AK Parti Sözcüsü Çelik: Cumhur İttifakı'nda bir çatlak yok, bir kırgınlık yok
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Cumhur İttifakı'nda bir çatlak yok, bir kırgınlık yok. Hatta bunların her saldırısından sonra Cumhur İttifakı'nın daha da güçlendiğini görüyoruz." dedi.
Ankara
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Cumhur İttifakı'nda bir çatlak yok, bir kırgınlık yok. Hatta bunların her saldırısından sonra Cumhur İttifakı'nın daha da güçlendiğini görüyoruz çünkü bu şer şebekelerini Türkiye'nin başına, bölge barışının başına neler getirmeye çalıştığını çok iyi görüyoruz." dedi.
Çelik, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Toplantısı'na ilişkin, parti genel merkezinde açıklamalarda bulundu.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmet ve saygıyla anan Çelik, "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır." diyen Atatürk'ün hatırasına sahip çıkmanın önemini vurguladı.
Kocaeli Dilovası'ndaki fabrika yangınında hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa dileyen Çelik, AK Parti'nin yargı sürecini yakından takip ettiğini belirtti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, partisinin MYK gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu ⤵️
— Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) November 10, 2025
— Devletimizin ve Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ahirete irtihalinin yıl dönümünde rahmet ve saygıyla anıyoruz
— PKK'nın bütün unsur, uzantılarıyla ve illegal yapılarıyla… pic.twitter.com/cyiXjYdtGL
Kasım ayını önemli kılan konulardan bir tanesinin de Karabağ Zaferi olduğunu dile getiren Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da katılımıyla Karabağ'ın azatlığının anma törenlerinin gerçekleştirildiğini hatırlattı.
Karabağ'ın özgürlüğü için şehit olan Azerbaycan askerlerine Allah'tan rahmet dileyen Çelik, şunları kaydetti:
"Azerbaycan Devlet Başkanı ve Başkomutan Sayın (İlham) Aliyev'e bir kere daha tebriklerimizi iletiyoruz. Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin kahraman mensuplarını tebrik ediyoruz. Kuşkusuz Karabağ'da, Karabağ'ın azatlığı için toprağa düşen her şehit bizim hepimizin, bütün Türk dünyasının, Türkiye'nin, Azerbaycan'ın ortak şeref nişanesidir. Hepsine Allah'tan rahmet diliyoruz. Biz yakın çalışma arkadaşları olarak şahidiz ki Karabağ'ın azatlığı için mücadele edilen günlerde, Sayın Cumhurbaşkanımız mesaisinin önemli bir kısmını buna ayırdı. Ve dakikalık, anlık, günlük, sürekli olarak oradaki cepheden haberleri takip etti. Bu arada da Karabağ'ın azatlığı için verilen mücadelede, Sayın Cumhurbaşkanımız iki devlet, tek millet anlayışı çerçevesinde yüksek bir hassasiyetle konunun takipçisi oldu."
"Paşinyan'ın zaman zaman sağduyulu açıklamalarını görüyoruz"
Çelik, kazanılan Karabağ Zaferi sonrası hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in bölge barışı için kurulmasını ifade ettiği mekanizmaların, Kafkas barışı açısından çok önemli ve kıymetli olduğunu belirten Çelik, şöyle devam etti:
"Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız, 'bu zafer bir son değil, barışa giden yolun kilometre taşıdır' demişti. Ve o zaman hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem de Sayın Aliyev, 'Ermenistan, Azerbaycan'a dönük saldırgan amaçlarından vazgeçerse, bu durumda Ermenistan'ın da Kafkas barışına ve bölge barışına katkı sağlayacak bu mekanizmanın parçası olması gerektiğini' ifade etmişti. Son zamanlarda şunu da ifade etmek gerekir ki Ermenistan Başbakanı Sayın (Nikol) Paşinyan'ın açıklamaları bu bakımdan pozitif gündem oluşturuyor. Ermenistan'ı saldırgan, işgalci, eski marjinal günlerine çekmeye çalışanlara karşı daha sağduyulu bir yaklaşım sergilediğini görüyoruz Sayın Paşinyan'ın. Özellikle Ermeni soykırımının başka devletler tarafından Ermenistan'ı Türkiye'ye saldırtmak için, diasporayı Türkiye'ye saldırtmak için nasıl bir tarih bilinci manipülasyonu haline getirildiğini, aynı şekilde Azerbaycan'la Ermenistan arasındaki sorunların önemli bir kısmının da başka devletlerin bazı çıkarları, gözetmeleri çerçevesinde Ermenistan'ın manipüle edilmesiyle ortaya çıktığını gösteren son derece önemli açıklamalar yapılıyor. Dolayısıyla bütün bu kışkırtmalara karşı da Sayın Paşinyan'ın zaman zaman sağduyulu açıklamalarını görüyoruz. Bu da katkı sağlayacak bir şeydir çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Aliyev, daha zaferin kazanılmasından hemen sonra 'Ermenistan saldırgan ve işgalci tutumundan vazgeçerse, bu bölgesel barış mekanizmasının parçası olmalı' demişlerdi. Bunun da bu yolda ilerlemesinden memnuniyet duyduğumuzu ifade etmek istiyorum."
