Analiz

KOEP: Krizler ve fırsatlar arasında nihai mutabakata doğru

İran'ın temel stratejisi: ABD'nin KOEP’e geri dönüşünü motive etmek amacıyla nükleer faaliyetlere sürat kazandırmak.

Dr. Ezgi Uzun  | 21.04.2022 - Güncelleme : 21.04.2022
KOEP: Krizler ve fırsatlar arasında nihai mutabakata doğru

İstanbul

Dr. Ezgi Uzun, İran nükleer anlaşmasının yeniden uygulanması için Viyana'da yürütülen müzakerelerde gelinen süreci AA Analiz için kaleme aldı.

***

Muhafazakar Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından Ekim 2021'de devralınan ve Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nı (KOEP) canlandırmayı amaçlayan Viyana müzakerelerinin devam eden sekizinci turu, tarafların çelişkili söylemlerine sahne oluyor. ABD Devlet Başkanı Joe Biden ile İbrahim Reisi yönetimlerinin doğrudan masaya oturmadığı ve P4+1 ülkelerinin arabuluculuğunda devam eden yeni süreç, AB Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı Enrique Mora’nın ilk görüşmelerin ardından son derece olumlu bir izlenime sahip olduğu yönündeki iyimser söylemlerle başlamıştı.

İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri Kani ise "Her şey üzerinde mutabakata varılmadığı müddetçe hiçbir şey üzerinde mutabakata varılmamış demektir" sözleriyle görüşmelerin henüz bir "taslaktan" ibaret olduğu vurgusunu yapmış, müzakerelerin sert geçeceğinin sinyalini vermişti.[1] İlerleyen aylarda taraflar arasında yaşanan teknik ve ilkesel ayrılıklara karşın süreç olumlu seyretti ve İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, şubat sonunda anlaşma metninin yüzde 97-98 oranında hazır olduğu müjdesini verdi.[2]

Müzakerelerin sonuna yaklaşıldığına ilişkin umut verici beyanlar yükselirken Ukrayna Savaşı'nın patlak vermesiyle Rusya’nın kendisine yönelik yaptırımların İran ile ticari, yatırım ve askeri-teknik iş birliğine zarar vermeyeceğine yönelik ABD'den talep ettiği yazılı teminat, sürece damgasını vurdu. Biden'ın araya girmesi ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın Moskova ziyareti üzerine Rusya, kısa sürede talebini geri çekti ve müzakere sürecinin kilitleneceğine yönelik felaket senaryoları, uluslararası bir çabayla bertaraf edildi. Öte yandan, İran’ın Devrim Muhafızları'nın ABD terör listesinden çıkarılmasına ilişkin son dakika talebi üzerine, fırsat penceresi gittikçe daralan sürece yeniden kötümser bir hava hakim oldu.

Yeni müzakereler farklı bir dinamiğe sahip

Viyana müzakereleri, önceki müzakere süreçlerinden oldukça farklı bir dinamiğe sahip. Zira 2003 yılında İran'ın gizli nükleer tesislerinin ifşasıyla başlayan ve temelde İran'ın askeri nitelikli nükleer faaliyetlerini durdurmayı amaçlayan müzakereler, zamanla tarafların müfrit stratejilerine maruz kalarak, İran'ın petrol ambargolarından balistik füze programı ve Şii jeopolitiğine kadar uluslararası camia ile uzlaşamadığı hemen her konunun düğümlendiği bir mesele haline geldi.

Öyle ki nükleer müzakerelerin İran'ın nükleer silahlanmasını durdurmayı hedefleyen bir uluslararası uzlaşı arayışından, İran'ı uluslararası camiayla uzlaşabilmek adına nükleer silahlanmaya yetecek kapasitede uranyum zenginleştirme faaliyetine sevk eden kronik bir uluslararası uzlaşmazlığa dönüştüğünü söylemek mümkün. Dolayısıyla tarafların müzakerelere yaklaşımlarında göze çarpan en belirgin unsur ciddiyet. Çözümü her geçen gün daha da güçleşen nükleer müzakereler, bugün her zamankinden daha fazla aciliyet arz ediyor ve taraflar bu aciliyete ciddiyetle yanıt veriyor. Bu aciliyet ve ciddiyet göz önüne alındığında nihai bir mutabakata varılması hala mümkün.

