Dolar
42.05
Euro
48.52
Altın
3,999.49
ETH/USDT
3,876.80
BTC/USDT
109,845.00
BIST 100
10,971.52
Analiz

Hollanda seçim sonuçları: Aşırı sağ küçülmedi ama bölündü

Bugün dahi hala hissedilen Protestan–Katolik–seküler gerilimi gibi tarihsel ve toplumsal ayrışmaların gölgesinde; yalnızca ekonomik refah etrafında örgütlenmiş, başka da bir tutkalı olmayan Avrupa toplumları, krizlere bölünerek tepki veriyor.

Zeliha Eliaçık  | 31.10.2025 - Güncelleme : 31.10.2025
Hollanda seçim sonuçları: Aşırı sağ küçülmedi ama bölündü Fotoğraf: Mouneb Taim/AA

Lahey

Anadolu Ajansı Stratejik Analiz Müdürü Zeliha Eliaçık, Hollanda seçimlerinin ortaya çıkardığı siyasal tabloyu ve Avrupa'da aşırı sağın seyrini AA Analiz için kaleme aldı.

***

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

29 Ekim Çarşamba günü yapılan Hollanda seçimlerinin kesin sonuçları henüz açıklanmadı. Oyların yüzde 99'unun sayıldığı seçimlerde sürpriz bir şekilde oylarını artıran sosyal liberal D66 Partisi ve İslam düşmanı-ırkçı Wilders'in Özgürlük Partisi başa baş gidiyor. Ancak kıl payı da olsa hangi partinin birinci olacağı büyük önem taşıyor. Zira birinci olan parti, koalisyon görüşmelerine başlamakla görevlendirilerek ve siyasi inisiyatifi eline alacak. Hollanda’da, büyük partilerin Wilders'le koalisyon yapmayacaklarını açıklamaları nedeniyle, Wilders'in birinci gelmesi halinde ülkenin koalisyon görüşmeleriyle uzun süre vakit kaybedeceği düşünülüyor.

150 sandalyeli parlamentoda bir siyasi partinin sadece 26 milletvekili çıkararak birinci olabilmesi Hollanda siyasi yapısındaki bölünmüşlüğü de ele veriyor. Hollanda siyasetinin -27 partili- bu çok parçalı yapısı en az üç veya daha fazla sayıda parti arasında bir koalisyon kurulmasını zorunlu kılıyor. Bu yüzden Hollanda kamuoyunda kıl payıyla da olsa D66 Partisi ve 38 yaşındaki genç lideri Rob Jetten’in kazanması umut ediliyor. Genç liderin bu sürpriz başarısı, Hollanda’da bir jenerasyon değişimi ve siyasi dönüşüm beklentisini de beraberinde getirdi. Jetten'in eşcinsel kimliği, Türkiye’deki yorumlarda dikkat çekse de eşcinsel evliliğe yasal izin veren ilk ülke olan Hollanda'da kamuoyu için dışarıdan yüklendiği kadar güçlü bir anlam taşımıyor.

Aşırı sağ küçülmedi ama bölündü

Hollanda seçimlerinin ortaya koyduğu tablo, yalnızca ülke içi dengeler açısından değil, Avrupa siyasetinin geleceği bakımından da dikkatle izleniyordu. Anketler, ırkçı lider Geert Wilders'in oy kaybedeceğine işaret ediyor, merkez partilerin yeniden güç kazanarak aşırı sağın belirleyici olduğu Avrupa siyasetinde bir denge unsuru oluşturabileceklerine dair umut yaratıyordu. Ancak sandıktan çıkan sonuçlar bu beklentiyi tam olarak karşılamadı. Zira Wilders yüzde 18 civarında oy kaybetse de halen birincilik yarışında. Son yıllarda giderek sağa kayan merkez sağın temsilcisi Halk için Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD) sınırlı bir oy kaybı yaşarken; Yeşil Sol ve İşçi Partisi’nden oluşan sosyal demokrat ittifak, lideri Frans Timmermans'ın istifasıyla sonuçlanan ciddi bir yenilgi aldı.

Ancak genel tabloya bakıldığında seçmenin aşırı sağ partilere yönelttiği tepki ideolojik olmaktan çok pragmatik bir tercih olarak görünüyor. Bu tepkinin, hükümetin politikalarından ziyade, Wilders'in uzlaşmadan uzak tavrına ve yönetme kabiliyetine duyulan güvensizlikle ilişkili olduğu söylenebilir.