"Cumhur İttifakı krizlerin ittifakı değil"
Cumhur İttifakı'nda kriz bekleyen odaklar olduğuna dikkati çeken Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Başka hiçbir kabiliyetleri olmayan, başka herhangi bir şekilde siyaset üretimiyle kendisini gösteremeyen, bütün varlığı ve geleceği Cumhur İttifakı'nda bir kriz çıksın diye uğraşan, marjinal, gerçekten aşırı uçlarda dolaşan, memlekette de sadece kriz havası koklamaya çalışan birtakım odaklar var. Tabii bunlara bir kere daha morallerini bozacak cevapları veriyoruz. Cumhur İttifakı'nda bir çatlak yok, bir kırgınlık yok. Hatta bunların her saldırısından sonra Cumhur İttifakı'nın daha da güçlendiğini görüyoruz çünkü bu şer şebekelerini Türkiye'nin başına, bölge barışının başına neler getirmeye çalıştığını çok iyi görüyoruz. O da bir kere daha Cumhur İttifakı'nın varlığı ve ülkemiz için değeri hakkındaki bilincimizi ve görüşlerimizi tazelememize yol açıyor. Geçenlerde Sayın Devlet Bahçeli de çok güzel ifade ettiler. 'Bunlar, Cumhur İttifakı gibi bir ittifak şimdiye kadar görmedikleri için Cumhur İttifakı'nı bir koalisyon zannediyor. Cumhur İttifakı bir koalisyon değil. Devletin varlık mücadelesi verdiği 15 Temmuz gecesi tamamen milli bir yaklaşımla, milli bir duruşla oluşmuş, milletin bu günlerine ve geleceğine sahip çıkmak için meydana getirilmiş bir irade.'
Onlar koalisyonlardaki pazarlıkçı idareyi Cumhur İttifakı'nın iradesiyle karıştırıyorlar. Koalisyonlardaki pazarlıkçı idare ile Cumhur İttifakı'ndaki bütünlükçü ve organik bir birlikteliğe dayanan irade arasında fark var. İdare ile irade arasındaki farkı bilmedikleri gibi koalisyonla Cumhur İttifakı arasındaki farkı da idrak edemiyorlar. Bir de tabii hep krizle birlikte Cumhur İttifakı'nı sorgulamaya çalışıyorlar. Halbuki Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Devlet Bahçeli başta olmak üzere onların ortaya koyduğu çerçeve ve irade doğrultusunda Cumhur İttifakı'nın bütün yöneticileri net bir şekilde o yönü değerlendirebiliyorlar ve bu konuda da büyük bir siyasi yetenek ortaya koyuyorlar. Hep beraber bunu yapıyoruz."
Cumhur İttifakı'nın krizlerin ittifakı, krizlerden etkilenecek bir ittifak olmadığının altını çizen Çelik, İttifakın, krizleri çözmenin ve aşmanın ittifakı olduğunu vurguladı.
