Dolar
41.85
Euro
48.62
Altın
4,017.12
ETH/USDT
3,827.50
BTC/USDT
111,836.00
BIST 100
10,720.36
Analiz

TRÇ ittifakından Hilal ittifakına: Türkiye'nin yeni bir güvenlik ittifakı arayışı

TRÇ ittifakının kurulması tüm Asya’nın, Orta Doğu’nun, Afrika’nın ve Doğu Avrupa’nın Batı hegemonyasından kurtulması anlamına gelecektir.

Prof. Dr. İsmail Safi  | 11.10.2025 - Güncelleme : 11.10.2025
TRÇ ittifakından Hilal ittifakına: Türkiye'nin yeni bir güvenlik ittifakı arayışı

İstanbul

Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Safi, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin Türkiye, Rusya, Çin ittifakı çağrısını ve bu çağrının ne anlama geldiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Günümüzde mevcut küresel sistem ve bu sistemin güvenlik, barış ve refah getirmesi gerekçesiyle oluşturulmuş olan başta BM, NATO, AB, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kurumları, kuruluş amaçları ve gerekçelerinin çok uzağında kalmış, gezegenimize barış ve güvenlik getirmede başarısız kalmışlardır. Zaten, İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin kendi menfaatlerini gözeterek oluşturdukları bir düzen ve yapıdan çok fazla şey beklemek biraz hayalcilik olurdu. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın BM kürsüsünde haykırdığı “Dünya beşten büyüktür” mottosu aslında malumun ilanından da başka bir şey değildi. Dolayısıyla, geleneksel Batı düzeni ve onların küresel sistemlerinin ve kurumlarının yetersiz kalmasıyla birlikte Doğu'da ve Küresel Güney'de yeni ittifak arayışları hız kazanmaya başlamıştır. Türkiye jeopolitik konumu, toplumsal hafızası ve tarihsel misyonuyla elbette ki bu arayışların en başat öznesi ya da konusu olacaktır.

Küresel Güney'in alternatif ittifakları

Doğu ya da Küresel Güney'deki bu ittifak arayışlarında öne çıkan en önemli ittifak örgütü olan BRICS; Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika, Mısır, Etiyopya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), İran, Endonezya gibi ülkelerle dünya nüfusunun ve küresel ekonominin yüzde 50’sinden fazlasını temsil etmektedir. Diğeri ise Çin’in önderlik ettiği Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ); Çin, Rusya, Hindistan, Pakistan, İran, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Belarus gibi ülkelerden müteşekkil bir ittifak örgütüdür. Türkiye’nin de diyalog ortağı olduğu bu kuruluş askeri kapasitesiyle de ön plana çıkmaktadır. Bu iki ittifak örgütünün giderek genişlemesi aslında Batı ittifakı ve düzenine karşı yeni bir arayışın haklılığını ve aciliyetini de kanıtlamaktadır.

Ayrıca eski Sovyet ülkelerinden bir kısmını bir araya getiren ve Rusya, Kazakistan, Belarus, Ermenistan, Kırgızistan’ın üye olduğu Avrasya Ekonomi Birliği, Türk devletlerini bir araya getiren ve Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) gözlemci üye olduğu Türk Devletler Teşkilatı (TDT), 20'den fazla Arap ülkesini bir araya getiren Arap Birliği ve son olarak da 50’den fazla İslam ülkesini bir araya getiren ve dünyada BM’den sonra en fazla üye sayısına sahip İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi örgütler ön plana çıkmaktadır. Ancak BRICS ve ŞİÖ dışındaki diğer örgütler kendisinden beklenen performansı göstermekten henüz oldukça uzaktır.

Özellikle Donald Trump’ın ikinci dönem başkanlık koltuğuna oturduğu bu yeni süreçte ABD’nin adeta bir haydut kovboy edasıyla hareket etmesi; Granada ve Panama gibi ülkelere el koymak istemesi, Kanada’yı bir eyaleti gibi gören muamelesi ve Rusya’ya karşı ülkesini savunan Ukrayna’ya ABD yardımları karşılığı ülkenin nadir toprak elementlerine çöken mafyoz yaklaşımı bir zamanların düzen kurucusu ABD’nin geldiği noktayı tüm dünyaya göstermesi bakımından ibret vericidir.

Türkiye oluşan yeni konjonktürde nasıl ilerlemeli?

Ayrıca, İsrail’in Filistin topraklarını işgaliyle başlayan sorun günümüzde büyümüş ve İsrail’in hiçbir insani ve hukuki sınır ve kural tanımadan Gazze’ye, Lübnan’a, Yemen’e, İran’a, Suriye’ye ve son olarak da Katar’a saldırması bu tehdidin büyüklüğünü gözler önüne sermiştir. İsrail’in hiçbir uluslararası hukuku tanımamasının yanı sıra ülkelerin coğrafi sınırlarını ve egemenliklerini hiçe sayarak “vadedilmiş topraklar” sanrısıyla bölge ülkelerine saldırması ve bu bağlamda Türkiye aleyhine Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi (GKRY) ve Suriye’de SDG ile işbirliği içine girmesi bardağı taşıran son damla olmuştur. Avrupa’nın kayıtsızlığı ve ABD'nin de İsrail’i kayıtsız şartsız destekleyen tutumu Türkiye’yi Batı ittifakı dışında yeni önlemler alma arayışlarına zorlamaktadır.

