Trump'ın Gazze planı: Bölgeyi ne bekliyor?
Bölge ülkeleri nüfuzlarını kullanarak Hamas’ı ateşkese ikna etme sorumluluğu üstlenirse benzer bir kontrolü ABD’nin de İsrail üzerinde kurmasını ve Tel Aviv’in yine ateşkesi ihlal ederek süreci akamete uğratmasının önüne geçmesini bekleyecektir

İstanbul
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan, ABD Başkanı Donald Trump'ın 29 Eylül'de açıkladığı Gazze barış planını AA Analiz için kaleme aldı.
***
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 26 Eylül’de Gazze soykırımını hız kesmeden sürdürdüğü bir ortamda konuşmasını yapmak üzere Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nun kürsüsüne geldiğinde birçok ülke delegesi salonu terk edince neredeyse boş bir salona konuşmuştu. Bu, İsrail’in ne kadar yalnızlaştığını gösteren dikkat çekici bir görüntüydü. Nitekim son günlerde aralarında Birleşik Krallık ve Fransa gibi BM Güvenlik Konseyi’nin iki daimi üyesinin de bulunduğu birçok devletin de katılımıyla Filistin Devleti'ni tanıyan devletlerin sayısı 158’e yükseldi. Netanyahu’nun gerek BM’de gerekse de Beyaz Saray’da yaptığı konuşmalarda bu gidişattan fazlasıyla rahatsız olduğu görüldü.
Ancak uluslararası toplum bu konuşmaya odaklanmadı. Zira Trump'ın birkaç gün önce Gazze’de kısa süre içinde ateşkes beklediğini açıklaması, gözleri 29 Eylül’de Beyaz Saray’da gerçekleşecek Trump-Netanyahu görüşmesine çevirmişti.
Görüşmede beklenen oldu ve ateşkese ilişkin önemli açıklamalar geldi. Trump'ın "Orta Doğu barışı" adını verdiği plan, Beyaz Saray sosyal medya hesabından ikilinin görüşmesi devam ederken paylaşıldı. Kısa süre sonra Trump ve Netanyahu kameraların karşısına geçti.
Plan hakkında yapılan değerlendirmelere ve beklentiyi hangi düzeyde tutmak gerektiğine geçmeden önce planın içeriğine göz atmakta yarar var.
Bölgeyi ne bekliyor?
Özetle ifade etmek gerekirse 20 maddelik plan, çatışmanın duracağı ve Gazze'ye insani yardımın geleceği birinci, karşılıklı rehinelerin iade edileceği ikinci ve Gazze'nin geleceğine ilişkin adımların atılacağı üçüncü aşamaları içeriyor.
Birinci aşamada, tarafların öneriyi kabul etmesi halinde savaş derhal sonlanacak ve Gazze Şeridi'ne insani yardım ulaştırılacak. İkinci aşamada, İsrail’in anlaşmayı kabul ettiğini beyan etmesini takip eden 72 saat içinde, hayatta olan ve olmayan tüm İsrailli rehineler iade edilecek, bu süre zarfında hava ve topçu bombardımanı da dahil olmak üzere tüm askeri operasyonlar durdurulacak ve muharebe hatları, aşamalı geri çekilme için koşullar sağlanana kadar "donmuş" kalacak.
İsrail, rehinelerin serbest bırakılmasına müteakip 250 müebbet hapis mahkumu Filistinliyi, 7 Ekim 2023’ten sonra gözaltına alınan tüm kadın ve çocukları ve 1700 Gazzeliyi serbest bırakacak.
Bu iki aşama, İsrail saldırılarının durdurmasını ve rehinelerin serbest bırakılmasını sağladığı için Gazze’deki vahşeti sonlandırma yönünde atılan olumlu adımlar olarak görülebilir. Nitekim Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, planın ilan edilmesinin ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, planın Gazze’de akan kanı durdurma ve ateşkesi sağlama potansiyelini öne çıkararak Trump'ın gösterdiği çabayı takdir ettiğini belirtti.
Planın üçüncü aşaması ise daha fazla müzakere edilmeyi gerektiren boyutlar içeriyor. Gazze'yi "fazlasıyla acı çekmiş Gazze halkının yararına" yeniden geliştirmeyi öngören bu aşama, Hamas’ın tüm askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırmayı, tüneller ve silah üretim tesisleri de dahil olmak üzere tüm askeri altyapıyı yeniden inşa edilmemek üzere imha etmeyi öngörüyor.
Dahası plana göre Hamas ve hatta Ramallah yönetimi Gazze'nin yönetiminde doğrudan veya dolaylı herhangi bir rol üstlenmeyecek. Ayrıca ABD'nin Gazze'ye, derhal konuşlandırılmak ve onaylanmış kişilere eğitim vermek üzere geçici bir Uluslararası İstikrar Gücü yerleştirmek için Arap ve uluslararası ortaklarla birlikte çalışması da bu aşama için öngörülen adımlar arasında bulunuyor.