"Milli Ağaçlandırma ve Yeşil Vatan Seferberliği"
Ömer Çelik, 11 Kasım gününün Milli Ağaçlandırma ve Yeşil Vatan Seferberliği Günü için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yaptığı çağrıyı hatırlatarak, parti olarak tüm teşkilatlarıyla Yeşil Vatan'ı korumak ve güçlendirmek için hep birlikte sahada olacaklarını ifade etti.
Bütün illerde ve ilçelerde tüm vatandaşları da Milli Ağaçlandırma ve Yeşil Vatan Seferberliği gününe katılmaya davet eden Çelik, şunları kaydetti:
"Vatanımız, dünya, bütün bir gezegen bize Yaradan'ın emanetidir. Onun için ona sahip çıkmak, onu korumak, sınırlarımızı korumak gibidir. Sadece sınırlarımızın içerisinde kendi medeniyet köklerimize, kendi medeniyet değerlerimize uygun bir hayat sürmenin yolu da bizim kendi medeniyetimizde var olan yeşilin, mavinin ve diğer tüm renklerin korunduğu, doğanın korunduğu bir yaklaşımdır. Doğa bizim kölemiz değil, doğa bizim yoldaşımız, doğa bizim kader arkadaşımız. Tabiat, karşısına geçeceğimiz bir şey değil, onunla beraber kendi hayatımızı anlamlandıracağımız bir şey. Dolayısıyla tabiatı, doğayı kader arkadaşımız olarak görmeliyiz, aynı kaderi paylaşıyoruz. Bu biricik gezegenimizi, şimdiye kadar bilinen dünyalar içerisinde yaşam olan tek gezegeni ve bunun içerisinde bir mücevher gibi duran vatanımızı, bu 'Yeşil Vatan Seferberliği' çerçevesinde aynı yaklaşımla ele almalıyız. "
"Terörsüz Türkiye" sürecine de değinen Çelik, bu konunun en önemli gündemlerinden biri olduğunu belirtti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın MYK'nın açılış konuşmasında bu konudaki hassasiyeti vurguladığını aktaran Çelik, "Cumhur İttifakı'nın, birlik, beraberlik içerisinde Terörsüz Türkiye konusundaki hedeflere ulaşmak için ilerlediğini ifade etti. PKK terör örgütünün feshi ve silahların bırakılması, PKK'nın bütün unsur, uzantılarıyla ve illegal yapılarıyla feshinin ve silah bırakmasının sağlanması hedefi, belli bir takvim ve belli bir yol haritası çerçevesinde devam ediyor. Bununla ilgili de biz çalışmalarımızı sürdürüyoruz, devlet kurumları çalışmalarını sürdürüyor." diye konuştu.
Çelik, partide bu süreci takip eden bir mekanizmanın olduğunu, bu mekanizmanın her hafta yaptığı toplantılarla süreci değerlendirdiğini aktardı.
"Sudan'daki katliam karşısında hassasiyetimizi vurguluyoruz"
Gazze'deki gelişmeleri en önemli gündem maddeleri olarak takip ettiklerini bildiren Çelik, yardımların Gazze'ye girmesi konusunun kendileri için çok önemli olduğunu ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün deprem bölgesindeki bazı konteynırların Gazze'ye gönderileceğini söylediğini hatırlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aynı şekilde Şarm el-Şeyh Anlaşması'nda, günde 600'e yakın tır girecekti, maalesef bu sayı 200'e düşmüş durumda. Biz bu yardımlardan da sadece gıda yardımı girmesini anlamıyoruz, insanların hayatlarını iyileştirecek ekipmanlar girmeli, tıbbi yardımlar girmeli, oradaki çocukların, kadınların ihtiyacı olan çeşitli malzemelerin girmesi gerekiyor. O sebeple de Şarm el-Şeyh Anlaşması'ndaki 600 yardımlık kotayı bile aşmamız gerekirken, bugün 200'e düşmüş olması son derece sakıncalıdır. Maalesef İsrail defalarca bu barış anlaşmalarını ihlal etmiştir, bu ihlale 'dur' denmesi için gereken uyarıların uluslararası toplum tarafından ortaya koyulması gerekir."
