Türk ve Arap Ülkeleri Medya Kuruluşları Arasında İşbirliği İmkanları

Oturumda konuşan Hürriyet Daily News Genel Yayın Yönetmeni Murat Yetkin, Türkiye'den Arap ülkeleri basınının 11 Eylül saldırılarına kadar ''Zaten kendi otokratik yapılarının paralelinde giderler. Bizim öğreneceğimiz ya da bileceğimiz ne olabilir?'' şeklinde görüldüğünü ifade ederek, ''11 Eylül 2001 tarihinde işin böyle olmadığını anladık. Saldırı ile birlikte öyle bilgi bombardımanı başladı ki, dehşete kapıldık ve tek taraflı haber bombardımanını durdurmaya çalıştık. O gün bir sayfa açtık'' dedi.
El Cezire'nin CNN ve BBC baskınlığını kırdığını belirten Yetkin, Türkiye ile Arap ülkeleri arasında medya işbirliğinin önemine işaret etti.
Basının özgür faaliyetine Arap dünyasında da daha çok önünün açılması gerektiğini ifade eden Yetkin, ''Arap Baharı denilen alt üst oluşu yaşıyoruz. Mısır'da ve Tunus'ta özellikle sosyal medyanın üstlendiği rolü görüyoruz. Bunun bir başka boyutu var. Bu hareket serbestliğini özgürlük sanmamak da lazım ama özgürlük bize lazım. İlişkilerde şeffaflık da önemli'' dedi.
AA Genel Müdürü Kemal Öztürk, Yetkin'in sosyal medyanın güvenliği konusundaki endişeyi çok güzel dile getirdiğini ifade ederek, ''Özellikle gazete ve televizyonların sosyal medyanın baskısı altında olduğuna dair bir kanaat vardır. Ajanslar da buna dahildir. Biz de sosyal medyanın bir güvenlik sorunu yaşadığını, manipülasyona çok açık olduğunu ve buna da çok dikkat etmek gerektiğini söylüyoruz'' dedi.
Gerçeği yansıtacak pencereye ihtiyacımız var
Umman Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Awad Said Baquwair, Arap dünyası ile Türk dünyası arasında basın alanında sayısız işbirliği imkanları bulunduğunu belirterek, ''Bizim burada güneş ışığını, gerçeği yansıtacak pencereye ihtiyacımız var. Bunlar, her gün evimizde seyrettiğimiz televizyon kanalları olabilir'' diye konuştu.
Kardeş ülke Türkiye'nin, Arap dünyasının bütün meselelerini kendi meselesi olarak benimsediğini, basın yayın alanında da ilişkilere kuvvet ve güç verecek yayınlar yapıldığını belirten Baquwair, şunları kaydetti:
''Bizi birbirimize bağlayacak yayınlara ihtiyacımız var. Türkiye'nin bölgesindeki rolü tartışılamaz. Türkiye'nin yerini dolduracak bölgede ülke yok. Bunun bilinmesi lazım. Hepimiz Arap ülkesiyiz, bu toplantıya katılan kardeşlerime açık açık söylüyorum. Hepimizin omuzlarına yük biniyor, bu ortamdan istifade etmeliyiz. Gelin açık görüşlü olalım, karşı görüşe saygı duyalım, birbirimizi dinlemeyi öğrenelim, çıkarlarımıza sahip çıkalım. Aramızda fark olabilir ama bizi birbirimize bağlayan önemli bir bağ, inanç bağı vardır. Teknoloji gelişmiştir, bundan istifade edebilir, lehimize dönüştürebiliriz. Birbirimizi de düşman edecek yayınlardan uzak kalınmalı, bunlara fırsat verilmemeli.''
Arap dünyasındaki sosyal patlamayı ''Fırsat, tarihi bir gelişme'' olarak niteleyen Baquwair, Türkiye'nin her alanda geliştiğini, basın ve yayın alanında da işbirliği anlamında atılabilecek adımların liste başında geldiğini söyledi.
AA Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Kemal Öztürk, oturumun sonunda konuşmacıların yorumlarını değerlendirdi.
