İsrail-Filistin çatışmasını konu alan yapımlar
Tarihi 1948 yılına uzanan İsrail-Filistin çatışmasının anlaşılmasına yardımcı olacak dizi, film ve belgeselleri derledik.

Ankara
İsrail ve Filistin'in uzun yıllara yayılan çatışması boyunca yaşananlar, tarihi arka planı, bölge halkının yaşamı ve dünyanın yaşananlara tepkisi açısından, pek çok ülkeden yapımcı ve yönetmenlerin ilgisini çeken bir konu oldu.
Çatışmaların 7 Ekim’den bu yana artarak devam ettiği bölgeye dair öne çıkan dizi, film ve belgeselleri sizler için derledik.1) Er (Private, 2004)
İtalya yapımı olan ve Saverio Costanzo tarafından yönetilen film, işgal altındaki Batı Şeria’da yaşayan yedi kişilik bir ailenin, evlerinin savaşın tam ortasında kalmasıyla, yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Evleri İsrail tarafından işgal edilen ve bir odada hapis hayatı yaşayan aile, mülklerini korumaya çalışırken bir arada tutunma savaşı da vermektedir.
2) Vaat Edilen Cennet (Paradise Now, 2005)
Hany Abu-Assad’ın yönetmen koltuğunda oturduğu film, İsrail’e intihar saldırısı düzenleyecek iki Filistinli erkeğin hazırlık aşamasını konu alıyor. Bu iki genç Filistinli, hayatlarının son gününe hazırlanırken, yönetmen, her an stres altında yaşayan insanların zihinlerine bir pencere açıyor. Altın Küre’de Ödül Töreni’nde Yabancı Dilde En İyi Film ödülünü alan film, Akademi Ödülleri’ne de aynı dalda aday oldu. Film, Altın Küre’de “Filistin’in adayı” olarak sunulurken, Akademi Ödülleri’nin yayımlanan aday listesinde de aynı sunumla yer aldı. Bu duruma tepki gösteren İsrailli yetkililer, akademiden Vaat Edilen Cennet'in törende Filistin devletini temsil edecek şekilde sunulmayacağına dair bir söz almaya çalıştı. Akademi, bu durumun ardından filmin temsil ettiği ülkeyi “The Palestinian Authority” (Filistin Ulusal Yönetimi) olarak tanımlamaya başladı. Yönetmenin gösterdiği tepkinin ardından bu tanımlama, ödül töreni sırasında "Palestinian Territories" (Filistin Toprakları) olarak değişti.
3) Münih (Munich, 2005)
Yönetmenliğini Steven Spielberg’in üstlendiği film, 1972 yılında Münih’te düzenlenen Yaz Olimpiyatları’nda, Kara Eylül (Black September) isimli Filistinli militan bir grubun İsrail olimpiyat takımından iki kişiyi öldürmesi ve dokuz sporcuyu rehin almasına dayanıyor. Film, Münih’te yaşananların ardından, İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad tarafından finanse edilen bağımsız bir grubun, cinayetlerle ilgisi olan 11 kişiyi öldürmek amacıyla Batı Avrupa’ya gitmesini konu alıyor.
Beş dalda Akademi Ödülleri’ne aday olan film, İsrailli suikastçıların eylemleri ile Münih’te gerçekleşen cinayetlere eşit bir bakış açısı sunması nedeniyle eleştiriler aldı. ABD’nin en eski ve büyük İsrail yanlısı örgütlerinden biri olan Zionist Organization of America (ZOA) 27 Aralık 2005’te film için boykot çağrısı yaparken, filmin senaristlerinden biri olan Tony Kushner için “İsrael-hater” (İsrail düşmanı) tanımlaması yaptı.
Filmde Lillehammer Olayı’nın yer almaması ise, kimilerince eleştiri sebebiydi. 21 Temmuz 1973'te, Norveç'in Lillehammer kasabasında garson olarak çalışan Faslı Ahmed Bouchikhi, Mossad ajanları tarafından, Kara Eylül’ün operasyon şefi Filistinli Ali Hassan Salameh zannedilerek öldürüldü. Olayın ertesi günü, cinayeti işleyen iki kişi de dahil, ekipten dokuz kişi ülkeyi terk etti. Geride kalan altı üye ise yakalandı. Suç ortaklığından hüküm giyseler de 1975’te İsrail’e geri gönderildiler.
4) Elya Süleyman’dan Filistin-İsrail meselesine bireysel bir bakış
Ortodoks Rum kökenli, Filistinli yönetmen olan Elya Süleyman’ın filmografisinde yer alan dört uzun metrajlı film, Filistin-İsrail meselesini bireysel açıdan, minimalist tarzda ve mizahi bir yaklaşımla ele alıyor.
