Dolar
39.04
Euro
44.29
Altın
3,295.99
ETH/USDT
2,680.90
BTC/USDT
110,472.00
BIST 100
9,213.58
Ekonomi, arşiv

Hükümet maksimum büyümeden feragat ediyor

Yapı Kredi Başekonomisti Akçay, "Hükümet, büyümeyi ileride daha sürdürülebilir ve yüksek kılmak için bugün maksimum büyümeden feragat ediyor. Bunun reklamının yapılması gerekiyor" dedi.

08.01.2015 - Güncelleme : 08.01.2015
Hükümet maksimum büyümeden feragat ediyor

İSTANBUL - Murat Birinci/Zeynep Duyar

Yapı Kredi Başekonomisti Cevdet Akçay, yaptığı açıklamada, Türkiye'nin büyümenin kompozisyonunu iç talepten dış talebe kaydırma isteğini gerçekleştirdiğini ancak Türkiye'de net ihracatın büyümeye kalıcı olarak pozitif katkı yapmasını beklemenin çok gerçekçi olmadığını söyledi.

Türkiye'de net ihracatın büyümeden "çalmasının" minimum düzeyde tutulması gerektiğini, Türkiye'nin her zaman iç talepte ciddi şekilde büyümek durumunda olduğunu belirten Akçay, büyüme tarafında özel sektör yatırım harcamalarının katkısının ciddi şekilde artmasının elzem olduğunu, özel kesim tüketim harcamalarının da makul düzeylerde gitmesi gerektiğini dile getirdi.

Türkiye'nin talep tarafında içten dışa kaymayı gerçekleştirmesi gerektiğine dikkati çeken Akçay, şöyle devam etti:

"Bu da oluyor gibi görünüyor. Lakin iç talep büyümesi hala yeterli değil ama bunun bu yıla dair çok özel bir durum olduğu kanaatindeyim. Türkiye özelinde bakıldığında, 2013 çok enteresan bir yıldı. Çünkü gelişmekte olan piyasalar iki Fed şoku yaşarken Türkiye bu şokların yanlarına ilişmiş iki nevi şahsına münhasır siyasi şok daha yaşadı. Mayıs 2013 sonunda Fed'in parasal genişlemeyi sonlandıracağı açıklaması ve Gezi ikilisi, yıl sonunda Aralık’ta devreye giren Fed'in varlık alım azaltımına başlaması ve 17-25 Aralık soruşturma şoku ikilisi. Yani tüm gelişmekte olan ülkeler iki Fed şoku yaşarken, Türkiye iki çift şok yaşamak durumunda kaldı."

Bu katmerli şok ve seçimlerin yarattığı tedirginliğin etkisinin iç talep açısından 2014'ün 3 çeyreğinde görüldüğünü ifade eden Akçay, piyasa hissiyatı açısından en çok etkilenen kalemlerin özel tüketim, özel yatırım ve stok değişimi olduğunu dile getirdi.

Cevdet Akçay, Türkiye'nin kamu harcamalarından büyümeye katkı yapabilecek hale geldiğini belirterek, doğru kamu mallarına yapılacak yatırım harcamalarının (altyapı, eğitim ve sağlık başta olmak üzere) büyümeye sadece direkt katkı yapmayıp özel sektörün verimliliğini de artırarak büyümeye orta-uzun vadede artı bir dolaylı katkı sağlayacağını vurguladı.

Finans krizi sırasında sistemi ayakta tutabilmek için ciddi bir kamu borç yükü altına girmek zorunda kalan birçok Batı ekonomisinin mali politikalar tarafında fazla bir marjı olmadığını anlatan Akçay, Türkiye’deki durumun bunun tam tersi olduğunu ve 13 sene önce dünyanın en riskli borç dinamiklerinden birine sahip olan Türkiye'nin bugün "mali lüks" olarak adlandırılabilecek bir fırsatı bedelini de ödeyerek kazandığını söyledi.