Ayrıca, Gazze'nin yönetimi "Barış Kurulu" adı verilen bir yapının denetimine bırakılıyor. Trump'ın başkanlık edeceği bu kurulda İngiltere'nin eski başbakanlarından Tony Blair’in de yer almak istediği açıklansa da bu konunun henüz netleşmediği ve isimlerin sürecin paydaşlarının önerilerine göre belirleneceği anlaşılıyor. Bölgedeki geçici yönetimi üstlenmek üzere Filistinli isimlerin katılımıyla kurulacak ve günlük kamu hizmetlerini ve belediyeleri yürütmekten sorumlu olacak teknokratik komite de Barış Kurulu’nun nezaretinde hareket edecek. Süreç boyunca Hamas ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmelerini garanti altına alma yükümlüğünü ise bölge devletlerinin üstlendiği görülüyor.
Netanyahu konuşmasında, tüm İsrailli rehineleri geri getireceğini, Hamas'ın askeri kabiliyetlerini ve siyasal hakimiyetini ortadan kaldıracağını ve Gazze'nin bir daha asla İsrail'e tehdit teşkil etmemesini temin edeceğini söylediği planı, kendilerinin savaş amaçlarını gerçekleştirdiği için desteklediğini belirtti. Ancak İsrail Başbakanı, ertesi gün yaptığı açıklamada Filistin’in devletleşmesini kabul etmediğini ve buna "zorla direneceğini" söyledi. Diğer bir ifadeyle Netanyahu, bölgede gerçek bir barış süreci işletilirse bunun kaçınılmaz olarak bir Filistin Devleti'nin kurulmasını da kapsayacağının farkında.
Nitekim planın açıklanmasının ardından Katar Dışişleri Bakanlığından kendilerinin de içinde olduğu Türkiye, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Suudi Arabistan ve Mısır’ın Gazze'deki savaşı bitirmesi beklenen planı ve bu yönde sarf edilen adımları memnuniyetle karşıladığını beyan eden bir açıklama geldi.
Açıklamada savaşın sona erdirilmesi, rehinelerin serbest bırakılması, Gazze'ye yeterli insani yardımın kısıtlama olmaksızın ulaştırılması, Filistin halkının yerinden edilmesinin önlenmesi, Gazze’nin yeniden inşası yönündeki adımlar ve kapsamlı barış sürecini ileriye taşıma önerileri takdirle karşılandı. Ayrıca ABD Başkanı Trump'ın İsrail’in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin verilmeyeceği yönündeki açıklamasına vurgu yapıldı.
Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamadaki en temel vurgu "tüm tarafların güvenliğini garanti altına alan bir güvenlik mekanizması" inşa etmeye ve "uluslararası hukuka uygun şekilde Gazze’nin Batı Şeria ile bütünleşerek bir Filistin Devleti oluşturulmasını" öngören iki devletli çözüm temelinde "adil bir barış" yolunun açılmasına yönelik oldu.
Dolayısıyla söz konusu devletlerin, Gazze’de akan kanı bir an evvel durdurmayı öncelediği ve süreci, ellerindeki diplomatik araçları kullanarak Filistinlilerin yararına en uygun şekilde yürütme iradesinde oldukları anlaşılıyor. Kuşkusuz bunun mümkün olması için her şeyden önce İsrail saldırılarının sonlanması gerekiyor.
Plan İsrail’i durdurur mu?
Trump basın toplantısında sıklıkla Hamas'ı kontrol altında tutmaktan bahsetti ve hatta Hamas'ın planı kabul etmemesi halinde olacaklara ilişkin tehditler savurdu. Planı değerlendirme aşamasında olduğu bildirilen Hamas’tan şimdiye kadar planın kabul edilip edilmeyeceğine ilişkin resmi bir açıklama gelmedi. Bölge ülkeleri şayet nüfuzlarını kullanarak Hamas’ı ateşkese ikna etme sorumluluğu üstlenirse doğal olarak benzer bir kontrolü ABD’nin de İsrail üzerinde kurmasını ve Tel Aviv'in daha önce olduğu gibi yine ateşkesi ihlal ederek süreci akamete uğratmasının önüne geçmesini bekleyecektir. İsrail’in söz konusu planın açıklanmasından sonraki saatlerde 45 Filistinliyi daha öldürdüğü dikkate alınırsa bunun kolay olmayacağı aşikar. Bu devletlerin bir diğer beklentisi de bildiride yer aldığı üzere "iki devletli çözüm temelinde adil bir barış yolunun açılması" olacaktır. Bunun ne kadar grift bir konu olduğu da mevzubahis tüm devletlerin bildiği bir şeydir.
Dolayısıyla bütün olarak bakıldığında Trump'ın planının kaderini önümüzdeki süreçte yapılacak müzakere ve pazarlıkların belirleyeceği söylenebilir. Konunun bu noktaya gelmesinde Trump'ın artık Netanyahu'nun yaklaşımını kendi küresel ve bölgesel politikaları için bir engel olarak görmesinin etkili olduğu biliniyor. Şayet ateşkes sağlanır, İsrail saldırılarını durdurur ve rehine takası gerçekleşirse bu noktadan ileri gitmenin zemini hazırlanmış olacaktır. Bu noktada, bölge ülkeleri İsrail’in yeni bir saldırganlığa girişmemesi ve yeniden kan dökmeye başlamaması adına Gazze’ye konuşlanması öngörülen uluslararası güçte aktif olarak yer almalıdır. Zira süreç İsrail’in inisiyatifine terk edildiğinde neler yaşandığı daha önce görüldü.
[Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.