Öztürk, ''Bütün konuşmacıların ortak noktaları; birbirimizi gerçekten tanımalıyız. Sadece haber değil kültür ve eğlenceyi de tanıtmalıyız, işbirliği yapmalıyız, şeffaf olmalıyız. Yeni bir gün doğuyor, yeni bir algıya ihtiyacımız var. Hem Arapların Türkleri, hem de Türklerin Arapları tanımasında yeni bir sayfa açmamız gerekiyor'' dedi.
Ortak haber ajansı kurulmalı
Oturuma Komorlar'dan katılan gazeteci Quisseine Djabeire de Türkiye'nin dünyada oynadığı rolün, son derece önemli olduğunu, fakat bölgede daha fazla rol oynayabileceğini söyledi.
2011 yılında Türkiye'de çok sayıda uluslararası düzeyde konferans düzenlendiğini, Türkiye'nin Orta Doğu ile yakınlaşırken aynı zamanda ihtiyaç içinde olan kişilerin hislerine tercüman olduğunu ifade eden Djabeire, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bu foruma katılan medya kuruluşları, Türk ve Arap medyaları için ortak bir dil oluşturma imkanı bulacaklar. Bu son derece önemli bir konu ve gelişme. Türkiye ve Arap medyalarını toplam 20 ülke oluşturuyor. Bu 20 ülke arasında haberlerin yayımlanması son derece önemli. Bizim vatandaşlarımız, hem yaşadıkları ülkelerde, hem de seyahat ettiklerinde tüm dünyada bizim ülkelerimizden haberleri doğrudan almayı tercih edeceklerdir. Organizasyon açısından baktığımızda, son derece mümkün diye düşünüyorum ortak bir haber ajansının kurulmasını.''
Bu forumda 22 ülkenin temsil edildiğini, ortak bir haber ajansı kurulması halinde, yaklaşık binden fazla medya örgütünden haberlerin paylaşılabileceğini anlatan Djabeire, ''Türk ve Arap ülkelerindeki nüfus, 500 milyondan fazla. Dolayısıyla Arap Baharı'ndan öğreneceklerimiz var. Bir an önce bu projenin hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum'' diye konuştu.
Medya kuruluşları, halklarını birbirine tanıtmalı
Oturum Başkanı Kemal Öztürk, Djabeire'nin özellikle yeni bir politikanın belirlenmesi konusundaki fikirlerine katıldığını ifade ederek, şunları söyledi:
''Bütün dünyada tekelci bir habercilik anlayışının eleştirisine karşı verilmiş en önemli örneklerden biri El-Cezire projesidir. El-Cezire, kendisini böyle ifade ediyor bir anlamda. Arap Baharı esnasında bütün dünyada çok aktif bir yayın yaptı. Özellikle Amerika-Irak savaşı sırasında, 2 bin kişiyi Irak'tan haber almak için görevlendirdiği söyleniyor. Çok büyük bir insan gücü ve mali güçle El-Cezire medya dünyasına farklı bir giriş yaptı, farklı bir alan açtı kendisine... Son olarak Arap Baharı'nda kendisini bir kez daha gösterdi. Arap Baharı ile birlikte başlayan yeni oluşumun içinde yeni medya oluşumu fikrinin en önemli temsilcilerinden bir tanesinin El-Cezire olacağını düşünüyorum.''
Öztürk, daha sonra El-Cezire'nin Türkiye Temsilcisi Omar Kaşram'a söz verdi.
Omar Kaşram, işbirliğini yapmadan önce ön yargılardan kurtulunması gerektiğini ifade etti.
Yıllardır hem Türkiye'de, hem de Arap dünyasında çalışan bir gazeteci olarak bunun sıkıntısını çok çektiğini ifade eden Kaşram, halkın arasına indiğinde ''Araplar'da medya mı var? Niye onlardan öğrenelim?'' diye bir algıyla karşılaştığını belirtti.
''El-Cezire'nin özellikle yapmak istediği şey, halkları birbirine tanıştırmak'' diyen Kaşram, gazeteci olarak Türkiye'nin 28 ilini gezdiğini ve bu illerin kültürel, ekonomik ve insani yönlerini Arap dünyasında tanıttığını ifade etti.
Arap dünyasının, Türkiye'de olup biten her şeyi El-Cezire sayesinde öğrendiğini anlatan Kaşram, ancak bunun Türkiye ayağının hala tamamlanmadığını, Türkiye'nin Arap ülkelerinde sınırlı sayıda muhabir bulundurduğunu, Arap medyasının yaptığı gibi Türk medyasının Arap dünyasının kültürel, sosyal hayatını yeterince yansıtmadığını söyledi.
Kaşram, medya kuruluşlarının, karşılıklı olarak halklarını birbirine tanıtması gerektiğini dile getirdi.
İşbirliği yoğunlaştırılmalı
Kuveyt Gazeteciler Derneği Başkan Yardımcısı Adnan Al Rashed de Arap ve Türk dünyası arasında basınla ilgili hayli mesafe katedildiğini belirtti.
Haber ajanslarının eskiden bugüne devam eden sınırlı işbirliği çerçevesi içinde hareket ettiğini, bu işbirliğinin yoğunlaştırılması ve yelpazenin genişletilmesi gerektiğini ifade eden Rashed, görsel, işitsel ve yazılı basın arasında işbirliğinin yapılmasının önemli olduğunu vurguladı.
Tek taraflı işbirliğinin de fayda sağlamayacağını, gerçekçi olunması ve özeleştiri yapılabilmesi gerektiğini anlatan Rashed, 2001 yılından bugüne Türk ve Arap dünyası arasındaki ilişkilerin geçmişle karşılaştırılamayacak seviyede geliştiğini, bunda AK Parti iktidarının rolünün büyük olduğunu ifade etti.
Arap-Türk ilişkilerinin, karşılıklı önem vermek suretiyle geliştirilebileceğinin altını çizen Rashed, geçmiş yıllardaki işbirliklerinin yüzeysel kaldığını savundu.
Türk-Arap medyaları arasındaki işbirliğinin, ekonomik ve ticari işbirliğinin üstüne geçmesi gerektiğini belirten Rashed, şunları kaydetti:
''Tunus, Mısır, Suriye ve Libya'daki olaylar hepimizi ilgilendiriyor. Belki ileride başka bölgelerde, başka konularla karşı karşıya geleceğiz Arap coğrafyasında. Basın ve yayın organları arasındaki işbirliğinin, hedefleri tespit edilmiş, sağlam temeller üzerine kurulmuş, gerçekçilik esaslarını ele almak suretiyle kesintisiz devam etmesi gerekiyor. Açılım var, adımlar atılmış. Arap dünyası yeni bir döneme girdi ve Türk-Arap ilişkileri dünkü ilişkiler değil, bakış dünkü bakış değil. Bunu kültür aracına aktarmamız gerekiyor.''
Bazı ülkelerde Osmanlı işgali, bazı Arap ülkelerinde sömürü, bazı ülkelerinde ise Türk mevcudiyeti ve varlığı ifadelerinin kullanıldığını ve her 3 ifade arasında farkın bulunduğunu dile getiren Rashed, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hiç kimse sormadı. Osmanlı, yüzlerce yıl Arap ülkeleri ve İslam dünyasıyla yan yana yaşadı. Peki ne bıraktı? Acaba Arapların gecikmesinin sebebi Osmanlılar mıdır? Buna inanabilir misiniz? Peki bu fikirler nereden kaynaklandı, bu zehir nereden çıktı? Tabii ki sen kendi kaynaklarından bilgi almazsan, başka kaynaklardan alırsan olacağı budur. Peki bu fikirle, Arap-Türk işbirliğinden söz edilebilir mi? Hayır. Öncelikle yanlışlıkları düzeltmemiz gerekiyor. Yeniden bir tarih yazılması gerekiyor. Tarihi, tarihçilere bırakalım, araştırmacıların önünü açalım. İşbirliğinin esasını oluşturabilmemiz için gerçekçi olmak yeterlidir.''
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Anadolu Ajansının, Arap ülkelerindeki karşı kurumlarla işbirliğini başlatabileceğini ifade eden Rashed, bunun için lazım olan hukuki altyapının da oluşturulması gerektiğini vurguladı.
Arap dünyasının, bölgede denge unsurunun oluşturulabilmesi için kardeş ülke Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu anlatan Rashed, Türkiye'nin bölgesel etkisinin perçinlendiğini, basın ve yayın organlarının arzu ettikleri özgürlük havası içinde istediğini yazabildiğini söyledi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın konuşmacılara plaket verdiği oturumun sonunda, toplu fotoğraf çektirildi.