Dolar
42.60
Euro
49.61
Altın
4,192.67
ETH/USDT
3,150.90
BTC/USDT
92,034.00
BIST 100
11,286.29
Analiz

Dünya İnsan Hakları Günü ve küresel egemenlik savaşlarında hak ve özgürlüklerin istismarı

Hak ve özgürlükleri küresel egemenlik savaşlarının kullanışlı araçları olmaktan kurtarmadan insanlık gerçek anlamda evrensel geçerliliği olan haklara ve özgürlüklere sahip olamaz.

Mehmet Uçum  | 10.12.2025 - Güncelleme : 10.12.2025
Dünya İnsan Hakları Günü ve küresel egemenlik savaşlarında hak ve özgürlüklerin istismarı

İstanbul

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında, küresel emperyalizmin hak ve özgürlükleri nasıl araçsallaştırdığını AA Analiz için kaleme aldı.

***

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni kabul etti. Bu kabul insan haklarının uluslararası düzeyde tanınmasına yönelik ilk önemli adım oldu. Bu nedenle 1948’den itibaren 10 Aralık tarihi bütün dünya ülkelerinde “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanıyor.

Dünyanın bir insan hakları günü hatta insan hakları haftası var ama hak ve özgürlüklerin insanlık açısından eksiksiz hayata geçmesi konusunda dünya hiç de iyi bir noktada değil. Bunun temel sebebi hak ve özgürlüklerin emperyalist egemenlik savaşlarının araçları haline getirilmiş olmasıdır.

Bu nedenle hak ve özgürlükleri küresel egemenlik savaşlarının kullanışlı araçları olmaktan kurtarmadan insanlık gerçek anlamda evrensel geçerliliği olan haklara ve özgürlüklere sahip olamaz.

Batı'nın egemen güçleri emperyalist amaçları için özellikle 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren hakları ve özgürlükleri ekonomik ve siyasi egemenlik alanlarını genişletmek ve korumak için tam bir savaş aracı olarak kullandı. Halen daha bu çabaları devam ediyor. Ancak Batı ülkelerinin içine düştüğü demokrasi ve özgürlükler krizi, hak ve özgürlüklere ilişkin aldatıcı samimiyetlerini aşındırdı ve sahte yaklaşımlarını teşhir etti.

Hele Gazze soykırımına karşı Batı'nın birkaç istisna hariç neredeyse bir bütün olarak verdiği destek ve gösterdiği insanlık düşmanı tutum, hak ve özgürlükler konusundaki iki yüzlü ve yozlaşmış yaklaşımların Batı'nın hakikati olduğunu tam olarak kanıtladı.

Konunun çok farklı boyutları da var elbette. Batı toplumları da hak ve özgürlükler yoluyla ehlileştirilmeye çalışıldı. Dışarıda savaş aracına dönüştürülen haklar ve özgürlükler, Batı'nın içinde de kendi toplumlarını kontrol aracı haline getirildi. Hak ve özgürlükler Batı'da esas olarak polis devleti uygulamalarının örtüsü olarak kullanıldı. Günümüzde ise bu örtü giderek daha fazla parçalanıyor.

Gerçek olan şu ki; emperyalist elitlerin siyasi ve ekonomik egemenliklerini sınırlayacak bir hak ve özgürlükler sistematiğinin oluşmasına hiçbir zaman izin verilmedi.

Yani hak ve özgürlükler mecrası hiçbir zaman bağımsız bir güç olamadı. Hak ve özgürlüklerin gerçek sahipleri olan toplumlar ve bireyler egemenlik paylaşacak bir noktaya gelemedi.

İstismarların somut görünümlerine ilişkin başlıca örnekler:

Yaşanan pratik ağırlıklı olarak hakların ve özgürlüklerin emperyalist amaçlarla istismarı oldu. İstismarın somut görünümleri açısından başlıca hususlar şöyle sıralanabilir.

Hak ve özgürlükleri coğrafi, dinsel ve etnik kimliğe göre sınıflandıran istismarlar

Bunun yakıcı ve yıkıcı örneği Gazze ve Filistinlilerin tamamına yönelik İsrail terörü ile soykırımıdır. Genel olarak ise küresel emperyalizmin ideolojik aygıtları; Siyahların, Latinlerin, Afrikalıların, Asyalıların, Müslümanların, her coğrafyanın yerlilerinin özetle Batılı olmayan her kesimin Batılılarla aynı seviyede hak ve özgürlüklere sahip olmadığını, olamayacağını kabul ediyorlar. Bu kabule göre sistematik olarak ve her mecrada propaganda çalışması yapıyorlar.

