradayım. Burada ciğeri yanan bir babayım."
Yargı yolu kapatılan diğer şüphelilerle ilgili Başsavcılığın çalışmalarının devam ettiğini aktaran Gençbay, "Biz de süreci takip ediyoruz. Merkezi idarenin taşradaki sorumlusu konumunda olan bu otelin kuruluşundan bugüne kadar görev almış tüm valiler neden soruşturmaya konu edinmemiştir? Biz valilerle ilgili iddiamızın peşindeyiz. Sayın Başsavcılığımız geçmişte bu oteli denetleyen Çalışma Bakanlığı yetkilileri hakkında soruşturma izni istemiş ama Bakanlık da hala olumlu karar vermemiştir. Çalışma Bakanlığı 13 yıl denetim yapmamış, bir iş güvenliği uzmanı atanmasını sağlamamıştır." dedi.
"Bu dava bütün milletin davasıdır"
Yabancı tur şirketlerinin çalıştıkları otelleri her yıl yangın güvenliği yönünden incelediklerine dikkati çeken Abdurrahman Gençbay, Etstur’un böyle bir inceleme yapmadığını söyledi.
Gençbay, şunları kaydetti:
"Türkiye buradaki yargılamayı takip ediyor, bu dava bütün milletin davasıdır. Burada adil, tarafsız, yansız kararın çıkacağına olan inancımız tamdır. Burada adil, tarafsız, yansız kararın çıkacağına olan inancımız tamdır. Böyle bir kararın çıkmasının ardından artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, 78 evladımız boşuna yanmış olmayacak. Artık turizm işletme sahipleri ve diğer işletme sahipleri, yöneticileri, daha fazla para kazanma hırsıyla insan hayatını hiçe sayan eylem ve faaliyetlerde bulunamayacaktır. Çalışanlar, denetleyenler, bunun sorumluluğunu bilerek işlerini yapacaklardır. Bu işletmelere izin ve ruhsat verenler de sonrasında denetleyerek ruhsata aykırı hareket etmelerini engelleyeceklerdir. Kılıcınız keskin, kararınız adil, hükmünüz vicdanlı olsun. Bolu'da hakimlerin olduğunu tüm dünyaya gösterin."
Konuşmanın ardından ayağa kalkan müştekiler, Danıştay 9. Daire Başkanı Gençbay'ı bir süre alkışladı.
Mahkeme başkanı da "Biz de heyet olarak başsağlığı diliyoruz, acılarınızı paylaşıyoruz." dedi.
"Ağlamadığımız bir dakika yok"
Yiğit Gençbay'ın annesi Ankara 11. İdare Mahkemesi Başkanı Serpil Gençbay, salondaki hiçbir sanıktan "Bilerek yapmadık." diye bir söz duymadığını belirterek, 78 kişinin hayatını kaybettiği yangına ilişkin duruşmanın böyle olmaması gerektiğini söyledi.
Oğlunun arkadaşlarının kısa süre önce mezun olduğunu dile getiren Gençbay, oğlunun ocak ayında MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) Üniversitesinden çalışma vizesi aldığını, daha önce de burada ünlü bir laboratuvarda kanser araştırmalarında yer aldığını anlattı.
Gençbay, oğlunun MIT'de çalışmak için 3 ay boyunca evrak topladığını ve birkaç günlüğüne arkadaşı Alp Mercan ile tatil yapmak için internetten buldukları Grand Kartal Otel'e gittiklerini belirterek, "Yangını haber alınca Alp'in ailesiyle Bolu'ya gittik. Gittiğimiz zaman öğleden önceydi. Kayak hocalarına soruyoruz, çıktıklarını söylüyorlar. Aşağıda 8-10 kişi hastaneleri dolaşıyor." diye konuştu.
Saatlerce çocuklarından haber beklediklerini söyleyen Gençbay, yaşadıklarını hayatı boyunca unutamayacağını ifade etti.
Gençbay, oğlunun 6017 numaralı odada kaldığını belirterek, "Oradan çıkmışlar. Camı bile kırık değildi. Eşyalarında is bile yoktu. Bütün eşyaları aldılar. Yiğit'ler muhtemelen 'İnsanlar atlamasın, odamıza yönlendiririz.' diye düşünmüştü." ifadesini kullandı.
