Sanatçı Emre Altuğ: Hayatımı resetledim, evimi bile yıktım, kendimi baştan kurdum
Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Emre Altuğ, zaman zaman her şeyi sıfırladığını, hayatına yeniden başladığını, kayıplar yaşadığını ancak dimdik ayakta kaldığını belirterek, "Hayat resetlenmeli. Tüm evi değiştirdim, kendimi de değiştirdim." dedi.

İstanbul
Türk pop müziğinin güçlü seslerinden Emre Altuğ, zaman zaman her şeyi sıfırladığını, hayatına yeniden başladığını, kayıplar yaşadığını ancak dimdik ayakta kaldığını belirterek, "Hayat resetlenmeli. Tüm evi değiştirdim, duvarlar dahil her şey. Kendimi de değiştirdim. İnsan kendini yenilemeli. Ben 50'de yaptım. Keşke 30'da yapsaydım." dedi.
Kısa süre önce Mirkelam'la "En Gerçeği" adlı single çalışmasını müzikseverlerle buluşturan sanatçı, kariyerindeki 26 yılı, dönüm noktalarını ve yaşamında önem verdiği şeyleri AA muhabirine anlattı.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Yıllar önce Sezen Aksu'nun albüm teklifini geri çeviren genç bir tiyatrocuyken, bugün kendi yazdığı müzikalle de sahne heyecanını yaşayan sanatçı, yarın akşam BTCTürk Vadi Açıkhava'da "Canlı ve Sıcak" adlı konserde sahne alacak.
"İbreti Alem", "Dudak Dudağa", "Sıcak" adlı albümlere imza atan Altuğ, "Avrupa Yakası", "Hayat Bilgisi", "Kırmızı Oda", "Sihirli Annem" ve "Güldür Güldür Show" adlı dizilerle "Lal", "Neredesin Firuze" ve "Tersine Dünya" adlı filmlerin de aralarında olduğu çok sayıda yapımda rol aldı.
Diziniz bitti. Konserler gündeminizde. Biraz anlatabilir misiniz son zamanlarda neler yaptığınızı? Ne gibi yenilikler var şu sıra Emre Altuğ’un hayatında?
Üç senelik bir proje dizimiz "Yalı Çapkını" çok güzel, başarılı bir iş oldu. 200 ülkeye satıldı ve seyrediliyor. Hatta şu anda yanlış bilmiyorsam İspanya'da ulusal kanalda bir numarayız. Çünkü sosyal medyada da görüyorum bunu. Gelen İspanyolca mesajlar, hatta gece program yaptığım yerlere gelen Rus, İspanyol, İtalyan izleyiciler var. Son 2 sene, dizinin bana kazandırdığı bir hayran kitlesi oldu. Çok hoşuma gidiyor tabii bu. Türkiye’nin dışında da ilgi görmek, Türkiye’nin adını duyurmak, bir Türk projesiyle anılmak oralarda çok keyifli ve çok güzel. Çok mutlu ediyor insanı.
Bu güzel duyguyu başka bir dizi ve sinema projesiyle yaşamış mıydınız daha önce?
Hayır, dizi veya sinemada yaşamadım. Ama "Sıcak" ve "Bu Kadar mı?" şarkıları zamanı, onlar da ülke dışında çok ilgi gördüğü için bunu o zamanlarda yaşamıştım.
Sıcak parçanızın yıllardır her yaz bir numara olmasına nasıl karşılıyorsunuz?
Evet, o da güzel oldu tabii. Ben şöyle tanımlıyorum onu, ne zaman hava mevsim normallerinin üzerine çıkarsa "Sıcak" gündeme geliyor.
"Ağabeyim sayesinde çevrem oluştu"
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunusunuz. Tiyatro eğitiminizin müzik kariyerinize ne gibi katkıları oldu?
