Dolar
41.61
Euro
48.83
Altın
3,840.84
ETH/USDT
4,444.40
BTC/USDT
119,872.00
BIST 100
11,082.63
Analiz

İsrail'den Sumud Filosu'na terör saldırısı: Tel Aviv'i ne bekliyor?

Uluslararası hukuk, İsrail hükümetine, alıkonulan kişileri serbest bırakma, Filoyu sahiplerine istedikleri yerde geri verme, tazminat ödeme, hukuki sorumluluğunu kabul etme ve tüm soykırımcı eylemlerine son verme yükümlülüğü getiriyor.

M. Beheşti Aydoğan ve Hüseyin Dişli  | 02.10.2025 - Güncelleme : 02.10.2025
İsrail'den Sumud Filosu'na terör saldırısı: Tel Aviv'i ne bekliyor?

İstanbul

Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Hukuk bölümünde Öğretim Üyesi Dr. M. Beheşti Aydoğan ve uluslararası hukukçu, Küresel Sumud Filosu'nun hukuk danışmanı ve Dünya Avukatlar Birliği (WOLAS) Başkan Yardımcısı Hüseyin Dişli, İsrail'in Gazze ablukası, Sumud Filosu'na yönelik saldırısı ve uluslararası hukuk ihlallerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail, şiddet ve soykırım politikaları üzerine kurulu bir rejim sürdürüyor. İsrail ordusu son iki yılda yedi ülkeye saldırdı, bir kıtlığa yol açmış ve Gazze Şeridi’nin neredeyse tamamını yıkarak sayısız Filistinliyi ya öldürdü ya da sakat bıraktı. Özellikle çocuklara karşı sürekli ve ölçüsüz şekilde ölümcül güç kullanması, dünya genelinde büyük tepki doğurdu ve Filistin'in özgürleşmesine yönelik küresel bir hareket yarattı.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Sivil bir direniş olarak Küresel Sumud Filosu

Bu hareketin en somut örneklerinden biri Küresel Sumud Filosu'dur. Filo, yalnızca bir yardım konvoyu değil, İsrail'in yasa dışı ablukasıyla uyguladığı kolektif cezalandırma düzenine karşı meşru bir sivil direniş eylemidir. Bu abluka, soykırım stratejisinin bir parçası olarak aç bırakma yöntemini de içeriyor. Küresel vicdanın geriye kalan sesini yansıtmayı amaçlayan Sumud, İsrail'in soykırımcı saldırılarıyla hayati tehlike altına giren Filistinlilere hayat kurtarıcı destek ulaştırmayı hedefleyen barışçıl bir insani misyondur. Nitekim girişim, "Gazze'ye güvenli ve kesintisiz bir insani koridor" oluşturmayı amaçlıyor. Bu barışçıl hareket, özellikle insani amaçlar söz konusu olduğunda seyrüsefer özgürlüğünü garanti altına alan uluslararası hukukla tamamen uyumludur.

Uluslararası teamül hukuku, sivilleri aç bırakmayı hedefleyen ablukaları açık biçimde yasaklamaktadır (San Remo El Kitabı, Kurallar 102–103). Bu kurallar, İsrail’in uyguladığı abluka söz konusu olduğunda "Eğer sivil nüfusa verilecek zarar, ablukadan beklenen somut ve doğrudan askeri avantaja kıyasla aşırı olacaksa, bir ablukayı ilan etmek ya da uygulamak yasaktır" hükmünü ortaya koyuyor. Nitekim İsrail, Gazze'yi "yaşanmaz" hale getirerek bu yasağın tüm şartlarını ihlal etmiş, Filistin halkının kendi topraklarında korunan bir ulusal grup olarak hayatta kalma koşullarını yok etmiş ve daha da ağırlaştırmıştır.

Ayrıca Roma Statüsü'ne göre, sivilleri aç bırakmayı bir savaş yöntemi olarak kullanmak hayatta kalmaları için zorunlu ihtiyaçlardan mahrum bırakmak ya da Cenevre Sözleşmeleri'nde öngörülen yardım malzemelerinin kasten engellenmesi açıkça bir savaş suçudur. Bu suç ve insanlığa karşı işlenen diğer fiiller nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi, İsrail Başbakanı ile eski Savunma Bakanı hakkında tutuklama kararı çıkarmıştır.