İlk filmi, Bir Kayboluşun Güncesi (Chronicle of a Disappearance, 1996), İsrail’deki Filistinlilerin günlük yaşamlarını anlatıyor. Belli bir karakteri ya da hikayeyi takip etmeyen film, Filistin halkının içinde bulunduğu vatansız olma durumunun getirdiği huzursuzluğu aktarıyor. Süleyman’ın kendisi ve ailesinin aynı zamanda başrolünde de yer aldığı film, Venedik Film Festivali’nde En İyi İlk Film ödülünü aldı.
İkinci filmi Kutsal Direniş (Divine Intervention, 2002), Filistin-İsrail çatışmasını ve çatışma sırasında insanların yaşadıklarını mizah ile harmanlayarak anlatıyor. Bir skeçler bütünü olan film, Fransa’da düzenlenen Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. Akademi Ödülleri’nde Yabancı Dilde En İyi Film dalında Filistin’in aday adayı olarak kabul edilmemesi ise tartışma yarattı. 2002’nin sonlarına doğru, filmin yapımcısı Humbert Balsan, Akademi Ödülleri’nin başındaki kurum olan, Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi’ne filmin adaylık için yarışıp yarışamayacağını sorduğunu ve “Hayır.” cevabını aldığını belirtti. Balsan’ın açıklamalarına göre, cevabın arkasında yatan neden ise, Filistin’in ABD tarafından tanınmıyor oluşuydu ancak Akademi, uluslararası alanda tanınma açısından benzer durumda olan Tayvan ve Hong Kong’un adaylıklarını kabul etmekteydi. Akademi bu açıklamaların üzerine, filmin yönetmeni Süleyman’ın filmi aday olarak sunmadığı için bu durumun yaşandığını belirtti. Filmin ABD dağıtımcısı Keith Icove, Akademi ile görüşmeleri sırasında, Filistin tanınmadığı için, filmin aday adaylığının kabul edilemeyeceğini öğrendiklerini ve bu nedenle başvuru yapmadıklarını açıkladı. Bu tartışmalar devam ederken, 2002 yılı için, Akademi hem Çin hem de Tayvan’ın aday adaylıklarını kabul etti. Bu olaydan daha önce, 2000 yılında ise, Solomon and Gaenor, Birleşik Krallık’ın parçası olan Galler’i temsilen aday adayı olarak kabul edilmişti. Tüm bu tartışmaların ardından, Kutsal Direniş, bir sonraki sene yarışmaya hak kazandı.
Üçüncü filmi olan Geride Kalan (The Time That Remains, 2009), yarı-otobiyografik öğeler barındırıyor. Film, 1948 yılında İsrail hükümetinin kurulmasının ardından, pek çok Filistinli gibi yerlerinden edilen Süleyman’ın ailesinin yaşadıklarını anlatırken, o yıllardan günümüze bölgenin geçirdiği dönüşümü ele alıyor. Cannes Film Festivali’nde yarışan film, Asya-Pasifik Film Ödülleri’nde Jüri Ödülü’nü kazandı.
Dördüncü ve şimdilik son filmi olan, başrolünde yönetmenin yer aldığı Burası Cennet Olmalı (It Must Be Heaven, 2019) ise göçmenlik deneyimini, sorunlardan kaçmanın imkansızlığını ve kimlik arayışını Filistin-İsrail çatışması çerçevesinde ele alıyor.
5) Bu Denizin Tuzu (Salt of this Sea, 2008)
Annemarie Jacir’in ilk uzun metrajlı filmi olan film, Brooklyn’de yaşayan, Filistinli bir kadın olan Soraya’nın hikayesini anlatıyor. Soraya, dedesinin 1948’de sürgüne gönderilirken, birikimlerinin Yafa’daki bir banka hesabında dondurulduğunu öğrenir ve ailesine ait olanlara sahip çıkmak amacıyla Filistin’e bir yolculuk gerçekleştirir.
6) Beşir'le Vals (Waltz with Bashir, 2008)
İsrail yapımı, Ari Folman’ın yazıp yönettiği film, 1982 yılında Lübnan İç Savaşı sırasında asker olan yönetmen Folman’ın, yaşadıklarını terapi aracılığıyla yeniden hatırlama sürecini ele alıyor. Film, pek çok film eleştirmeni tarafından “savaş karşıtı ve dürüst” bulunsa da kimi eleştirmenler, filmi İsrail’in kültürel alanda sürdürdüğü “shooting and crying” geleneğinin bir devamı olarak gördü. “Shooting and crying” kavramı, askerlerin savaş sırasında gerçekleştirdiği eylemlerden pişmanlık duymasını, ancak bunun geç gelen bir pişmanlık olduğunu ve askerlerin bu durumu düzeltmek için somut hiçbir harekete kalkışmamasını ifade ediyor.
