BM'nin soykırım raporu, İsrail yargılamalarını nasıl etkileyecek?
Mahkemelerin kararlarını bina edeceği güvenilir delillerin başında BM raporları gelmektedir. Bu anlamda UAD ve UCM'nin bu rapora rağmen soykırım neticesine varmaması mahkemelerin kararlarını tartışmaya açacaktır.

İstanbul
Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, BM'nin 16 Eylül’de açıkladığı raporun detaylarını ve önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Birleşmiş Milletler’in (BM) insan haklarından sorumlu en önemli organı olan İnsan Hakları Konseyi’nin Filistin’de işlenen uluslararası hukuk ihlallerini araştırmak üzere kurduğu Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu 16 Eylül 2025 tarihinde çok önemli bir rapor açıklamıştır. [2] Bu rapor sahaya ilişkin açık deliller ile İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’nde yer alan 4 eylemi [(a) Grubun üyelerinin öldürülmesi; (b) Grubun üyelerine ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; (c) Gruba, fiziksel varlığını tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yönelik yaşam koşullarının kasten dayatılması; (d) Grup içinde doğumların engellenmesini amaçlayan önlemlerin alınması] işleyerek İsrail’in soykırım suçu işlediğini ortaya koymaktadır. Esasen daha önce de BM raportörleri, bağımsız uluslararası kurumlar ve hukukçular çoğunlukla İsrail’in soykırım suçunu işlediğini ifade etmekteydi ancak bu rapor doğrudan eylem incelemesine girişmekte ve soykırım suçu ile ilgili hukuki sonuçlara varmaktadır.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Raporun önemi halihazırda Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önünde devam eden Güney Afrika-İsrail davası ile Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) önünde görülmekte olan Filistin soruşturmasına yapabileceği etkiden ileri gelmektedir. Zira hatırlanacağı üzere, UAD’nin Güney Afrika davasında verdiği 3 ayrı tedbir kararının yeterliliği tartışma konusu olmuş ve Divan’ın nihai kararının İsrail lehine çıkabileceği ihtimallerini akla getirmiştir. Benzer şekilde UCM de halihazırdaki soruşturmaya soykırım suçunu eklememiş ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkındaki yakalama emirlerini insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları çerçevesinde düzenlemiştir. Bu rapor her iki mahkeme önündeki süreci de etkileyebilecek düzeydedir. Zira aşağıda kısaca görüleceği üzere BM’nin en güvenilir organlarından biri İsrail’in soykırım suçu işlediğini delilleri ile ortaya koymaktadır. Mahkemelerin kararlarını bina edeceği güvenilir delillerin başında BM raporları gelmektedir. Bu anlamda her iki mahkemenin de bu rapora rağmen soykırım neticesine varmaması mahkemelerin kararlarını tartışmaya açacaktır. Zira UAD doğrudan bir BM organıdır. UCM ise Güvenlik Konseyi ile yakın ilişki içerisindedir.
Raporun bulguları
Rapor, Soykırım Sözleşmesi’nde soykırım suçu teşkil edebilecek eylemleri tek tek değerlendirmektedir. Bu anlamda rapor ilk olarak “grup üyelerinin öldürülmesini” incelemektedir. BM raporuna göre, 7 Ekim 2023 ile 31 Temmuz 2025 arasında 18 bin 430’u çocuk, 9 bin 735’i ise kadın olmak üzere toplam 60 bin 199 Filistinli öldürülmüştür. İsrail, yoğun nüfuslu yerleşim alanlarında, geniş hata payına sahip ağır güdümsüz mühimmat kullanmıştır. Gazze Şeridi’nde yer alan sağlık tesislerine 498 saldırı düzenlemiş, bu saldırılarda doğrudan 747 kişiyi öldürmüştür. Rapora göre, Filistinliler; evlerinde, hastanelerde, sığınaklarda, okullarda, ibadethanelerde ve tahliyeler sırasında belirlenmiş güvenli bölgelerde saldırıya uğramıştır. Ölümler ateşkes dönemlerinde dahi devam etmiştir. Komisyon bu nedenle, Soykırım Sözleşmesi’nin 2(a) maddesi kapsamında “grup üyelerinin öldürülmesi” fiilinin maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
Komisyon ikinci olarak, “grup üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel zarar verilmesini” değerlendirmiş, Mayıs 2024 itibarıyla Gazze’de fiziksel olarak yaralanan Filistinlilerin sayısının 77 bin 908 olarak tahmin edildiğini bildirmiştir. Bu sayı içerisinde binlerce uzuv kaybı ve çocuk yaralanmaları bulunmaktadır. Bu açıdan Komisyon, Soykırım Sözleşmesi’nin 2(b) maddesi kapsamında “grup üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel zarar verilmesi” fiilinin maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