Batı'nın egemen güçleri de tüm uygulamalarını “Batı'nın üstünlüğü” tezine göre yapıyor. Batıcı asimilasyonun etkisine giren ve devşirilen ötekileştirilmiş kesimlerin mensupları ise Batıcılığın propaganda ve eylem aparatlarına dönüşüyor.

Hak ve özgürlüklerin çarpıtılma yoluyla istismarı

Özgürlük-güvenlik ikilemdir çarpıtması en büyük ideolojik manipülasyonlardan biridir. Küresel emperyalizmin ideolojik aygıtları özellikle emperyalist çıkarların hayata geçirilmesi gereken coğrafyalarda bu ikilem üzerinden milli devletleri zayıflatacak uygulamaların hayata geçmesi için baskı kuruyorlar. Oysa özgürlük ve güvenlik çatışan değil birbirini zorunlu kılan kavramlardır. Güvenliğin olmadığı yerde özgürlük olmaz. Özgürlüğün olmadığı yerde güvenliğe ihtiyaç duyulmaz.

Bireyin haklarının bencillik hakkı olarak çarpıtılması ve kutsal birey demagojisi de büyük yıkıcılık alanlarından biridir:

Bireyi her mecrada atomize ederek, biriciklik duygusuyla bütünsel bakıştan uzaklaştırarak anonimleştiren, bireyi doğal cinsel kimliği dahil doğuştan gelen özelliklerinden arındıran, bireyciliği (‘ben’ciliği) yeni insan kimliği olarak benimseten ideolojik-kültürel saldırılar da güya insanın özgürlüğü üzerinden yapılıyor. Doğal aile ve doğal birey kimliklerinin tasfiyeye zorlanması birey haklarının ve özgürlüklerinin çarpıtılması yoluyla gerçekleştiriliyor.

Kişinin bedensel haklarının istismarı (küresel cinsiyetsizleştirme projesi) yoluyla ailenin ve doğal cinsel kimliklerin tasfiye çabasının dayanağı olarak da bireyin kendi bedenine ilişkin haklarının mutlak tasarruf hakkı olduğu aldatmacası ileri sürülüyor.

Çevre hakkının istismarı (doğal çevrenin korunması hilesiyle Batı egemenlerinin çıkarlarının korunması) daha çok enerji kaynaklarının küresel emperyalizmin çıkarlarına uygun kullanılması için yapılıyor.

İfade özgürlüğünün istismarı ve bu yolla yıkıcı ifade biçimlerinin ifade özgürlüğü adı altında korumaya alınması birçok amaçla yapılıyor. Ulusal devletleri zor duruma düşürmek, toplumsal düzenleri bozmak, bireyi deforme edici süreçlere sokmak, işgal ortamları hazırlamak, kaosu egemen kılmak gibi birçok tahripkâr amaçtan söz edilebilir.

Bunların dışında; siyasi katılım hakkının ve demokratik ortamların istismarı (ülke karşıtlığı, terör destekçiliği, ayrılıkçı politikaların savunuculuğu), mültecilik hakkının ve göçmen haklarının istismarı (sözde kabul edilip gerçeklikte bu hakların sürekli ihlal edilmesi), yurt edinme hakkının istismarı (İsrail’in yurt edinme hakkını istismar ederek Filistin’i yok etme savaşları, terör ve soykırım uygulamaları) öne çıkan diğer alanlardır.

Diğer önemli bir problem de hak ve özgürlüklere uygun koşullar sağlaması gereken demokrasinin genel olarak istismar edilerek demokratik sistemlerin ve toplumların tehdide uğramasıdır. Genel oy hakkını tartışmaya açan bu istismar biçimi elitist rejimlere geçmek için “yeni tipte (fonksiyonel, holonik) demokrasiler” gibi gerçeklikte demokrasiyle ilgili olmayan rejim arayışlarına denk düşmektedir.

Hak ve adalet tesisi için kurulan uluslararası hukuk düzeninin ve kurumların istismarı: BM örneği

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yıllarca “Dünya beşten büyüktür”, “Adil bir küresel düzen mümkündür” dedi. Adeta insanlığa bir kurtuluş yolu gösterdi. Bunun için BM yeniden yapılansın, veto hakkı kalksın diye defalarca çağrıda bulundu. Ne kadar haklı olduğu çok acı bir şekilde Gazze olayında bir kez daha kanıtlandı.

Aslında BM örgütü “dünyanın bir küresel teşkilatı var başka seçenek aramaya gerek yok” diye başta ABD olmak üzere emperyalist güçler tarafından ayakta tutulmaya çalışılan paravan yapıdan başka bir şey değildir.

