Türkiye'nin insani diplomasisi: Krizlere karşı küresel vizyon
Libya, Suriye iç savaşı, Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze soykırımında arabuluculukta Türkiye’yi barış masasına güvenilir aktör olarak davet etmeleri, Ankara'nın yürüttüğü insani diplomasisinin de bir tezahürüdür.
İstanbul
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muharrem Ekşi, Türkiye’nin insani diplomasi odaklı dış politika yaklaşımını ve küresel krizlerde üstlendiği rolü AA Analiz için kaleme aldı.
***
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Mazlum ve mağdurlara, insancıl hukuk çerçevesinde temel haklarını korumaya dönük yardım sunma şeklinde tanımlanan insani diplomasi, aslında Türk devlet geleneğinde ilk dönemlerden itibaren varlığını sürdürüyor. Osmanlı Devleti döneminde "cihanpenah" anlayışıyla uygulanan insani diplomasisini Türkiye Cumhuriyeti de kesintisiz olarak devam ettiriyor. Kurumsal olarak 1868'de kurulan Türk Kızılay ile Türkiye, insani yardım diplomasisini küresel düzeyde uygulamaya devam ediyor. Türkiye 2020'de insani duruşu dış politikasının temel ilkesi olarak belirleyerek bu alanda küresel düzeyde öne çıktı. Nitekim uluslararası yardım endekslerinde ilk sıralara yükselen Türkiye, uluslararası kuruluşlar tarafından dünyanın donör-bağışçı ülkesi olarak kabul ediliyor.
Kriz çağında insani yardım diplomasisinin yükselen önemi
Özünde insanı merkeze alan bir diplomasi türü olarak insani diplomasi, normatif olarak insani sorumluluk anlayışıyla hareket eder. İnsani diplomasiyle birlikte savaş, doğal afet, salgın, açlık, yoksulluk gibi kriz durumlarında temelde mazlum ve mağdurlara yardım ulaştırarak kriz diplomasisi uygulanıyor. Ayrıca iç savaş ve çatışma durumlarında barış diplomasisi olarak uygulanan insani diplomasi, krizleri çözmenin yanında duygusal bağ ve dostluk köprüleri de kurma işlevleriyle öne çıkıyor.
Aslında sadece kriz durumlarında uygulanan insani diplomasi, "ad-hoc" (geçici) diplomasi niteliğinde olmasına rağmen artık günümüzde daimi uygulanan bir diplomasi türüne dönüşmüştür. Günümüzdeki iç savaş ve savaşlar uzun sürüyor ve krizler süreklilik arz ediyor. Bu sebeple, kriz diplomasisi olarak "insani diplomasi" sürekli diplomasi niteliğine bürünmüştür.
Ünlü düşünür Antonio Gramsci'nin "Eski dünya ölüyor, yeni dünya doğmak için çabalıyor: Şimdi canavarların zamanı" ifadesiyle belirttiği gibi uluslararası sistemin çökmesi günümüzde insani diplomasinin tekrar önem kazanmasındaki temel dinamiktir. Zira, kurallara dayalı sistem Gazze soykırımıyla birlikte çökmüştür. Filistinli bebeklerin ileride terörist olacağı varsayımıyla Netanyahu hükümeti tarafından öldürülmesi, uluslararası hukuka ve uluslararası kurumlara duyulan güveni ortadan kaldırmıştır.
Bunların yanında dünyanın demokrasi, küreselleşme, neoliberal kapitalizm, gelir adaletsizliği, açlık-yoksulluk, çevre ve gıda sorunları gibi çoklu krizler dönemine girmesi, insani diplomasiyi öne çıkararak sürekli hale getiriyor. Bir de üstüne zengin ve güçlü ülkelerin büyük güç rekabetine girmeleri ve üçüncü dünya savaşına hazırlanır gibi silahlanmaları ve sığınaklar inşa etmeleri, insani diplomasiye ihtiyacı artıran temel faktörlerdendir. Büyük güçlerin insani diplomasiyi terk edip askeri güç ve ticari rekabete odaklanmaları, insani diplomasi uygulayabilecek ülkelerin sınırlı kalmasına da yol açmaktadır.
