Dolar
41.98
Euro
48.87
Altın
4,137.71
ETH/USDT
3,921.00
BTC/USDT
111,179.00
BIST 100
10,608.26
Analiz

BM Genel Kurulu ışığında insani yardım mimarisinde reform tartışmaları

Yeni İnsani Mutabakat, küresel insani yardım mimarisinde operasyonel verimlilik vaat etmektedir; ancak mevcut haliyle yapısal dönüşüm için gerekli yerelleşme, erişim ve koruma odaklı yaklaşımları ihmal etmektedir.

Dr. Selman Salim Kesgin  | 30.09.2025 - Güncelleme : 30.09.2025
BM Genel Kurulu ışığında insani yardım mimarisinde reform tartışmaları

İstanbul

Afet, göç ve uluslararası yardımlar uzmanı Dr. Selman Salim Kesgin, küresel insani yardım sistemindeki mevcut aksaklıkları ve BM reformlarının önemini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Her yılın eylül ayında olduğu gibi bu yıl da Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu uluslararası siyaset gündemini etkiliyor. Uluslararası insani yardım camiası da kendi payına düşen kısmıyla tartışmaların odağında yer alan önemli aktörlerden. BM Genel Kurulu ve marjında birçok tartışma devam ederken insani yardım çevrelerinin odaklandığı temel konulardan biri de insani yardım mimarisinde reform tartışmalarıdır.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Küresel insani yardım sisteminde son durum ne?

BM’nin her yıl hazırladığı, ülke bazlı olarak insani ihtiyaçları, bu ihtiyaçlar kapsamında ulaşılması planlanan kişi sayısını ve bu ihtiyaçların giderilmesi için gerekli bütçeyi yayımladığı Küresel İnsani Durum Raporu, 2025 yılında yaşanan fon daralmaları nedeniyle “yardım kesintilerinin acımasız matematiği” başlığıyla yıl ortasında yeniden güncellendi.

Bu kez raporda daha önce hiç rastlanmayan bir kavrama yer verildi: "hiper önceliklendirilmiş insani durum". Kavram, uluslararası insani yardım alanında bir kırılma anını işaret ediyor. Çünkü artık yalnızca ihtiyaçların önceliklendirilmesi değil, bu önceliklerin dahi kendi içinde yeniden sınıflandırılması gündeme geliyor. Buna göre 2025 yılı için tespit edilen 300 milyon acil ihtiyaç sahibi kişinin 178 milyonuna yardım ulaştırılması hedeflenmiş, bu kişilerin 114 milyonu da acilen öncelikli olarak sınıflandırılmıştır. [1] Böylelikle en acil ihtiyaçlarla karşı karşıya olan yerlere ve temelde hayat kurtarıcı desteğe öncelik verilmesi öngörülmüştür. Bu durum, küresel insani yardım sisteminde yaşanan darboğazın ve kaynakların giderek daha dar bir çerçevede kullanılmak zorunda kalındığının somut bir göstergesidir.

Hiç şüphesiz bahse konu reform tartışmaları, insani yardım alanında geleneksel finansal kaynakların daralmasıyla ve başat aktörlerin önemli politik tercihleriyle doğrudan ilgilidir. Aslında uluslararası insani yardım sistemi, kuruluşundan bu yana çeşitli aralıklarla reform gündemleriyle şekillendi. 1990’larda insani müdahalelerin etkinliği, 2005’te Humanitarian Reform süreci, 2016’da Grand Bargain girişimi bunlardan yalnızca birkaçıydı. Ancak her reform dalgası, belli kazanımlar sunsa da sistemin temel sorunlarını kalıcı biçimde çözemedi. Bu nedenle bugün sorulan kritik soru şu: "Yeni bir reform süreci gerçekten farklı olacak mı?"

Reform sürecinin mimarı olan Birleşmiş Milletler İnsani İşler ve Acil Durum Yardım Koordinatörü Tom Fletcher, mevcut insani yardım mimarisini “yetersiz fonlanan, aşırı zorlanan ve sürekli saldırı altında” sözleriyle özetliyor. Ona göre çıkış yolu, insani amaçların, örgütlerin ve yöntemlerin yeniden gruplanması, yeniden biçimlendirilmesi ve yenilenmesi (regroup, reform, renew). Bu vizyon, Humanitarian Reset teması altında tartışılıyor ve Fletcher’in demeçleri ve düzenli olarak yayımlanan Humanifesto bülteni aracılığıyla geniş kitlelere aktarılıyor. Bu tartışmalara en son katkı, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres tarafından açıklanan Yeni İnsani Mutabakat dokümanı ile sunuldu.