"Bugün büyümeyi maksimize etmek, ilerdeki büyümeden feragat etmektir" 

Hem dış talebin büyümede payının artırılmaya çalışıldığını hem de kamu harcamaları yoluyla Türkiye'ye her yıl 1-1,5 puanlık büyümeyi hiç bir borç maliyeti getirmeden yapabilecek durumda olunduğuna işaret Akçay, şunları kaydetti:

"Bunu makrocular nedense kayda geçmiyor. Bu mali lüksün matematiksel ifadesi olan denklem 2001 ve 2002 yıllarında Turkiye'nin, default etmekten başka çaresi olmadığını anlatanların kullandığı denklemin aynısıdır. O zaman çok gözdeydi, bugün ise pek itibar edilmiyor aynı denkleme... Türkiye şu yola girmek durumunda; kamu tarafından 1-1,5 puanlık büyüme sağlayacaksınız, net ihracatın büyümeye katkısı pozitiften sıfıra meyledecek ya da düşük negatif düzeylerde olacak, özel kesim yatırım ve tüketim kanadından da  3-4,5 puanlık bir katkı göreceğiz ve Türkiye 4,5-5 büyüyecek. Türkiye'nin en iyi büyüme modeli bence bu. Buraya gidişte mesafe aldık. Türkiye'deki iç talebin daralmış olması yapısal değil konjonktüreldir. Bunu faize bağlamak da yapısal faktörlere bağlamak da yanlıştır. Türkiye'nin önünün açık olduğunu gördüğü takdirde ben yatırımcıların daha rahat hareket edeceğini düşünüyorum." 

Cevdet Akçay, 2014 yılı büyümesinin yüzde 3,3'ün biraz altında, yüzde 3 civarında olabileceğini kaydetti. 

Bugünün büyümesini maksimize etmeyi çalışmanın, ilerde sağlıklı büyümeden feragat etmek anlamına geldiğini belirten Akçay, "Kompozisyonu düzelterek giderseniz, ilerde daha yüksek büyüme oranlarını belki yüze 6'ları daha sürdürülebilir kılma şansınız var" dedi.

Orta vadeli programların (OVP) bu konuda siyasi iradenin en kayda geçmiş temennisi olarak görülmesi gerektiğini vurgulayan Akçay, OVP'lerin büyümeyi maksimize etmeye değil, ibreyi doğru yola iletmeye çalıştığının göstergesi olduğunu vurguladı.

Bunun çok doğru bir hareket olduğunun altını çizen Akçay, "Siyasi iktidarların ömrü bir dahaki seçimle sınırlıdır derler. Onun için alacakları kararlarda popülist olmaları normaldir derler ama biz Türkiye’de iktidarın bunu yapmadığını, büyümeyi belki kendisinin iktidarda olmayacağı bir zamanda daha sürdürülebilir ve yüksek kılmak için bugün bundan feragat ettiğini görüyoruz. Bence bu çok önemli, bunun reklamının yapılması lazım ama kendileri de bunu dillendirmiyor. 'Büyümeyi maksimize etmekten ziyade, kısa dönemde kompozisyonu değiştirip, orta ve uzun vadede yüksek kılınır halde getirmek istiyoruz' bence süper bir slogan olurdu" diye konuştu.

Bunun vurgusunu sorumlu bakanların yer yer yaptığını ifade eden Akçay, yine de bu hedef ve algıyı daha geniş bir sahiplenmenin iktidar açısından daha kuvvetli bir reklam aracı olacağını kaydetti.

"Petrol 30 dolarlara inerse bayram ederiz"

Cevdet Akçay, petrol fiyatlarındaki düşüşe ilişkinse, Türkiye'nin ağır enerji ithalatçısı bir ülke olması sebebiyle, enerji ihraç eden ülkelerin haritadan silinmemesi şartıyla en düşük fiyat neyse o fiyatın istendiğini ifade etti.

Petrolün varil fiyatında 10 dolarlık bir düşüşün, büyüme tarafında yüzde 0,2-0,4 arasında katkı yaptığını, enflasyonu ise yüzde 0,3-0,5 aşağı çektiğini belirten Akçay, fiyatın 25-30 dolar düşmesi halinde çok büyük bir büyüme katkısı olacağını kaydetti.

"Ülkeler enerji ithalatçısı ve enerji ihracatçısı diye ikiye ayrılıyor. Nasıl ki 120 dolarlarda ihracatçı ülkeler sevindi, 30 dolarlarda da ben bayram ederim. Türkiye için petrol fiyatı ne kadar düşük ise o kadar iyi" diyen Akçay, düşük petrol fiyatını ticari partnerlerin gelirlerini etkileme ve ticarette daralma yaratma gibi negatif etkilerinin tali kalacağını söyledi.