Tolere edilemeyen çözümsüzlük

İran'ın yeni dönem müzakere yönetimi tek bir temel stratejiye dayanıyor: ABD’nin KOEP’e geri dönüşünü motive etmek amacıyla elindeki en büyük koz olan nükleer faaliyetlere sürat kazandırmak. Bu strateji, İranlı nükleer bilim insanı Muhsin Fahrizade suikastının ardından ekseriyetle muhafazakar kanadın kontrolündeki İran meclisi tarafından Aralık 2020’de geçirilen ve nükleer faaliyetlere hız kazandırılmasını öngören “Yaptırımların Kaldırılması ve İran Ulusunun Çıkarlarının Korunması için Stratejik Eylem Planı” konulu yasaya dayanıyor.

Hasan Ruhani ve Biden yönetimlerinin müzakerelere geri döndüğü Nisan 2021’de İran uranyum zenginleştirme faaliyetini yüzde 60 seviyesine taşıdığını açıklamıştı. UAEK’nın Mart 2022 tarihli son raporuna göre yüzde 20 ve yüzde 60 seviyesinde zenginleştirmiş uranyum stokları sırasıyla 182,6 kg ve 33,2 kilogram ve bu rakamlar Kasım 2021 raporundan bu yana stoklarda sırasıyla 68,3 kilogram ve 15,5 kilogram oranlarında ciddi bir artış olduğunu gösteriyor.[3]

Yüzde 60 seviyesindeki artış endişe verici. Zira UAEK Başkanı Rafael Grossi’nin de belirttiği gibi "yalnızca nükleer silah üreten devletler bu saflık seviyesine ulaşıyor". Devrim Rehberi Ayetullah Hamaney her ne kadar İran'ın nükleer silah sahibi bir ülke olmayacağını her fırsatta dile getirse de uluslararası camia açısından esas mesele İran'ın bir nükleer eşik ülkesi olması. Bir nükleer eşik olan İran, elindeki nükleer kozu uluslararası camia ile yaşadığı her türlü meselenin çözümüne yönelik bir pazarlık aracı olarak kullanabilir. Dolayısıyla KOEP, uzun vadede çözümsüzlüğü tolore edilebilecek bir uluslararası anlaşmazlık değil.

P5+1 ülkeleri Viyana sürecinde sergiledikleri acelecilikle sadece İran’ın nükleer programını değil, gerektiğinde her uluslararası ihtilafa iliştirilebilecek bu nükleer pazarlık kozunu da eritmeyi hedefliyor. 26-27 Mart'ta gerçekleştirilen Doha Forumu’nda konuşan ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, ABD’nin İran’ın balistik füze programı ve bölgedeki askeri politikalarını da hedef alan daha geniş kapsamlı bir anlaşma çerçevesi çizememiş olduğunu itiraf etmişti. Görünüşe göre uluslararası camia İran’ın nükleer pazarlık kozu eritilmeden diğer önemli güvenlik konularını müzakere etmekten imtina ediyor.

Ukrayna ve devrim muhafızları arasında krizler ve fırsatlar

Ukrayna krizinin İran'ın müzakere algoritmasında beklenmedik değişikliklere yol açtığı aşikar. İlk olarak, enerji piyasalarında gözlemlenen ani yükselişin ve Rus doğal gazına bağımlılığın durdurulması ihtiyacının dünya doğal gaz rezervlerinin yüzde 17’sine sahip İran’a dayatılan petrol ve doğal gaz yaptırımlarının kaldırılması için uluslararası motivasyonu artıracağı öngörülüyor. İran rezervlerin yüzde 26’sına sahip olan Rusya’nın yerini tek başına dolduramasa da uzun vadede Avrupa devletleri için önemli bir doğal gaz sağlayıcısı konumuna gelebilir. Ancak bunun için yaptırımların kaldırılmasının yanı sıra İran doğal gazının taşınmasına yönelik bir altyapının kurulması da şart. Bu senaryoda İran doğal gazının Irak ve Suriye gibi Direniş Ekseni ülkeleri üzerinden Doğu Akdeniz’e ulaştırılmasını sağlayacak ve muhtemelen Çin’in fonlamak isteyebileceği bir altyapı ve ulaştırma projesi söz konusu olabilir. Enerji krizi İran’ın yalnızca müzakerelerde elini güçlendirmekle kalmayıp bölgesel müttefikleri üzerinde de güçlendirici bir etki yaratıyor.

