Mali güvence arayışları merkez bankalarını altına mı yöneltiyor?
Gerek dünya sisteminin merkezindeki sanayileşmiş güçler, gerekse yükselen ekonomiler kendilerine has çıkar hesaplarının ve istikrar endişelerinin motivasyonu altında mevcut altın rezervlerini güçlendirmeyi tercih etti.
İstanbul
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sadık Ünay, dünyada artışta olan altın talebinin ve merkez bankalarının altın rezervlerini artırmasının nedenlerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
İnsanlık tarihi boyunca değer saklama birimi olarak yaygın kabul gören altın, tabiattaki rezerv miktarının sınırlılığı, kontrollü üretim süreçleri ve olağanüstü koşullarda güvenli liman olma niteliğiyle yatırım ve tasarruf fonksiyonları üstlendi. Kolay şekil verilebilen, kimyasal etkilere karşı dayanıklı, korozyon ve oksitlenmeye karşı dirençli, ısı ve elektrik iletkenliği yüksek, yansıtıcı bir metal olması nedeniyle endüstriyel kullanımı da zaman içinde arttı. Sanayi devrimleri sonrasında uluslararası ticarette gözlemlenen keskin artışlar, resmi bir değişim standardına ihtiyacı derinleştirip altının sadece ulusal düzeyde değil, aynı zamanda küresel ticari işlem ve ödemelerde de kullanılmasının önünü açtı.
Nitekim Birinci Dünya Savaşı'na kadar uygulamada kalan Uluslararası Altın Standardı (International Gold Standard (1873-1914)), serbest ticaret temelli entegrasyonu istikrarlı kılabilmek için altını küresel para sisteminin odağına yerleştirdi. İki Dünya Savaşı arası dönemdeki kesintinin ardından Bretton Woods ekonomik yönetişim sistemine eklemlenen sabit kur rejimi, Altın-Dolar Standardı (Dolar Gold Standard (1944-1973)) üzerinden altın ile ABD doları arasında doğrudan değer ilişkisi kurup rezerv konumunu bir şekilde korudu. ABD ve Batı Avrupa yönetimlerinin ulusal para birimlerini arz-talep dinamikleri ışığında dalgalanmaya bıraktıkları 1973 sonrasında ise dalgalı kur rejimiyle finansal küreselleşmenin önü açılırken, altın rezerv unsuru niteliğiyle büyük ölçüde devreden çıkmış oldu. Sermaye piyasalarındaki teknolojik ve organizasyon yapılarına bağlı gelişmeler sonucu alternatif yatırım araçlarının sahneye çıkmaları, 21. yüzyıla girilirken altının tasarruf ve yatırım fonksiyonları açısından da tahtının sarsıldığı yönünde aceleci yorumlara yol açtı.
Ancak dünya ekonomisinde 2008 Küresel Finans Krizi ile başlayıp Euro Krizi ve Kovid-19 ile devam eden sarsıntıların, sermaye piyasalarında derinleşen istikrarsızlıkların, jeopolitik gerilim ve çatışmaların gölgesinde artan riskler altın talebinde yeni yükseliş dalgalarını tetikledi. Özellikle 2020’li yıllarda bir yandan mücevherat ve kuyumculuk sektöründen yüksek teknolojili alanlara uzanan endüstriyel altın talebi artarken, diğer yandan dünyanın önde gelen merkez bankaları ve bireysel yatırımcılar portföylerindeki altın miktarını istikrarlı biçimde yukarıya çekti. Merkez bankası yönetimlerinin ilk etapta küresel pandemi dönemindeki genişlemeci para ve maliye politikalarının neden oldukları yüksek enflasyon baskılarına karşı güvence sağlamak amacıyla yöneldikleri altın alımları, enflasyon düzeyleri tarihsel ortalamalara döndükten sonra da devam etti.
İstikrar endişeleri altına yöneltiyor
Para politikalarında kademeli gevşeme ve faiz indirim döngüleri sürdürülürken, çok boyutlu ekonomi politik risklere karşı güvence olarak altın rezervlerini güçlendirme adımları da kesintiye uğramadan sürdü. Uluslararası kamuoyunda dikkat çeken büyük ölçekli altın satın alımları, 2022 yılında tarihi rekor seviyelere ulaştıktan sonra 2023 ve 2024 yıllarında kısmi düşüşlere rağmen benzer bir patikada ilerlediler. Dünya Altın Konseyi verilerinde ABD, Çin, Almanya, Hindistan, İtalya, Fransa, Japonya, Türkiye, Polonya ve Birleşik Krallık merkez bankalarının küresel çapta en büyük altın rezervlerini kontrol ettikleri görülüyor. Ayrıca İspanya, Özbekistan, Kazakistan, Tayland gibi ülkelerin merkez bankaları da son yıllarda oldukça agresif altın satın alma programları yürüttü. Kısacası gerek dünya sisteminin merkezindeki sanayileşmiş güçler, gerekse yükselen ekonomiler kendilerine has çıkar hesaplarının ve istikrar endişelerinin motivasyonu altında mevcut altın rezervlerini güçlendirmeyi tercih etti.