Fed'in faiz artırım kararına ilişkin Akçay, genelde piyasa ile herhangi bir merkez bankasının durumu okuyuşunun aynı olabileceğini ancak böyle bir durumda merkez bankalarının her zaman riskleri vurgulamayı seçeceğini belirtti.

Merkez bankalarının doğası itibarıyla daha muhafazakar olduğunu ve piyasa kadar iyimser olamayacağını aktaran Akçay, şunları kaydetti:

"Fed, '2015’te daha düşük enflasyon bekliyorum' diyor. Bu, faiz artırımı konusunda aralık ayında yaptığı revizyonda eylüle göre biraz daha ‘güvercin’ olmasını getirir ve bence öyle de oldu. Şimdi insanlar ABD’de büyümeyi kafaya taktı, büyüme iyi ama enflasyon düşük…Eğer enflasyonsuz büyüme yaratabiliyorsanız, faiz tarafında enflasyonlu büyüme yaratma durumuna kıyasla daha güvercin olursunuz. Niye piyasalar bu revizyonu böyle okumadı çok anlamadım. Faiz artırımı elbette gelecek ama patikasına dair daha mutedil bir dil gerektiriyor. Fed Başkanı Janet Yellen 'Faizde yüzde 2,75 düzeyine geleceğiz ama gelişimiz daha yumuşak olacak' dedi. 'Gelemeyebiliriz' deseydi, piyasada balon yaratma ihtimali artardı. Onu da yapamaz. Hem büyümeyi sürdürülebilir kılmaya çalışması lazım hem de bunu varlık fiyatlarında balon yaratmadan yapmak istiyor, son derece hassas bir denge. Onun gerektirdiği dili de kullanıyor ama o dilin yorumlanmasıyla ilgili benim problemlerim var."

Fed'in dolayısıyla hassas dengeyi sağlamaya çalıştığının altını çizen Akçay, Fed'in faiz artırımı başlamaya yakınken, bir volatilite raundu yaşanacağı öngörüsünde bulundu.

Türkiye'de gösterge kağıdın faizinin yukarı çıkmasının iyi olduğunu belirten Akçay, "Aşağı gidecek yeri kalmamıştı. Bu enflasyon oranlarında faiz doğru bir yerde duruyor. Faiz aşağı geldiğinde buralarda tutabilirsek, petrol fiyatlarında yukarı sıçrama olmazsa, TL'de değer kaybı baskısı/beklentisi olmazsa, yeni vergiler devreye girmezse, Fed'in faiz artırım süreci başladığında Türkiye'de bazılarının beklediği ve reklamını yaptığı şokun yaşanması için bir sebep yok. İşin bu tarafı felaket tellallarına dair bir değerlendirme ama 'petrol fiyatları düşerken sen neden faizleri düşürmüyorsun?' demek de abes. Merkez bankaları yatırım bankası değildir, petrol fiyatının nerelerde istikrar kazanacağına dair sağlam bir veri henüz yok. Hiç bir merkez bankası piyasadan daha saldırgan olmamalıdır" diye konuştu.

TCMB'nin hak ettiği itibar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son dönemdeki politikaları hakkında değerlendirmelerde bulunan Akçay, TCMB'nin hak ettiği itibara birkaç istisnai dönem dışında hiç sahip olamadığının, bunun da çok yönlü ve çok girift bir algı probleminden kaynaklandığını belirterek, Merkez Bankası üzerinde faiz indirim baskısı yapan bazı siyasilerin, aslında TCMB'nin merkez bankacılık literatürüne ne kadar özgün bir katkı yaptığını görmemesinin acı olduğunu söyledi.

