Dolar
38.57
Euro
43.58
Altın
3,240.74
ETH/USDT
1,835.50
BTC/USDT
96,596.00
BIST 100
9,167.58
Analiz

ABD küresel angajmanlarını neden azaltıyor?

ABD küresel düzlemde müttefikleriyle ve partnerleriyle ilişkisini yeniden tanımlama yoluna gidiyor.

Bekir İlhan  | 02.05.2025 - Güncelleme : 02.05.2025
ABD küresel angajmanlarını neden azaltıyor?

İstanbul

​​​​​​​Cincinnati Üniversitesinden Bekir İlhan, ABD dış politikasındaki yön değişimlerinin arka planını AA Analiz için kaleme aldı.

***

Son günlerde Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) Suriye, Irak ve Afrika kıtası özelinde askeri ve diplomatik faaliyetlerini azaltması gündemde. ABD'nin Irak'tan 2026 sonunda tamamen çekilmesi bekleniyor. Diğer taraftan Suriye'de asker sayısını azaltması tartışılıyor. Son olarak ABD'nin Afrika'da diplomatik varlığını azaltmayı planladığı haberler basına yansıdı. Bu hamleler her ne kadar Donald Trump'ın başkanlık görevini devralmasıyla beraber ivmelense de aslında Amerikan dış politikasında Barack Obama döneminden beri süregelen bir izleğin devamı durumunda. Başkanların yöntemleri farklılaşsa da ABD uzun bir süredir küresel, askeri ve siyasi angajmanlarını azaltma eğiliminde. ABD'nin daha az dış tehdit hissettiği bir ortamda iç politikadaki ideolojik ve ekonomik faktörler dış politika yapım sürecinde daha hakim hale geliyor. Bu da ABD'nin dünya çapındaki askeri ve politik etkisini yeniden organize etmesine neden oluyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Bu noktada, bu eğilime zemin hazırlayan iç ve dış faktörlere yakından bakmakta fayda var. ABD güç göstergelerine bakıldığında Soğuk Savaş'ın sona ermesinden beri ciddi bir jeopolitik rakiple karşılaşmış değil. Yani kendisine hayati bir tehdit oluşturacak bir denk gücün yokluğu ABD'nin dış tehdit hissini büyük oranda azaltıyor. Tehlikenin görece olmadığı bu ortamda dış baskı az olduğu için iç siyaseti ilgilendiren faktörler dış politika gündemini daha fazla işgal ediyor. Bu anlamda Trump gibi figürler, Amerikan dış politikasının orta ve alt gelir grupları olmak üzere Amerikalı vergi mükelleflerinin sırtında bir yük olduğu iddiasını dillendiriyordu. Yine bu kesimler tarafından özellikle Amerika dış politika kurumlarının dışarıda daha elitist ve liberal ideolojik tercihlerin bayraktarlığını yaptığı ileri sürülüyordu.

Soğuk Savaş sonrası dönemde Amerikan sarkacı

Amerikan dış politikasının aşırı müdahalecilik ve izolasyonculuk arasında gidip gelen bir sarkaç olduğu söylenir. Bu durum Soğuk Savaş sonrası dönemde de devam etti. ABD, 1990'lı yıllarda Bill Clinton'ın "seçici angajman" stratejisi bağlamında belli bölgeleri önceleyen bir politika güderek küreselleşme dalgasının iyimserlik ortamında hareket etti. ABD dış politikası daha sonra 11 Eylül'ün de etkisiyle George W. Bush yönetimiyle beraber aşırı müdahaleci bir noktaya savruldu. Ardından Obama'nın "mevzilenme" stratejisiyle beraber tek taraflı eylemleri azaltıp daha çok uluslararası kurumlar üzerinden maliyet bölüşümü yoluna gitti. ABD dış politikasında Trump ile beraber izolasyoncu bir tek taraflılık hüküm sürdü. Joe Biden ise Afganistan'dan çekilse de "Amerika geri döndü" diyerek özellikle Rusya ve Çin gibi aktörlere karşı seleflerine kıyasla daha sert ve aktif bir politika güttü.