Çelik, Sudan'ın batısındaki Kuzey Darfur eyaletinin merkezi Faşir kentinde yaşananlara da değinerek, bunu en güçlü şekilde kınadıklarını, Türkiye'nin kardeş Sudan halkıyla bir ve beraber olduğunu belirtti.
Yaşananların o bölgenin refahını, o bölgenin insanlarının medeni bir hayat sürmesini engellemek için birtakım vekalet savaşlarının neticesi olarak da ortaya çıktığını gördüklerini dile getiren Çelik, "Sudan'daki katliam karşısında hem kendi hassasiyetimizi vurguluyoruz hem uluslararası toplumun hassasiyetinin en yüksek düzeyde olması gerektiğini ifade ediyoruz." dedi.
"TSK ve MİT'in teyit mekanizması sahadaki durumu takip ediyor"
Çelik, konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını da yanıtladı.
Bir gazetecinin, Terörsüz Türkiye konusundaki sürecin MGK gündemine gelip gelmeyeceğine yönelik sorusuna Çelik, PKK'nın Irak, İran, Suriye, bütün ayakları, bütün şubeleri ve bütün uzantılarıyla birlikte silah bırakması gerektiği yanıtını verdi.
PKK'nın finansman boyutunu oluşturan "KCK yapılanması" denilen illegal boyutunun da tasfiye edilmesi gerektiğinin altını çizen Çelik, silah bırakma süreciyle ilgili Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Milli İstihbarat Teşkilatından (MİT) oluşan bir teyit mekanizması oluşturulduğunu söyledi.
Çelik, teyit mekanizmasının gözünün sahada olduğunu ve PKK'ya bağlı unsurların silah bırakma sürecini takip ettiğini anlatarak, şunları kaydetti:
"TSK ve MİT 'ben bunu teyit ediyorum' dediğinde, gelen bilgi eğer fesih ve silah bırakması tamamlanmışsa bu bir hükümet kararıyla mı gerçekleşir yoksa bir MGK kararıyla mı gerçekleşir bu Sayın Cumhurbaşkanı'mızın takdiriyle kurulacak mekanizma çerçevesinde olacaktır. Ama sonuç olarak TSK ve MİT'in teyit mekanizması sahadaki durumu takip ediyor, yani gerçekten silah bırakma süreci nasıl gidiyor? Bununla ilgili bir takvimimiz, bir yol haritamız var. Yol haritamızın işlediğini söylemiştim, takvimimizi de bu şekilde takip ediyoruz. Haftada bununla ilgili 1-2 toplantı yapıyoruz."
Çelik, söz konusu mekanizmanın oluştuğu zaman başka terör örgütleri için de geçerli olacağını ifade etti.
Bir gazetecinin, "Spor camiasında bir bahis soruşturması söz konusu ve kamuoyunu oldukça meşgul etti. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?" sorusu üzerine Çelik, bahis konusunun son derece can sıkıcı olduğunu ve bu sorunun üzerine sonuna kadar gidilmesi gerektiğini vurguladı.
Çelik, Türkiye Futbol Federasyonu yönetimini cesur yaklaşımından dolayı tebrik ettiğini belirterek, şunları anlattı:
"Tabii ki hassasiyetle gidilecek. Konu yargıya intikal etmiş, Başsavcılık açıklamasını yapmıştır. Başsavcılık büyük bir titizlikle bunun üzerine gidecektir. Futbolumuzda zaman zaman duyduğumuz, şikedir, bahistir, benzeri şeyler aslında toplumsal hayatımızın en önemli boyutuna kasteden pislikler ve kirliliklerdir. Kimisi bahis oynamış kimisi 'Benim kimliğim kopyalanmış.' demiş kimisi başka bir şey, onları da takip ediyoruz. Kimseye haksızlık etmeden, kimseyle ilgili suizanda bulunmadan, burada Türkiye Futbol Federasyonu yönetimi cesur ve son derece ahlaki bir duruş sergilemiştir. Doğrusu budur. Onları tebrik ediyoruz. Geri kalanı ortaya çıkaracak olan yargı sürecidir. Burada Başsavcılık son derece titiz bir süreç yürütecektir. Ondan sonra da yargıya intikal edecektir. Biz de futbolseverler olarak en küçük ayrıntısına kadar bu süreci takip edeceğiz."
