Dolar
40.66
Euro
47.23
Altın
3,365.37
ETH/USDT
3,598.30
BTC/USDT
114,033.00
BIST 100
10,897.60
Analiz

Macron'un Filistin'i tanıma kararının "ağırlığı" ve Avrupa'nın tutumu

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında ülkesinin Filistin devletini resmen tanıyacağını açıklaması Avrupa’da önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi.

Prof. Dr. Kemal İnat  | 06.08.2025 - Güncelleme : 06.08.2025
Macron'un Filistin'i tanıma kararının "ağırlığı" ve Avrupa'nın tutumu

İstanbul

Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal İnat, Fransa'nın Filistin'i tanıma kararının olası etkilerini ve Avrupa ülkelerinin İsrail politikalarındaki çelişkileri AA Analiz için kaleme aldı.

***

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Eylül ayında yapılacak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında ülkesinin Filistin devletini resmen tanıyacağını açıklaması Avrupa’da önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi. Zira bu kararın başta Almanya olmak üzere, Filistin devletini tanımayı reddeden Avrupa Birliği ülkelerini baskı altına alacağı açık. Şimdiye kadar Batı Avrupa ülkelerinin büyük bölümü Filistin devletini tanımaktan kaçınıyordu ve bazı istisnalar dışında bu konuda ABD ile ortak bir tavır içindeydiler. Aslında hepsi Filistin-İsrail sorunu konusunda "iki devletli çözümü" savunmalarına rağmen Filistin devletini tanımamaları büyük bir çelişki oluşturuyordu ama mesele İsrail olunca Batı'nın politikalarında esas olanın "tutarlılık" değil, "çelişki" olduğu uzun zamandır biliniyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

İsrail’in yanında bir Filistin devletinin kurulmasını savunduklarını söylüyorlar ama dünya ülkelerinin yüzde 80'inden fazlasının tanıdığı Filistin’i kendileri devlet olarak tanımıyorlar. Bir Filistin devleti kurulsun diyorlar, fakat İsrail’in bu devletin topraklarının ana parçasını oluşturacak olan Batı Şeria’ya her yıl binlerce yeni Yahudi yerleşimci/işgalci yerleştirerek, önceden işgal ettiği bu toprakları ilhaka hazır hale getirmesine göz yumuyorlar. İsrail’in bu yerleşim politikasını eleştiriyorlar ama onun bu politikayı sürdürmesi için şimdiye kadar her türlü ekonomik, diplomatik ve askeri desteği sağlamaktan da geri durmadılar. İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımdan rahatsızlar ama onu bu soykırımdan vazgeçirecek yaptırımları uygulamaktan imtina ediyorlar.

Batı ülkelerinin İsrail çelişkisi

Avrupalıların İsrail konusunda, uzun zamandır savundukları değerlerle fiili uygulamaları arasındaki bu çelişkilerinin birçok nedeni var. Siyonist lobinin Avrupa siyasetindeki gücü ve etkinliği bu nedenlerin başında geliyor. Yine siyonistlerin çok güçlü olduğu ABD’den gelen baskı ve tehditler de bu nedenler arasında yer alıyor. Bunların yanında Batı’nın İslam dünyasına bakışındaki patolojik algılar da bazı Avrupalıların gözünde İsrail’i İslam ülkelerine karşı doğal müttefik haline getiriyor. Bu gerekçelerle İsrail’i destekleyen Avrupa ülkeleri 7 Ekim 2023’teki Hamas saldırısından sonra bu desteği açık bir şekilde gösterdiler. Avrupalı liderlerin neredeyse tamamı İsrail’i ziyaret ederek dayanışma mesajları verdiler ve İsrail’in kendisini savunma hakkından bahsettiler. Ancak Netanyahu, Katz, Smotrich ve Ben-Gvir gibi faşist isimlerden oluşan İsrail’deki fundamentalist hükümetin Hamas’ı hedef aldığı iddia edilen saldırılarının aslında bütün Gazze’yi Filistinlilerden arındırmayı amaçlayan bir soykırıma dönüşmesi Avrupalı siyasetçilerin İsrail’e yönelik desteği esas alan politikalarını zorlamaya başladı.

