Analiz

Dünya yaşlanıyor: Demografik sorunların altında hangi sebepler yatıyor?

İnsanlık tarihinde ilk kez neredeyse tüm dünya hep birlikte yaşlanıyor. Bu demografik dönüşüm, ekonomik, sosyal ve siyasi alanda potansiyel etkileriyle birçok ülkenin gündemini meşgul ediyor.

Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan  | 26.12.2025 - Güncelleme : 26.12.2025
Dünya yaşlanıyor: Demografik sorunların altında hangi sebepler yatıyor?

İstanbul

Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Nüfus ve Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan, dünyada yaşanan nüfus sorununun altında yatan sebepleri AA Analiz için kaleme aldı.

***

Dünya nüfusu hızlı bir dönüşüm geçiriyor. Sanayi devrimi sonrası hızla artan nüfus son dönemdeki gelişmelerin de etkisiyle eskisi kadar hızla yükselmiyor. Birleşmiş Milletler (BM) projeksiyonlarına göre günümüzde 8,2 milyar olan dünya nüfusunun 2080’li yıllarda 10 milyar seviyelerine ulaşıp ardından düşmesi öngörülüyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Genellikle Batı Avrupa ve Uzak Doğu’nun meselesi olarak düşünülen yaşlanma olgusu son yıllarda küresel bir mesele haline geldi. Öyle ki, 35 yıl aradan sonra Kasım 2025’te Doha’da ikincisi düzenlenen BM Sosyal Kalkınma Zirvesi'nin temel konularından biri de yaşlanma ve bunun getirdiği toplumsal ve ekonomik risklerdi. İnsanlık tarihinde ilk kez neredeyse tüm dünya hep birlikte yaşlanıyor. Bu demografik dönüşüm, ekonomik, sosyal ve siyasi alanda potansiyel etkileriyle birçok ülkenin gündemini meşgul ediyor.

Demografik dönüşümün altında yatan sebepler neler?

Aslında bu gelişmenin iki temel nedeni var; altta yaşlanma ve üstte yaşlanma. Altta yaşlanma, doğurganlığın hızla düşmesiyle birlikte alttan yeni nesillerin gelmemesi ve doğal olarak yaşlı nüfus oranın yükselmesi anlamına geliyor. Öyle ki, BM verileri dünya nüfusunun üçte ikisinin nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,1’in altında olduğu ülkelerde yaşadığını gösteriyor.

Uzun yıllar doğurganlığı yüksek seyreden Hindistan ve Bangladeş’in toplam doğurganlık hızı günümüzde 2,1 seviyelerine geriledi. Uzun yıllardır doğurganlığı düşük seyreden İtalya’da toplam doğurganlık hızı 1,3 Japonya’da ise 1,2 seviyelerine indi. ABD'de ise doğurganlık diğer ülkelere göre biraz daha yüksek seyretse de 1,6 ile yenilenme düzeyinin bir hayli altında. Arap ülkelerinden ise son durum Suudi Arabistan’da 2,0, Katar’da 1,7 ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) ise sadece 1,4. Ancak en büyük ve dramatik düşüş 0,75 ile Güney Kore’de bulunuyor.

Türkiye de doğurganlığı en hızlı düşen ülkeler arasında. 1960’larda 6,5 seviyelerinde olan toplam doğurganlık hızı 2000’lerin başında yenilenme düzeyine yakın seyrederken 2014 yılında bir miktar artış ile 2,19’a çıksa da ardından her yıl düzenli olarak düşerek 2024 yılında 1,48’e kadar geriledi. Değişik kıtalarda, çeşitli dinlere mensup, farklı ekonomik düzeylere sahip birçok ülkede hızla düşen doğurganlık ve bunun getirdiği riskler bu ülkelerde farklı veçheleriyle tartışılıyor.

Yaşlanmanın ikinci nedeni ise üstte yaşlanmadır. Doğuşta yaşam beklentisi son yüzyılda, Kovid-19, Sahra Altı Afrika’daki AIDS salgını ve Sovyet bloğunun yıkılmasının ardından Doğu Avrupa’da ölümlerin artması gibi bazı özel durumlar haricinde, tüm dünyada hızla yükselmiştir. 1950’lerde dünya genelinde 50 yıla bile ulaşamayan doğuşta yaşam beklentisi günümüzde kadınlarda 76, erkeklerde 71 yıldır. Türkiye’de de benzer bir şekilde hızla artan yaşam beklentisi kadınlar için 80, erkekler için 75 yıl ile dünya ortalamasının üzerindedir. Japonya, Güney Kore ve İsviçre gibi gelişmiş ülkelerde ise doğuşta yaşam beklentisi her iki cinsiyet için 85 yıl seviyelerindendir.