Ocak 2024'te Uluslararası Adalet Divanı, oybirliğiyle aldığı kararda İsrail'in "Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin yaşadığı ağır koşulları hafifletmek için acil biçimde gerekli temel hizmetleri ve insani yardımı sağlayacak derhal ve etkili önlemler alması" gerektiğini açıkça hükme bağladı. Bu karar, yalnızca yardımı engellemekten kaçınmayı değil, aynı zamanda onun önünü açma yükümlülüğünü de içeriyor. Nitekim bu yükümlülük, 1949 tarihli Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nin 23. ve 55. maddelerinde güvence altına alınan, hayat kurtarıcı yardımların serbest geçişini sağlama sorumluluğuyla da örtüşüyor. Ancak İsrail bunun tam tersini yaptı, filo gemilerine "motorlarını durdurmaları" emrini verdi, gemilere el koydu ve yolcuları zorla alıkoydu. Bu, İsrailli yetkililerin işlediği yeni bir savaş suçudur ve İsrail'in uluslararası insancıl hukuku daha önce defalarca ihlal etmesine eklenen bir başka örnek olmuştur.

Yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkına saldırı

İsrail'in Filoya yönelik keyfi şiddeti, gemide bulunan kişilerin insan haklarının açık bir ihlalidir. Uluslararası insan hakları belgeleri, yukarıda belirtilen uluslararası teamül hukukunu destekliyor. İnsan hakları sözleşmeleri, Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 6, 7. ve 9. maddelerinde de açıkça ifade edildiği üzere, devletlerin bireylerin yaşam, özgürlük ve güvenlik haklarını ihlal etmesini kesin biçimde yasaklıyor. İsrail'in Filoya yönelik eylemleri bu üç hakkı doğrudan tehdit ediyor. İsrail, gemileri tahrip etmiş, yolculara kötü muamelede bulunmuş, tahliye sırasında fiziksel zarar vermiş ve onların özgürlük ile güvenlik haklarını ihlal etmiştir. Bu hakların birçoğu uluslararası hukukta en yüksek koruma statüsüne sahiptir ve bu durum İsrail hükümetine karşı bireysel, devlet düzeyinde ve kurumsal girişimlerin önünü açmaktadır. Ayrıca insan hakları mekanizmaları bölgesel düzeyde de işletilebilir. Nitekim filo yolcularının önemli bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru hakkına sahiptir.

İsrail, gemilere baskın yaparken, pervasızca yolcuların "eylemlerinden tamamen kendilerinin sorumlu olduğunu" ilan etti. Oysa yukarıda da vurgulandığı gibi, insani yardımların ulaşmasını kolaylaştırma yükümlülüğü İsrail'e aittir ve bu sorumluluk bilerek yerine getirilmemektedir. Filoya yönelik bu saldırılar, İsrail’in aç bırakmaya dayalı soykırım stratejisinin bir parçasıdır. Dolayısıyla yapılan sabotajlar ve insan hakları ihlalleri, sürmekte olan soykırım suçunun temel unsurlarından biri haline gelmiştir. Barışçıl bir insani misyona yönelik bu eylemlerin tüm hukuki sorumluluğu da İsrail'e aittir.

Uluslararası hukuk, İsrail hükümetine, alıkonulan kişileri derhal serbest bırakma, Filoyu hasarsız biçimde sahiplerine istedikleri yerde geri verme, uygun tazminat ödeme, uluslararası hukuki sorumluluğunu kamuya açık bir özürle kabul etme ve Gazze'ye insani yardımın ulaşmasını engellemeyi de kapsayan tüm soykırımcı eylemlerine son verme yükümlülüğü getiriyor.

İsrail'in uluslararası sorumluluğu, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bireysel ve kurumsal adımlarla hayata geçirilmelidir. Devletler, İsrail'in saldırılarına karşı harekete geçmeli ve saldırıya uğramış filo yolcularının haklarını güvence altına almalıdır. Evrensel yargı yetkisi, kırktan fazla ülkede ulusal süreçlerin işletilmesini kolaylaştırabilir, Uluslararası Ceza Mahkemesi ise İsrail'in insani yardım misyonlarına yönelik eylemlerini soruşturmalarına dahil edebilir. Uluslararası Adalet Divanı da İsrail'in insani yardımı engellemesinin filonun yasa dışı şekilde durdurulmasını da kapsayacak biçimde Gazze halkına yönelik kasıtlı aç bırakma politikasının bir parçası olduğunu ve bu politikanın İsrail'in soykırım kampanyasının temel unsurlarından birini oluşturduğunu tespit etmelidir.

[Dr. M. Beheşti Aydoğan, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Hukuk bölümünde Öğretim Üyesidir. Hüseyin Dişli, uluslararası hukukçu, Küresel Sumud Filosu’nun hukuk danışmanı ve Dünya Avukatlar Birliği (WOLAS) Başkan Yardımcısıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.