Analiz

Türkiye’nin yenilenebilir enerji yolculuğu: Hedef 2053 Net Sıfır Emisyon

2024 yılında 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi yolunda önemli bir adım olan 2035 hedeflerinin daha iddialı olacak şekilde güncellenmesi Türkiye’nin kararlılığının süreceğini ortaya koymaktadır.

Büşra Zeynep Özdemir  | 22.06.2025 - Güncelleme : 22.06.2025
Türkiye’nin yenilenebilir enerji yolculuğu: Hedef 2053 Net Sıfır Emisyon

İstanbul

SETA Vakfından Büşra Zeynep Özdemir, Türkiye’nin yenilenebilir enerji çalışmalarını ve hedeflerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Dünya genelinde yenilenebilir kaynaklar son yıllarda iklim değişikliği ile mücadele çabaları ile öne çıkmaya başlasa da bu kaynakların ülkelerin ajandasında yerini alması daha eski tarihlere dayanıyor. Hidroelektrik enerjisi ağırlıklı küresel elektrik enerjisi kurulu gücü son yıllarda rüzgardan güneşe, jeotermalden biyokütleye modern yenilenebilir teknolojilerinin dahil olmasıyla hatırı sayılır bir değişim geçirdi. Dünyadaki bu değişimi yakından takip eden Türkiye de 20 yılı aşkın bir süredir yenilenebilir enerji kaynaklarına enerji politikasında önemli bir yer ayırıyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Enerji arz güvenliği için yenilenebilir enerji

Yenilenebilir enerjiler artan enerji talebini karşılamada ilk akla gelen kaynaklar. Uzunca bir süre kömürün ve hidroelektriğin domine ettiği küresel kurulu güç yapısı petrolün yaygınlaşmasıyla fosil yakıt ağırlıklı bir dönüşüm geçirmeye başlamıştı. Ancak 1973 yılında Yom Kippur Savaşı ile katlanarak artan petrol fiyatları ülkelerin büyük bir krizle karşı karşıya kalmasına ve petrole olan bağımlılıklarını azaltma çalışmalarına yol açtı. Petrol üreticisi ülkelerin arz beraberinde fiyatlar üzerinde etki sahibi olabilmeleri ithal bir kaynağın ekonomiler üzerinde ne denli büyük bir risk oluşturabileceğini gözler önüne sermişti. Petrole alternatif arayan ülkeler için yerli, milli ve öz kaynaklar olmaları dolayısıyla enerji arzının güvenliğinin artırılması noktasında yenilenebilir kaynaklar biçilmiş kaftandı.

Çok sayıda ülkeye benzer şekilde Türkiye de uzun yıllar elektrik enerjisi üretiminde yoğun olarak kömürden ve hidroelektrik enerjisinden yararlanmıştır. 1940 yılında kurulu güçte hidroelektrik santrallerinin payı yüzde 3,6 iken üretilen elektriğin de yalnızca yüzde 3,5’i hidroelektrikten üretilmiştir. Kurulu güçte artan hidroelektriğin payı Petrol Krizi'nden 1 yıl önce, 1972 yılında ise yüzde 33’e ulaşmış, üretimdeki pay da beraberinde yüzde 28,5’e yükselmiştir. Krizi takiben hidroelektrik yatırımlarının artarak devam etmesiyle, 10 yıl sonra, 1982 yılında kurulu güçteki pay yüzde 46,4’e, elektrik üretimindeki pay da yüzde 53’ün üzerine çıkmıştır.

İklim değişikliği ile mücadele için yenilenebilir enerji

1980’ler dünya genelinde uzunca bir süre yoğun fosil yakıt tüketiminin neden olduğu çevresel sorunlara karşı farkındalığın yükseldiği yıllar olmuştur. En fazla öne çıkan konulardan biri küresel ısınma olmuş, bu alanda artan bilimsel çalışmalar beraberinde gelişen iklim değişikliğine karşı önlemlerin tartışılmasına yol açmıştır. Küresel ısınmanın fosil enerji kaynakları tüketimine bağlı olarak gelişmesinin kanıtlanmasıyla enerji tüketiminin dönüştürülmesine, fosil kaynakların yerine alternatifler geliştirilmesine yol açmıştır. Yenilenebilir enerji kaynakları bu noktada bir kez daha öne çıkan kaynaklardır.

Dünya genelinde, bilhassa karbon yoğunluğunun daha fazla olması dolayısıyla, kömür ve petrolün tüketiminin azaltılması için yenilenebilir kaynaklara dayalı enerji sistemleri geliştirilmesi çalışmaları Türkiye’de de karşılık bulmuştur. Akdeniz kuşağında yer alması dolayısıyla yüksek yenilenebilir enerji potansiyeline sahip olması Türkiye’yi çok sayıda ülkeye nazaran avantajlı bir konuma taşımıştır. Bu potansiyelin hayata geçirilmesi için başta rüzgar olmak üzere biyokütle, jeotermal, hidroelektrik ve güneş enerjisinin kurulu güce dahil edilmesine yönelik çalışmalar artırılmıştır.