TCMB'nin muhtemelen ikinci 'kitaplara geçme' durumunun söz konusu olduğunu dile getiren Akçay, şöyle devam etti:

"IMF Araştırma Başekonomisti Olivier Blanchard tarafından 'Eski açmaz denen şeyi yumuşatan çözüm' olarak TCMB'nin paketi literatüre zaten geçmişti. İkinci olarak ise TCMB, bunu gerektiği kadar reklam etmiyor. TCMB bir ekonomideki aşırı talep durumuna bakar. Aşırı talebin eksi ya da artı durumuna göre politika aracınızı kullanırsınız. Eğer aşırı talep varsa politika faizini yukarı çekersiniz, bütün faizler yukarı gelir ekonomi soğumaya başlar. Ekonomi eğer çok soğuduysa, o zaman politika faizini aşağı çekersiniz bütün faizler aşağı iner. Ekonomi canlanır. Bu kitaptaki ideal durum ama akılda tutmak lazım ki başta enflasyon olmak üzere başka değişkenler de var ve dünya her zaman kitaba uygun çalışmıyor. Yanlış saiklerle ya da yanlış zamanda yapılan faiz hareketlerine piyasanın ters reaksiyon vermesi ender rastlanan bir durum değildir.

Burada TCMB'nin yeni katkısı şu: TCMB, mevzuya aşırı talep diye bakmıyor. Talep ayrı arz ayrı diye bakıyor. Ben bunlar için tek enstrüman kullanmayacağım, talep tarafı için makro ihtiyati tedbirleri kullanacağım, faize dokunmayacağım diyor. Arz tarafında faiz yükü oluşturmamak için bunu yapıyorum diyor. Yani TCMB, faiz indirsin diye ısrar eden siyasilerin aslında TCMB'nin yaptığından fena halde hoşnut olması lazım. Şöyle düşünmekte fayda var. TCMB, Türkiye için sürdürülebilir reel faiz oranları olarak 1,5-2 bandını görüyor ve buradan da fazla sapmak istemiyor. Buralarda bir kararlılık sağlamaya çalışıyor. Farzedin ekonomi çok ciddi bir canlanma sürecine girdi ve fena halde ısınmaya başladı. TCMB faiz artırmaktan ziyade makroihtiyati tedbirlere gidecektir, faiz nihai müdahale aracı olarak kalacaktır.  Ama yazılı olan kitap artır faizi diyor. Yaptığı aslında çok basit bir şey; aşırı talebe tek değişken değil talep ve arz ikilisi ve iki değişken olarak bakmak, bunlara ayrı müdahale saikleri saptamak. Çok basit ama daha önce kimsenin aklına gelmemiş. Ben de kaçırmışım ama 60 yıl daha çalışsam aklıma gelmezdi. Ama bu insanların gelmiş. Bunu takdir edelim, destek verelim. İşlerini zorlaştırmayalım ama belki de en önemlisi kul hakkı yemeyelim."

Akçay, yabancı yatırımcıların Türkiye'yi okuma konusunda çok zorlandığını ifade etti.

Türkiye'yi iyi okumak ve doğru deşifre etmek için ciddi vakit harcanması gerektiğini belirten Akçay, çoğu yatırımcının böyle bir durumu ve lüksü olmadığını anlattı.

Akçay, şunları kaydetti:

"Yatırımcılar Wall Street Journal'ı,  New York Times'ı, Financial Times'ı ya da Bloomberg'i açıyor ve oradan aldığı haberler üzerinden Türkiye algısı oluşturuyor. Önce o algıyı sileceksiniz ve o algının yerine başka bir şey koyacaksınız. Bu zor bir süreç. Polonya'nın, Brezilya'nın, Endonezya'nın ya da  Çek Cumhuriyeti'nin böyle bir problemi yok. Bir tek Türkiye'nin bu kadar akut bir problemi var. Bu algıyı yıkmak için ciddi çaba lazım. Bunu sadece devlet eliyle yapmak mümkün değil. Sivil toplum kuruluşlarına ve özel sektöre büyük görev düşüyor. Özel sektör bunu fiiliyatta yapıyor ama retorikte zorlanıyor. Örneğin benim yakından bildiğim finans sektöründe iyimser bir Türkiye senaryosu var, bütçelenen rakamlar iyiye gidecek bir ülkede anlamı olan rakamlar. Ancak kendi yaptığını yabancı yatırımcıya anlatmakta o kadar mahir değil, çünkü fiiliyatta hayata geçirdiğinin retoriğini üretmekte zorlanıyor. Bu sektöre has bir durum değil, daha sektör-üstü bir uyum problemi. Ama giderek yumuşuyor ve yok oluyor kanısındayım.  Türkiye'yi büyük resimden okumak lazım." 