Yargılama sürecinde birçok şey öğrendiklerini dile getiren Gençbay, şöyle dedi:
"Ağlamadığımız bir dakika yok. Yavrularımızın bize güç verdiğini düşünüyorum. Bizler sabah akşam o mezarlıklara gidip toprağını öpmeden eve gidemiyoruz. Biz bin kişi öldük. Biz sadece çocuklarımızın kanı yerde kalmasın diye mücadele ediyoruz. Bu, çocuklarımızı getirmeyecek. Biz herkes için mücadele ediyoruz. Toplumda artık bu keşmekeş düzen, ahbap çavuş ilişkileri bitsin diye mücadele ediyoruz. O çocuklar çığlıklara kayıtsız kalmayarak tekrar otele girmiş, 10'uncu katta bulduk cenazelerini. 'Anne, baba biz öldük ama geri kalan görevi size bırakıyoruz.' dediklerini düşünüyorum. Bu, çocuklarımızın bize yüklediği bir görev. Herkesin kendini kurtarma derdi var. Bir tek kişi bile her şeyi doğru söylemiyor. Bir kişi dürüst davransa sökük gelecek."
"Türk yargısına inancımız tamdır"
Alp Mercan'ın babası Eray Mercan da oğlunun hayatında ilk defa 3 günlüğüne arkadaşıyla kayak tatiline gittiğini belirterek, "Alp bu yangından sağ kurtulmasına rağmen çığlıklara, feryatlara sessiz kalamayarak insan olmanın sorumluluğu gereği kendi canını hiçe sayarak ateşlerin içine daldı. Oğlum bu otelin ne bir çalışanı, ne müdürü. İtfaiye müdürü diyor ki 'Bana teşekkür etmeniz lazım.' Alp'e kim teşekkür edecek?" diye konuştu.
Mercan, öldüğünü öğrendikten sonra oğlunun vücut bütünlüğünün tam olması için dua ettiklerini dile getirerek, "Televizyona yansıyan görüntülerden bakıyorum; önce sundurmanın üzerinde, sonra aşağıda, daha sonra da yukarıya doğru çıkıyorlar. AFAD, onları 10'uncu katta buluyor. Oğlum çıktığı yere giriyor. Resepsiyonist terk ediyor. Bu nasıl bir olay? Bir babanın evladını morgdan alması, mezarına koyarken yüzünü görememesi nasıl tarif edilir? Bu yangın bir kaza değil." ifadesini kullandı.
Davayı takip eden herkesin bu olayın kaza, kader değil, kasıt olduğunu gördüğünü söyleyen Mercan, "Adalet bekliyoruz. Bu ülkede hala adalet varsa bunlar cezasını çekecek. Türk yargısına olan inancımız tamdır." dedi.
Anne Ceyhan Mercan ise ceset torbalarından oğlunu bulmaya çalıştığını belirterek, mezarı başında oğlunu son bir kez göremeden, öpmeden son yolculuğuna uğurladığını söyledi.
Oğlunun hayalleri olan genç bir makine mühendisi olduğunu dile getiren Mercan, "Bu ülkede artık kimsenin, insanların hayatını tehlikeye atmaması için bu dava dönüm noktası olmalı. Başka Yiğit'ler, Alp'ler ölmesin diye bu ihmalin hesabı sorulmalı. Bugün oğlum Alp, Yiğit, 78 can için değil, geride kalanlar için, adalet için buradayım." dedi.
Sanıklara dönen anne Mercan, sözlerini "Bana oğlum olmadan gönderdiğiniz araba var ya hepinizi içine koyup yakmak geliyor içimden." ifadesiyle tamamladı.
Alp Mercan'ın ablası avukat Nihan Ece Mercan Hasarpa da kardeşinin kendisinden 10 yaş küçük olduğunu, 3 yaşındaki çocuğunun ağabeyi gibi olduğunu söyledi.
Çocuğunun kendisine "Fotoğrafına sen bak, bana abimi getir." dediğini anlatan Hasarpa, kardeşinin ve arkadaşı Yiğit Gençbay'ın alevlerin arasında başkalarını kurtarmaya çalışırken hayatlarını kaybettiğini dile getirdi.
Hasarpa, kardeşini en azından kefenle gördüğüne şükrettiğini, çünkü aralarında bunu bile göremeyen insanların olduğunu söyledi.
Yangın çıktığı sırada kardeşi ve arkadaşının 6017 numaralı odada kaldığını belirten Hasarpa, "Odanın bir tarafı sundurmaya bakıyordu. Bu oda en korunaklı odalardan biriydi. Tam karşısındaki oda yönetim kurulu başkan vekilinin odasıydı. Yönetim kurulu başkan vekili sürekli lenslerini zor taktığını söylüyor ama bu odadan rahat şekilde kurtulduğu açıktır. Gördüğüm kadarıyla bu şirketin yöneticilerinin hepsi, burunları dahi kanamadan çıkıyorlar. Alp ve Yiğit artık yok. Bu dava yalnızca yangın davası değil, yıllarca biriken denetimsizliğin, para hırsının, rant peşinde koşanların davasıdır. İddianamede yer alan olası kast suçlaması, dosyanın ağırlığını ortaya koyuyor. Bu dava buradakilerle sınırlı kalmamalı, sorumluluk zincirinin tepesine uzanmalı, bakanlıklara kadar gitmeli." ifadesini kullandı.