Komisyon üçüncü olaraksa, “kasten grubun fiziksel varlığını tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaya yönelik yaşam koşulları yaratmayı” incelemiştir. Komisyon tarafından İsrail makamlarının ve özellikle İsrail güvenlik güçlerinin eylemleri şu şekilde sıralanmıştır: (i) Gazze’deki sivil hedeflere yönelik kasıtlı ve doğrudan saldırıların düzenli bir şekilde tekrarlanması, (ii) Gazze’deki Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmesi, (iii) açlığın savaş yöntemi olarak kullanılması, (iv) elektriğin, yakıtın, gıdanın, suyun ve barınma imkanlarının girişine engel olunarak Gazze’nin tam kuşatma altında tutulması, (v) temel ihtiyaçlar, tıbbi malzeme ve ilaçlar dahil insani yardımların Gazze’ye girişinin engellenmesi, (vi) üreme sağlığı merkezleri de dahil olmak üzere sağlık tesislerine doğrudan saldırılar düzenlenmesi. Bu sebeple Komisyon, Soykırım Sözleşmesi’nin 2(c) maddesi kapsamında “grubun fiziksel varlığını tamamen ya da kısmen ortadan kaldırmaya yönelik yaşam koşullarını kasten yaratma” fiilinin maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
Son olarak komisyon, “grup içinde doğumları engellemeye yönelik tedbirlerin uygulanmasını” ele almıştır. Komisyon ayrıca üreme sağlığı hizmeti veren sağlık tesislerine yönelik saldırıların Gazze’deki üreme çağındaki yaklaşık 545 bin kadını etkilediğini rapor etmiştir. Şifa Hastanesi’ndeki ve Han Yunus’taki Nasır Tıp Kompleksi’ndeki başlıca doğum servislerine yönelik doğrudan saldırılar bu bölümlerin bir süre işlevsiz hale gelmesine yol açmıştır. Bu nedenle Komisyon, Soykırım Sözleşmesi’nin 2(d) maddesi kapsamında “grup içinde doğumları engellemeye yönelik tedbirlerin uygulanması” fiilinin maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu sonucuna varmıştır.
Raporun hukuki sonuçları
Komisyonun ortaya koyduğu bulgular ve hukuki analizler, İsrail tarafından soykırım suçunun işlendiğini açıkça göstermektedir. İsrail’in üst düzey yetkililerinin beyanları ve operasyonların yürütülüş biçimi bu eylemlerin soykırım kastıyla gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Bir devlet organları tarafından -siyasi ve askeri liderler dahil– işlenen uluslararası hukuka aykırı fiillerden sorumludur. Eylemlerin soykırım kastıyla yapıldığı da aşikardır. Zira mevcut eylemlere bakıldığında İsrailli yetkililerin en baştaki söylemlerinin tevili mümkün değildir.
Nitekim Netanyahu 15 Ekim 2023 tarihinde, “İsrail’e karşı ayaklanan kana susamış canavarları yenmeye hazır olduklarını” ifade etmiştir. 16 Ekim 2023 tarihinde ise Knesset önünde yaptığı konuşmada durumu “ışığın çocukları ile karanlığın çocukları arasında, insanlık ile orman kanunu arasında bir mücadele” olarak nitelendirmiştir. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise 12 Ekim 2023 tarihinde “Bu halkın tamamı sorumlu. Sivillerin haberi yoktu veya olaylara karışmadılar söylemi doğru değil. Bu tamamen asılsız. Onların belini kırana dek savaşacağız.” açıklamasını yapmıştır. Gallant 9 Ekim 2023 tarihinde “Elektrik yok, yiyecek yok, su yok, yakıt yok. Her şey kapalı. İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz.” demiştir. Ayrıca “Gazze’nin artık eskisi gibi olmayacağını, her şeyi ortadan kaldıracaklarını” belirtmiştir.
Bu ifadeler yukarıda bahsedilen eylemlerin soykırım kastı ile gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle UAD nihai kararında İsrail’in soykırım suçunu işlediği sonucuna varmalı, UCM de soruşturmayı soykırımı kapsayacak şekilde genişletmelidir. Güvenilir BM raporlarının ortaya koyduğu deliller ortada iken mahkemelerin farklı bir sonuca varması büyük tartışmalara neden olacaktır.
Son olarak ifade etmek gerekir ki rapor üçüncü devletlerin sorumluluğuna da değinmektedir. Zira rapora göre, soykırımı önleme ve cezalandırma yükümlülüğü sadece sorumlu devlete değil Soykırım Sözleşmesi’ne taraf tüm devletlere uygulanır. Devletler doğrudan veya dolaylı olarak soykırım eylemlerine karışmayı engellemek için somut önlemler almak zorundadır. Bu tür önlemlere askeri ve ekonomik yaptırımlar, İsrail’e silah, teçhizat veya jet yakıtı gibi unsurların transferinin durdurulması ile devletin yargı yetkisi altındaki kişi ve şirketlerden bu tür fiillere karışanların yargılanması da dahildir.
[2] Legal analysis of the conduct of Israel in Gaza pursuant to the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, A/HRC/60/CRP.3, 16 Eylül 2025.
[Doç. Dr. Ali Osman Karaoğlu, Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.