Yeni Zelanda'da hükümetin yerli halk Maoriler ile ilgili politikalarına tepkiler sürüyor
Yeni Zelanda'da kuruluş belgesi olarak kabul edilen Waitangi Antlaşması'nda değişiklik planlaması ve ülkenin yerli halkı Maoriler ile ilgili politikaları nedeniyle Başbakan Christopher Luxon hükümetine yönelik tepkiler devam ediyor.

Ankara
Yeni Zelanda'da Kasım 2023'te göreve başlayan Luxon liderliğindeki koalisyon hükümeti, tüm Yeni Zelandalılara "eşit haklar" vermeyi amaçladığını söyleyerek Maoriler ile ilgili bazı yasaları yürürlükten kaldıracağını veya gözden geçireceğini duyurdu.
Yeni Zelanda'da hükümetin yerli halk Maoriler ile ilgili politikalarına tepkiler sürüyor
— Anadolu Ajansı (@anadoluajansi) March 5, 2024
• Koalisyon hükümeti bazı yasaları kaldırmayı planlıyor
• Bu kapsamda Maori Sağlık İdaresinin kaldırılması ve Maori dilinin devlet dairelerinde kullanımının sonlandırılması yer alıyor
•… pic.twitter.com/V7wKgwr29N
Söz konusu planları arasında, sağlık alanındaki eşitsizlikleri gidermek üzere kurulan Maori Sağlık İdaresinin kaldırılması ve Maori dilinin devlet dairelerinde kullanımının sonlandırılması yer alan hükümet, bu adımların iki dil kullanımı konusundaki "kafa karışıklığını" gidermek ve politikaları "ırka değil ihtiyaca göre" belirlemek için atılacağını savunuyor.
Christchurch Belediye Meclisi Üyesi, Maori kökenli Tyla Harrison-Hunt, AA muhabirine, hükümetin Maori politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
"ACT Partisi asimilasyon taktiğini kullanıyor"
Koalisyon hükümetinin Başbakan Yardımcısı ve ACT New Zealand Partisi lideri David Seymour'un Yeni Zelanda'daki herkesin "eşit haklara" sahip olması için Maoriler ile ilgili bazı politikalarda değişiklikler yapılacağı sözlerini değerlendiren Harrison-Hunt, "ACT Partisi asimilasyon taktiğini kullanarak eskiden sömürgecilerin yaptığını yapmakta. 1800'lerden kalma bu eski numarayı hepimiz biliyoruz." dedi.
Harrison-Hunt, istatistiklerin, Maorilerin ülkenin geri kalanına kıyasla daha az kazandığına ve iş bulma potansiyellerinin daha düşük olduğuna işaret ettiğini belirterek, yeni hükümetin planlarının Jacinda Ardern liderliğindeki eski hükümetin Maori halkının sorunlarını iyileştirmek için attığı adımları tersine çevireceğini ifade etti.
Harrison-Hunt, "Sağlık, sosyal reform ve eğitim gibi Maorilerin refahıyla ilgili alanların hepsinin temeli Waitangi Antlaşması'na dayanıyor. Şu anda bir numaralı konu antlaşma çünkü antlaşma ortadan kalktığında tüm bunlar da ortadan kalkacak. Bu bir domino etkisi." görüşünü paylaştı.
"Bazı sözler verildi, bir şeyler vadedildi ve bunların arkasında durulmadı"
Waitangi Antlaşması, 6 Şubat 1840'ta İngiliz Kraliyeti ile Maori yerlilerinin liderleri arasında imzalandı.
Egemenlik, yönetim, kültürel haklar ve Kraliyet ile ilişkiler gibi konuları kapsayan antlaşmadaki çeviri hataları ve Maori halkına has bazı kültürel kavramların aktarılmasında yaşanan zorluklar, antlaşmanın anlamı ve uygulanması konusunda hala tartışmalara yol açıyor.