MHP Genel Başkanı Bahçeli ile görüşme
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ne zaman görüşeceğine" ilişkin soru üzerine Çelik, şöyle konuştu:
"Sayın Cumhurbaşkanı'mızın ve Sayın Bahçeli'nin programlarına bağlı bir şey, onların takvimlerine bağlı. Ama siz salı, çarşamba, perşembeye odaklanın, yani bu hafta içerisine. Sayın Cumhurbaşkanı'mızla Sayın Bahçeli zaten düzenli olarak görüşüyorlar, birbirlerini ziyaret ediyorlar. Çeşitli konular burada ele alınıyor. Dışarıdan bazen işte 'kriz vardı, kriz ortadan kalktı' vesaire gibi görüntüler veriyorlar. Programlarına bağlı olarak bu hafta gerçekleşmesini bekleyebiliriz."
"Hamas, Hadar Goldin'in cesedini 11 yıl aradan sonra teslim etti İsrail tarafına"
Çelik, "Refah Bölgesi'ne 200 Filistinlinin İsrail tarafından çıkarılmasının söz konusu olduğu, Türkiye'nin de bu konuda bir görüşme trafiği içerisinde yer aldığı belirtiliyor. Bir de Gazze özelinde istikrar gücü gibi mekanizmalarda Türk askeri gücünün temsil edilmesi, yer almasına İsrailli politikacıların karşı çıktığına ilişkin beyanatlar medyaya yansıdı. Bu iki başlık hakkında düşüncelerinizi alabilir miyim?" şeklindeki soruya da şu yanıtı verdi:
"Hadar Goldin diye bir asker yıllar evvel öldürülmüş. Bunu, İsrail tarafı yaklaşık 11 yıldır Hamas tarafından istiyor. Cesedini istiyor. Hatta belki katılan arkadaşlar olmuşsa Cumhurbaşkanı'mızın Amerika seyahatine, bu 7 Ekim olaylarından önce, daha doğrusu siyonist katliam ve soykırım katliamları başlamadan önce Sayın Cumhurbaşkanı'mız BM seyahatleri vesilesiyle Amerika Birleşik Devletleri'ne gittiğinde orada çeşitli Yahudi sivil toplum kuruluşları randevu talep ederlerdi, Sayın Cumhurbaşkanı'mız da onlarla kendi görüşlerini açıklamak üzere konuşurdu. O toplantılarda da bunlar da hep şeyi gündeme getirirlerdi. Her söz alan onu söylerdi. 'Hamas'la niye görüşüyorsunuz?' Cumhurbaşkanı'mız da 'Hamas bir direniş örgütüdür, Filistin halkının temsilcisidir, tabii ki görüşürüm.' derdi. Hamas'la niye görüşüyorsunuz diye imalı soru soranların ikinci sorusu çok manidardı. Fakat bu 11 yıldır sürüyor. Hem 'Hamas'la niye görüşüyorsunuz?' diye soruyor. İkinci soruda da şunu söylüyorlar, 'Sizin Hamas'la aranızda bir iletişim kanalı var, irtibat var, bu Hadar Goldin'in cesedini onlardan alabilir misiniz?' Hatta biz de yanımızda oturanlara söyledik, 'Hem Hamas'la görüşmemizi eleştiriyorsunuz. Ondan sonra Hamas'la görüşün de şunu alın.' diyorsunuz. Şimdi Hamas, bu Hadar Goldin'in cesedini 11 yıl aradan sonra teslim etti İsrail tarafına.