Tam da bu noktada sosyal liberal D66, AB ile bütünleşme hedefi ve ekonomi politikalarındaki istikrar vurgusuyla seçmene aradığı güveni vermiş görünüyor. Parti dijitalleşme, iklim politikaları kadın hakları ve kişisel özgürlükler gibi alanlara yoğunlaşarak genç seçmeni harekete geçirdi. Bu nedenle seçmen, sosyal ve refah politikalarıyla bireysel haklar, devletin kurumsal yapısı ve AB ile bütünleşme gibi konularda sağ liberal ve sosyalist bir denge kuran; pragmatik bir siyasi çizgiye sahip, esnek, uzlaşmacı ve orta yolcu sosyal liberal D66 partisine yönelmiş görünüyor.

Merkez siyasetin genel manzarasına bakıldığında, merkez siyaset yelpazesinde değerlendirilebilecek Hristiyan Demokrat CDA Partisi ise sandalye sayısını artırsa da beklenen sıçramayı yapamadı. Bununla birlikte, İslam karşıtı ve ırkçı Wilders’in politikalarına benzer biçimde göç karşıtı ve İsrail yanlısı söylemleriyle bilinen aşırı sağ çizgiyi yumuşatarak sürdüren JA21 ve FVD partilerinin de oy oranlarını artırdığını unutmamak gerekir. Buna, ırkçı, göç karşıtı ve Siyonizm’i açıkça destekleyen söylemleriyle giderek aşırı sağa yaklaşan Dilan Yeşilgöz'ün merkez sağ partisi VVD de eklendiğinde, "aşırı sağ geriledi" türü analizlerin pek isabetli olmadığı görülüyor.

Görünen o ki Hollandalı sağ seçmen oyunu hükümeti dağıtan ve uzlaşı kabiliyeti düşük eski hükümet ortağı sağ ve aşırı sağ partileri cezalandırırken, JA21 ve FVD gibi yine aşırı sağ ancak hükümette denenmemiş partilere oy vermeyi tercih etti.

Bu tablo, aşırı sağın gerilemediğini; aksine kendi içinde bölünerek siyasetin ana eksenini şekillendirmeye devam ettiğini gösteriyor. Ayrıca aşırı sağ, Avrupa genelinde olduğu gibi, Hollanda’da da yalnızca gücünü korumakla kalmıyor; aynı zamanda merkez sağı ve solu da kendi eksenine çekiyor.

Pragmatik değişim: Sosyal liberal hükümete merkez sağ dengesi

Şu ana kadar ortaya çıkan meclis aritmetiğine göre, sağ partiler Wilders'in yer almadığı bir denklemde hükümet kurmak için gerekli 76 sandalyeye ulaşamıyor. Seçimin galibi D66’nın genç lideri Rob Jetten ise Wilders dışında tüm koalisyon senaryolarına açık olduğunu açıkladı. Bu nedenle konuşulan en güçlü senaryolardan birisi de bir sol koalisyon ihtimali. Ancak Sosyal liberal D66 partisi, yanına Yeşil Sol ve İşçi Partisi’nden oluşan sol ittifakı alsa bile, Dilan Yeşilgöz'ün aşırı sağ eğilimli VVD’si olmadan çoğunluğu sağlayamıyor. Ülkedeki sağ ve aşırı sağ seçmen oranı dikkate alındığında, merkez sağ partiler -ki çoğu aşırı sağın etkisiyle radikalleşti- hala siyasetin denge unsuru gibi görünüyor. Seçim aritmetiği seçimin siyasi açıdan açık galibi olan sosyal liberal D66’ye yalnızca sol partilerle hükümet kurabilecek bir tablo sunsaydı gerçekten siyasi bir kırılmadan, hatta bir dönüşümden söz etmek mümkün olabilirdi. Fakat ortaya çıkan tabloda bu ihtimal uzak görünüyor. Aşırı sağ dışardan ihraç edilen bir sorun değil; aksine demografik ve ekonomik sorunlar ve jeopolitik konjonktürle halleşemeyen sistemin ürettiği hatta besleyerek büyüttüğü bir olgu. Bu nedenle ciddi bir kurumsal ve yapısal bir dönüşüm sağlanmadan ne ideolojik ne de yapısal olarak aşırı sağın dönüştürdüğü Avrupa siyaseti ve toplum yapısında ciddi değişim beklemek hayal olur. Zira cin şişeden çıkalı çok oldu ve hiçbir şey, olmamış gibi olamaz.

"Zeitgeist" sağdan yana; sol geriliyor

Hollanda’da geleneksel sol partilerin ciddi oranda oy kaybetmesi, seçmenin ancak mevcut düzenle uyumlu bir sola şans verdiğini gösteriyor. Kapitalist tüketim ve haz ideolojisinin her düşünceyi rehin aldığı bir vasatta, solun sosyoekonomik politikalarına neredeyse hiç toplumsal taban bulamadığı ise açık. Tam da bu nedenle sistemi dönüştürme iddiasındaki klasik ve ideolojik sol eğilimler değil; uzlaşmacı ve pragmatist yapıdaki liberal sol parti D66 iltifat görüyor. Genel manada ise sağdan sola, liberalden muhafazakara tüm Avrupa siyaseti bugün güvenlik, savunma ve sınır söylemleri etrafında yeniden şekilleniyor.

