Dolar
41.46
Euro
48.72
Altın
3,768.98
ETH/USDT
4,182.80
BTC/USDT
113,052.00
BIST 100
11,357.52
Analiz

Türkiye-Mısır askeri tatbikatı ve Doğu Akdeniz'de yenilenen ittifaklar

Kahire ve Ankara'nın İsrail'e karşı caydırıcı cephe oluşturması rasyonel bir politika tercihi haline gelmektedir. Akdeniz'deki ortak tatbikat, iki ülkenin kıyıdaşlığı ötesinde jeostratejik anlamlar taşıyan önemli bir gelişme olarak görülmelidir.

Prof. Dr. İsmail Numan Telci  | 24.09.2025 - Güncelleme : 24.09.2025
Türkiye-Mısır askeri tatbikatı ve Doğu Akdeniz'de yenilenen ittifaklar

İstanbul

Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Numan Telci, Türkiye ile Mısır’ın 22-26 Eylül’de Doğu Akdeniz’de düzenlediği Dostluk Denizi Deniz Harekatı Özel Tatbikatı'nı ve bu tatbikatın bölge için ne ifade ettiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Askeri tatbikatlar ülkeler arası ilişkilerde güçlü siyasi ilişkileri, yoğun diplomatik bağları ve ortak savunma yaklaşımlarını ortaya koyar. Müttefik ülke askeri unsurlarının katılımıyla düzenlenen bu tatbikatlar ilgili ülkelerin ortak iradelerinin ortaya konulmasında güçlü bir mesaj anlamı taşımasının yanında, iki ülke ordularının operasyonel kabiliyetlerinin güçlendirilmesi bağlamında da stratejik önem arz etmektedir. Bununla birlikte tatbikatların ülkeler arası güven artırıcı etkileşim bağlamında da işlevsel enstrüman olduğu söylenebilir.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Türkiye ve Mısır ilişkilerini askeri boyuta taşıyor

Türkiye ile Mısır ordularının 22-26 Eylül tarihleri arasında Akdeniz’de düzenledikleri Türkiye-Mısır Dostluk Denizi Deniz Harekatı Özel Tatbikatı da bu bağlamda değerlendirilebilir. Orta Doğu'nun siyasi denkleminde son dönemde güçlü ilişkiler geliştiren Türkiye ve Mısır’ın, bu yakınlaşmayı askeri politikalar bağlamında da sürdürmek istediği yakın dönemde iki ülke arasında atılan adımlardan anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Mısır’ın Türkiye tarafından üretimi yapılan beşinci nesil savaş uçağı KAAN projesine üretici olarak katılması dikkati çeken bir gelişme olmuştur. Benzer bir gelişme ise Türkiye ve Mısır’ın ortak insansız hava aracı üretimi konusunda yakın geçmişte bir anlaşma imzalamış olmalarıdır. Savunma sanayi alanındaki bu ortaklık girişimleri iki ülke ordularının da yakınlaşmasının önünü açan bir süreci beraberinde getirmektedir.

Bu kapsamda iki ülke donanmaları ve hava kuvvetleri unsurlarının katılımıyla Akdeniz’de gerçekleştirilen Dostluk Denizi Deniz Harekatı Özel Tatbikatı'nın Türkiye ve Mısır ordularının daha güçlü bir koordinasyon içerisinde olmasını amaçladığı söylenebilir. Türkiye Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada tatbikata iki ülke donanma ve hava kuvvetlerinden fırkateyn, denizaltı, insansız deniz aracı, helikopter ve F-16 uçaklarının katıldığı ifade edilmiştir. Ortak harekat planlama, su üstü ve deniz altı savunma harbi ve arama-kurtarma eğitimlerinin icra edileceği tatbikat, iki ülke ordularının Akdeniz’de 13 yıl sonra düzenlediği ilk tatbikat olma özelliği taşımaktadır. Tatbikatın bu yönüyle gerek zamanlama gerekse de gerçekleştirildiği coğrafya açısından birtakım anlamlar taşıdığı söylenebilir.

Doğu Akdeniz'de ortak politikaya dönüş

Bu tatbikat her şeyden önce Türkiye ve Mısır’ın bir dönem üzerinde nüfuz mücadelesi kurma anlamında rekabet halinde oldukları Akdeniz’de artık işbirliği ve ortaklık odaklı politikalar geliştirme iradesine sahip olduklarını ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım iki ülke devlet başkanlarının son yıllarda yürüttükleri normalleşme iradesinin bir sonucu olarak da değerlendirilebilir. Bu yaklaşım Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından ortak şekilde yararlanma ve Libya’da ayrışan politikaları sonlandırarak ülkenin siyasi istikrara kavuşmasını sağlama gibi yeni dış politika açılımlarını da beraberinde getirmektedir.