Bu bağlamda para politikası kararlarıyla küresel piyasa dinamikleri üzerinde doğrudan etkiler üretebilen ve ABD dolarının rezerv avantajlarını kullanan FED dışındaki merkez bankaları için altın rezervlerini önemli kılan ana faktörler şunlardı, öncelikle uluslararası ticaret ve ödemeler sistemiyle ulusal rezervler bağlamında ABD’nin dolar üzerinden sahip olduğu hegemonya artık istikrarsızlaştırıcı etkiler üretmekteydi. ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk Başkanlık döneminden itibaren Washington'da ortaya çıkan "istikrar sağlayıcı hegemon aktör" rolünden geri çekilme eğilimleri, dünya ekonomisinde öngörülebilirliğin azaldığı bir döneme yol açtı. Küresel mal, hizmet ve enerji ticaretinin ağırlıklı olarak ABD dolarıyla yapıldığı, hidrokarbon kaynaklarıyla değerli emtiaların dolar ile fiyatlandıkları, toplam merkez bankası rezervlerinin yaklaşık yarısının ABD doları cinsinden stoklandığı, uluslararası ödemelerin SWIFT sistemiyle takip edildikleri düşünüldüğünde söz konusu risklerin boyutları açıkça ortaya çıkmaktaydı. Dolayısıyla gerek Avrupa’da gerekse yükselen ekonomilerde hükümetlerle merkez bankası yönetimleri, altın rezervlerini güçlendirme konusunu dış ticaret ve ödeme sistemlerinde yaşanabilecek potansiyel sorunlara karşı sigorta olarak gördü.
ABD ile Çin arasında başlayıp gittikçe yaygınlaşan ticaret ve teknoloji savaşları, güçlenen yeni korumacılık eğilimleri, belli siyasi iktidar ve liderlerle şirketleri açıkça hedefleyen yaptırım kararları, Rusya-Ukrayna Savaşı gibi bölgesel çatışmalar sonucu artan jeopolitik riskler altın talebinin güçlü kalmasında etkili oldu. Ayrıca Başkan Trump’ın ABD dış politika öncelikleri ya da yeni korumacılık manevralarıyla çatışan ülkelere karşı diplomatik teamüllere aykırı sert ifadeler kullanıp FED yönetimine yönelik ağır eleştiriler seslendirmesi, kurumsal kredibilite endişeleriyle altın rezervi tutulmasını özendirdi.
Ülkelerin mali güvence arayışları
ABD yönetiminin politik ya da mali taleplerini karşılamayan ülkelerin aniden yüksek gümrük vergileri, dış ticaret engelleri ya da ödemeler sisteminden dışlanma tehditleriyle karşılaşma ihtimalleri de mali güvence arayışlarını hızlandırdı. Bir yandan yerel para birimleriyle dış ticaret ve enerji karşılığı sanayi ürünleri alımı gibi takas (barter) temelli ödeme programları geliştirilirken, diğer yandan ulusal altın rezervleri desteklenerek güvence elde edilmeye çalışıldı. Başat merkez bankaları, yatırım fonları, bireysel yatırımcılar ve endüstriyel kaynaklar tarafından oluşturulan güçlü talep artışları, geçtiğimiz haftalarda küresel altın fiyatlarında gündeme gelen rekor yükselişlerin altyapısını oluşturdu. ABD ve Çin yönetimleri arasında sınırlı kapsamlı bir dış ticaret anlaşması imzalanacağına dair haberler ekim ayı sonunda yükseliş trendini kırıp kar satışlarına neden olsa da stagflasyon, yeni korumacılık ve jeopolitik belirsizlik riskleri halen gündemde. Dolayısıyla merkez bankalarından kaynaklanan altın talebinin orta vadede güçlü kalmaya devam etmesi ve altın fiyatlarında -daha mütevazı bir hızla da olsa- yukarı yönlü hareketi desteklemesi beklenebilir.
[Prof. Dr. Sadık Ünay, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