7) 3000 Gece (3000 Nights, 2015)
Filistinli kadınların ve çocukların yaşadığı zorlukları ekrana taşıyan Mai Masri’nin yönetmen koltuğunda oturduğu film hapisteyken doğum yapmak zorunda kalan Filistinli bir kadını merkezine alıyor. Parmaklıklar ardında, çocuğunu büyütmeye çalışırken, umut duygusunu yitirmemeye çalışan Layal, hapishanelerde tutulan onlarca Filistinlinin beyaz perdeye bir yansımasıdır.
8) Fauda (2015)
Bir İsrail yapımı olan, İbranice’de "kaos anlamına gelen ve uluslararası dağıtımını Netflix’in üstlendiği dizi, Filistin kasabalarına sızmak için Filistinli kılığına giren, gizli bir İsrail Savunma Kuvvetleri birimini konu alıyor. Dizi, Filistinlilerin tasvir edilişi, İsrail’in propagandasını desteklemesi ve Batı Şeria ile Gazze’deki askeri işgali göstermemesi açısından yoğun eleştiriler aldı. Right to Movement Palestine hareketinin kurucularından biri olan George Zeidan, dizi ile ilgili ele aldığı eleştiri yazısında, İsrail-Filistin meselesi ile ilgili çok fazla dezenformasyonun olduğunu, daha fazlasına gerek olmadığının altını çizerken, dizinin savunulduğu gibi tarafsız bir bakış açısı sunmadığını belirtti. Fauda’nın yanı sıra, Mossad’ın “melek” lakabını taktığı, Mısır ve İsrail için iki taraflı çalışan ajan Ashraf Marwan’ın hayatını konu alan The Angel (Melek, 2018) ve İsrailli casus Eli Cohen’in hayatını anlatan The Spy (Casus, 2019) gibi İsrail’in tarihini konu alan projelerin dağıtımının Netflix tarafından gerçekleştirilmesi bir takım eleştirileri üzerine çekti.
9) Farha (2021)
Darin J. Sallam’ın yönettiği film, savaşın vahşetini anlatırken, 14 yaşında Filistin'de ailesi ile yaşayan genç bir kızın hayatta kalma mücadelesini merkezine alıyor. 1948 yılında, “Nekbe” sırasında geçen filmde, gelecek hayalleri kuran Farha’nın yaşadığı köy, İsrail askerleri tarafından işgal edilirken, hayalleri yok edilen Farha’nın tanıklıkları savaşın korkunç yüzünü izleyicinin aklına kazıyor.
10) Beş Kırık Kamera (5 Broken Cameras, 2011)
Filistinli bir çiftçi olan Emad Burnat, amatör olarak kameramanlık ile ilgilenmekteydi. 2005 yılında dördüncü çocuğu dünyaya gelen Emad, aynı sene ilk kamerasına kavuştu. Bu sırada, İsrailliler, köyü Yahudi yerleşim yerinden ayırmak için bariyer inşa etti. Bu bariyer nedeniyle köyün zeytinlikleri buldozerle yıkıldı. Köylüler bu duruma direniş gösterdi. Emad, bu dönemde hem oğlunun büyümesini hem de bu direnişi filme aldı. Çok geçmeden olaylar büyüdü ve Emad’ın ailesi ve çevresi olaylardan yoğun bir şekilde etkilendi. Emad’ın bu süreçte, olayları belgelemek için kullandığı her bir kamera ya parçalandı ya da kurşunların hedefi oldu. Emad, 2009’da elindeki görüntüleri İsrailli yönetmen Guy Davidi’ye götürdü. İkili görüntüleri bir araya getirerek bu belgeseli meydana getirdi.
11) Born in Gaza (2014)
İki ülke arasındaki uzun yıllara yayılan savaş, en çok çocukları etkiledi. Bu savaşı konu alan pek çok belgesel, bölgeye, orada yaşayan çocukların gözünden bakmaya çalıştı. Bu belgesellerden biri olan Born in Gaza, 2014’ün yazında Gazze’de savaşın dehşetinin artarak devam etmesinin bölgede yaşayan çocukları nasıl etkilediğini konu alıyor. Belgesel, neden bombaların hedefinde olduklarını sorgulayan çocukları kameraya alırken, her an ölümle burun buruna yaşamanın ne demek olduğunu izleyicinin aklına kazıyor. Öldürülen Filistinli çocukların anısını yaşatmaya çalışan Eleven Days in May (2022) ise savaşın vahşetini birebir ekrana taşırken, İsrail’in on bir gün boyunca gerçekleştirdiği bombalamaya odaklanıyor.