"Ülke ekonomik olarak iyiye gidiyor ama siyaseten kötüye gidiyor" lafının çok duyulduğunu söyleyen Akçay, bu tuhaf birlikteliğin olabilmesinin güç olduğunu, ya ikisinin de iyiye ya da ikisinin de kötüye gitmesi gerektiğini belirtti. Ekonominin temel belirleyici olduğuna inandığını aktaran Akçay, yine de siyaseten kötüye gittiğine inanan bir toplumda iktisadın iyiye gitmesinin ya da gideceğine inanılmasının mümkün olmadığını söyledi.

"Türkiye'nin siyaseti ve ekonomisi kötüye gidiyor diyenlerle temelde bir metodolojik sorunum yok çünkü buradan kendi içinde tutarlı bir argüman yaratmaya çalışabilirler. Ben bu kanaatte değilim ama bunu öne sürenlerin ne dediğine bakmanın ve karşı argüman getirmenin bir anlamı elbette var ama ekonomide iyiye gidişin yanına siyaseten kötüye gidiş senaryosunu koyduğunuzda bu imkansız uyum konuşmayı bile anlamsız kılıyor" diyen Akçay, 8 ay evvel önünde 3 seçim olan ve fena halde belirsizlikle dolu bir ülkeden bahsedildiğini ve 2015 yılı genel seçimlerini kafaya takan yabancı yatırımcının olmadığını söyledi.

"Çözüm süreci Türkiye'nin de Ortadoğu'nun da çehresini değiştirecek"

Çözüm sürecinin Türkiye ekonomisine katkısını değerlendiren Akçay, kendisinin iflah olmaz bir iyimser olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Verilere baktığımız zaman iyimser olmamak için bir neden yok. Hangi vade ile baktığınızla ilgili problem var. 6-7 Ekim olayları ve Cizre'deki son gelişmeler oluyor ama bunlar da  tutmuyor. Bu olayların arkasında bir amaç varsa bu hasıl olmuyor ve olmayacak. Hem Türk hem de Kürt tabanında bu meselenin çözümüyle ilgili siyaset üstü bir irade var. Bu yüzden bu zemin çok sağlam. 7-8 yıl sene evvel yabancılara yazdığım bir raporda 'Türkiye'nin normalleşme süreci Kürt meselesinde şunu da beraberinde getiriyor demiş idim: ‘Öyle bir zaman gelecek ki çok uzak olmayan yakın bir gelecekte Türk-Kürt bölünmesi diye gördüğümüz durum 'makul Türk-makul Kürt' koalisyonuna karşı 'gayrimakul Türk-gayrimakul Kürt' koalisyonu kapışmasına dönüşecek. Bence bugün bu oluyor. İki siyasi taraf kendi içinde bölünmüş ama makuller gayrimenkullere karşı bir araya geliyor. Veriler ağırlığın makuller tarafına doğru döneceğini gösteriyor uzun bir zamandır ve ben bu meselenin artık illa ki çözüleceğini düşünüyorum. Türkiye'nin de Ortadoğu'nun da çehresi değişecek." 

Cevdet Akçay, Irak'ın Türkiye'nin doğal ticaret partneri olduğunu ve özelde de Kuzey Irak'ın dünyaya açılan penceresinin Türkiye olduğunu belirterek, Türkiye’nin bunu bir hükümranlık ilişkisine döndürmek için ne niyeti ne de bu yolda bir gayreti olduğunu söyledi.

Akçay, "Hem Kuzey Irak yönetimine hem de Irak merkezi yönetimine ekonomik ve siyasi partner olarak bakmak dışında bir niyetini şimdiye kadar hiç okumadım. Gelecek dönemde Kuzey Irak-Türkiye ve muhtemelen bir miktar gecikme ile Suriye sınırı da Belçika-Lüksemburg-Hollanda sınırı gibi olacak. Malların, servislerin ve insanların geçişi minimum kısıtlamayla gerçekleşecek  ve burası ticareti son derece gelişmiş bir zone olacak" dedi.