"Biraz vicdan olur"
Duruşmada, yangında oğulları Mert, gelinleri Duygu ve torunları 9 yaşındaki Doğa ile 7 yaşındaki Mavi'yi kaybeden Uğurtan ve eşi Sıdıka Ersin Doğan'a söz verildi.
Uğurtan Doğan, günlerdir acı çektiklerini söyledi.
Başka çocuklarının olmadığını belirten Doğan, "Adana'da olduğumuz sürece her gün kabirlerini ziyaret ediyoruz." dedi.
Doğan, oğlunun çok iyi bir baba ve eş olduğunu dile getirerek, "Oğlum, büyük bir uluslararası şirketin genel müdürüydü. Torunlarım çok iyi okullarda okuyordu. Mavi, Halit beyin (otelin sahibi tutuklu sanık Halit Ergül) torununun da sınıf arkadaşı. Ceyda hanım (şirketin yönetim kurulu üyesi tutuklu sanık Ceyda Hacıbekiroğlu) WhatsApp grubuna sömestr tatiliyle ilgili paylaşım yaparak indirim uygulanacağı konusunda yazı yazıyor. Bunun üzerine '2 gün kar tatili yapalım.' diyorlar." diye konuştu.
Ailesine, Ceyda Hacıbekiroğlu ile aynı kattaki bir odanın verildiğini belirten Doğan, "Biraz vicdan olur. Sen çağırıyorsun, 'Size indirim yapacağız.' diyorsun. Gidiyorlar böyle bir katliam oluyor. Böyle bir yangının varlığını hissediyorsun. Yandaki odada arkadaşları var. Yangını hissediyorlar. Saat 03.30'da duman her yeri sarmış. Hemen dışarı çıkıyorlar, kalın kalın giyiniyorlar." ifadelerini kullandı.
Doğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bünyesindeki sorumlulardan şikayetçi olduklarını dile getirerek, soruşturma izni verilmesini talep ettiklerini kaydetti.
"Bu acıyı hissedin"
Anne Sıdıka Ersin Doğan da yangında hayatını kaybedenlerin yakınlarının acı çektiğini söyledi.
Doğan, oğlunun başarılı, sevgi dolu, değerli bir genç olduğunu anlatarak, "20 Ocak Pazartesi günü saat 12.00'de 'Grand Kartal Otel'e vardık. Şimdi kar pistine inecek çocuklar.' en son konuşmamız o oldu. Akşam mesajlaştık, yattılar uykuya ve son uykuları oldu. Son haberleşmemiz o oldu." diye konuştu.
Yangından önceki hafta sonu torunlarının kendilerinde kaldığını dile getiren Doğan, şöyle devam etti:
"Onların pijamalarını yıkamıyorum, kokluyorum. Evlerine gidiyorum, hepsinin yastıklarını kokluyorum. Onlarla iletişimim artık kokuyla. En son yangında üstlerinden çıkan malzemeleri getirdiler. Bir de onları kokluyorum. İs kokusuna adeta bağımlı oldum. O koku geçecek diye korkuyorum. Emine hanım, (şirketin yönetim kurulu üyesi tutuklu sanık Emine Murtezaoğlu Ergül) 'Torunlarıma bakıyorum.' dediniz. Benim torunlarım yok, gittiler, toprağın altındalar."
Eşinden başka kimsesinin olmadığını belirten Doğan, "Ölmekten değil, ölmemekten korkuyorum. Çok yalnız kaldım. Bu acıyı hissedin." dedi.
Doğan, çocuklarının 6013 numaralı odada kaldığını aktararak, "Saat 03.30'da birbirlerine haber vererek uyandırıyorlar. Çıkıyorlar koridora ve 6015 numaralı odaya kaçıyorlar. Atlamak ve dışarı çıkmak mümkün değil. Her şey adeta onların kurtulmamaları üzerine kurgulanmış." ifadesini kullandı.
"Bu bir ihmaller zinciri"
Duruşmada, yangında oğulları Yılmaz ve torunları 15 yaşındaki Nehir ve 13 yaşındaki Doruk Sarıtaş'ı kaybeden Gülüzar ve Ali Sarıtaş da beyanda bulundu.