Yeni İnsani Mutabakat ne vadediyor?

Genel Sekreter Guterres tarafından yayımlanan “UN80 INITIATIVE Shifting Paradigms: United to Deliver” (BM80 Girişimi – Paradigmaları Değiştirmek: Sonuç İçin Birleşmek) başlıklı doküman, Barış ve Güvenlik, Sürdürülebilir Kalkınma ve İnsan Hakları gündemleriyle beraber insani yardım alanında da birtakım değişimler öneriyor. Yeni İnsani Mutabakat, insani yardım sisteminde hız, verimlilik ve etkiyi artırmaya dönük altı öncelikli alan öneriyor. Bu alanlar planlama ve raporlama süreçlerinin sadeleştirilmesi, parçalı tedarik zincirlerinin bütünleştirilmesi, farklı kurumaların ortak hizmetlerinin bir araya getirilmesi, ülke düzeyinde liderliğin güçlendirilmesi, insani diplomaside tek ağızdan konuşulması ve kurumlar arası görev ve sorumlulukların netleştirilmesi olarak özetlenebilir.

Öncelikli alanlar açısından bakıldığında bu mutabakat, operasyonel verimliliği artırma konusunda iddialı bir vizyon ortaya koysa da yapısal sorunlara dair sınırlı bir çerçeve sunmaktadır. Yani “yetersiz fonlanan, aşırı zorlanan ve sürekli saldırı altında” olan bir sistemi iyileştirme potansiyeli kısıtlı gözüküyor. Özellikle kaynakların ve karar alma süreçlerinin yerel aktörlerin erişimine daha fazla sunulmasını teşvik eden yerelleşme gündeminin neredeyse tamamen göz ardı edilmesi, ciddi bir eksiklik olarak öne çıkıyor. Oysa yerelleşme, son 10 yılın en fazla tartışılan ve üzerinde en çok taahhüt verilmiş reform alanlarından biri.

2016’da Dünya İnsani Zirvesi’nde kabul edilen Grand Bargain, insani yardım fonlarının en az yüzde 25’inin yerel aktörler aracılığıyla kullanılmasını öngörüyordu. Bu, insani sistemin etkinliği ve meşruiyeti açısından önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak aradan geçen 10 yılda bu taahhütlerin büyük ölçüde kağıt üzerinde kaldığı, yerel aktörlerin kaynaklara doğrudan erişimde ciddi engeller yaşadığı görülüyor. Uluslararası kuruluşlar kaynakların ve gücün büyük kısmını ellerinde tutmaya devam ediyor, yerel örgütler ise çoğunlukla alt yüklenici rolüyle sınırlı kalıyorlar.

Bu tablo; etkinlik, sürdürülebilirlik ve meşruiyet olmak üzere üç kritik konuyu gündeme getiriyor. Zira sahayı daha yakından tanıdıkları için krizlere daha hızlı ve uygun çözümler üretebilme potansiyeli olan yerel aktörlerin sürece tam katılımı olmadan insani yardımların etkinliği sınırlı kalmaktadır. Ayrıca uluslararası aktörler krizin sıcak döneminde sahada bulunabilmekte, ancak uzun vadeli iyileşme ve dayanıklılık çalışmalarında yerel aktörlerin rolü daha kritik olmaktadır. Bu nedenle yerelleşme olmadan kalıcı çözümler üretmek mümkün değildir. Meşruiyet açısından bakıldığında ise insani yardım sisteminin sürekli dış aktörlere bağımlılığı, yardımın toplumsal kabulünü zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bir reform gündeminin bu kritik konulara çözüm üretmesi beklenmektedir.

Dolayısıyla, Yeni İnsani Mutabakat’ın gerçek anlamda bir dönüşüm vizyonu taşıyabilmesi için yerelleşmeyi merkezine alması gerekmektedir. Fonlama mekanizmalarının şeffaflaştırılması, yerel örgütlere doğrudan fon aktarımının artırılması, yerel aktörlerin yalnızca uygulayıcı değil aynı zamanda tasarım ve karar alma süreçlerinde de söz sahibi olması ve kapasite geliştirme faaliyetlerinin eşit ortaklığa dayalı bilgi ve deneyim paylaşımına dönüşmesi bu çerçevenin temel taşları olmalıdır. Ayrıca kriz öncesi hazırlık ve risk azaltma çalışmalarında yerel kurumların öncü rol üstlenmesi teşvik edilmelidir. Bu tartışmalarda tüm sorumluluğu küresel aktörlere yüklememek adına yerel aktörlerin kendi reform gündemlerini ve taleplerini uygun kanallarla küresel gündeme taşıma sorumluluğu da unutulmamalıdır.