Türkiye'nin özellikle Kuzey Irak'la ticari ilişkilerinin son derece geliştiğini, Suriye ile de bunun yapılmak istediğini ancak yaşanan olaylar nedeniyle gerçekleştirilemediğini kaydeden Akçay, "Türkiye, bölgede pazar yaratmaya çalışıyor. Bence Hükümet şunu anladı. Ortak ekonomik pazarlar siyasi beraberliği de otomatikman getiriyor. Bunun başladığının ciddi emareleri var. Irak merkezi yönetiminin milli petrol şirket SOMO, Kuzey Irak petrolünü resmen Türkiye üzerinden ihraç ediyor. Bu durum 2 ay evveline göre devrimsel nitelikte bir dönüşüm. Daha önce tankerler petrolü aldı açıkta bekletiliyor gibi haberler manşetlerde iken SOMO haberini manşetlerde göremedik. Esas manşetlik haber bu. Maliki sorunu çözüldü. Irak merkezi yönetimi ile işler düzeliyor ve gelişiyor" değerlendirmesini yaptı.

Jeopolitik risklerin bir günde ortaya çıkmadığını, bir günde de yok olmayacağını ve bu risklerin her zaman varolacağını, önemli olanın Türkiye açısından bu risklerin artıp artmadığı olduğuna işaret eden Akçay, verilere bakıldığında durumun daha net anlaşılacağını belirtti.

Akçay, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kobani manşetlerden inmiyordu. Şimdi ise bir tane Kobani manşeti göremiyoruz.  Ne oldu? Türkiye 'sadece Peşmergeler Kobani'ye girebilir' dedi. Peşmergeler girdi, Türkiye’nin kontrolünde olan bir gelişme yaşandı ve Kobani manşetlerden indi. SOMO Türkiye üzerinden ihracat yapıyor. Bunlar görmek isteyene son derece açıklayıcı gücü olan bir veri setidir. Göstergeler jeopolitik risklerin azaldığını gösteriyor. O yüzde enseyi karartmayalım. Türkiye'nin dış politikadaki dik duruşu primlerini yavaş yavaş yapmaya başladı.

Türkiye'nin potansiyel büyüme hızı aşağıya gelmiş diyenler var. Üfürmek serbest.  Bununla ilgili bir tane kayda değer analiz ya da hesap görmedim. Bunun hesap edilmesinin denendiği analitik bir çalışma yani üretim fonksiyonu tahmini de  görmedim. Pek mümkün de değil çünkü böyle bir çalışma için gerekli olan Türkiye'nin sermaye stoku datası mevcut değil. Çok az kurumda bu verinin türetilmiş hali var ama üfürenler onlar değil. Bir tane denkleme bile başvurmadan Türkiye'nin büyüme potansiyeli aşağıya geliyor diyenleri dikkate almıyorum. Türkiye reel faizlerini yüzde 11'lerden yüzde 1,5-2'lere indiriyorsa, yatırım ortamını değiştiriyorsa, kalitatif değişkenler iyileşme gösteriyorsa Türkiye'nin büyüme potansiyeli nasıl aşağıya gelir anlayamıyorum."

"Rusya ile Türkiye'nin örtüşmeyen politikaları güçlü devlet olma sendromu"

ABD ve AB'nin Rusya'ya yaptırımlarının Türkiye ekonomisine etkisini değerlendiren Akçay, Rusya'nın resesyona girme ihtimalinin yüksek olduğunu ifade etti. Rusya'nın petrol gelirlerinin azalmasıyla Türk mal ve hizmetlerine olan talepte bir daralmaya sebep olacağı belirten Akçay, "Büyük resimde petrol fiyatlarının aşağıya gelmesiyle elde edilecek kazanç bunlardan çok daha fazla olacak" dedi.

Türkiye ile Rusya arasında 100 milyar dolarlık ticaret yapma anlaşması, nükleer reaktör yapımı gibi girift bir yapı görüldüğünü aktaran Akçay, şöyle konuştu:

"Türkiye ile Rusya arasındaki ilişki bozulmayacak. Bazı konularda (Suriye, Kırım gibi) Rusya ile Türkiye'nin örtüşmeyen politikaları var. Belli noktalarda ayrışma olabilir. Bu güçlü devlet olma sendromu. Diğer ülkelerde ilişkileriniz belli alanlarda çetrefilli olabilir, belli alanlarda ipek gibi olur. Edilgen devlet konumunda olduğunuz zaman bir başka ülke ile ilişkileriniz siyah beyazdır. Ya her konuda iyisiniz ya da her konuda kötüsünüzdür. Belli bir yere göre kendinizi konumlandırırsınız. Türkiye artık edilgen konumundan çıkma opsiyonunu kullandığı için bu tür siyah beyaz olmayan ortaklıklara girmek durumundadır ama artık esamesi okunan bir devlet olduğu için bunu yapabilmek hatta yapmak durumunda olduğunu anlamak lazım. Bunun yaratacağı sıkıntılar da elbette olacaktır ama maliyetsiz kazanç kavramı sadece iş dünyası ve ekonomi için geçerli değil, siyasette de durum aynı. Ama güçlenme denen olgu bir devleti bu yola mecburen ittirir, gri alanlar artık kaçınılmaz olur. 2015 yılında ekonomik açıdan Rusya zor durumda olacak. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Putin'e olan halk desteğinin azalacağını düşmüyorum ve hatta destek artabilir. Batı’nın Rusya ile olan problemini  Batı Putin'e karşı kullanmaya kalkarsa geri tepme ihtimalini bayağı fazla görüyorum."

"TCMB literatüre katkı yaptı"

Ekonomi yönetimindeki bir değişikliğin piyasaya muhtemel yansımasının olup olmayacağı hakkındaki görüşlerini paylaşan Akçay, bu konunun çokça konuşulduğunu ve yatırımcılara bunun hiç ilgilenilmemesi gereken bir konu olduğunu anlattığını söyledi.

Akçay, şunları söyledi:

"İçerde kim gidecek kim gelecek konuşuluyor bir süredir. Başta bu Ali Babacan'a yapılan bir haksızlık. Babacan, nihayetinde bir liderin altında çalışan bir insan. Lidere aslında bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek şunu söylüyorsunuz: 'Eğer sen bu adamı alırsan burası bundan sonra yangın yeri'. Bu o lidere o kadar kötü bir kart açma ki, birazcık inat bir lider olsa şunu der: 'Onu görevden alacağım, yerine başkasını koyacağım ve hiçbir şey olmayacak göreceksiniz'. Bu tabii ki yapılmadı çünkü söz konusu kararları alma durumunda olan mercilerin terbiyesi de buna müsait değildi. Piyasa bunun söz konusu terbiyeye müsait olmadığını uzun süre anlayamadı... Ali Bey bir demecinde 'Bizde görevi bırakma yoktur, görevden alınma vardır, kamuya hizmetin ayrı bir hazzı ve değeri vardır' dedi. Babacan, aslında birileri beni görevden almadığı sürece ben buradayım diyor. Prosedürel olarak baktığınızda da Bakan olmak için milletvekili olmaya gerek yok. Babacan üç dönem kuralına takılır, dışarıdan bakan olarak atanır. Bu konular neden ortaya çıkıyor hiç anlamıyorum."

Türkiye'nin çok istisnai bir Merkez Bankası performansı olduğunu vurgulayan Akçay, 2008 yılından ama özellikle 2010 sonundaki ‘ortodoksi dışı/alışılmamış paket’ sendromunun atlatılmasından  itibaren insanların gecikmeyle de olsa TCMB ve Başkan Erdem Başçı'ya hakkını verdiğini ve vereceğini düşündüğünü söyledi.

Akçay, sözlerini şöyle tamamladı:

"Çok önemli işler yapıyorlar. Zihinsel/entelektüel bağlamda ama aynı zamanda pratikte de çok efor sarfediyorlar. Merkez bankacılığı literatürüne katkı yaptılar ve yapmaya da devam edecekler. Batı'nın üstünlüğünün sorgusuz sualsiz kabul edildiği finans dünyasında bu insanların  katkısı gecikmeyle de olsa kayda geçti. Bu kurumsal başarıya bir Türk markası başarı hikayesi diye bakmak lazım. Bunun Batı dünyası tarafından geç kabulünün mazeretleri bulunabilir ama bu ülkenin yerel insanlarının bu başarıyı görmezden gelmelerinin bir açıklamasını bulmak çok zor. Bunu art niyetle kabullenmeyenler var, onlara yapacak bir şey yok ama kul hakkı yemekten imtina etmesi gerekenlerin biraz daha ehliyet sahibi insanların vasıtasıyla becerilenleri değerlendirmesinde fayda var. Eğer bir yargıya varmak durumunda isek ya işin ehli olduğumuzdan emin olmamız ya da ehil olduğundan emin olduğumuz insanlardan rehberlik aldığımızdan emin olmamız lazım."

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın