2025’te Rusya-Ukrayna Savaşı: Barış arayışları ve 2026 beklentileri
Rusya-Ukrayna savaşında gelinen aşamada, savaşan tarafların üç yıl sonunda net olarak birbirlerini yenmesi mümkün olmamıştır.
İstanbul
Milli İstihbarat Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, 2025’te Rusya-Ukrayna savaşındaki kırılmaları ve 2026’ya uzanan olası senaryoları AA Analiz için kaleme aldı.
***
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Dördüncü yılına girecek olan Rusya-Ukrayna savaşı'nda Amerika Birleşik Devletleri (ABD), çatışmaların son bulması için kasım ayında barış girişimi altında 28 maddelik yeni bir planı savaşan taraflara sunmuştur. Konuyla ilgili olarak, Ukrayna hem ABD hem de Avrupalılar nezdinde görüşmeler gerçekleştirmiş, ayrıca Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve damadı Jared Kushner de Moskova’ya giderek Rus tarafını Ukrayna ile yapılan müzakereler konusunda bilgilendirmiştir. Tüm bu süreç, aralık ayı içerisinde Miami merkezli bir diplomasi trafiğine, temelde ABD heyeti ile ayrı ayrı Rus ve Ukrayna heyetlerinin görüşme trafiğine kapı açmıştır. Miami görüşmesi öncesi, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ve Avrupalılar arasında yapılan görüşmeler sonunda Batılıların Ukrayna’ya NATO’daki 5. Madde gibi bir güvenlik garantisi vermeyi kabul ettiği ancak buna karşılık Washington’un da Kiev’den bazı toprak tavizleri talep ettiği ortaya çıkmıştı. Washington’un olası barış planında bu toprak taleplerini şart olarak öne sürmüş olması aslında Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik toprak taleplerinde ne kadar ısrarcı olduğunu ve bu konuda ABD Başkanı Donald Trump’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in görüşlerine yakın olduğunu göstermektedir. Sonuçta, 22 Aralık 2025 tarihinde, Miami’de Putin'in özel temsilcisi Kiril Dmitriyev ve Ukrayna Ulusal Güvenlik Danışmanı Rüstem Umerov ile yapılan görüşmeleri her ne kadar Beyaz Saray temsilcisi Witkoff verimli ve yapıcı olarak nitelendirmişse de maalesef barış görüşmeleri adına somut bir sonuç çıkmamıştır. Bilindiği üzere, geçen hafta Berlin’de bir araya gelen Avrupa, ABD ve Ukraynalı taraflar belirli konularda anlaşmaya varıldığını kamuoyu ile paylaşmışlardı, bu da Ukrayna barış meselesi hakkında olumlu bir beklentiye yol açmıştı. Ancak, Miami görüşmesi sonrası Rusya tarafından yapılan açıklamalar durumun beklenilenin aksine hiç de parlak olmadığını göstermiştir. Nitekim görüşmeye katılan Rus yetkililer Miami’de önerilen barış planının çoğunlukla Avrupalılar ile Ukrayna’nın tercihlerini yansıtmakta olduğu söyleyerek ortaya hiç de yapıcı bir sonuç çıkmadığını belirtmiştir. Ukrayna tarafından yapılan açıklamalarda ise, Ukrayna barışı konusunda netice alınabilmesi için Washington’un Rusya’ya daha fazla baskı yapması gerektiği ifade edilmiştir. Bu da zaten Kiev açısından yeni bir talep değildir.
ABD ve Avrupa’nın pozisyonu
Ukrayna savaşında gelinen bu aşamada, savaşan tarafların üç yıl sonunda net olarak birbirlerini yenmesi mümkün olmamıştır. Sonuçta, her iki taraf için de bir yıpratma savaşına dönüşen bu çatışmada Trump’ın önceliği Gazze ve Ukrayna savaşını bir an evvel sonlandırmaktır. Böylece Washington yönetimi ABD’nin Amerikan kıtasındaki hegemonyasını kuvvetlendirme ve orta-uzun vadede Amerika’nın Asya-Pasifik’teki nüfus alanını Çin’e karşı koruma ve güçlendirme amaçlarına daha rahat odaklanabilecektir. Nitekim kasım ayında kamuoyu ile paylaşılan Amerikan Ulusal Güvenlik Belgesinde yer alan Avrupa, Asya ve Amerika kıtasıyla ilgili ifadelerin Trump’ın sözü edilen bu tercihleriyle örtüşmüş olması bir tesadüf değildir. Avrupalıların son dönemde Ukrayna’ya verdikleri yeni desteklerinin gerisinde ise, Rusya’nın zaman içinde tamamen yıpratılmasını arzulama saiki yatmaktadır. Macaristan ve bir iki Avrupa devleti dışında Avrupa Birliği'nin (AB) lokomotif gücü olan Almanya ve Fransa gibi ülkelerin desteğiyle Kiev savaşı sürdürmek üzere AB'den yeni bir kredi çıkarmayı başarmıştır. Nitekim Zelenskiy'nin de Brüksel’in vermekte olduğu bu finansal destekten cesaret bularak Rusya ile bir olası barış konusunda direnmeye devam etmekte oluşu şaşırtıcı değildir.