Antlaşmanın iki tarafın da imzalayabilmesi için İngilizce ve Maori dili olmak üzere iki versiyonu olduğunu belirten Harrison-Hunt, versiyonların birbirlerinin tam çevirisi olmadığını, İngilizce metindeki bazı kelimelerin Maori dilinde tam karşılığının bulunmadığını, bu nedenle iki metin arasında farklılıklar olduğunu ifade etti.
Versiyonlar arasındaki farklılıkların belgeyi hazırlayanlar tarafından kasıtlı yapılıp yapılmadığı sorusuna Harrison-Hunt, "Pek çok kişi bunun kasıtlı yapıldığını düşünüyor. Bu konuya tarafsız bir bakış açısıyla yaklaşmak istiyorum fakat tarih bize buna benzer bir sürü olay ve belge gösterdi. Örneğin, şu an Filistin'de yaşananlar ve 1948'deki Nekbe sırasında buna tanık olduk. Bazı sözler verildi, bir şeyler vadedildi ve bunların arkasında durulmadı." yanıtını verdi.
Farklar
İki metin arasında, özellikle egemenlik konusunu içeren maddelerde bazı temel anlam farklılıkları bulunuyor.
Antlaşmanın İngilizce versiyonunda mutlak egemenlik hakkı İngiliz Kraliyeti'ne verilirken Maori versiyonunda ise İngiltere'ye sadece ülkede vali bulundurma ve toprak satın alma hakkı tanınıyor.
Harrison-Hunt, Maori versiyonunda, yerli halka kendi topraklarını yönetebilme hakkının verildiğini belirterek, "İlk madde, Maorilere kendi topraklarını yönetebilme hakkı verirken, aynı zamanda İngilizlerin Maori şeflerinden toprak satın alıp satmalarına izin veriyor. Bunun sorunsuz işlemesi gerekiyordu. Ancak 180 yıl sonra bunun böyle olmadığını anladık. İşte tüm gerilim bundan kaynaklanıyor." dedi.
Maori halkının toprağı ve diğer doğal kaynakları kolektif kullandığını, bunun da "İngiliz zihniyeti"yle çeliştiğini savunan Harrison-Hunt, "Maoriler hiçbir zaman toprağın sahibi olduklarını düşünmedi. Toprak yaşayan bir şey, bizim bir parçamız. Bizim olması gerekmiyor. Biz toprağı bir aile üyesi, korunması gereken bir şey gibi görüyoruz. Bu yaklaşımı, dünyanın her yerinde, Alaska yerlilerinde, Filistinlilerde görebilirsiniz. Onlar da üzerinde yaşadıkları toprağa ve suya çok bağlı. Bu, sömürgeci güçlerin anlayabileceği bir şey değil." değerlendirmesinde bulundu.
Yeni Zelanda'nın yerlileri Maoriler
Kendilerini "toprağın insanları" (tangata whenua) olarak adlandıran Maoriler, Yeni Zelanda'ya 13 ila 14. yüzyılda Büyük Okyanus'ta bulunan ada öbeklerinden biri olan Polinezya'dan geldi.
Maorilerin Avrupalılar ile ilk karşılaşması Hollandalı kaşif Abel Tasman'ın 1642'de adaya varması olsa bile yerlilerin Avrupa halkıyla ilişkileri Büyük Okyanus'ta yaptığı seyirleriyle ünlü İngiliz kaşif James Cook'un 1769'da Yeni Zelanda'ya gelmesinden sonra tam olarak başladı.
İngiltere, koloniler ile Maoriler arasında artan gerilime müdahale etmek için adaya İngiliz Kraliyet Donanması Kaptanı William Hobson'ı gönderdi.
İngiliz Kraliyeti ile Maori yerlilerinin liderleri arasında müzakereler yürüten Hobson, Şubat 1840'ta Waitangi Antlaşması'nın imzalanmasına vesile oldu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.