Elde ettiği bu umulmadık enerji kozundan cesaret alan İran, maksimum baskı politikası kapsamında ABD’nin terör örgütü listesine alınan Devrim Muhafızları'nın listeden çıkarılmasını talep ederek pazarlığın sınırlarını zorlamaya karar vermiş gibi görünüyor. İran’ın bu talebi ABD’nin iç siyasetine takılmış durumda, zira hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi kongre üyelerinin muhalefeti ağır basıyor. Muhafızlar, terör listesinden çıkarılsa bile kendilerine yönelik yaptırımların kaldırılmayacak olması sebebiyle İran’ın talebinin yalnızca "sembolik" olduğu yorumunda bulunuyor.

Öte yandan talep sembolik olmanın çok ötesinde. Zira Irak ve Suriye hattında DEAŞ tehdidinin bertaraf edilmesi, iç savaşın sonlanması ve Kasım Süleymani suikastının ardından Devrim Muhafızları'nın Şii jeopolitiği politikasında askeri harekat dönemi yavaş yavaş kapanırken, yerini savaş bölgelerinin altyapı inşası ve sosyoekonomik kalkınmasına dayalı bir yeniden yapılandırma sürecine bırakıyor. 1980-88 İran-Irak Savaşı sonrası devleti yeniden yapılandırmadan sorumlu bir ekonomik aktör haline gelen Devrim Muhafızları, bağlantılı şirketler aracılığıyla savaştan zarar gören Irak ve Suriye’de benzer bir rol üstlenmeyi hedefliyor. Muhafızların terör listesinden çıkarılması, bölgedeki bu rol dönüşümü ve muhafızların ekonomik kimliğinin meşruiyeti açısından önemli.

Viyana uzlaşısının önündeki en büyük engel gibi görünse de İran’ın bu muhafızlar talebini ne derece kullanmak istediği net değil. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, muhafızlar kanadında anlaşmanın, İran halkının çıkarlarına hizmet edecekse kendilerine yönelik yaptırımlar noktasında tıkanmasını istemeyecekleri yönünde bir anlayışın hakim olduğunu ve esneklik gösterilebileceğini ima etmişti. Öte yandan Abdullahiyan’ın sözleri, milli İran ordusunun bir terör örgütü olarak kabul edilemeyeceği ve bu konuda taviz verilmeyeceğini söyleyen Devrim Rehberliği Danışmanı Seyyid Kemal Harazi tarafından çok sert karşılandı.

Sürdürülebilir bir anlaşma arayışı

Yine de Viyana müzakerelerinin kaderini belirleyecek şey ne Ukrayna krizinin tesadüfen İran’a kazandırdığı enerji kozu ne de Devrim Muhafızları'nın terör listesinden çıkarılması. İran’ı uzlaşıya ikna edebilecek temel mesele anlaşmanın sürdürülebilirliği. ABD, anlaşmadan bir daha çıkılmayacağının garantisini, detayları anlaşma taslağına işlenecek bir gözetim mekanizmasıyla verebilirse, İran’ın hem nükleerleşme hem de Devrim Muhafızları kozlarından taviz vererek anlaşmaya geri dönmesi kuvvetle muhtemel. Zira İran da elindeki güçlü pazarlık kozlarına karşın KOEP’in uzun vadede çözümsüzlüğünü tolere edebilecek durumda değil.

Kovid-19 salgını sonrası resetlenen dünyanın yeni ekonomik ve yönetimsel ritmini yakalayabilmesi için yaptırımların kaldırılması elzem. Reisi’nin mevcut "Doğu’ya Bakış" politikası çerçevesinde Çin’den beklediği altyapı inşası yatırımları ve Rusya ile yapılan teknoloji ve ticaret iş birliği bu ritmin yakalanabilmesi için ancak kısıtlı imkanlar sunabilir. İran halkının 2018 protestolarından bu yana sokakta sıklıkla dile getirdiği talepler içerisinde yer alan sosyoekonomik ve çevresel felaketlere etkin cevaplar üretebilen güçlü bir devlet kapasitesi, iyi yönetim ve istihdam yaratacak yabancı yatırımların gerçekleşebilmesi için nükleer mutabakata varılması şart.

***

[İran dış politikası, güvenlik ve askeri kültürü, Orta Doğu’da Şii jeopolitiği ve Direniş Ekseni konularına odaklanan siyaset bilimci Dr. Ezgi Uzun Sabancı Üniversitesi öğretim görevlisidir]

[1] https://www.usnews.com/news/world/articles/2021-11-30/iran-makes-maximalist-demands-as-vienna-nuclear-talks-open

[2] https://www.iranintl.com/en/202202283988

[3] https://www.iaea.org/sites/default/files/22/03/gov2022-4.pdf

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.


Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.