2000’li yıllar itibarıyla karar alıcılar için artan ekonomik büyümenin sürdürülmesinin de önemli gündem maddelerinden biri haline gelmesiyle yenilenebilir kaynaklar hem daha temiz hem de daha güvenli enerji arzının anahtarı haline gelmiştir. 2002 yılında kurulu güçte hidroelektrik santrallerinin yanında jeotermal enerji ve rüzgar enerjisine dayalı santraller de yerini almış, kurulu güç sırasıyla 12.241 megavat, hidroelektrik, 18,9 megavat rüzgar ve 17,5 megavat jeotermal enerjisi ile toplam 12.277,3 megavata ulaşmıştır. Aynı yıl toplam termik kurulu gücü ise 19.568 megavattır. Ancak yenilenebilir kaynaklardan sürekli olarak aynı miktarda elektrik üretilememesi ve mevsimsellik faktörünün belirleyici olması artan ekonomik büyüme ile talebin kesintisiz karşılanabilmesinde riskli bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle termik santral yatırımlarının sürdürülmesi de önem kazanmış, bilhassa doğal gaza dayalı kurulu güç artarken yenilenebilir enerji yatırımları da sürdürülmüştür.

Sürdürülebilir kalkınma için yenilenebilir enerji

2010’lu yıllar çok sayıda jeopolitik gelişmenin enerji piyasaları üzerinde etkili olduğu bir dönemdir. Dünya petrol ve doğal gaz üretiminde önemli paya sahip olan çok sayıda Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkesinde meydana gelen istikrarsızlıklar başta olmak üzere çok sayıdaki gelişme enerji güvenliğinin önemini yeniden gündeme taşımıştır. Günümüzde de dünyanın çok sayıda noktasında hala devam etmekte olan siyasi krizler, askeri çatışmalar, savaşlar ve benzeri pek çok jeopolitik gelişme enerji güvenliğini iklim değişikliği ile mücadelenin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermektedir.

Bu süreçte gelişmeleri okuyup aksiyon almakta pek çok ülkeye göre başarılı bir performans sergileyen Türkiye, enerji politikasında ve sektöründe de önemli adımlar atmıştır. Bir yandan ithal ettiği kaynakları satın aldığı ülkeleri ve yöntemleri çeşitlendirirken diğer yandan yerli ve öz kaynağı olan yenilenebilir potansiyelinin hayata geçirilmesi çalışmalarına devam etmiştir. Bu doğrultuda yenilenebilir enerjilere dayalı kurulu güç Yenilenebilir Enerji Kaynaklarını Destekleme Mekanizması (YEKDEM) ve Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanı (YEKA) gibi yasal düzenlemelerle artışını sürdürmüş, 2012 yılında 22.180 megavata, 2024 yıl sonunda ise 68.222 megavata ulaşmıştır. Yine 2002 yılında toplam elektrik enerjisi üretiminin yüzde 26,2’si yenilenebilir kaynaklı iken 2012 yılında yüzde 27’si, 2024 yılında ise yüzde 42,7’si yenilenebilir kaynaklıdır.

2024 yılında 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi yolunda önemli bir adım olan 2035 hedeflerinin daha iddialı olacak şekilde güncellenmesi Türkiye’nin kararlılığının süreceğini ortaya koymaktadır. Toplam 30 bin megavat olan yalnızca rüzgar ve güneş enerjisine dayalı kurulu gücün 120 bin megavata ulaştırılması hedefi Türkiye’nin hem enerji güvenliğine hem de iklim değişikliği ile mücadeleye verdiği önemi vurgulamaktadır.

Dahası, yenilenebilir kaynakların yalnızca elektrik üretiminde değil, hidrojen enerjisi üretiminde de kullanılmasının hedeflenmesi Türkiye’nin yenilenebilir enerjilerden mümkün olan her alanda yararlanma isteğini açıkça ortaya koymaktadır. Tüm bu teknolojilerin üretiminde hayati önem arz eden nadir toprak elementlerinin geliştirilmesi için çalışmalar yürütülmesi de Türkiye’nin enerjinin hemen her alanında sahip olduğu potansiyeli kullanmada kararlılığını göstermektedir. İlerleyen süreçte, yenilenebilir enerjilerin ve temiz enerji teknolojilerinin Türkiye’de uzun yıllar daha ana gündem maddesi olmaya devam edeceği söylenebilir.

[Büşra Zeynep Özdemir, SETA Vakfı Araştırmacısıdır.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.