Dolar
40.65
Euro
47.31
Altın
3,367.20
ETH/USDT
3,592.40
BTC/USDT
114,065.00
BIST 100
10,914.43
Dünya

Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombasından 80 yıl sonra bile dünyadaki nükleer tehdit devam ediyor

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) 2025 raporuna göre, dünyada neredeyse yüzde 90'ı ABD'nin ve Rusya'nın elinde olmak üzere toplamda tahmini 12 bin 241 nükleer başlık bulunuyor.

Yasin Yorgancı  | 06.08.2025 - Güncelleme : 06.08.2025
Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombasından 80 yıl sonra bile dünyadaki nükleer tehdit devam ediyor Fotoğraf: David Mareuil/AA

Ankara

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın son evresinde Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine 6 ve 9 Ağustos 1945’te atom bombası atmasının üzerinden 80 yıl geçmesine rağmen güncel jeopolitik riskler, nükleer savaş riskinin devam edip etmeyeceği sorusunu akıllara getiriyor.

İlk saldırıda 13 kilotonluk "Küçük Çocuk" (Little Boy) isimli bomba, 6 Ağustos sabahı 08.15’te Hiroşima’ya bırakıldı. Şehrin yüzde 70’ini yok eden bomba nedeniyle 1945 sonuna kadar 200 bine yakın insan yaşamını yitirdi.

İkinci bomba "Şişman Adam" (Fat Man), 9 Ağustos’ta Nagazaki’ye atıldı. Yaklaşık 74 bin kişinin ölümüne yol açan bu saldırıyla Japonya, 15 Ağustos 1945’te koşulsuz teslim oldu ve İkinci Dünya Savaşı sona erdi.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Japon yetkililere göre, iki saldırı sonucunda doğrudan ve dolaylı etkilerle yaklaşık yarım milyon insan yaşamını yitirdi. Radyasyonun etkisiyle kanser, deformasyon, sakatlık ve psikolojik çöküntüler yıllarca sürdü.

ABD, dünyada ilk kez atom bombası kullanan ülke olarak tarihteki kayıtlara geçti.

Hiroşima'yı ziyaret eden yabancıların yaklaşık yüzde 75'i, atom bombasının atılmasını "haksız" buluyor

Japonya merkezli Kyodo News tarafından yapılan bir ankete göre, Hiroşima Barış Anıtı Müzesi’ni ziyaret eden yabancıların yüzde 74,6’sı, 1945’te ABD tarafından Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının "haklı gösterilemeyeceğini" düşünüyor.

Yaklaşık 1000 yabancı ziyaretçiyle yapılan ankette, katılımcıların yüzde 6,2’si müzeyi gezdikten sonra fikirlerinin değiştiğini belirtti.

Ankete göre, Amerikalı ziyaretçiler arasında ise yüzde 13,3’ü saldırıyı haklı bulurken, yüzde 48,5’i karşı çıktı.

Ankette ayrıca, katılımcıların yüzde 55,6’sı nükleer silahların tamamen kaldırılması gerektiğini savunurken, yüzde 35,9'u ise bunun gerekli olduğunu kaydetti.

Küba Füze Krizi'nden günümüze devam eden tehlike

Dünya, 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’de yaşanan felaketin ardından nükleer savaşın dehşetini doğrudan tecrübe etti.

O tarihten bu yana nükleer silahlar yalnızca caydırıcılık amacıyla kullanıldı ancak her kriz döneminde, bu silahların yeniden kullanılabileceği ihtimali gündeme geldi.

Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler Birliği arasında yaşanan Küba Füze Krizi, dünyanın nükleer savaşın eşiğine geldiği en kritik örneklerden biri olarak hafızalarda yer etti.

21. yüzyıla gelindiğinde ise nükleer tehdit, sadece iki kutuplu bloklara değil, çok aktörlü ve kırılgan bölgesel dengelere de yayılmış durumda.

ABD ve Rusya dünyadaki nükleer başlığın yaklaşık yüzde 90'ına sahip

Japonya’daki Hiroşima Barış Anıtı Parkı ve Nagazaki Atom Bombası Müzesi, bombaların izlerini bugüne taşıyor. Ancak nükleer tehdidin izleri yalnızca müzelerde değil, jeopolitik gerilimlerde de görülmeye devam ediyor.

Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre bugün dünyada tahmini 12 bin 241 nükleer başlık bulunuyor. Bunların yaklaşık yüzde 90’ı ABD ve Rusya'nın envanterinde.

Ancak nükleer risk yalnızca bu iki süper güçle sınırlı değil.

Nükleer kapasiteye sahip ülkeler, tehdidin canlılığını kanıtlıyor

SIPRI’nin 2025 raporuna göre, ABD ve Rusya'nın dışında nükleer silahlara sahip 7 ülke bulunuyor.

Bunlardan Çin'in 500, Fransa'nın 290, İngiltere'nin 225 nükleer silaha sahip olduğu tahmin ediliyor.

Öte yandan tahmini olarak Pakistan'ın 170, Hindistan'ın 180, İsrail'in 80 ila 90 arası ve Kuzey Kore'nin de 30 ila 40 arası nükleer silaha sahip ülkeler oldukları belirtiliyor.

Bu ülkelerden bazıları nükleer silahlarını resmi olarak açıklarken, bazıları ise bu kapasiteyi dolaylı yollardan sürdürüyor.

Uluslararası toplumun nükleer silahların yayılmasını engelleme çabalarına rağmen, küresel nükleer stoklar hem sayısal hem teknolojik olarak büyümeye devam ediyor.