Çocuklarının isimlerini duyunca beyninin karıncalandığını dile getiren Gülüzar Sarıtaş, "Vicdansızlar, katiller. Hepsinden şikayetçiyim, en ağır ceza hangisiyse çarptırılmalarını istiyorum. Sabah kalkıyorum, resimlerle konuşuyorum." dedi.
Ali Sarıtaş da yaşananların hesabını kimin vereceğini sorarak, "Burada sırıtıyorsunuz 'görmedim, duymadım, bilmiyorum.' diyorsunuz. Bu kadar vurdum duymazlık olmaz, siz kendinizi kurtarmak istiyorsunuz. Sizin evlatlarınız yok mu? Akıl var, mantık var. Anca para gelsin başka bir şey gelmesin. Sizin pisliğinizi ancak adalet temizler. Şikayetçiyim." diye konuştu.
Çocukları Nehir ve Doruk'u kaybeden anne Duygu Can ise öğretmen olduğunu söyledi.
Edep kelimesinin ahlaktan geldiğini belirten Can, şöyle devam etti:
"Buradaki sanıkların hepsi en az lise mezunu, demek ki edebi öğretememişiz. Öğretmenliği bıraktım. Hayatım, umudum ve inancım kayboldu. Oğlum, saat 04.35'te bana bir saniyelik ses kaydı bırakmış 'Anne seni çok seviyorum.' diye. Bunlardan bir kişi elindeki telefonla 1 saniye sürecek 'kurtarın, tahliye edin, boşaltın.' demiyor. Tercih etmediler ama benim oğlum büyüdü ve vedalaştı. Bugün ne söylesek eksik, ne ceza verirsek verelim yarım ama yine de susmuyorum başka çocuklar ölmesin, başka aileler üzülmesin. Çocuklarımın mezarının yanında kendime de yer aldım, çocuklarımın mezarına çiçek bırakırken beni de çeksin diye. Bu bir ihmaller zinciri. Bu salon onların masumiyetini çekmek zorunda. Nehir, hukuk okumak işitiyordu, savcı olacaktı. Ben herkesten şikayetçiyim. O gece yaşananlar görev kusuru değil, insanlık kusuru."
Can, beyanını verdiği esnada oğlunun kendisine 1 saniyelik gönderdiği "Anne seni çok seviyorum" mesajını dinletti.
"Katiller müebbet alsa yüreğimiz soğumaz"
Yangında oğulları Bilal ve Enes, kızı Rumeysa, gelini Sena, torunları Yusuf Sinaneddin, Muhammet Selim ve Bekir Sadık Gültekin ile Sümeyye Güner'i kaybeden avukat Yüksel Gültekin'e söz verildi.
Gültekin, yangında vefat eden 78 kişinin şehit olduğuna inandığını söyledi.
Çocukları, torunları ve gelininden bahseden Gültekin, "Evladım Bilal'in tırnağı eder misiniz, katil şebekesi? Bu suçtan kurtulmak isteyen katiller, torunum 2,5 yaşındaydı. Vicdansız katil." dedi.
"Ne kadar bağırsak, çağırsak, bu vicdansız katiller müebbet alsa yüreğimiz soğumaz." diyen Gültekin, "Her sabah akşam mezarını ziyaret ediyorum, ömür boyu da uyumayacağız. Buradan hafif ceza alarak kurtulsanız nasıl uyuyacaksınız?" ifadesini kullandı.
Gültekin, 35 yıllık avukat olduğunu aktararak, adaletin tecelli edeceğine inancını kaybetmediğini, meselenin açığa çıktığına inandığını kaydetti.
Otelin sahibi tutuklu sanık Halit Ergül ve İl Özel İdaresi Genel Sekreteri tutuklu sanık Sırrı Köstereli'ye yönelik konuşan Gültekin, şunları kaydetti:
"Bu paranın, gücün gerçek sahibinin Emine Hanım (şirketin yönetim kurulu üyesi tutuklu sanık Emine Murtezaoğlu Ergül) olduğunu herkes biliyor. Normal hayatınıza devam edeceğinizi mi zannediyorsunuz?
Sırrı, sen orman mühendisiydin, kimler seni tasavvur etti? Hangi menfaatlerle buna göz yumdunuz? Belediyenin elemanları, çocuk mu kandırıyorsunuz, yüksek bir yerden talimat olmadan (raporu) geri alacak güçte misiniz? İnanıyorum bu işin arkasındakiler de çıkacak."
