ABD'nin yeni Ukrayna stratejisi Rusya için bir fırsata dönüşür mü?
ABD’nin askeri yardım akışını kademeli biçimde azaltması, Ukrayna’yı stratejik olarak zayıf düşürerek barış masasına daha edilgen bir aktör olarak oturtacaktır

İstanbul
Türkiye Araştırmaları Vakfından Gürkan Demir, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik silah sevkiyatlarını azaltma stratejisini ve bu kararın Rusya-Ukrayna Savaşı'nın seyrini nasıl etkileyebileceğini AA Analiz için kaleme aldı.
***
2022 yılında Rusya-Ukrayna Savaşı başladığında, Beyaz Saray’da Joe Biden oturuyordu. Biden yönetimi, savaşın hemen öncesinde Ukrayna’ya NATO üyeliği vaadinde bulunarak Moskova’yı provoke eden bir pozisyon aldı ve Kiev yönetimini Batı kampında konumlandırdı. Savaşın patlak vermesiyle birlikte ABD, Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık askeri, mali ve lojistik destek sağladı. Aynı zamanda Avrupa devletlerini de bu politikaya entegre ederek, bir tür transatlantik dayanışma zemini oluşturdu.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Ancak Donald Trump’ın ikinci kez ABD başkanlığına seçilmesiyle birlikte, Washington’un Ukrayna politikasındaki yaklaşımı keskin bir dönüşüm geçirdi. Biden döneminde “özgürlük mücadelesinin simgesi” olarak yüceltilen Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Trump tarafından açıkça “otoriter” bir figür olarak tanımlandı. Bu retorik, Trump’ın küresel angajmana karşı izlediği stratejik geri çekilme politikasının sembolik bir tezahürü olarak nitelendirilebilir.
Ukrayna’da hızlı çözüm arayışı
Trump’ın dış politika vizyonu, “Önce Amerika” paradigmasıyla şekillenmektedir. Bu anlayış, ABD’nin uluslararası krizlerde liderlik üstlenmesini değil, maliyet-fayda ekseninde bir yeniden ölçeklendirme yapmasını öngörmektedir. Dolayısıyla, Trump yönetimi açısından Rusya-Ukrayna Savaşı'nın sürdürülmesi bir “ulusal öncelik” değil, tersine ABD ekonomisi üzerinde yük oluşturan bir angajmandır. Bu nedenle ABD, Ukrayna’da ‘hızlı çözüm’ arayışındadır.
Rusya’nın müzakere masasına sunduğu şartlar, fiili olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü imha etmekte ve ülkenin doğu ile güney bölgelerini kalıcı olarak Moskova’ya bağlamayı amaçlamaktadır. Bu koşullar Batı güvenlik mimarisi açısından da kabul edilemez düzeydedir.
Bu bağlamda, Trump yönetiminin “hızlı çözüm” politikası, pragmatist olduğu kadar risklidir de. Çünkü Rusya'nın taleplerini tümden reddetmek, savaşı uzatacaktır. Öbür taraftan taleplerin önemli bir kısmını kabul etmek ise uluslararası hukuku ve devletlerin egemenlik ilkelerini örseleyen bir emsal oluşturacaktır.
Ukrayna desteksiz dayanamaz
Ukrayna’nın Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşın sürdürülebilirliği, büyük ölçüde dışarıdan gelen askeri yardımlara ve Batı destekli lojistik hatlara bağlıdır. Nitekim, üç yılı aşkın süredir devam eden bu savaşta, Ukrayna'nın kendi ulusal kaynaklarıyla Rusya gibi bir süper güçle başa çıkabilmesi hem insan gücü hem de silah kapasitesi bakımından stratejik olarak mümkün değildir.
Öte yandan, Rusya savaşa topyekûn yönelerek 2022’den itibaren savaş ekonomisine resmen geçmiş bir devlettir. Uluslararası yaptırımların ağır baskısına rağmen, Rusya hem askeri üretimini genişletmiş hem de savunma sanayisini alternatif pazarlara yönlendirerek stratejik dayanıklılığını artırmıştır.