Nitekim Doğu Akdeniz, son dönemde gerçekleştirilen hidrokarbon keşifleri sonrası bölge ülkeleri için çok daha önemli hale gelmiştir. Bu noktada, Türkiye ve Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğal gaz kaynaklarının küresel piyasalara ulaştırılmasında ortak hareket edebilecekleri bir zemin oluşmaktadır. Öte yandan, Libya’da ise uzun yıllar iki ülke birbirine zıt politikalar izlemiş ancak bu durum sürdürülmesi maliyetli bir dış politika angajmanı olmuştur. Bu nedenle, yakın dönemde Ankara ve Kahire arasında yaşanan normalleşme sonrasında hem Libya hem de Doğu Akdeniz’deki ayrışan politikalar iki başkent tarafından yeniden revize edilmeye başlanmıştır.

Bu durumun arkasındaki temel dinamiklerden biri ise bölgesel ve küresel istikrarsızlıklar döneminde Türkiye ve Mısır gibi bölgenin en önemli iki aktörünün rekabetçi politikalar izlemesinin iki taraf için de oluşturabileceği maliyetin büyüklüğüdür. Nitekim iki ülke, 2013-2023 arası dönemde ayrışan dış politikaları nedeniyle hem Akdeniz hem de Afrika Boynuzu'nda yoğun bir rekabet içerisindeydiler.

Bu politikalar ekonomik ve askeri kaynaklar anlamında ciddi maliyet doğurmasının yanında özellikle Mısır’ın bölgesel nüfuz projeksiyonunun gerilemesine neden olmuştur. Geçmişte bölgenin en güçlü aktörlerinden biri olarak kabul edilen Mısır, dış politika bağlamında 2013 sonrası dönemde görece pasif bir pozisyonda kalmıştır. Bunda ülke içerisindeki siyasi atmosferin yanında ekonomik sıkıntılar ve bu bağlamda özellikle Körfez ülkelerine duyulan bağımlılık etkili olmuştur. Bu süreçte Mısır Libya ve Doğu Akdeniz politikalarında ilerleme kaydedemezken, Etiyopya ile yaşanan baraj gerginliğinde süreci hedeflediği şekilde sonuçlandıramamıştır. Etiyopya, Mısır’ın Nil sularına yönelik endişelerine ve itirazlarına rağmen barajın inşasını tamamlamıştır.

İsrail'in agresif tutumu bölgesel ittifakları güçlendiriyor

Ankara ve Kahire arasında 2013 sonrası dönemde yaşanan diplomatik kriz hali ve bunun yanında Mısır’ın bölgesel politikalardaki pasif tutumu İsrail açısından da bir fırsat olarak görülmüştür. İlaveten, Türkiye ve Mısır’ın bu dönemde izledikleri yoğun dış politika angajmanları ve yaşadıkları ekonomik sıkıntılar da iki ülkenin ortak tehdit olarak kabul ettiği İsrail’in giderek hırçınlaşan ve sadece Filistin bağlamında değil tüm bölgeyi kapsayan agresif politikalarının önünü açmıştır. İsrail’in İran’dan Suriye’ye, Lübnan’dan Yemen’e bölge coğrafyasında birçok ülkeye yönelik saldırıları bu agresif tutumun bir sonucudur.

Son olarak Katar’daki Hamas hedeflerine saldırı düzenleyen İsrail, bölgede ABD’nin güçlü müttefiklerine yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğunu da ortaya koymuştur. Bu durum ABD’nin geleneksel olarak bölgedeki en önemli müttefiklerinden olan Mısır tarafından bile endişeyle karşılanmıştır. Öyle ki Doha saldırısının ardından Mısır, İsrail ile olan güvenlik koordinasyonunun seviyesini düşürme kararı aldığını açıklamıştır. Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi Katar’da 15 Eylül’de düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Olağanüstü Zirvesi'nde, Tel-Aviv’e karşı eleştirilerinin dozunu artırarak İsrail’i “düşman” ülke olarak tanımlamıştır.

İsrail’in bölgesel politikalarında dikkati çeken bir başka gelişme ise özellikle Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile geliştirilen yakın ilişkilerdir. Geçtiğimiz günlerde İsrail yapımı Barak MX hava savunma sistemlerinin GKRY'ye sevkiyatı iki ülke arasında artan askeri işbirliği ve ortak savunma yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bu gelişmeler İsrail’in Doğu Akdeniz’de de aktörleşme çabası içerisinde olduğunu gösterirken, Tel-Aviv yönetiminin gerek Mısır gerekse de Türkiye’nin bölgedeki varlığını tehdit eden bir strateji yürüttüğünü açığa çıkarmaktadır.

Sonuç olarak, İsrail’in bu agresif tutumunun bölgedeki yansımalarına bakıldığında hem Mısır hem de Türkiye’nin İsrail’den gelebilecek askeri tehdidi çok daha ciddiye almaya başladığı söylenebilir. Kahire ve Ankara’nın böylesi bir senaryoyu ve olası bir çatışma ortamını tercih etmeyecek olsalar da İsrail’e karşı caydırıcı bir cephe oluşturması giderek rasyonel bir politika tercihi haline gelmektedir. Bu nedenle, Akdeniz’de gerçekleştirilen ortak tatbikat sadece iki ülkenin de kıyıdaş olduğu bir deniz tatbikatından öte jeostratejik anlamlar ifade eden bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. ​​​​​​​

[Prof. Dr. İsmail Numan Telci, Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.