Şu anki Trump yönetiminin de ilk döneminden farklı olarak tek taraflı ve daha izolasyoncu eğilimler güttüğü görülüyor. Bu anlamda ABD küresel düzlemde müttefikleriyle ve partnerleriyle ilişkisini yeniden tanımlama yoluna gidiyor. Washington küresel, siyasi ve askeri angajmanlarını azaltarak fazla maliyet üstlenmek istemediği mesajını tüm dünyaya veriyor.

Bu noktada, ABD'nin ardında bıraktığı politik boşluklara da bakmak gerek. Söz konusu boşluklar genelde bölgesel aktörler arasında bir jeopolitik rekabete yol açıyor. Bu da şiddetlenmesi halinde ilgili bölgesel aktörlerin birbirini tükettiği mücadelelere dönüşüyor. Aslında, ABD'nin bu stratejisi bir bakıma Obama döneminin de en belirgin özelliğiydi.

İç politik hesaplar ABD dış politikasını yönlendiriyor

Diğer taraftan Trump yönetimi, ABD'nin siyasi, ekonomik ve askeri etkisini uzun vadeli yatırımlar yerine daha kısa vadeli ve "al-ver"ci olarak nitelendirilebilecek bir mantıktan ele alıyor. Örneğin Trump, ABD’nin Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) altındaki faaliyetlerini neredeyse tamamen durdurmuştu. Bu tarz kurum ve yapılar ABD için hegemonyasını sürdürme araçlarıydı. Dış yardımlar politik nüfuzdan bağımsız düşünülemeyeceği için söz konusu kurumlar kurulduğu günden bu yana hep ABD dış politika ajandası altında hareket etti. Ancak gelinen noktada mevcut Trump yönetimi tüm bunları gereksiz bir maliyet olarak görüyor. Hükümet bu durumu, gerek bütçe azaltma gerekse de faaliyetlerini durdurma yoluyla olsun kamuoyuna bir tasarruf yöntemi olarak sunmaya çalışıyor.

Trump yönetimi aynı zamanda bu tür girişimleri bir jeopolitik önceliklendirme meselesi olarak tanıtıyor. Daha önemli görülen Çin gibi aktörlere yoğunlaşmak için kaynakların yeniden tahsisi şeklinde bir açıklama ilk etapta makul dursa da bunun ABD için mali anlamda marjinal etkisinin ne kadar olacağı tartışmalı. Diğer taraftan, bu girişimin Afrika'da Çin'e daha fazla alan açacağı öne sürülse de ABD'nin Çin'i Afrika'da değil Doğu Asya'da dengelemeye çalışması jeopolitik olarak daha anlamlı bir tercih. Çünkü Çin her ne kadar ekonomik olarak Afrika'ya yönelik bir atılım yapmış olsa da ABD ile askeri rekabeti daha çok kendi coğrafyasında yaşayacak.

Sonuç olarak ABD, kimi yerlerde diplomatik kimi yerlerde ise askeri varlığını azaltıyor. Trump yönetimi bunu çeşitli şekillerde sunmaya çalışsa da ABD aslında düşük dış tehdit ortamında iç politik hesapların dış politikayı daha çok etkilediği bir sürecin içinde. Bu noktada, dış politika çevrelerinde, ABD'nin küresel faaliyetlerinin Amerikan halkının sırtında bir yük olduğu ve daha çok elitist bir liberal hegemonyaya hizmet ettiği anlayışı daha hakim bir konuma geliyor. Bu durum da karar alma makamlarını hedefleyen birçok siyasetçinin böyle bir söylemi merkeze almasına sebebiyet veriyor. Bu, bir geri besleme döngüsü (feedback loop) yaratarak bu görüşün kendini tekrar üretmesine ve popülerlik kazanmasına sebep oluyor.

[Bekir İlhan, Cincinnati Üniversitesi, Kamu ve Uluslararası İlişkiler Fakültesinde Siyaset Bilimi alanında doktora adayıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.