ABD’nin son güvenlik belgesinde de görüldüğü üzere, ABD-Avrupa arasında var olan Trans-Atlantik kırılma ve gerilim bu hafta itibarıyla Ukrayna meselesinde bir kez daha yaşanmıştır. Nitekim Trump’ın Avrupa ülkelerini çürüyen aktörler, Avrupa liderlerini ise zayıf liderler olarak tasvir etmesinin ardından AB ülkelerinin, Macaristan Devlet Başkanı Viktor Orban’ın itirazlarına rağmen, karşı bir cevap verdiği görülmüştür. Bu kapsamda AB, Rusya Merkez Bankası’nın AB topraklarında bulunan 210 milyar avroluk varlıklarını dondurma kararı almıştır. Söz konusu kararın hayata geçirilmesi için ise Brüksel anlaşmalarında yer alan acil durum maddesi devreye sokulmuştur. Aslında Miami toplantısının hemen öncesinde, AB’nin Ukrayna’ya 90 milyar Euro değerinde kredi vermeyi kabul etmiş olması da Brüksel’in Trump’ın ikinci dönemindeki transaksiyonel politika uygulama biçimine duymuş olduğu tepkinin bir sonucudur.
Barış neden zor?
Şu an itibarıyla, Ukrayna’da olası barış koşullarının gerçekleşmesinin önünde duran çözülmesinde zorlanılan belli başlı konular arasında ilk üç maddeyi sıralamak istersek, şöyle bir listeyle karşılaşırız: İlk olarak toprak konusunun taraflar arasında hala sorunlu bir konu olmaktan çıkmamış olması. İkinci olarak, Zaporijya nükleer reaktörünün savaş sonrası düzenlenmesi ilgili hususlarda-kontrolün nasıl sağlanacağı gibi birçok konuda- tıkanıklık yaşanması. Üçüncü olarak ise ABD’nin Ukrayna’ya söz verilen güvenlik garantileri içinde fiziken yer almak istememesi.
Ukrayna’da henüz bir barış anlaşması için epey yol katedilmesi gerektiği tarafların basına yapmış olduğu açıklamalardan anlaşılmaktadır. En son Putin’in haziran ayına kadar Rusya’nın sahadaki hedeflerine ulaşmak için çaba sarf edeceğini dile getirmiş olması bu görüşümüzü kanıtlamaktadır. Tabi, ABD’nin olası bir barış anlaşması sonrası barış gücü fikrine uzak durması da Avrupalıların işini zorlaştırmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre, Ukrayna’da savaşın sona ermesini takiben olası bir Rus saldırısını durdurmak için 100-150 bin asker gereklidir. NATO’nun 1999 yılında barış koruma gücü olarak 48 bin askerle göreve başlamış olduğu hatırlanmalıdır. ABD’nin asker gönderme niyeti olmadığı için bu koşullarda Avrupalıların zikredilen sayıya ulaşmaları oldukça zor görünmektedir. Tabii, Rusya’nın Ukrayna’da barış gücü olarak NATO gücü görmek istemediği de bir diğer önemli detaydır. Bu şartları göz önünde bulunduran Trump yönetiminin Ukrayna’ya neden Tomahawk füzesi tedarik etmek istediği de böylece anlaşılmaktadır. ABD Başkanı bu yolla Rusya’yı masada ikna etmek için Kiev’in caydırıcılığını korumak istemektedir. Bu şartlar altında, 2026 yılında da ABD’nin isteğinin aksine Ukrayna savaşının belli bir tempoda en azından yaza kadar devam edeceğini tahmin edebiliriz.
Bu noktada, Türkiye’nin şimdiye kadar Ukrayna savaşı taraflarını bir araya getirmiş olması ve en azından taraflar arasında diyaloğun kopmamış olması ve takas anlaşmalarının yapılıp uygulanmış olması ciddi diplomatik girişimler olarak hafızalarda yer almıştır. Ankara iki tarafla da diyalog halinde olan bir ülke olarak barış adına olabilecek her türlü görev ve sorumluluğu almaya devam etmektedir, yeni yılda da bu durum değişmeyecektir.
[Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, Milli İstihbarat Akademisi Öğretim Üyesidir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