İnsani yardım diplomasisi ekseninde Türkiye’nin rolü
Her ülkenin kendi çıkarlarını gözettiği bu dönemde insani diplomasiyi uygulayabilen Türkiye, uluslararası toplum ve dünya kamuoyu nazarında akıl ve gönülleri kazanıyor ve yumuşak güç imajıyla yükseliyor. Bu yönüyle Türkiye’nin uyguladığı insani diplomasi, Türkiye’yi uluslararası sistemde sadece donör ülke olarak marka haline getirmiyor aynı zamanda küresel barış diplomasisi yürüten küresel aktör konumuna eriştiriyor. Bu nedenle savaş ve çatışmalarda taraflar, Türkiye’nin sorunu çözmede devreye girmesi için arabuluculuk talep ediyor. Küresel güçlerin Libya, Suriye iç savaşı, Rusya-Ukrayna savaşı ve Gazze soykırımında arabuluculukta Türkiye’yi barış masasına güvenilir aktör olarak davet etmeleri, Ankara'nın yürüttüğü insani yardım diplomasisinin de bir tezahürüdür.
Sadece savaş ve çatışmalarda arabuluculuk çabalarıyla sınırlı kalmayan Türkiye, başta Somali ve Sudan gibi açlık ve yoksulluk içerisindeki ülkelere yardım faaliyetleriyle bir nevi tek başına Birleşmiş Milletler (BM) gibi hareket edebiliyor. İsrail’in BM’nin Gazze’ye girişine dahi izin vermediği dönemde Türkiye, kamyonlarla yardım ulaştırmanın ötesinde barış masasında aranan ülke oldu. Şimdi de Gazze’ye konuşlandırılacak Türk askeri gündem haline geldi. Türkiye’nin Gazze diplomasisine karşı Netanyahu hükümetinden yapılan açıklamalar, sıranın Türkiye’ye geleceği söyleminden Türkiye’nin Gazze’ye barış aktörü olarak gireceği düzlemine geçti. Dolayısıyla, Türkiye’nin Gazze soykırımında insancıl hukuk ve temel insan hakları çerçevesinde yürüttüğü insani diplomasi, Gazze’deki soykırımı, açlığın bir silah olarak kullanılmasını uluslararası toplum ve dünya kamuoyunun gündemine getirmekle kalmamış, barış masasının kurulmasından yardım faaliyetlerinin ulaştırılmasına kadar çok boyutlu kazanımların elde edilmesini sağlamıştır. Türkiye, Filistin ve Gazze soykırımında kamu diplomasisiyle dünya kamuoyuna hakikati gösteren ve savunan, uluslararası kurumlarda soykırımı durdurmak için arabuluculuk ve barış diplomasisi yürüten, yardım faaliyetleriyle insani yardım diplomasi yürüten roller üstlenmiştir. Böylece Türkiye, küresel insanlık vicdanı meselesi haline gelen Gazze soykırımında tek başına BM gibi hareket edip kamu diplomasisi, barış diplomasisi, arabuluculuk diplomasisi ve insani diplomasi gibi çok boyutlu bir dış politika izleyebilmiştir. Sadece Gazze soykırımında üstlenilen bu roller, Türkiye’yi küresel barış aktörü olarak markalaştırıyor. Dış politikada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Dünya beşten büyüktür" söylemi çerçevesinde yürütülen küresel barış ve adalet diplomasisi, Türkiye’nin uluslararası sistemin artık işlemediği düzendeki çalışmalarının genel çerçevesini çiziyor. Yani, insani diplomasi de Türkiye’nin küresel barış ve adalet diplomasisinin bir uzantısıdır.
Ayrıca, Gazze soykırımında tek başına BM gibi hareket eden Türkiye, özellikle Suriye iç savaşı sırasında dünyada en fazla Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaparak tek başına dünyanın insanlık vazifesini yapmıştır. Sonuç olarak, Türkiye yardım elini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Nerede bir zulüm varsa mazlumun yanında, zalimin karşısında dimdik duruyoruz" ifadesi üzerine inşa edilen dış politika vizyonuyla Libya’dan Suriye'ye, Somali'den Sudan'a kadar çok katmanlı arabuluculuk, barış diplomasisi ve insani diplomasiyle uzatıyor.
[Prof. Dr. Muharrem Ekşi, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