Şimdi burada çeşitli bölgeler var. Sarı bölge, kırmızı bölge şeklinde. Yine İsrail'in kontrolünde ama kuvvet miktarı ve kuvvet dozu bakımından sarı bölge ve kırmızı bölge diye ayrılıyor. Şimdi burada sarı bölgede 200 Filistinli var. Bu 200 Filistinlinin oradan çıkarılması gerekiyor, herhangi bir katliama uğramadan. Hamas aslında Hadar Goldin'in cesedini teslim ederek anlaşma sürecine bağlılığını gösterdi. Şimdi bunun karşılığında da İsrail'in bu 200 Filistinlinin herhangi bir katliama uğramadan oradan çıkmasına müsaade etmesi gerekiyor. Türkiye de burada buna gayret gösteriyor. Şimdi burada Hamas'ın anlaşma sürecine bağlılığı açısından bu tutumunu takdir etmek lazım. Yani 11 yıldır aranan bir cesedi vermiş İsrail tarafına. O 200 kişinin de sarı bölgeden herhangi bir katliama uğramadan çıkması gerekir. Bu sağlanmaya çalışılıyor. Türkiye de bunların kurtarılması, sağ salim oradan çıkması için büyük bir gayret gösteriyor."
"Eğer barış isteniyorsa Türk Silahlı Kuvvetleri talep edilir"
"İsrailli yetkililerin, Türk askerinin Gazze'de bulunmaması" yönündeki açıklamalarına ilişkin de değerlendirmede bulunan Çelik, olası bir Gazze Görev Gücü'nde Türk askerinin bulunmasının barış için olumlu olacağına dikkati çekti.
Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Türk askerinin barış gücü olarak bulunduğu bütün çatışma bölgelerine Cumhurbaşkanı'mızla gittik. Bütün o çatışma bölgelerindeki halklar, devlet yetkilileri, Türk askerinin disiplinini, barışı koruma konusundaki fedakarlığını her zaman övgüyle dile getirmişlerdir. Dolayısıyla bir yerde Türk askeri varsa, dünyanın herhangi bir yerindeki çatışma bölgesinde kahraman Mehmetçik varsa onun barışı koruma konusunda o halkların en önemli teminatı olduğunu herkes bilir. Bakın bunu NATO'da da bilirler, NATO'nun dışında da bilirler. O çatışma bölgelerinde bütün o zorlukların içerisinde en disiplinli asker, en disiplinli askeri unsur Türk Silahlı Kuvvetleridir. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin barışı korumakla görevlendirildiği Birleşmiş Milletler misyonları olsun, diğer bazı mekanizmalar olsun, hiç kimse diyemez ki ,'Oralarda taraf olmuştur, barışın dışında bir ajandanın ya da gündemin peşinde koşmuştur.' Hayır, Türk Silahlı Kuvvetleri kendisine verilen emri yerine getirmiştir.
Dolayısıyla eğer barış isteniyorsa, soykırım dursun isteniyorsa gerçekten herkesin güvenliğini sağlayacak bundan da kastım hiçbir taraftan siviller ölmesin isteniyorsa bir yerde orada Türk Silahlı Kuvvetleri talep edilir. Ama birileri soykırıma devam etmek istiyorsa, şimdi anlaşmayı ihlal ettikleri gibi tekrar soykırım faaliyetine başlamak için bahane istiyorsa, orada Türk Silahlı Kuvvetlerini istemezler. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığını isteyip istememek bir turnusol kağıdıdır. Barış isteniyorsa Türk Silahlı Kuvvetleri orada olmalıdır. Bunun tabii mekanizmaları nasıl olacak? Ona nasıl karar verilecek? Bununla ilgilenen uluslararası bir denklem ortaya çıkmadı. Bu mekanizmalar ortaya çıktığı anda Türk Silahlı Kuvvetlerimiz Sayın Cumhurbaşkanı'mızın emirlerini yerine getirmeye, dünyanın her bölgesinde barışı korumak için misyon üretmeye hazırdır."
CHP Genel Başkanı Özel'in açıklamaları
CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e, Cumhurbaşkanı'na hakaret suçundan başlatılan soruşturmaya ilişkin soru üzerine Çelik, "Özgür Bey sürekli olarak mitinglerde hukuk diyor, ama hukuk tanımıyor. Hakkaniyet diyor ama belki de Türk siyasi tarihinin hakkaniyet kavramından en uzak siyasi figürlerinden biri olmaya devam ediyor. Devletimizin başı olan Cumhurbaşkanı'mıza kullandığı tabirler, Avrupa faşistlerinin bile kullanmadığı tabirler." dedi.