Siyasilere seslenen Gültekin, "Daha ne zamana kadar susacaksınız? Ölüm var. Gel 10 dakika duruşmayı seyret, sonra git. İkinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı gün, kimse yok. Neredesiniz siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri? Ben bu 8 canı, bu arkadaşlar da 70 canı unutursa namerttir. Hepinizin yakasından tutmazsak, hesabını sormazsam cümle alem yüzüme tükürsün." ifadelerini kullandı.
Gültekin, "Bir korku filmiyle ve cinayet şebekesiyle karşı karşıyayız." diyerek, "İrfan'a (itfaiye eri tutuksuz sanık İrfan Acar) seslenmek istiyorum, çok gençsin, sana yazık oluyor. Olayı aydınlat, bu olayı aydınlatmadan kurtulamazsın." dedi.
Sanıklara karşı "Sizin haram, kirli paranıza ihtiyacımız yok." diyen Gültekin, şöyle devam etti:
"Susan arkadaşlara son kez söylüyorum, rüyalarınıza girer. Konuşma hadisemizin bittiğini düşünüyorum. Söz yüce yargıda, adalete güveniyorum. Dışardaki şebekenin de buraya gelmesi için gayret ediyoruz. Bu davanın siyasallaşmasını istemiyorum, siyasi dava değil. Olayda sorumlu olanların buraya getirilmesini istiyorum. Her sene gelen, yiyen içen muhtemel çantalarını parayla dolduran hiçbir şekilde denetim yapmayan, çay kahve içen insan aklıyla alay eden kamu görevlilerin yargılanacağına inancım tamdır."
Gültekin, hayatını kaybeden yakınlarının isimlerinin, kuracakları vakıfla sonsuza dek yaşamasını sağlayacaklarını dile getirerek, "Bu karar yalnızca 78 canın gittiği, merhametsizlerin yargılandığı karar değildir. Ülkeye örnek olacak karardır. Katil sürüsü mutlaka cezasını bulacaktır. Şikayetçiyiz, davaya katılmak ve bu katillerin en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum." diye konuştu.
"En azından yangın olduğunda kapıları çalsalarmış"
Kızı Burcu, damadı Kıvanç ile torunları 12 yaşındaki Pelin ve 4 yaşındaki Kerem Güngör'ü kaybeden Ayla ve Şaban Filiz'in beyanları da alındı.
Çocuklarının yapacaklarının olduğunu belirten Ayla Filiz, "Ama bu caniler yüzünden hepsi gitti. Kızım aile şirketimizin yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak çalışıyordu. Çok saygın biriydi. Otel sahiplerinin ihmalleri, para hırsı çocuklarımızı, 78 canı bizlerden kopardı. Tamam, otellerinde hiçbir şey yokmuş ama en azından yangın olduğunda kapıları çalsalarmış. Kapıları çalıp bağırsalar, arabanın kornalarını çalsalar çocuklarımız 10 dakikada oteli boşaltırmış." ifadelerini kullandı.
Filiz, "İçlerinde bir vicdanlı yok mu?" diye sorarak, "Yazık oldu çocuklarımıza. Pisi pisine hayatlarını kaybettiler. Vicdansızlar, çocuklarımın yaşama haklarını ellerinden aldılar. Yaşayan ölüyüz, onlar bizim her şeyimizdi." dedi.
Otel sahipleri, yöneticileri, Kültür ve Turizm, İçişleri ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlıkları personelinden kim sorumluysa şikayetçi olduğunu belirten Filiz, sanıkların cezalandırılmalarını kaydetti.
Şaban Filiz de ihmaller sonucu 78 kişiyi kaybettiklerini kaydetti.
"Görmedim, bilmiyorum" gibi ifadelerin acılarını artırdığını dile getiren Filiz, "kötülük zinciri" yüzünden 36 çocuğun hayatını kaybettiğini dile getirdi.
Filiz, sanıkların en ağır şekilde cezalandırılmasını talep ederek, "Yok böyle dünya. 4 evladım gitti, benim için yaşam bitti. Her gün 3-4 defa mezarlarına gidiyorum, çok yalnız kaldım. Kızım 13 defa gelmiş otele, buranın müşterisi. Çocuklarımızın eşyalarını da bulamadım. Nerede, nasıl öldüler bilemiyoruz. İnsan mahcubiyet içinde olur. Halit Bey, nasıl şirketi yürütmüş, bugüne gelmişler? Kazaysa teslim edin kendinizi adalete, savunmayın. Böyle yaparak bizleri daha çok üzüyorsunuz. Hepsinden şikayetçiyim, katılmak istiyorum." ifadelerini kullandı.