12) Kudüs'ün Işıkları (2019)
M. Abdülgafur Şahin’in yönetmen koltuğunda oturduğu, yerli ve yabancı pek çok festivalden ödülle dönen belgesel, bir grup Filistinli çocuğun günlük hayatından kesitler sunuyor. Çekimleri 2018 yılında Ramazan ayında tamamlanan belgesel, kutsal şehirdeki bir Ramazan gününün 24 saatini kayıt altına alıyor. Kadim şehrin dar sokaklarındaki büyük dünya bir sosyal antropoloğun, bir fırıncının, bir seyyahın ve bir öğretmenin gözünden yansıtılıyor.
13) Gaza Fights for Freedom (2019)
2018-2019 yıllarında, protestoların zirve yaptığı dönemde çekilen belgesel, protestoların dünü ve bugününü anlatırken, kitle iletişim araçlarının göstermekten çekindiği nadir arşiv görüntülerini de ekrana taşıyor. Filistin halkının acısını, mücadelesini, kayıplarını dünya ile paylaşan belgesel, görülmeyenleri gösteriyor.
14) The Viewing Booth (2019)
Filistin-İsrail çatışması kapsamında, empati, öfke ve önyargı gibi kavramların ilk elden yeniden tanımlandığı bir belgesel olan The Viewing Booth, Maia Levy adında Yahudi Amerikalı bir üniversite öğrencisinin etrafında şekilleniyor. Ra'anan Alexandrowicz’in yönetmen koltuğunda oturduğu belgesel kapsamında, koyu bir İsrail destekçisi olan Levy'ye, Batı Şeria'da İsrail askeri yönetimi altındaki Filistinlilerin yaşam şartlarını tasvir eden videolar izletilerek, İsrail-Filistin meselesi hakkındaki fikirleri üzerine yeniden düşünmesi amaçlanıyor. Levy’nin tepkilerine anlık tanık olduğumuz belgesel, dijital çağ ve izleyici psikolojisi üzerine de ilginç bir seyirlik sunuyor.
15) Al-Nakba: The Palestinian Catastrophe (2013)
Al Jazeera yapımı bu dört bölümlük belgesel, 200 yıldan fazla geriye giderek çatışmanın yaşandığı topraklarda tarihsel bir yolculuğa çıkıyor. Napolyon’dan 19. yüzyıla, İngiliz Mandası’ndan İsrail devletinin kuruluş yılı olan 1948 yılına dek yaşananları ortaya koymaya çalışıyor.
Al Jazeera’nın bir başka yapımı olan The War in June 1967 (2017), sonuçları bölgede hala hissedilen, 1967 yılının haziran ayındaki altı gün süren savaşı anlatıyor.
16) The War in October: What Happened in 1973? (2013)
Bir başka Al Jazeera yapımı olan üç bölümlük belgesel, 1973 yılında yaşanan Yom Kippur Savaşı’nı, savaşın arka planını ve sonuçlarını ele alıyor.
Filistin halkının günlük yaşamına bakış atan ve yine Al Jazeera yapımı olan Weaponising Water in Palestine (2023) ise, işgalin ve iklim krizinin, Filistin halkını dünyada ciddi seviyelerde su sıkıntısı yaşayan toplumlar listesinin ilk sıralarına nasıl yerleştirdiğini anlatıyor.
17) Little Palestine: Diary of a Seige (2021)
Günlükvari bir stilde ilerleyen, Suriye’nin başkenti Şam’da yer alan şehrin en büyük Filistin mülteci kampı Yermuk’taki yaşamı arka planına alan belgesel, açlıkla ve savaşla mücadele etmeye çalışan insanları ekrana taşıyor.
18) Tantura (2022)
Belgesel, 1948 yılında, boşaltılan Filistin köylerinden biri olan Tantura'yı ve “Nakba” kavramını derinlemesine inceliyor. İsrailli bir yüksek lisans öğrencisi olan Teddy Katz, 1990'lı yıllarda, Filistinlilere yönelik yapılan bir katliamı belgeledi. İlk başta bu çalışması ile kutlansa da daha sonra diploması elinden alındı. Yıllar sonra, Katz’ın bulgularını doğrulayan yeni kanıtlar ortaya çıktı ve bu araştırma Tantura belgeselini ortaya çıkardı. Benzer bir konuyu ele alan bir başka belgesel, Born in Deir Yassin (2017), 1948’de işgal edilen ve boşaltılan Deir Yassin köyünün trajedisini, işgalde yer alan askerler ve ölüleri temizlemek için gönderilen gençlerin birinci elden tanıklıklarıyla anlatıyor.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.