Muhalefet etmenin ve sert konuşmanın siyasetin doğasında olduğunu söyleyen Çelik, Özel'in konuşmalarının bunların hiçbiriyle tanımlanacak konuşmalar olmadığını söyledi.
Özel'in konuşmalarının doğrudan saldırganlık üreten, barbarca bir dil ve konuşma türü olduğunu ifade eden Çelik, "Yani bazen diyoruz ki buna nasıl cevap verelim? Yani onda da kastımız şu. Biz her şeye cevap veririz. Bunun seviyesine düşmeden. Fakat seviye öyle bir yere düşmüş ki cevap vermeye başladığın anda kendin sıkıntıya giriyorsun. Bu saldırganlığa, bu çirkinliğe, bu pis üsluba nasıl cevap vereceğiz diye. Gerçekten özellikle son zamanlarda bu çığırından tamamen çıkmış durumda." diye konuştu.
Bu durumu kişiselleştirmemeye çalıştıklarını söyleyen Çelik, siyasi akılla, siyasi zekayla, siyasi argüman ve muhalefet üreterek karşılarına gelmelerini istediklerini belirtti.
Muhalefetin siyasi tarihle ilgili her hafta yanlışlar yaptığını dile getiren Çelik, şunları kaydetti:
"Hatırlarsınız bir ara okumadığı romanı, Orhan Kemal'in Bekçi Murtaza romanını da başka türlü savunmuştu. Aynı şey devam ediyor. Okumadığı şeyleri, bilmediği şeyleri çok büyük iddialarmış gibi söylüyor. Kişiselleştirmemeye çalışıyoruz ama böyle bir problem var. Şimdi her gün söylediği sözleri ben maalesef işim gereği dinlemek zorunda kalıyorum. Böyle de bir eziyetle karşı karşıyayım. Şimdi buna da cevap veriyoruz. Geçen gün demiş ki 'Ömer Çelik'te geçirgen kulak zarı problemi var. İstediğini duyuyor, istediğini duymuyor.' Keşke sizin sözlerinizi duymayacak bir ortamda yaşayabilsem. Ama böyle bir imkan yok. Yine kişiselleştirmemek lazım. Böyle biyolojik espriler yapmayı seviyor. Ben kendisine yapmam da böyle kulak zarı falan gibi saldırılar yapmaya çalışıyor. Ben yapmam da yarın bir gün bir rakibi çıkar 'Ya sen bu kulak zarını falan bırak. Geçirgen olmayan beyin zarından, akıl zarından kork.' der. Siyaseti buraya getirmemek lazım. Bunlar ayıp şeyler."
"Hiçbir şekilde müsaade etmeyiz"
Çelik, "Cumhurbaşkanı olarak faaliyetlerinden dolayı eleştirmeyecek miyiz? Demokraside bu hakkınız da var. Siz eleştirirsiniz biz de cevabınızı, cevabını veririz." diyerek, kullanılan üslubun hem parti genel başkanı olarak hem de devletine, milletine hizmet eden büyük bir devlet adamı olarak sınırları geçmesi halinde kırmızı çizgiyi işleteceklerini söyledi.
Doğru düzgün bir siyasi diyalektik içerisinde iktidar-muhalefet tartışmasını yaptıklarını belirten Çelik, "Onların da kürsüleri var. Bizim de kürsümüz var. Ama bu hakarete, hatta küfür etmeye, doğrudan bireyselleştirmeye, saldırganlığa gelirse bakın net bir şekilde söylüyorum, hiçbir şekilde müsaade etmeyiz." dedi.
Çelik, memlekette iç cephenin güçlenmesi, her şeyin sağlıklı biçimde yürümesi, iktidarın kendi görevini yapması, muhalefetin kendi görevini yapması, siyasetin itibarının korunması, sivil siyasetin üstünlüğünün yukarıda tutulması için çaba gösterdiklerini aktardı.