"36 çocuğa, hayatta kalanlara da cehennemi yaşattınız"
Duruşmada, yangında yaralanan 19 yaşındaki Sevgi Selvi'ye söz verildi.
Selvi, yangında 78 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, "Bu sayının 78'den fazla olmamasının sebebi otel yöneticileri ya da çalışanlar değil. Yaşayanlar tesadüfen yaşıyor. Kimse tesadüfen ölmemeli. 36 çocuğa, hayatta kalanlara da cehennemi yaşattınız." diye konuştu.
Otelin 8'inci katında kaldığını, arkadaşının kapıya vurmasıyla uyandığını dile getiren Selvi, "Dumana maruz kalmıştık, uyandığımızda nefes alamıyorduk. Herhangi bir acil çıkış kapısı yoktu, alarm çalmadı. Personel merdiveni olarak bilinen merdivene gittik, kapıyı açtık ama simsiyahtı." diye konuştu.
Oda arkadaşlarının hiçbirinin reşit olmadığını aktaran Selvi, onları avutmaya çalıştığını, banyoda ölümü beklediklerini anlattı.
Selvi, 8027 numaralı odaya girdiğini, çarşafları bağladıklarını ve sarkıttıklarını, başka otelin çalışanlarının getirdiği merdivenle kurtulduğunu belirterek, "Küçük dertlerimi burada anlatmaya utanıyorum ama yangından sonra her şeyin geçmediğini söylemek istiyorum, huzurlu uyku uyuyamıyorum. Her şeyden korkan insan oldum. Şimdi 78 canın hepsini tanıyorum, daha önce bir kısmını tanıyordum. Pişmanlığınızı belirtecek kadar insan değilsiniz. Bilmiyorum diyorsunuz, siz bilmediğiniz için insanlar kağıt gibi yandı." ifadelerini kullandı.
"Çocuklarıma kefen bile nasip olmadı"
Yangında hayatını kaybeden Süleyman ve eşi Seden Nurgül ile çocukları 15 yaşındaki Ela ile 12 yaşındaki Buse Dayı'nın yakınları da beyanda bulundu.
Süleyman Dayı'nın kardeşi Ahmet Fevzi Dayı, kardeşinin, ailesine çok düşkün olduğunu, çocukları için otele gittiğini dile getirerek, "İçimiz yandı, sizin de içiniz yansın. 4 tabut koydular önüme, aynı acıyı siz de yaşayın. En ağır cezayı almanız için elimizden geleni yapacağız." dedi.
Diğer kardeşler Emine Dayı Kocabey ve Mehmet Yaşar Dayı da şikayetçi olduklarını belirterek, sanıkların etkin pişmanlık yasalarından faydalanmamasını talep etti.
Seden Nurgül Dayı'nın annesi Ayşe Ekici de yangını saat 07.15'te arkadaşının aramasıyla öğrendiğini kaydetti.
Ekici, 20 saat boyunca çocuklarını bulamadıklarını anlatarak, "Adli Tıp'tan aradılar DNA vermek için. Yoldayken oğlum aradı 'Anne, ablamları Ankara'da bulduk.' dedi. Çocuklarımı poşete koymuşlar, kefen bile nasip olmadı. Çocuklarımı tabutla gömdüler, ilk başta aklımı kaybettiğim için anlayamadım. Cezalarını çekmeleri çocuklarımızı geri getirmeyecek ama bu dünyada görmek istiyoruz ceza çektiklerini. Hepsi masum, hepsi tahliyesini istiyor, yok öyle bir şey." ifadelerini kullandı.
Şikayetçi olduğunu ve davaya katılmak istediğini belirten Ekici, "Torunlarımı ben büyüttüm, şimdi torunum kalmadı. Evim mezar oldu, mezarın içindeyiz. Onlara yan bakan olursa parçalardım, elime geçseler parça parça ederim, dosdoğru söyleyeyim." dedi.
"En ağır cezalarını almalarını istiyorum"
Yangında hayatını kaybeden hemşire Dilara Ermanoğlu'nun babası Hasan ve annesi Nofe Ermanoğlu da beyanda bulundu.
Baba Hasan Ermanoğlu, 37 yıldır turizm sektöründe olduğunu, uzun süredir Kartal Otel'de lojman sorumlusu olarak çalıştığını dile getirerek, "Olaydan bir gün önce Bolu'ya gittim. Kızım yanıma gelmiş, bulamayınca aradı. Bolu'da olduğumu söyleyince "3-4 tane cips getirir misin?" diye sordu. Kızım 12'nci katta kalıyordu, kral dairesinde belli ki önemli birileri var, 'sessiz ol' diye uyarıyorlar.' dedi. Aramızda böyle bir konuşma geçmişti." diye konuştu.
Resepsiyon görevlisi tutuksuz sanık Yiğithan Burak Çetin uyandırsaydı, kızının diğer odalarda kalanları kurtarabileceğini dile getiren Ermanoğlu, "Yangından haberdar olunca koşarak gittim, kızım ambulansın içinde yatıyordu. 12'nci kattan atlamış. Çocuğu gördüğüm zaman kendimi kaybetmişim. Akşama doğru kendime geldim. Tüm suçlulardan şikayetçiyim. Resepsiyonist personelin tutuklu yargılanmasını talep ediyorum çünkü yalan beyan veriyor." ifadelerini kullandı.
Anne Nofe Ermanoğlu da şikayetçi olduğunu belirterek, "Kızımı niye kaldırmadılar. 6 aydır hiç uyumuyorum, dışarı bile çıkamıyorum. Kızım için buraya geldim, yemek yediğim zaman boğazımdan gitmiyor. Adalet istiyorum, en ağır cezalarını almalarını istiyorum. O bizim çiçeğimizdi." diye konuştu.
"Bütün hayatımı elimden aldınız"
Yangında eşi Kübra ve 9 yaşındaki kızı Alya Altın'ı kaybeden Hilmi Altın da yangından tesadüfen kurtarıldığını kaydetti.
Eşi ve kızı hakkında bilgi veren Altın, "Bütün hayatımı elimden aldınız, tek başıma bıraktınız." dedi.
Altın, olay gecesi eşinin seslenmesiyle uyandığını aktararak, "Kübra hep temkinlidir, ben rahat adamımdır. Dedim ki ne olabilir? Ayağa kalktım, giyinmeye başladım. Sol tarafıma baktım yoğun dumanın geldiğini gördüm, bizim katta yangın olduğunu düşündüm. Dumanı görünce panik yaptım, yanıma hiçbir şey alamadım. Koridora çıkınca bir anda dumanın içinde kaldım." diye konuştu.
İlk defa gittiklerinden otelin planına vakıf olmadığını dile getiren Altın, "Koridorda tesadüfen Yaprak'ların odasına girdim. Ailemin yanına gitmek istediğimden tekrar odadan çıktım, ağzıma havluyu kapatıp ilerledim. Koridorda olanlarla bir odaya girdik. Çarşafları bağladık ve yatakları katlayıp aşağıya attık. İlk başta çarşaflarla çocukları indirdik." beyanında bulundu.
Altın, camdan aşağıya indikten sonra eşini ve kızını aramaya çalıştığını ve fakat bulamadığını anlatarak, "Hastanede olacaklarından ve bulunacaklarından umutluydum. Fakat çok lanet bir histi, cehennem gibiydi. O gece orada her türlü ölümü ve kurtuluşu gördük. Eşimin ve kızımın nasıl öldüğünü bilmiyorum, Ankara Adli Tıp'tan almak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.
Yangında alarm sesi duymadıklarını, şirketin genel müdürü tutuklu sanık Emir Aras'ın "Tiz bir siren sesi var." dediğini aktaran Altın, "Bu kadar insan yalan söylüyor değil mi? Yolları bulamadık, ışık, aydınlatma yoktu, hiçbir önlem yoktu. Hiç kimse bize ulaşmadı, kurtarma çabası sarf etmedi. Misafirlerden başka bağrış çağrış sesi duymadık. Hayalet bir otelden bahsediyoruz, yönetici ve çalışanları yok. Kağıttan yöneticiler, siz kağıttan olduğunuz için yandık." diye konuştu.
Altın, ne yaptığını bilmediğini ifade ederek, "Bazen kafayı yeme noktasına geliyorum ama yemeyeceğim çünkü hak ettiğiniz en ağır cezaları aldığınızı göreceğim. Otel yönetimi zaten canilik örneği gösterdi. Ben de işletme yöneticisiyim, hayatımda bu kadar çok zırvayı, yalanı bir arada görmedim. Midem bulanıyor. İnsanlık kırıntısı görmek istedik, onu dahi göremedik." dedi.
Yüzleşmek için duruşmayı beklediğini dile getiren Altın, "Bu olayda suçlu olan herkesin en ağır şekilde cezasını çekmesini istiyorum. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının kovuşturmaya dahil olmasını talep ediyorum. Araçlar yerine bize ulaşmayı deneselerdi ailelerimizle oturacaktık, bu hukuk davası olarak kalacaktı. Otele Etstur'la gittim, onlara güvendim, beni yanlış bir yere göndermeyeceğine inandım. Etstur ve sahibi Mehmet Nuri Ersoy'dan şikayetçiyim." ifadelerini kullandı.