İşte bu kırılgan ve yüksek riskli tabloda, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik silah sevkiyatını kısmen askıya aldığını ilan etmesi diplomatik ve iç siyasi düzlemde de çok katmanlı sonuçlar doğurmuştur. Trump yönetiminin bu kararı, Washington’un Ukrayna’ya olan desteğini ilk kez geri çekmesi de değildir. Hatırlanacağı üzere, Trump daha önce de askeri yardımı ve istihbarat paylaşımını gerekçe belirtmeksizin durdurmuş, ardından iç ve dış baskılarla bu politikayı geri çekmiştir.
Ancak bu kez alınan karar, ABD federal sisteminin kurumsal refleksleriyle de ciddi şekilde çelişmektedir. Beyaz Saray kaynaklı kararın, Kongre’nin kilit komiteleriyle yeterli düzeyde istişare edilmeden hayata geçirildiği ileri sürülmektedir. Bu durum, Amerikan yönetim sisteminin temel taşlarından biri olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin fiilen devre dışı bırakıldığına işaret etmektedir. Bu adım, Trump’ın kişisel liderlik tarzının kurumsal devlete karşı konumlanmasının bir örneği olarak okunabilir.
Son kertede, Trump’ın Ukrayna’ya yönelik yardımı yavaşlatma kararı, Batı’nın Rusya’ya karşı oluşturduğu stratejik duruşu da zayıflatma potansiyeline sahiptir. Bu tür belirsiz ve kurumsal meşruiyetten uzak adımlar, Moskova’nın işine gelen ve savaşın seyri üzerinde asimetrik bir avantaj yaratan gelişmeler olarak değerlendirilmektedir.
Savaşın ötesinde bir plan
Trump ile Zelenskiy’nin Beyaz Saray’daki görüşmesini hatırlayalım. Trump'ın, Zelenskiy’e doğrudan “elinde hiçbir kozun yok” demesi, uluslararası kamuoyunun önünde açıkça verilmiş bir güç mesajıdır. Bu cümle, Rusya’nın da müzakere süreçlerinde kendisini daha avantajlı hissetmesine zemin hazırlamıştır. Çünkü ABD’nin desteği zayıfladıkça, Ukrayna’nın sadece Avrupa güçlerinin sınırlı katkısıyla Rusya’yla başa çıkabilmesi mümkün değildir. Trump bu dengeyi çok iyi analiz etmiş görünüyor ve bu bağımlılığı, pazarlık masasında bir kaldıraç olarak kullanıyor.
ABD’nin askeri yardım akışını kademeli biçimde azaltması, Ukrayna’yı stratejik olarak zayıf düşürerek barış masasına daha edilgen bir aktör olarak oturtacaktır. Moskova’nın ilhak ettiğini açıkladığı Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgeleri halihazırda Rusya tarafından "tartışma dışı" görülürken, bu alanların ötesinde kalan ve özellikle Karadeniz'e erişimi simgeleyen Odessa gibi kritik kentlerin de Kremlin’in stratejik hedefleri arasında yer alması, müzakere sürecini daha da karmaşık bir hale getirmektedir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in geçtiğimiz ay sarf ettiği “Rus askerinin girdiği her yer artık Rusya’dır” şeklindeki beyanı, Batı'nın Ukrayna'ya olan desteğinde görülebilecek her zayıflığın Moskova tarafından nasıl bir jeopolitik fırsata çevrileceğini de gözler önüne sermektedir.
Trump yönetimi, görünürde barışı hedefliyor olabilir. Fakat bu barış, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden ve stratejik egemenliğinden ciddi tavizler vermesi pahasına masaya gelebilir. ABD desteğinin bilinçli biçimde kısıtlanması, Ukrayna'yı “daha esnek” hale getirmek için bir baskı aracı haline dönüştürülmüş olabilir. Bu stratejik kurguda, sahada Rusya lehine gelişebilecek askeri ilerlemeler görebiliriz.
[Gürkan Demir, Türkiye Araştırmaları Vakfı Araştırmacısıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.