Siyasetin sıcaklığı ve tansiyon yüksekliği içerisinde aşırı ifadelerin olabileceğini belirten Çelik, "Bizden de aşırı ifadeler bazı arkadaşlarımızdan çıkmış olabilir. Bunların tahvil yolları da vardır. Bazen öyle bir cümle söylüyorlar ki ya diyorsun ki herhalde bu cümleyi söylememiştir. Ben bazen cevap vermek için belki düzeltebilir diye 12 saat falan bekliyorum. Bazen bir gün beklediğim oluyor. Bakıyorum ki düzeltmiyor. Mecburen cevap vermek zorunda kalıyoruz. Ondan sonra Sayın Özgür Özel zaman zaman şunu söylüyor, bizim söylemediğimiz şeyleri bize söylüyorlar." ifadelerini kullandı.
"Kendi parti yönetiminin ne söylediğinden haberi yok"
Özel'in kendi partisindeki yöneticilerin ne söylediğini takip etmediğini, Meclis'te, televizyonlarda ve diğer yerlerde ne söylediğinden haberinin olmadığını ifade eden Çelik, şunları kaydetti:
"Sık sık yurt dışına şikayet etme meselesini vesaireyi söylüyoruz. İşte biz gittik, şunu anlattık, bunu anladık ya. Sizin yöneticiniz sizin yakın mesai arkadaşınız şunu söylüyor. Yabancı bir yetkili açıklama yaptığında 'Bakın bu yetkili açıklama yaptı demek ki bizim dediğimiz doğruymuş.' diye. Twit duruyor orada. Kendi ülkesinin devlet başkanının, kendi hükümetinin açıklaması onun için bir doğrulama mekanizması değil. Bu CHP yöneticisi için başka bir yabancı yetkilinin söylediği bir doğrulama mekanizması. Şimdi buna bir şey söylediğin zaman ama Özgür Özel'in ondan haberi yok. Kendi parti yönetiminin ne söylediğinden haberi yok."
Çelik, siyasetin imkanları, kabiliyetleri içerisinde üslubu ve seviyeyi koruyarak cevap veremeyecekleri hiçbir soru olmadığını söyledi.
Üçüncü sınıf siyasi zeka bile denilmeyecek saldırıları da bazen görmezden geldiklerini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı'na yönelik kullanılan ifadeleri hiçbir şekilde affedemeyeceklerini kaydetti.
Özel'in yargı makamlarına doğrudan küfrettiğini ifade eden Çelik, şimdiki CHP yönetiminin, CHP'nin tarihi ve CHP'nin sosyolojisi ile CHP seçmeni üzerinde vesayet kurmuş bir yönetim olduğunu belirtti.
Ömer Çelik, şöyle devam etti:
"Şimdi bu üslup karşısında da yapılmış bir sürü şey var. Sonuçta Meclis'in takdiridir, yani o fezlekeleri nasıl değerlendireceği. Bunun mekanizmaları belli. Biz işin siyaset tarafındayız. Ama onun dışında da fezleke meselesi dahil. Hiç kimse hukukun dışında değil. Yani şöyle bir anlayışları vardı. Bu yine nüksetti. Meclis'te yani tutanaklarda da var. Kendi kulaklarımla da duydum. Milletvekilleri vardı, milletvekili aynı zamanda anayasal hukuk profesörüydü. Çıktı bir gün Meclis'te dedi ki 'Ordu kağıttan kaplanmış artık darbe yapmıyor.' Yani bir anayasa hukuk profesörü milletvekili, ordunun darbe yapması gerektiğini arzu ediyor. Bunu talep ediyor. Bunu Meclis'te söylüyor. Bunun gibi ne ifadeler var. Şimdi de söyleniyor. Zaten diyorsun ki CHP budur zaten diyorsun. Görmezden geliyorsun. Ama bir de böyle kendine pirüpak demokratik bir tarih uydurup, pirüpak demokratik bir tutum uydurup, ondan sonra da girdiği her seçimi hakkıyla kazanmış, emeğiyle kazanmış, alın teriyle kazanmış Cumhurbaşkanlığı makamına, Cumhurbaşkanı'mıza karşı bu siyasi iftira ve siyasi saldırganlık dilini kullanamaz. Bu bizim kırmızı çizgimizdir."
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
