Analiz

Almanya yeni AB bütçe teklifine neden itiraz etti?

Almanya'nın AB'nin yeni dönem bütçesine itirazı sadece maliyet hesabı değil, çok katmanlı bir stratejik uyarı niteliğindedir

Dr. Makbule Yalın  | 21.07.2025 - Güncelleme : 21.07.2025
Almanya yeni AB bütçe teklifine neden itiraz etti?

İstanbul

TBMM AB Uyum Komisyonu Danışmanı Dr. Makbule Yalın, Avrupa Birliği (AB) 2028-2034 dönemi bütçe teklifini ve Almanya'nın teklife olumsuz bakmasının sebeplerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Avrupa Birliği'nin (AB) yeni dünya düzeni tartışmaları düzleminde rekabet gücünü kaybetmesi ve birliğin revizyonuna ilişkin çalışmalara öncelik veren AB Komisyonu Başkanı Ursula Von der Leyen, yenilikçi ve yeni bir Avrupa çağrısı ile birliğin 2028-2034 dönemine ilişkin bütçesinde 700 milyar avroluk artışla 2 trilyon avro bütçe teklifini sundu. Von der Leyen bütçeyi Avrupa'nın hırslarına uygun, zorluklarıyla yüzleşen ve bağımsızlığını güçlendiren "yeni bir çağın bütçesi" olarak nitelendirdi. Ancak birliğin bütçesine net katkı yapan ülkesi Almanya ilkesel bir yönlendirmeyle bu teklife "hayır" yanıtını vermekte gecikmedi.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Almanya'nın bu hayırı, sadece bir bütçe tercihi değil. Bu, aynı zamanda AB içindeki stratejik öncelikler, yük paylaşımı ve siyasi yönelimlere dair daha derin bir mesaj içeriyor. Özellikle Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası artan harcamalar ve Paris-Berlin hattındaki gerginlikler dikkate alındığında, Berlin'in bu çıkışı "tam da şimdi" yapması bir tesadüf değil.

Almanya, Avrupa'nın dönüşümünü reddetmiyor ancak bu dönüşümün mali gerçeklikten kopmamasını istiyor. Bu nedenle, öncelikle tarihsel hafıza işlevi gören Almanya'nın geçmiş yıllarda AB bütçesine yönelik yaptığı itirazlara göz atmak faydalı olacaktır.

Mali mimarlığın sessiz mühendisi

Almanya, Avrupa bütünleşmesinin ilk günlerinden bu yana mali disiplinin kurumsal taşıyıcısı olarak öne çıktı. Maastricht Antlaşması ile avroya geçişin temelini oluşturan bütçe açığı ve enflasyon kriterlerinde Berlin'in belirleyici rolü, istikrar arayışının bir yansımasıydı. Almanya'nın bu yaklaşımı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasal bir bütünleşmenin güven teminatıydı.

Ancak Almanya ve Fransa'nın 2003-2005 yılları arasında bütçe kurallarını aşması, bu katı çerçevenin esnetilmesine neden oldu ve Güney Avrupa'da çifte standart eleştirilerini beraberinde getirdi. Yine de Almanya, mali kurallara bağlılığını sürdürülebilirlik ilkesiyle dengelemeye çalışarak, birlik içinde kurumsal tutarlılığın en güçlü savunucularından biri olmayı sürdürdü.

Disiplinin uzun gölgesi

Almanya'nın AB bütçe politikalarındaki disiplinli ve titiz yaklaşımı, 2008 küresel finansal krizinden itibaren daha da görünür hale geldi. Kriz öncesinde sıkı mali kuralların uygulanmasını savunan Berlin, kriz sonrasında borç yükü hızla artan Güney Avrupa ülkelerine yönelik kemer sıkma politikalarının arkasında durdu. Bu tavır kısa vadede eleştirilse de uzun vadede mali sürdürülebilirlik açısından haklı bulundu.

2010-2012 döneminde Almanya, kurtarma paketlerini yalnızca mali yardım olarak görmedi; vergi sistemi, emeklilik yaşı ve kamu harcamalarına kadar uzanan yapısal reformları da şart koştu. Böylece Avrupa'da kriz yönetimi, yalnızca kısa vadeli finansman değil, hesap verebilirlik ve reform eksenli bir zemine oturtuldu.

Almanya'nın ortak Eurobond önerilerine yönelik temkinli duruşu da mali disiplini zayıflatan uygulamalara karşı tutarlılığını yansıtıyordu. Özellikle kamu borcu yüksek ülkelerde bu yaklaşım, dayanışma ile sorumluluk arasındaki dengenin yeniden tartışılmasını sağladı. Almanya'nın bu konudaki ısrarı, sadece ulusal değil, Avrupa bütünleşmesinin uzun vadeli mali sağlamlığı açısından da belirleyici oldu.