Yerelleşmenin sistemin merkezine yerleştirilmesi yalnızca kaynak dağılımı açısından değil, aynı zamanda güven, dayanıklılık ve toplumsal meşruiyet inşası açısından da kritik bir adımdır. Aksi takdirde, Yeni Mutabakat’ın önerdiği teknik ve operasyonel iyileştirmeler ne kadar güçlü olursa olsun, insani yardım mimarisinin yapısal sorunlarını çözmesi mümkün olmayacaktır.

İnsani yardım sektöründe mevcut reform tartışmalarını değerlendirirken dikkate alınması gereken bir diğer durum da bu kez önceki reform girişimlerinden farklı bir tablonun söz konusu olduğudur. En belirgin fark, maddi darboğazların reformu bir tercihten öte bir zorunluluk haline getirmiş olmasıdır. Küresel ihtiyaçlar hızla artarken, donör fonları azalmakta ve fonlama yapısı giderek daha politize hale gelmektedir. Bu durum, insani yardım sisteminin sürdürülebilirliği açısından yeni bir momentum yaratmaktadır. Dolayısıyla bu reformun başarısı, bir yandan yerelleşme başlığını uygulanabilecek, beklenen etkiyi hayata geçirebilecek ve kalıcı hale getirebilecek şekilde yapılandırmaktan; diğer yandan da kaynak yaratma ve çeşitlendirme kapasitesinden geçmektedir.

Tekrar eden bir reform döngüsü yerine birlikte inşa edilen bir düzen

Sonuç olarak, Yeni İnsani Mutabakat küresel insani yardım mimarisinde operasyonel verimlilik açısından önemli adımlar atmayı vadetmektedir. Ancak mevcut haliyle yapısal dönüşüm için gerekli olan yerelleşme, erişim ve koruma odaklı perspektifleri ihmal ettiği söylenebilir. Reformun bu kez farklı olma potansiyeli, zorlayıcı küresel koşullardan ve fonlama krizinden kaynaklanmaktadır. Eğer bu momentum doğru değerlendirilirse, sistemin sürdürülebilirliği açısından kalıcı adımlar atılabilir. Aksi halde, insani yardım sektörü bir kez daha reform tartışmalarının tekrarlandığı fakat köklü değişimlerin hayata geçirilemediği Yunan mitolojisinde yer alan Sisifos söylemine benzetilebilecek bir döngüye mahkûm olacaktır.

Sisifos söylemi, Zeus’un sırrını açıkladığı için büyük bir kayayı dik bir tepenin doruğuna yuvarlayarak çıkarmakla cezalandırılan Sisifos’un kayayı tam tepeye çıkardıktan sonra kayanın aşağı yuvarlanması ve tekrar onu yukarıya çıkarmaya çalışmasını resmeder. Her seferinde tam tepenin doruğuna ulaştığında kaya Sisifos’un elinden kayar, dibe düşer ve Sisifos kayayı tekrar yukarıya çıkarmaya çalışır. Albert Camus’un aktardığı bu temsilde, her şeye yeniden başlamak zorunda kalan Sisifos’un cezası sonsuza kadar sürecektir.

Eğer reform adı altında atılan adımlar insani yardım mimarisinin öncelikli olarak ihtiyaç duyduğu yapısal değişikliklerden ziyade BM kurumlarının iş yapma biçimlerindeki teknik iyileştirmelere evrilecekse, anekdotta yer alan Sisifos’a benzer şekilde her 10 yılda bir yeniden yapılanma hikayesine baştan başlamak gerekecektir.

Bu nedenle, daha önceki reform girişimlerinden alınan dersler de göz önünde bulundurularak; ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları, devletler, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay hareketi aktörleri, araştırmacılar, profesyoneller, gönüllüler ve yararlanıcılar gibi uluslararası yardım mimarisinin tüm kurumsal ve bireysel aktörleri sürece dahil olmalıdır. Her bir aktör, kendi gündemi çerçevesinde reform ihtiyaçlarını, reformdan neyi kastettiğini ve neyi kastetmediğini sunmalı bu reform gündemini hep birlikte inşa etmelidir.

[1] A hyper-prioritized Global Humanitarian Overview 2025: the cruel math of aid cuts , https://humanitarianaction.info/document/hyper-prioritized-global-humanitarian-overview-2025-cruel-math-aid-cuts

[Dr. Selman Salim Kesgin, siyaset bilimci; afet, göç ve uluslararası yardımlar uzmanıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.