Doğum ve ölümü doğrudan etkileyen temel dinamik ise genellikle sosyal politikalar ve refah devletinin yapısı. Bu çerçeveden bakılırsa nüfus yaşlanması refah devletinin hem başarısı hem de başarısızlığı olarak değerlendirilebilir. Yaşlanma, refah devletinin bir başarısıdır çünkü evrensel sağlık hizmetlerinin yaygınlaşması, yeni tedavilerin ortaya çıkması, aşıların yaygınlaşması ve halk sağlığının bir sosyal politika meselesi olarak kabul edilerek politikalar üretilmesi, ölüm oranlarının tüm yaş gruplarında düşmesine ve insanların çok daha uzun yıllar yaşayabilmesine ve nüfusun yaşlanmasına imkan verir.

Bununla birlikte refah devletlerinin, kreş hizmetlerinin yetersizliği, ücretsiz ve kaliteli eğitime erişimdeki sorunlar, ücretli annelik izinlerinin sınırlı olması, aile dostu olmayan kentleşme ve konut sorunu gibi alanlarda değişen ekonomik ve toplumsal yapıya uygun sosyal politikalar üretememesi, doğurganlığın hızla düşmesine neden oldu. Ancak şu da özellikle belirtilmelidir ki, doğurganlıktaki düşüşün yegane sebebi ekonomik değildir. Kültürel değişimi de doğru anlamak ve buna uygun önlemler almak gerekir ki, bu da başka bir yazının konusudur.

Hangi politikalar demografik krizi önlemede etkili olur?

Demografik geçiş, toplumların zaman içinde yüksek doğum ve ölüm oranlarından düşük doğum ve ölüm oranlarına doğru yaşadığı yapısal nüfus dönüşümdür. Türkiye, 2010’lu yıllarla birlikte demografik geçişin yeni bir aşamasına geçmiş, bu dönemde hem ölüm, hem de doğum oranları düşük seviyelerde sabitlenmiştir. Ülkemiz demografik geçişi Batı Avrupa’dan çok daha geç tecrübe etse de bu dönüşümü çok daha hızlı yaşamanın getirdiği risklerle yüzleşmek zorundadır.

Bu demografik dönüşümler, işgücü piyasasında daralma, sosyal güvenlik sistemlerinde finansman sorunları ve yaşlı bağımlılık oranının artması gibi ekonomik riskler kadar, hane halkının küçülmesi, aile ve akraba ilişkilerinin dönüşmesi, nesiller arası ilişkilerin zayıflaması, yalnızlaşma gibi toplumsal riskleri de beraberinde getirir.

Bu yeni demografik durumun çözümü ise, toplumda kaygı uyandıran bir söylemden ziyade bu dönüşümün doğru analiz edildiği ve uzun vadeli politikalar üretildiği yapıcı bir demografik söylemin benimsenmesidir. Bunun da dört temel boyutu vardır.

Bunlardan ilki, refah devletinin yetersiz kaldığı sosyal politikaları güçlendirerek doğurganlığın daha da düşmesini önlemek ve toplam doğurganlık hızını 2,1 seviyesine yaklaştırmaya yönelik çaba göstermektir.

İkinci olarak aktif yaşlanma ile yaşlanan nüfusun ekonomiye ve topluma katkı vermesi için yeni imkanlar geliştirirken aynı zamanda yaşlanan nüfusun refahını da gözetecek politikalar gerçekleştirmek.

Üçüncü önemli ayak ise doğru ve planlı bir göç politikasıyla uzun vadede işgücünde meydana gelecek boşlukların hızla kapatılması sağlamak.

Son olarak yapay zeka ve robot teknolojileri ile yaşlanan nüfusun getirdiği ihtiyaçlara cevap üretmektir.

Bu politika önerilerinin temel gayesi ise demografik dinamikleri kontrol etmekten ziyade vatandaşların refahını artırmaya yönelik olmalıdır. Doğru politikalarla desteklenen bu refah politikaları demografik meydan okumalara uzun vadede zaten cevap verecektir.

[Prof. Dr. Mehmet Fatih Aysan, Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Nüfus ve Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürüdür.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.