-Göç yönetiminde harcama ahlakı

2015’teki mülteci krizi, AB bütçesinin ortak kullanımı konusunda Almanya için yeni bir sınav oldu. Berlin, fonların amaç dışı kullanılmasına karşı çıkarak, göç yönetimini kendi bütçesiyle üstlenmeyi tercih etti. Bu yaklaşım, hem güçlü mali kapasitesine duyduğu güveni hem de “değer karşılığı harcama” ilkesine bağlılığını yansıtıyordu. Almanya’nın şeffaflık ve hesap verebilirlik vurgusu, bazı üyelerin fonları iç siyasete alet ettiği eleştirileriyle de örtüştü.

Tavize açılan pencere

Kovid-19 salgını, Almanya'nın mali politikasında önemli bir kırılma noktası oldu. Başta ortak borçlanmaya karşı çıkan Berlin, Fransa ile birlikte 750 milyar avroluk kurtarma fonunu destekleyerek ilk kez bu yöntemi benimsedi. Ancak Almanya, fonların somut reformlarla ilişkilendirilmesi ve sıkı denetim talebinden vazgeçmedi. İtalya ve İspanya'daki yavaş fon kullanımı, bu disiplin çağrısının ne kadar haklı olduğunu gösterdi.

Yeşil dönüşümde rekabet, dayanışmada şeffaflık

2023 sonrası dönemde Almanya, Avrupa bütçesine ilişkin ilkeli duruşunu yeniden ortaya koydu. Yeşil dönüşüm fonlarının sanayi yatırımlarını dışlamasına itiraz eden Berlin, istihdam kaybı riskine dikkati çekerek rekabet gücünü savundu. 2024'te Ukrayna yardımlarında şeffaflık ve geri ödeme şartı talep eden Almanya, aynı yıl ek bütçe taleplerine karşı da verimlilik uyarısı yaptı. AB bütçesine net katkı sağlayan bir ülke olarak Berlin, destek kalemleri sürerken diğer alanlarda tasarrufu gündeme getirdi.

Her şey göründüğünün tersidir, hiçbir şey göründüğünün tersi değildir

Ancak hiçbir tepki tek bir nedenden ötürü değildir. Almanya'nın AB'nin yeni dönem bütçesine itirazı sadece maliyet hesabı değil, çok katmanlı bir stratejik uyarı niteliğindedir.

Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası artan savunma harcamaları, enerji bağımsızlığı arayışı ve ABD-Çin rekabetine karşı Avrupa'nın yeniden konumlanma ihtiyacı, birliğinin bütçesinin yönünü ve hacmini ciddi biçimde dönüştürdü. Bu dönüşüm, beraberinde öncelik çatışmalarını ve yük paylaşımı tartışmalarını da getirdi. Almanya'nın temel itirazı da burada somutlaşıyor: Berlin, Avrupa'nın iddialı hedeflerine bütçesel karşılık verilmesine karşı çıkmıyor; ancak bu karşılığın verimlilik ve sürdürülebilirlik ilkeleriyle çerçevelenmesi gerektiğini savunuyor. Burada özellikle Fransa'nın Avrupa savunması konusunda daha agresif bir tutum takınması ve bu yönde bütçede artan ağırlık talebi, Berlin’de mali yükün simetrik dağılmadığına dair kaygıları tetikliyor. Almanya’nın bu çıkışı, Brüksel’e yöneltilmiş teknik bir düzeltme değil; AB'nin yapısal dönüşümlerinde siyasi hız ile mali gerçeklik arasında denge gözetilmesi çağrısıdır.

Öte yandan, Almanya’nın bütçeye yönelik temkinli tutumu, yalnızca Brüksel’e değil, içeride yükselişte olan aşırı sağ söylemlere de bir yanıt niteliği taşıyor. Artan bütçe yükünün Almanya’ya adaletsiz biçimde yüklendiği algısı aşırı sağ seçmen tabanında karşılık bulurken; Berlin’in bütçe için "daha fazla değil, daha doğru harcama" vurgusu iç siyasal dengeleri de gözeten stratejik bir pozisyon alış olarak okunabilir.

Almanya’nın bütçe itirazı, özellikle İtalya, İspanya ve Yunanistan gibi destek talep eden ülkelerle, Fransa ve Hollanda gibi tasarrufu savunan ülkeler arasında yeni gerilimlere yol açacak. Berlin’in verimlilik ve mali disiplin vurgusu, kendilerine balık verilmesini tercih eden ülkelerin "dayanışma" beklentileriyle çatışırken, denge arayışı ise AB'nin uzun vadeli bütçe ve politika önceliklerini belirsizleştirebilir.

[Dr. Makbule Yalın, TBMM AB Uyum Komisyonu Danışmanıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.