Yangında eşi Atakan ve 10 yaşındaki kızı Elif Derin Yalçın'ı kaybeden Yaprak Yeşilada Yalçın ise yangından büyük kızı ve kendisinin kurtulduğunu söyledi.
Yalçın, koridorda bağrış sesleriyle uyandığını dile getirerek, şöyle devam etti:
"Eşim kapıyı açınca 'Çabuk kalkın yangın var.' dedi. Bizim odamız 8'inci katta ve yamaca bakıyordu. Camı açınca içeriye duman doldu. İçerisi o kadar çok duman doldu ki nefes alamıyorduk, koridora çıktık. Bu benim kızımı son görüşüm oldu, odadan çıkarken 'Ölmek istemiyorum.' dedi. Koridor kapkaranlıktı, hiçbir işaretleme yoktu, ciğerlerimin yanmaya başladığını hissettim, bilinç kaybı yaşadım ve kendimi başka bir odada buldum. Beni oraya taşımışlar. Etrafa baktım büyük kızım yanımdaydı. Daha rahat oksijen vardı. Kızımın cep telefonundan eşimi aradım, sadece bir yan odaya geçebilmiş, 'Kapatmam lazım.' dedi ve bu benim eşimle son konuşmam oldu."
Odanın camından otelin ön tarafına indiklerini aktaran Yalçın, saat 17.00 gibi eşinin ve kızının teşhis edildiğini ve acı haberi aldığını anlattı.
Yalçın, sanıklardan sorumluluk almamalarını dinlediklerini belirterek, "Bu ünvanları alan kişilerin kendilerini bu kadar küçültebileceklerini düşünmemiştim, acıyla seyrettik. Biz orada misafir değildik, sadece müşteriydik. Müşteri demek para demek. Uyuyan paralardık ki odalarda misafiri koruma, güvence altına alma çabası görmedik. En büyük güvencem yüce Türk yargısı. Sizlerin en adaletli kararı vereceğinize inancım tamdır. Sadece sanıklardan değil, denetim görevini yerine getirmeyen bütün kamu kurumlarından ve görevlilerinden şikayetçiyim." diye konuştu.
Söz alan Hilmi Altın ve Yaprak Yeşilada Yalçın'ın avukatı, otelin güvenlik kamera kayıtlarından Emir Aras'ın odanın kapısını açtığı ve sonradan ailesiyle çıktığı, kattan ayrılırken hiçbir odanın kapısına vurmadığı ve bu esnada duman olmadığının görüldüğünü kaydetti.
Süreç
Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi'ndeki Grand Kartal Otel'de 21 Ocak'ta çıkan yangında 78 kişi hayatını kaybetmiş, 133 kişi yaralanmıştı.
Bolu Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan ve 1. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilen 98 sayfalık iddianamede, otel sahipleri, şirket yönetim kurulu üyeleri ve yöneticileri Halit Ergül, Emine Mürtezaoğlu Ergül, Ceyda Hacıbekiroğlu, Elif Aras, Emir Aras, Zeki Yılmaz, Ahmet Demir, Kadir Özdemir, Cemal Özer, Mehmet Salun ile Bolu Belediyesi Başkan Yardımcısı Sedat Gülener, İtfaiye Müdür Vekili Kenan Coşkun ve itfaiye eri İrfan Acar hakkında 78 kez "olası kastla öldürme" ile "olası kastla kasten yaralama" suçlarından toplam 1998'er yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Otelin teknik görevlileri Tahsin Pekcan, Hüseyin Özer ve Bayram Ütkü, mutfak personeli Reşat Bölük, Enver Öztürk ve Faysal Yaver, iş güvenliği uzmanları Kübra Demir ile Ece Kayacan, resepsiyon görevlisi Yiğithan Burak Çetin, Mudurnu Enerji Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi yetkilileri İbrahim Polat ile İsmail Karagöz, FQC Global Sertifikasyon Anonim Şirketi yetkilisi Ali Ağaoğlu ile çalışanı Aleyna Beşinci, LPG tesisatı bakım görevlileri Doğan Aydın ve Muharrem Şen, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sırrı Köstereli, İl Özel İdaresi Genel Sekreter Yardımcısı Bünyamin Bal, İl Özel İdaresi Ruhsat ve Denetim Müdürü Yeliz Erdoğan ile eski İl Özel İdaresi Ruhsat ve Denetim Müdürü Mehmet Özel'in de "bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma" suçundan 22 yıl 6'şar aya kadar hapsi talep ediliyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.