Bu nedenle BM insanlığın hak, adalet ve barış ihtiyacını karşılamak bakımından son derece etkisiz bir örgüttür. Etkisizlik bir yana küresel emperyalizmin her türlü adaletsizliğini, sömürüsünü, saldırganlığını ve zulmünü perdeleyen zaman zaman da yozlaşmaya alet olarak kullanılan bir örgüttür.

Bu göstermelik örgüt 7 Ekim 2023’le birlikte iflas sürecine girmiş ve aradan geçen bu kısa sürede iflas etmiştir. İsrail’in soykırımına, gözü dönmüş caniliğine, vahşetine, zulmüne, insanlıktan çıkmış saldırganlığına en ufak bir tedbir bile alamayan BM artık iflas etmiştir. İnsanlığın en büyük vicdan testlerinden biri olan Filistin davasına kör ve dilsiz kalan, zulüm altındaki Gazze’yi ve Filistin halkını adeta görmezden gelen BM iflas etmiştir.

BM'nin yeniden yapılanamayacağı artık maruf ve meşhur bir vakıadır. İflas eden BM’nin ihya edilmesi artık mümkün değildir.

Nasıl ki Milletler Cemiyeti ilk misyonu olarak vazedilen “uluslararası barışı koruma” fonksiyonunu yerine getiremediği için 1946’da kendini feshettiyse BM de ilk misyonu olarak kabul edilen “adalet ve güvenliği” tesis edemediği ve koruyamadığı için fiilen hükümden düşmüştür. Bugün yapılacak şey bu fiili hükümsüzlüğü resmen ilan ve gereğini eda etmektir.

Bunun için BM’nin iflasının ilanıyla üye ülkelere BM sözleşmesinden ayrılmaları ve “Adil Dünya Düzeni Teşkilatı”nı kurmak için bir araya gelmeleri çağrısı da yapılmalıdır. Böyle bir çağrı Türkiye’ye, böyle bir "küresel liderlik" Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakışır.

Açık olan şudur; insanlık böylesi radikal kararlar almadan adil bir düzene kavuşmak için adım atamayacaktır.

Dünya seviyesinde adil bir küresel düzen için devrimci bir süreç başlatacak en önemli lider de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Sonuç:

Görüldüğü gibi yaşadığımız bu alt üst oluş döneminde küresel emperyalizme ve ideolojik aygıtlarına karşı

Hakların ve özgürlüklerin “hakları” nasıl korunacak?

Haklar ve özgürlükler doğal sınırları içinde nasıl kalacak?

Haklar ve özgürlükler istismardan nasıl kurtarılacak?

Haklar ve özgürlükler savaş ve tehdit aracı olmaktan nasıl çıkarılacak? gibi sorularla karşı karşıyayız.

Anlaşılan o ki günümüzde ülkelerin bağımsızlıklarını sağlamadan kendi toplumları için güvenceli hak ve özgürlükler sistemi kurmaları mümkün değil.

Haklar ve özgürlükler konusu bugün, ülkesel tam bağımsızlıkla ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuş durumdadır.

Türkiye’nin hak ve özgürlükler yaklaşımı her alanda tam bağımsız Türkiye hedefine uygun bir şekilde yapılandırılırsa ancak o zaman güçlü bir hak ve özgürlükler sistemini kalıcı hale getirebiliriz.

Aksi halde haklar ve özgürlükleri Türkiye’yi zayıf düşürmek için savaş aracına dönüştüren ve Türkiye üzerinde hesabı olan küresel ekonomik ve siyasi güçlerin operasyonlarına engel olmak güçleşir. Bu yaklaşım tüm milli devletler için geçerlidir.

Bu nedenle yurtseverliği esas alan ve ülkesel bağımsızlığın güvencelerine sahip bir siyasal, ekonomik ve sosyal sistem temel koşuldur. Ancak böyle bir sisteme dayanan demokratik düzen işleyişi ile hak ve özgürlükler düzeni hem ülkeyi hem toplumu hem de bireyi koruyabilir.

Bunun yanı sıra yeni bir küresel teşkilat kurulması, bu teşkilatın bağımsız milli devletlerin eşit katılımıyla oluşturulması, bu teşkilatın dünyanın her yerinde adalet için çalışması insanlığı korumak için atılması gereken adımların en önemlilerinden biridir. Tabii adil bir küresel teşkilatlanmanın aynı ilkelere dayanan bölgesel teşkilatların kurulması ve geliştirilmesiyle çok bağlı olduğunu da vurgulamak gerekir.

[Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekilidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.