Bu noktadan hareketle, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Lideri Devlet Bahçeli, "Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı, akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek "TRÇ" ittifakının inşa ve ihya edilmesidir. TRÇ ittifakının da; Türkiye, Rusya ve Çin’den müteşekkil olması arzu ve önerimizdir." derken kurulmasını önerdiği TRÇ’nin aslında tam olarak kime karşı da kurulmasını da açık ediyor. ABD’nin askeri, ekonomik ve politik gücünü arkasına alan İsrail’in Orta Doğu’da giriştiği katliam ve zulümlere bir cevap olarak TRÇ ittifakının kurulmasını öneriyor. Sayın Bahçeli özellikle ancak TRÇ ittifakının da askeri ve politik bir ittifak olmayacağı, küresel ve bölgesel barış, refah ve huzura katkı sağlayacak ekonomik, teknolojik, finansal, altyapı ve ulaşım odaklı bir girişim olacağını vurgulamaktadır. Bu açıdan bakıldığında Sayın Bahçeli'nin TRÇ ittifakı önerisinin stratejik bir öneriden çok gelişen ve oluşan yeni şartlara cevap vermek maksadıyla ortaya atılmış konjonktürel taktik bir öneri olduğu söylenebilir.

Elbette ki bir ittifaka girerken o ittifakı artıları ve eksileri, müttefikleri ve karşıtlarıyla yani dostları ve düşmanlarıyla birlikte düşünmek ve öyle değerlendirmek gerekir. Bu noktadan hareketle Rusya ile ittifak planlayanların ABD, Avrupa ve Ukrayna gibi Rusya’nın düşmanlarıyla de hasım olabilecekleri gerçeğini göz önünde bulundurmalıdır. Aynı şekilde Çin ile ittifak yapıyorsanız dünyanın en kalabalık ülkesi Hindistan’ın yanı sıra dünyanın süper gücü ABD’yi de karşınıza alıyorsunuz demektir. Şayet buna rağmen Çin ve Rusya ile ittifak yapabildiyseniz dünyanın en büyük askeri ve nükleer cephaneliğini de arkanıza almışsınız demektir.

TRÇ ittifakından Hilal ittifakına: Kızılelma'ya doğru yolculuk

Ayrıca Türkiye, Rusya ve Çin’in etki alanı ve hinterlandı düşünüldüğünde; TRÇ’nin sadece bu üç ülke ile sınırlı kalmayacağı ve çok daha geniş alanlara ve coğrafyalara tekabül edeceği açıktır. Öyle ki Türkiye dendiğinde sadece Türkiye’nin bugünkü fiziki ve siyasi sınırları değil, Adriyatik’ten Çin’e, Hazar Denizi’nden Atlas Okyanusu’na ezeli ve ebedi bir Türk-İslam coğrafyası da anlaşılır. Aynı şekilde, Rusya dendiğinde; eski Doğu Bloku ve Sovyet ülkelerinin yanı sıra Slav soylu birçok devleti ve halkı, dolaysıyla da Karadeniz’den Kuzey Kutbu'na kadar devasa bir coğrafyayı da hesaba katmak gerekir. Kadim tarihsel birikimi ve 1,5 milyarlık nüfusuyla Çin’in zaten ekonomik, teknolojik ve askeri kapasitesinin Asya bölgesini aşarak Afrika’ya ve Amerika'ya kadar uzandığını biliyoruz. Dolaysıyla, TRÇ ittifakının kurulması demek tüm Asya’nın, Orta Doğu’nun, Afrika’nın ve Doğu Avrupa’nın Batı hegemonyasından kurtulması anlamına gelecektir. Bu ittifakın “otokrasiler ekseni” olarak küçümsemesi ve şeytanlaştırması ise basit bir algı çalışmasının ötesinde böyle devasa yeni bir eksenin oluşmasının önüne geçme çabası olarak da okunabilir.

Sonuç olarak, günümüzde artık giderek gücünü, etkisini, inandırıcılığını ve düzen kuruculuğunu kaybeden başta ABD olmak üzere dünyaya barış ve refah getirme noktasında başarısız olan BM, savaşların önlenmesi ve müttefiklerin korunması noktasında ciddi şüphelerin odağı olan NATO, kendi içine hapsolan ve sosyo-ekonomik bir çok sorunla boğuşan AB, Batı'nın içine düştüğü çıkmazın bir kanıtı olmuştur. Bu da özellikle dünyanın doğu yakasında ve Küresel Güney kesiminde yeni eksen ve ittifak arayışlarının ortaya çıkmasını hızlandırmıştır. Bu doğrultuda, Sayın Devlet Bahçeli’nin önerdiği TRÇ ittifakı Batı hegemonyasına ve onun adaletsiz, haksız ve hukuksuz uygulamalarına ve coğrafyamızda uygulamaya çalıştıkları şer planlara karşı iyi bir seçenek olacaktır.

Ancak unutmamak gerekir ki bu coğrafyayı ve onun kadim halklarını önceleyecek, mazlum halkların sesi ve umudu olabilecek yegana ittifak "Hilal İttifakıdır." Bu bakımdan konjonktürel gerekçelerle ve taktik hesaplarla ortaya çıkan TRÇ ittifakı fikri stratejik devlet aklıyla ve tarihsel misyonla oluşacak olan hilal ittifakının da destekleyicisi ve tamamlayıcısı olacaktır. Dolaysıyla TRÇ ittifakından Hilal ittifakına, Türkiye Selçuklu ve Osmanlı atalarının mukaddes topraklarını ve emanetlerini korumak ve kollamak amacıyla bayrağında hilal yüreğinde iman olan kardeş halklarla birlikte Kızılelma’ya doğru tarihsel yolculuğuna devam edecektir.

[Prof. Dr. İsmail Safi, Ankara Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.