Avrupa'nın tarihi olarak derebeyliklere uzanan geleneğinin gölgesinde toplumsal ve ideolojik bütünlüğünün ne kadar kırılgan olduğu bugünlerde olduğu gibi kriz anlarında kendini iyice belli ediyor. Günümüzde hala hissedilen Protestan-Katolik-Seküler geriliminin gölgesinde; yalnızca ekonomik refah etrafında örgütlenmiş, başka da bir tutkalı olmayan Avrupa toplumları, krizlere bölünerek tepki veriyor. Her siyasi, ekonomik ve toplumsal kriz içerdeki fay hatlarını daha da görünür hala getiriyor. Avrupa toplumu ve siyaseti huzursuz. Hollanda seçmeninin seçim süreci boyunca olumlu ve yapıcı mesajlar veren, katılık ve inatlaşma değil uzlaşma yeteneği yüksek pragmatik bir parti olan D66’ya yönelmesi de bu huzur, uzlaşı ve sükunet arayışını ele veriyor.

Toplumun bu huzur arayışına rağmen, gerçek sorunlara çözüm üretmekten uzak; yalnızca kendi gücünü ve karını artırmaya odaklanan siyasi elitlerin ve kurumsal yapının - yani establishment’in - varlığını korumak için bölünmüşlükten ve kutuplaşmadan beslendiği de bir gerçek. Öyle anlaşılıyor ki Avrupa’nın siyasi elitleri, bu huzursuz halet-i ruhiyeye ve Zeitgeist’a umut bağlamış durumda.

Sosyal demokratların canını sıksa da yalnız Avrupa’da değil, dünyada da zamanın ruhu sağa meylediyor. Ancak sağ ya da sol fark etmeksizin, halkın kaygılarına duyarsız, medyası ve bürokrasisiyle teknokratikleşmiş elitler dünyası çağın sorunlarına çözüm üretmekte yetersiz. Avrupa’nın bu tıkanmışlığı aşması için köklü bir siyasal ve zihinsel dönüşüme ihtiyacı olduğu ise kesin.

Sonuçlar Türkiye için ne anlama geliyor?

Hollanda’daki seçim sonuçları yaklaşık yarım milyonu bulan Türk toplumu ve Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. İkili ilişkiler açısından seçim sonuçlarının ortaya koyduğu tabloya bakıldığında hangi hükümet formülü ortaya çıkarsa çıksın, Türkiye ile işbirliğinin stratejik önemde olacağı söylenebilir. Zira Türkiye, son yıllarda artan savunma kapasitesi, kriz bölgelerindeki arabuluculuk rolü ve NATO içindeki stratejik ağırlığıyla küresel dengelerin vazgeçilmez bir aktörü haline geldi. Bu nedenle hiçbir hükümet senaryosu, Türkiye ile ilişkileri riske atmayı göze almayacaktır. Nitekim seçim sürecinde Türkiye neredeyse hiç tartışma konusu olmadı.

Aşırı sağın giderek siyasal düzene yerleşmesi, bu ülkede yaşayan Türkler açısından potansiyel bir sorun alanı oluştursa da esasen aşırı sağ ve ırkçılık Avrupa’nın iç meselesidir. Yıllardır uygulanan gerçeklikten kopuk politikaların yol açtığı ekonomik krizler, refah kaybı ve toplumsal güvensizlik; göçmenlere, Müslümanlara ve Türklere fatura edilse de özünde bu sorunları, Avrupa’nın kendi sistem krizinin sonucu olarak değerlendirmek gerekir. Aşırı sağcı ve ırkçı çevrelerin yürüttüğü agresif kimlik politikalarının ve popülist siyasetin hedefindeki Hollanda Türk toplumu ise toplumun en entegre göçmen grubu olarak bu sorunları göğüsleyecek kurumsal kabiliyetlere, iç bağlara ve kimlik bilincine haizdir ve Hollanda'nın iç istikrarına katkı sunmaya devam etmektedir. Bu da gösteriyor ki, Avrupa’da radikal, ırkçı ve aşırı sağcı eğilimlerin normalleşmesinden ilk endişe duyması gerekenler, yine Avrupalıların kendileridir.

[Zeliha Eliaçık, Anadolu Ajansı Stratejik Analiz Müdürüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.