İran'ın nükleer silaha sahip olma ihtimali

İsrail’in 13 Haziran 2025’te İran’ın nükleer tesislerini ve askeri komuta merkezlerini hedef aldığı geniş çaplı hava saldırıları, nükleer programların savaş hedefi haline gelebileceğini bir kez daha gözler önüne serdi.

İki ülke arasındaki ateşkes, ABD'nin ara buluculuğuyla 24 Haziran’da yürürlüğe girdi. Ancak bu gerilim, nükleer programların askeri hedef olabileceği ve bölgesel savaşların kolaylıkla küresel sonuçlar doğurabileceği endişesini artırdı.

İran’ın nükleer programına yönelik İsrail saldırıları, uluslararası ilişkilerde nükleer sahipliği engelleme stratejilerinin nasıl işlediğini de ortaya koyuyor.

İsrail’in, nükleer silah geliştirdiğinden şüphelendiği İran’ı hedef alması, nükleer güce sahip ülkelerin, nükleer potansiyeli olan ülkelere baskı uyguladığını gösteriyor.

Bu durum, nükleer güçlerin yalnızca birbirini dengelemekle kalmayıp, diğer aktörlerin "nükleerleşmesini" aktif biçimde engelleme politikaları yürüttüğünü ortaya koyuyor.

Bu tür önleyici saldırılar, nükleer silahların caydırıcılık dışındaki kullanımlarını da gündeme getiriyor.

⁠Pakistan-Hindistan geriliminin "nükleer eşiğe" gelmesi paniğe yol açtı

2025 Mayıs'ta Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan sınır çatışmaları, iki nükleer silah sahibi ülkenin ne zaman nükleer eşiği aşabileceği sorusunu yeniden gündeme getirdi.

Hindistan’ın 6 Mayıs'ta Pakistan topraklarını hedef alan saldırılarına karşılık olarak Pakistan’ın verdiği askeri yanıt, kısa sürede bölgesel bir çatışmaya dönüştü.

ABD’nin ara buluculuğuyla 10 Mayıs’ta sağlanan ateşkes, taraflar arasında olası bir nükleer tırmanışın şimdilik önüne geçti.

Ancak, Hindistan’ın taktiksel askeri refleksleri ile Pakistan’ın ikinci vuruş kabiliyeti arasında oluşan dengesizliğin, nükleer silahların savaş alanında fiilen kullanılabileceği riskini artırdığı belirtiliyor.

Ancak bu gelişmeler, Hindistan’ın “Cold Start” (Soğuk Başlangıç) Doktrinini tekrar gündeme taşıdı.

Bu strateji, Hindistan'ın olası bir çatışmada nükleer savaşa varmadan, hızlı ve sınırlı askeri müdahalelerle caydırıcılık sağlamasını öngörüyor.

İki ülkenin sahip olduğu tahmini nükleer silahlar da hesaba katıldığında bu durum, iki ülke arasında yaşanacak bir çatışmanın bölgesel sınırları aşabileceği endişesini doğuruyor.

Kuzey Kore'nin nükleer testleri, Asya'da nükleer alarmı taze tutuyor

Kuzey Kore’nin son yıllarda artırdığı balistik füze denemeleri, Asya-Pasifik’te nükleer endişeleri tetikliyor.

2025’in ilk yarısında Pyongyang yönetimi, Japon Denizi yönüne nükleer başlık taşıyabilme kapasitesine sahip kıtalararası füzeler fırlattı.

ABD, Güney Kore ve Japonya'nın ortak tatbikatlarla verdiği gözdağı, bölgede nükleer caydırıcılığın giderek kırılganlaştığını gösteriyor.

Kuzey Kore lideri Kim Jong Un'un kız kardeşi Kim Yo Jong, nisan başlarında yaptığı açıklamada, "ülkesinin nükleer silahlardan arındırılması" açıklamalarını kınadı.

Ülkesinin nükleer silahlardan arındırılmasının "asla gerçekleşemeyecek bir hayalden başka bir şey olmadığını" belirten Kim, "nükleer devlet" seçeneğinden vazgeçmeyeceklerini bildirdi.

Rusya-Ukrayna Savaşı'nda "nükleer gündem"

2022'de başlayan ve halen devam eden Rusya-Ukrayna Savaşı, nükleer silahların modern savaş senaryolarındaki rolüne dair endişeleri yeniden alevlendirdi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin​​​​​​​'in, savaşın ilk evrelerinde nükleer kuvvetleri yüksek alarma geçirme emri, nükleer silahların artık yalnızca teorik bir caydırıcılık aracı olmaktan çıkabileceği tartışmalarını başlattı.

Putin, 2024 Kasım'da Kazakistan’ın başkenti Astana’da Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) Liderler Zirvesi'nin ardından düzenlediği basın toplantısında, Ukrayna’ya nükleer silahın teslim edilmesi ihtimalini değerlendirerek şunları kaydetti:

"Ukrayna nükleer silaha sahip olursa, bu durumda sahip olduğumuz tüm silahları kullanacağız. Buna izin vermeyeceğiz. Eğer Ukrayna’ya nükleer silah resmen teslim edilirse, bu, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesiyle (Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması) ilgili üstlenilen tüm yükümlülüklerin ihlali anlamına gelecek. Ukrayna’da buna izin vermeyeceğiz. Her adımı takip edeceğiz."

Savaş boyunca hem Ukrayna'da nükleer santrallerin hedef alınması hem de nükleer söylemin sıklaşması, dünya kamuoyunda “Bir nükleer kazaya ya da çatışmaya ne kadar yakınız?” sorusunu gündeme taşıdı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.