Çok büyük faydası olduğunu düşünüyorum. Birbirlerini besleyen iki meslek oyunculuk ve müzik. Özellikle sahnede ön taraftasınız. Yani seyircinin en yakın olduğu kişi orkestra içerisinde siz olduğunuz için ve aslında biraz da grubun lideri olarak orada var olduğumuz için tabii ki sahne hakimiyeti anlamında öğrendiklerimin bana çok büyük katkısı olduğunu, izleyiciyle dinleyiciyle paylaşım sırasında doğru elektrik yakalamamızda çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ancak burada benim yadsıyamayacağım ve hatta hakkını yememem gereken, birlikte çalıştığım, vokal yaptığım çok önemli şarkıcılar, sanatçılar var. Onları da gözlemleyerek neredeyse bir okulda öğreneceğin kadar şey öğrenebiliyorsun. Özellikle bu insanlar tabii ki Sezen Aksu, Nilüfer, Leman Sam, Levent Yüksel, Sertab Erener olursa. Birlikte çalıştığım müzisyenler Onno Tunç ağabey gibi Erdem Sökmen gibi. Şimdi isim vermeye kalksam röportaj oraya gider. Ama ağabeyim sayesinde oldu biraz bu. Ağabeyim benim eski müzisyen biliyorsun.
Müzik alanında ilk yeteneğinizi ağabeyiniz Ahmet Altuğ mu keşfetti?
Aslında hayır. Ağabey-kardeş arasında o çok fazla olmayabiliyor. Özellikle çok ciddi bir yaş farkı varsa. Ağabeyimle aramızda 7 yaş fark var. Dolayısıyla aynı jenerasyon olamıyorsunuz. Ağabeyimin birebir bana yol göstermesi söz konusu olmadı ama önümde yol açan bir örnek oldu benim için. Müzisyenin nasıl olması gerektiğini, nasıl düşünmesi gerektiğini ister istemez gözlemlemem sayesinde öğreten kişi oldu. Ağabeyimin Türkiye’nin en iyi müzisyenlerinden biri olması sebebiyle etrafındaki yine Türkiye'nin dünya çapındaki müzisyenleriyle bir şekilde bağlantım olması, onlardan çok şey öğrenmeme fırsat verdi.
Amerika'ya yerleşti ve orada yaşıyor değil mi?
Neredeyse benim albüm çıkarma dönemlerimde ailesiyle yerleşti oraya. Otuz senedir orada yaşıyor.
Ağabeyinizle proje yapmak gibi bir planınız var mı?
Hayır. Çünkü ağabeyim buranın en iyi müzisyenlerinden biriydi. Ancak Amerika'ya gittikten sonra müziği bıraktı. Orada ticaret yapmayı tercih etti. Vokal yaptığım dönemde aynı sahnede olma imkanımız oldu. Çünkü o, Sezen'e de Levent'e de Sertab'a da çaldı. Ben albüm yapmadan evvel yurt dışına gittiği için bizim sahnede birlikte bir şey yapma, bir projede yer alma imkanımız olmadı maalesef.
Tam da vokal yaptığınız o dönemde bir kilit noktası oluşmuş hayatınızda, Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun size bir albüm yapma tasarısı oluşturmaları. Ancak sizin oyunculuğu seçme isteğiniz ağır basmış. Bu teklifi kabul etmemenizle ilgili bugün ne hissediyorsunuz?
Aslında kabul ettim sonra. Ancak Onno'nun talihsiz kazası oldu. Biz, "Nasıl yaparız? Yapalım mı?" diye konuşarak bir araya geldik. Benim ilk verdiğim cevap öyleydi Sezen Aksu'ya. Sezen de çok gülmüştü bana. Yani "Sen kendindekinin farkında değilsin." demişti. O aslında şu demek, ilerleyen zamanda göreceğim ben seni. Orada pişmanlığım var benim, evet. Aslında Sezen Aksu'nun sezilerine güvenmemek demeyeyim ama hiçe saymak diyeyim. Bu, bence biraz daha akıllı bir adam olsaydım, o zaman ciddiye almam gereken bir durumdu. Çünkü Sezen Aksu’nun sezileri çok özeldir. Dolayısıyla eğer Sezen Aksu sana böyle bir şey söylüyorsa bir durup düşünmen lazım. Ama öbür tarafta da benim tiyatro yapmam gerektiğini savunan Yıldız Kenter, Haldun Dormen gibi çok önemli hocalar vardı yani biraz arada kaldım. Konservatuvar olarak eğitimini almayı tercih ettiğim branş tiyatro olduğu için o zamanlar biraz daha idealist oluyorsun. Müziği, öğrenciliğini sürdürmeni sağlayacak bir gelir kapısı olarak bir yerde tutuyorsun. Kendini tiyatroda geliştirmeye adıyorsun tabii. Çünkü okula gidiyorsun, her gün oradasın. Sonra Dormen Tiyatrosunda oynamaya başladım. Ama oynamadan evvel zaten sektör içerisinde birçok barda, kulüpte şarkı söylüyordum.
Bahsettiğiniz dönem 1990'ların sonu mu?
Evet, 1990'larda şarkıları söylüyordum. Beni 1990'lar olarak görürler insanlar bazen ama aslında 1990'ların son temsilcisiyim diyebilirim. Çünkü "İbret-i Alem" albümü çok 1990'lar müziğini yansıtmayan bir albümdür. Daha yenilikçi bir albümdür. Yüzü daha 2000’lere dönük bir albümdür. Ama 1999 yılında çıkmış bir albümdür. Kendi yaptığım şarkı diye söylemiyorum ama özellikli bir şarkı olduğunu düşünüyorum.
Konservatuvardan dolayı müzikal ve teknik anlamda altyapınız olmasına rağmen insanların sizi bir anda popçu olarak tanıması sizin için bir handikap oldu mu, yani çıkışınızla dinleyicilerin gözünde eğitiminizin hakkını tam alamadığınızı, onu yansıtamadığınızı hissettiğiniz oldu mu?
Benim belki de müziğe o kadar profesyonel devam etmek istemeyişimi körükleyen düşüncelerden biri buydu. Haksızlık edebilirim aldığım eğitime ya da insanlar beni öyle tanırsa, o eğitim boşa gider diye düşünmüştüm. Fakat Sezen Aksu’nun teklifinden sonra beste yapmaya ve söz yazmaya başladım. Çünkü istiyorum ki benim de bir sözüm, bir katkım olsun albüm çıkartacaksam. Yani albüm yapmamın bir anlamı olsun en azından diye düşündüm. Beste yapmaya, söz yazmaya başladıktan sonra albüm meselesi benim kafamda daha da olumlu hale geldi. Onun üzerine zaten biz Onno Tunç ve Sezen Aksu bir araya geldik. Ben "Tamam, yapıyoruz. Benim şarkılarım da olsun albümde. Çünkü ben şarkı yapmaya başladım." dedim. Hatta Sezen Aksu'ya dedim ki "Senin yüzünden şarkı yapmaya başladım. Çünkü sen bana, albüm yapalım deyince ben de kafamda bir platforma oturmak durumundaydım." Yoksa albüm niye yapayım? Söyleyecek sözüm yok mu benim hiç? Hatta bir arkadaşımın gazıyla da böyle düşünmeye başladım. Şarkı çıkarıp, üretmeye başlayınca albüm fikri çok sıcak geldi. O zaman da şunu düşündüm, ben albümü yaptıktan sonra da oyunculuğuma devam edebilirim. Tiyatro da yapabilirim. 1990'ları biliyorsun, ilk yarısında Türk kanalları çok yeniydi daha. Yeni yeni Türk dizileri yapılmaya başlanmıştı. Çok az yapılıyordu yani. Dolayısıyla hiç "Dizi yaparım" diye düşünme imkanım olmamıştı. Ama tiyatromu yaparım diye düşünmüştüm en azından. Zamanla da beni sevenlere, izleyenlere benim aynı zamanda oyuncu olduğumu da anlatırım bir yolunu bulup diye düşündüm. İlk yıllarım biraz zorlu geçti o bakımdan. Bir de dizi furyası patlayınca dizi teklifi geldi. "Tatlı Hayat" dizisinde oynadım. Birkaç senem şöyle geçti, "Sen oyuncu Emre Altuğ musun, şarkıcı Emre Altuğ musun?" İnsanlar ikisini ayrı kişi olarak kodlamaya başladı. Bunu anlatıyordum. 'Size hangisi lazım?' gibi komik cevaplarla geçiştiriyordum. Bir müddet sonra artık anlayıp kanıksadılar. Diyorlar ki, "Ha bu adam farklı". Yani bunu tırnak içerisinde söylüyorum, çok sevdiğim müessese değildir ama yaptığımız işin de başarı yansımasıdır popstar kavramı. Ama izleyenler, dinleyenler benim normal bir popstar olmadığımı anladı, algıladı. Benim kalbimde iki bölüm olduğunu, aynı iki bacağım gibi iki mesleği olduğunu yıllar içerisinde kabullenip, gördüler. Sevdiler, kabullendiler çok şükür. Ben de elimden geleni yaptım. Çok severek yaptığım için çok saygılı davrandım iki mesleğime de. Onlar da bunu hissetti.
"Beni zorlayan özellikle Yıldız Kenter olmuştur"
Müzikte Sezen Aksu, Onno Tunç ve önemli müzisyenleri saydık. Tiyatroda, konservatuvarda ve sonrasında sizin hayatınızı yönlendiren, şekil veren, oyunculuk anlamında sizi zorlayan kim oldu?
Tabii ki zorlayan özellikle Yıldız Kenter olmuştur. Çünkü zor bir hocaydı Yıldız Kenter. Çok disiplinliydi. Çatıştığımız zamanlar da oldu. Ama ondan çok şey öğrendim. Çok iyi bir eğitmendi. Gurur ve onur duyuyorum onun öğrencisi olduğum için. Ama benim hayat felsefesi dahil olmak üzere örnek aldığım hocaların başında Haldun Dormen gelir. Haldun Hoca benim için çok özelliklidir, çok başka bir yerdedir. Haldun Bey benim ilk tiyatro yapmamı sağladığı için bir kere ilk patronumdur Dormen Tiyatrosu.
Üç sezon mu oynamıştınız tiyatroda
Evet, iki oyun oynadık. Bir müzikal, bir de komedi oynamıştım. Dolayısıyla kendisinden sonraki yıllardaki da çalışmalarımızda müzikal anlamda çok şey öğrendim. Türkiye'de müzikal eğitimi olmadığı için, müzikalin kafamdaki açılımını yapan insandır. Çok bilgilidir. Bana ilk müzikalleri izlettiren, müzikal kavramını ve müzikal oyuncusunun nasıl olması gerektiğini anlatan, öğreten kişi Haldun Dormen’dir. Sonrasında ben İngiltere’ye, Amerika’ya gittim. Oralarda çok müzikal izledim ama baştan bugüne kadar gelecek olursam, son projem Bir Pop Masalı’nın her şeyini kendimin yapmasını sağlayan kişi, Haldun Dormen'dir.
Bir Pop Masalı gerçekten özel bir proje. Yetmiş yılın seçme eserlerini sahnede hikayeleriyle anlatıp, hem şarkıları söyleyerek ve dans ederek bir müzikal olarak sunuyorsunuz. İlk gösterimi Zorlu’da yapmıştınız. Devam edecek mi?
Ekim ayından itibaren Zorlu Performans Sanatları Merkezi'nde devam edeceğiz. İlk gösteriye Haldun Bey de geldi, çok güzel sözler söyledi. Hatta bir espri de yaptı, "Bu kadar şeyi nasıl yaptın ya?" dedi. Ben, "Sizin yüzünüzden, sizin sayenizde." dedim. Çünkü hakikaten öyle. Bir müzikali sahneye nasıl koymam gerektiğini ondan öğrendim. Çünkü geçmiş yıllarda, açık havalarda yaptığımız birtakım müzikal gösteriler oldu. Onlarda Haldun Bey'in gönüllü olarak yardımcılığını da yaptım. Oralarda da çok şey öğrendim. Yani ben Haldun Bey'den öğrendiklerimi gerçekten anlatmakla bitiremem. Dolayısıyla Bir Pop Masalı gibi büyük bir projenin neredeyse metin yazarlığından, sahne mizansenine ve koreografisine kadar düşünüp, tabii ki bir koreografla, ışık şefiyle, orkestra şefiyle çalıştım ama ne istediğimi o kadar net biliyordum ki. Metin oluştururken de çok değerli bir iki arkadaşım vardı. Onlarla çalıştım. Kitaplar okuduk, araştırmalar yaptık, internet araştırmaları yaptık. Altı ay içerisinde altyapısı hazırlanmış bir gösteri oldu Bir Pop Masalı. Ama dediğim gibi, bunu nasıl yapacağımı bana öğreten, bu kadar zaman içerisinde Haldun Dormen'dir.
Siz bir dönem Yıldırım Gürses şarkılarını da bir proje olarak yaptınız. Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?
Türk müziğine ayrı bir boyut kazandırmıştır. Yani aranjmanı ya da batıya dönük pop müzik kavramını bitirmesi mümkün değil. Çünkü Türk müziğinin tam olarak pop müziğe dönmesi mümkün değil. Kullanılabilir. Bizim pop müziğin içinde zaten Türk müziği özellikleri, melodileri, hatta makamları vardır. Türk pop müziğine çok büyük katkısı olduğunu kabullenmiş ama ilk başta şöyle bir serzenişte bulunmuş, "Kendi müziğimizi bulmamız açısından bize zaman kaybettiriyor." Halbuki şunu fark etmemişlerdi, o kalifiyede müzisyen sayısı çok azdı Türkiye'de daha. Onlar bunu düşünebiliyordu ama bütüne yayılmadığı için o kalifiyede, o bilgide müzisyenle Türk pop müziğinin kişilikli bir müzik halinde oluşması çok zor olurdu. Benim görüşüm bu. Onun için batıdan alınan örnekler, bizim pop müziğimizde harmanlanıp, tabii ki bocalama devrinden sonra güzel bir yere evrildi. Ajda Pekkan da aranjmanlarla başladı ama Sezen Aksu veya ondan evvel Coşkun Demir’ler var.
Sessiz Gemi'nin hikayesi
Emre Altuğ en çok hangi parçanın hikayesinden etkilendi?
Sessiz Gemi ama anlatmam. Çok özel bir hikaye. Lütfen Bir Pop Masalı'nda dinlesin herkes.
Sessiz Gemi sizin hangi duygunuzu tetikledi?
Hiç bilmediğim bir hikayeydi. Hiç bilmediğim insanların, hiç tahmin edemeyeceğiniz insanların hikayesiydi. Gözyaşları içinde dinledi herkes şarkıyı. O şarkı bir ölüme yazılmış şarkı zannedilir ancak ölümle bağdaştırılmış bir ayrılığa yazılmış bir şarkı. Bir şiirdir bu.
Emre Altuğ da ayrılık ötesi, aile kayıplarında da zor süreçler yaşadı, değil mi?
Çok. Şöyle söyleyeyim gerçekten dibi gördüm, çok fena oldum. Yani pek kimse bunu bilmez. Çok ortalıkta yaşayan bir adam değilim böyle şeyleri. Arka arkaya oldu. Boşandım, annem öldü, çok ciddi bir para batırdık. Alaçatı'da turizm işine girmiştim. O battı. Arkasından babam öldü. Çok ciddi şeyler arka arkaya oldu. Ama insan kendisi istediği zaman bütün bunlardan sıyrılıyor, çıkıyor. Güzel de çıkıyor.
"Yaşadığım bu duygu yükselişinden çok mutluyum"
Çocuklarınızı zaman zaman sosyal medyada ve basında görüyoruz. Oldukça mutlu çocuklar gibi görünüyorlar. Bu aslında anne babası ayrı çocuklar adına büyük bir başarı olmalı.
Çok şükür. Bu konuda başarılı buluyorum ikimizi de.
Bu dengeyi kurmak kendiliğinden hemen mi oldu, annelik ve babalık öğrenilen bir şey mi?
Annelik ve babalık davranış olarak öğrenilen bir şey olabilir ama anneliğin babalıktan başka avantajlı başka bir durumu daha var. Annelik ilk andan itibaren ana rahmindeyken başlıyor. Kimyasal, biyolojik bir bağ var. Babalık ise bana bunu bir doktor söylemişti, çok bozulmuştum ama sonra ne kadar haklı olduğunu anladım. Babalık çok nostaljik bir şey. Yani babalık yaşadıkça, paylaştıkça güçlenen, oluşan, katlanarak büyüyen bir duygu. Annelik en tepede başlıyor ve orada gidiyor ama babalık böyle yukarı yükseliyor. Ben yaşadığım bu duygu yükselişinden çok mutluyum. Yani müthiş bir şey. Hani şu noktada gitmek bazen insanı çok yorabilir de yani. Ama anne enerjisi başka bir şeydir. Bunu her zaman söylemişimdir. Anne-çocuk başka bir durum. Annesizlik başka bir durum. Hiçbir çocuk annesiz olmasın. Bak baba dediğim gibi çok önemli bir güç. Çok büyük bir denge aslında anne-baba. Ama ben bunu naçizane söylüyorum, çocukların yanında annesi olursa hiçbir şey olmaz onlara. Yani, onu öyle kabul ediyor, biliyorum.
Çocuk için anne babanın ya da tersi anne babanın çocuk için yaşı da yok değil mi ihtiyaç duymak, ilgilenmek anlamında?
Hayır, asla. Ben annemden babamdan biliyorum. Babamın son dönemleriydi. Aynı evde yaşadık, annemden sonra yani. Kaç yaşına gelmişim artık. Her başarıma da şahit oldu, gördü. "Oğlum işler nasıl? Var mı işin gücün? Rahat mısın" derdi. Son dönemde hala "Aman oğlum sıkıntı çekmesin. Oğlumun işleri acaba iyi gidiyor mu, üzülüyor mu" düşüncesindeydi. Yani bu annelik-babalık geçen bir şey değil. Çocuk kaç yaşında olursa olsun ki bunun fırçasını da yemişliğim vardır yani. Ya baba gözünü seveyim yapma kaç yaşına geldim derdim. "Geçeceksin onları" derdi.
Babanızdan alıp oğullarınıza verdiğiniz ne var?
Koşulsuz sevgi. Babam benim gibi bir adam değildi. Benim kadar göstermezdi ama hissettirirdi. Bize hep hissettirmiştir nasıl sevdiğini. Yani onunki de büyük başarı mesela. Hem göstermiyor hem de hissettiriyor yani. Tabii çocuk bunu hissettiği zaman sevgiyle büyümüş demektir. Demek ki bizim başarımızın en büyük sebebi, çocuklarımızı çok sevmemiz, onları birinci plana koymuş olmamızdır. Yani kendi egolarımızı, kendi kırgınlıklarımızı veya kızgınlıklarımızı tamamen bir kenara atıp, çocukları birinci plana koyup, birbirimize öyle davranmaya karar verip, ayrıldıktan sonra ilişkimizi öyle şekillendirmemizden kaynaklanıyor. Çocukların mutlu olmasının sebebi bu.
Yalı Çapkını dizisinde oğlunuzu canlandıran başarılı genç oyuncu Mert Ramazan Demir'in askerlik yemin töreni için birliğine gittiniz. Oğullarınızın askerlik yemin töreni provasını böylece şimdiden yaptınız?
Evet prova yaptım. Hakikaten öyle oldu. Devamlı görüşmüyoruz Mert ile ama ben Mert'i çok sevdim. Afra'yı da çok sevdim ayrı ama Mert ile paylaşımımız biraz daha fazla olmuş olabilir dışarıda da. Konuşurken hani topu topu on cümle kurarsın ama 7 tanesinde birbirine bir şey katarsın ya onu hep hissetmişimdir Mert ile konuşurken. Dolayısıyla Mert'e yakınlık hissim biraz daha güçlü. Bir de şansa, çok enteresan bir kısmet bu. "Nereye gidiyorsun askere" dedim, "İskenderun'a" dedi. İskenderun'da benim çok üst düzey komutan arkadaşım var. "Bir arayayım onu" dedim. Mert onun yanına gitmedi ama onun bölgesindeydi. Arkadaşım ailesiyle birlikte karşıladı Mert'i. Bir yemek yedirdiler, ondan sonra birliğine teslim ettiler. Askerliği de son derece yapılması gerektiği gibi oldu. 26 ya da 28 gün yaptı galiba. Ondan sonra, "Yemin törenine geleceğim" dedim. Buradayken konuşmuştum. Hem de arkadaşımı görmüş, ailesiyle onları ziyaret etmiş olacaktım. Gittim çok da güzel 2 gün geçirdim orada.
Uzun yıllar hep genç adam rolleri üstlendiniz. Hatta dizilerde liseli karakterlerini üstlenmiştiniz. Sanıyorum ilk kez Yalı Çapkını ile baba rolüne geçtiniz.
Evet yarı yaşımı oynayacak kadar uzun yıllar devam ettim. İlk defa özellikle bu dizide baba oldum.
"O çok sıkıntılı dönemden bütün hayatımı alt üst ederek çıktım"
Sizi en çok korkutan ama en doğru kararı verdiğiniz bir an oldu mu?
Çok olmuştur. Ben zaman zaman sert kararlar alan bir adamım. Benim dönümlerim var yani kendimi değiştirdiğim dönümler. Bunlardan en serti 3-4 sene evvel oldu. Mesela o çok sıkıntılı dönemden bütün hayatımı alt üst ederek çıktım. Yani hani yıkarak çıktım. Elimin tersiyle bu hayat gidiyor, yeni bir hayat geliyor diye. Çocuklarım haricinde evimin dekoruna kadar her şeyi değiştirdim. Kendimi değiştirdim. Yüz seksen derece değiştirdim.
İyi geldi mi değiştirmek?
Çok iyi geldi tabii canım. O senle mutlu değilsin artık çok belli. Ya ölene kadar öyle yaşayacaksın mutsuz gidecek iş ya da yeni bir kılıf bulacaksın kendine. Bu zaman alır. İşte bu biraz korkutucudur. Yani kendini o kadar değiştirmek gerçekten kolay olmuyor ama sonu çok iyi oluyor. Herkese tavsiye ederim. On yıldır eski kendilerini atsınlar, kendilerine geçsinler. On yıl yapsınlar. Ben daha evvel yapmadığım için pişmanım. Buna benzer ciddi kararlar aldım ama kendimi tam değiştirmedim. Yani 30'da da 40'ta da 50'de de aldım. Ama hiçbirinde 50'deki kadar sert değiştirmedim. 50'de gerçekten iki çocuğumu tabii annelerini burada tuttum. Bütün hayatımı alt üst ettim. Ben bunu şiddetle tavsiye ediyorum herkese. Yirmi yaşların sonundan itibaren yapsınlar. Hatta 6-7 yılda bir yapsınlar. Çok faydasını görecekler. Benim bu yaşımda verebileceğim insanlara tek tavsiye bu olur, öyle söyleyeyim. Korkmasınlar. Hayat korkmaya gelmez. Korkarsan korkutmaya devam eder.
Ama bazı şeyleri korumak da gerekiyor değil mi?
Çok basit şeyler onlar ya. Tabii ki korumak gerekiyor bir iki şeyi. Yani çok fazla değil. İnan bana bağımlılık gerisi, gereksiz bağımlılık yani. Korkuyorsun konfor alanından çıkacağın için. Çünkü alışık olduğun bir sistem, düzen var. Tabii ki korkuyorsun. Ama aynı dünyanın resetlendiği gibi insanın da resetlenmeye ihtiyacı var.
"Eylül, ekim gibi yeni albümü çıkaracağız"
Yeniliği seviyorsunuz. Yeni albüm geliyor mu? Değişimler müziğinize de yansıyacak mı?
Evet seviyorum, yansıyacak tabii. Yeni albümde tamamen bambaşka bir şey oluyor. Biraz kendi üretimime ara verdim. Çalışmalarından çok etkilendiğim bir çift var. Volga Tamöz ile Gülsen Toprak. O kadar özel şeyler yazıp besteliyorlar ki. Bunları dinleyince çok etkilendiğimi onlara söyledim.
Volga Tamöz ile parçalarınız olmuştu daha önceki albümlerinizde değil mi?
Sıcak'ı ve Kapış Kapış'ı onunla yaptık.
Bir tane de uzun yıllar beklettiğiniz bir parça vardı onunla yaptığınız.
Evet, 'Geçiyor' var. Sıcak'ı yaptık. Ardından Kapış Kapış'ı sonra 'Geçiyor'u yaptık. Şimdi yeni albüm geliyor. Hemen hemen hepsi hazır şarkıların, 1-2 tane dışarıdan şarkı var ama benden hiç yok. Çok yeni şarkılar, bu dönemin şarkıları var. Gülsen Toprak sözleri, Volga Tamöz besteleri. Bütün müzikal direktörlüğü Volga yapıyor. Tamamen ona teslimim. Ben bugüne kadar hiç kimseye tam teslim olmamıştım ama Volga’ya tam teslimiyet verdim. O da sağ olsun çok büyük bir özenle çalışıyor. Zaten Volga yapı olarak da çok özenli çalışan ve çok özel şeyler üreten bir müzisyendir. Eskiden beri her yaptığımız iş, farklı bir iş olmuştur Volga ile. Şimdi de onlarla bir albüm hazırlıyoruz. Ortalama 12 şarkı olacak. Hazırladık bitmek üzere. Eylül, ekim gibi albümün kendisini çıkartacağız. Seçtik, bitti bile. (Mirkelam ile) 'En Gerçeği' adlı şarkıyla yaza giriş yapıyoruz. Ondan sonra kafamızda bir şey var. Sıcak'a Volga ile bir remix yapalım istiyorum 20 küsur sene sonra.
Remix de bir 20 yıl gider herhalde?
Evet yani orijinali de gidiyor ama hani yeni versiyonu Volga ile yapmak güzel olur. Belki yazın ortasında öyle bir renk yaparız ama yaz sonunda inşallah yeni albümümüz çıkacak.
Şimdi sanat hayatınızın 26'ncı yılınızdasınız değil mi?
Evet, geçen 25 yıl diyordum. Yardımcım, "Emre Bey, 26 yıl oldu. Neden 25 diyorsunuz" dedi. Benim yaşım da böyle bir yerde kalmış. Ağız alışkanlığı hep 25 diyorum. Halbuki 1999. 26 yıl.
Bir sanatçı olarak 26 yılı değerlendirebilir misiniz, 26 yıldır başarıyla müzik ve oyunculuk yapıyorsunuz. Aynı zamanda alçakgönüllülüğünüzü koruyarak seviliyorsunuz. Bu yılların karşılığında siz neler hissediyorsunuz?
En güzeli sevilmekti. Yani bu 26 yılın benim içimde yarattığı en büyük duygu, Türk halkının çok sevdiğidir. Çünkü ben de onları çok seviyorum. Ben ülkemi de halkımı da eskiden beri çok seviyorum. Belki de beni en çok duygulandıranlardan bir tanesidir. Hiçbir zaman yurt dışında başka bir ülkede yaşamak istemedim. Hiç aklımdan bile geçmedi. Çok mutlu, çok güzel anlarıyla da bütün sıkıntılı, bazen hayatı zorlaştıran insanlarıyla da ama hakkını ve karşılığını ödeyemeyeceğim güzellikte kalplere sahip insanlarıyla da bana yaşattıkları duygu, Türk halkı çok büyük, çok özel. Bana selam veren, benimle konuşan, beni tanıdığı zaman yanıma gelip iki cümle kuran, benimle fotoğraf çektiren insanların gözündeki sevgiyi o kadar güzel görüyorum ki. Çünkü ben oyuncuyum, oyunculuk nedir bilirim. O insanların duygusunun ne kadar gerçek olduğunu anlarım. Ve bugüne kadar hiç, çok azdır yani işgüzarlık yapan. Ben hep gerçek duygularla karşılaştım. O kadar güzel duygular ki, bunu konserlerde duyuyorum. Nasıl baktıklarını, nasıl alkışladıklarını, nasıl dinlediklerini, nasıl katıldıklarını, hepsini görebiliyorum, hepsini yaşıyorum. Işık benim üzerimde ama bütün dikkatim de onların üzerinde. Onun için haklarını ödeyemem. Yani bu sevgi beni hep iyi bir şeyler üretmeye hem insana yöneltti. Çünkü ailemizde böyle gördük. Biz insana saygı gösteririz. Ailem bana her şeyden evvel insanı saymayı ve sevmeyi öğretti. Bu zaten ailemden öğrendiğim bir şey olduğu için çok garip bir duygu değil benim için. Ama işime de çok saygı duyarım. Bunun en büyük sebebi beni dinleyen, beni takip eden insanlara duyduğum saygıdır. Sonra da işime duyduğum aşktır.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.