Kendi kamuoylarında Gazze soykırımına yönelik tepkilerin harekete geçirdiği protesto gösterileri giderek büyürken tarihe isimlerini "soykırım destekçisi" olarak yazdırma endişesi Avrupalı siyasetçileri sardı. Siyonist lobilerin ve ABD’nin baskılarıyla İsrail’in her geçen gün artan katliamlarının iç kamuoylarında neden olduğu öfke arasında sıkışan Avrupalı yöneticilerin bu sıkışmışlığa yönelik tepkilerini şekillendiren pek çok faktör söz konusu. İktidardaki siyasi partilerin ideolojik aidiyetleri kadar bu ülkelerin ABD ile ilişkileri, siyonist lobinin etkinliği, geleneksel dış politikaları ve tehdit algıları da bu tepkilerin şekillenmesinde rol oynadı. Ağırlıklı olarak sol iktidarlara sahip, siyonist lobinin etkinliğinin görece daha zayıf olduğu ve ABD karşısında daha bağımsız hareket edebilen ülkeler, zamanla soykırıma destek treninden inip İsrail’i eleştirmeye başladı. Almanya gibi ülkeler ise İsrail’e destek vermeye ve soykırıma ortak olma utancıyla yaşamaya devam ediyor.

İspanya, İrlanda ve Belçika’nın İsrail eleştirisi

İspanya, İrlanda ve Belçika gibi az sayıda AB üyesi ülke İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının meşru müdafaayı aşıp sivil katliama dönüştüğü konusunda eleştirilerini erken dönemde dile getirip İsrail’e karşı yaptırım talep ettiler. Çatışma uzadıkça ve İsrail saldırıları önce sivil katliamına, ardından soykırıma dönüştükçe İspanya’nın İsrail’e karşı eleştirileri sertleşti. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez, İsrail’i soykırım yapmakla suçlarken İsrail’e silah taşıyan gemilerin İspanya limanlarına uğraması yasaklandı. İspanya, İsrail saldırganlığına karşı nasıl tedbirler alınacağının görüşüldüğü toplantılara ev sahipliği yaparken Başbakan Sanchez, Avrupa Birliği’nin İsrail ile ortaklık anlaşmasının derhal askıya alınması için çaba sarf eden liderler arasında yer aldı. Bunların yanında İspanyol hükümeti AB içinde İsrail’e silah ambargosu uygulanmasını savunan ülkelerin başında gelirken İspanya 28 Mayıs 2024’te İrlanda ve Norveç ile birlikte Filistin’i tanıma kararı alarak Filistin’i devlet olarak tanıyan az sayıdaki Batılı devlet arasına girdi. İspanya ayrıca 27 Ekim 2023’te BM Genel Kurulu’nda yapılan Gazze’de ateşkes oylamasında ateşkese evet diyen az sayıdaki Batılı ülke arasında yer alarak İsrail ve ABD’nin tepkisini göze almıştı.

Söz konusu ateşkes oylamasında evet oyu kullanan AB ülkelerinden bir diğeri olan Belçika da İsrail katliamlarını ilk haftalardan itibaren eleştiren ve ateşkes talep eden bir politika izlemiştir. Bu tavırda Şubat 2025’e kadar başbakanlık görevini yürüten Alexander de Croo liderliğindeki ağırlıklı olarak sol ve liberal partilerden oluşan koalisyon hükümetinin Filistin meselesine bakışta uluslararası hukuku ve insan haklarını önde tutan yaklaşımının önemli payı vardır. Şubat 2025’ten sonra iktidara gelen Bart de Wever başkanlığındaki ağırlıklı olarak ayrılıkçı ve milliyetçi partilerden oluşan hükümetin İsrail saldırganlığına yönelik politikası daha az eleştirel olmuştur. De Croo hükümeti döneminde Belçika’nın Wallon bölgesi hükümeti İsrail’e silah satışını Mayıs 2024’te yasaklarken Flandern bölgesi hükümeti benzer bir yasak kararını ancak liman işçilerinin geniş protestolarının ardından Temmuz 2025’te almıştır. İsrail katliamlarının yoğunlaştığı Kasım 2023’te İspanya Başbakanı Sanchez ile birlikte Mısır’a bir ziyaret gerçekleştirip Gazze sınırına giden Belçika Başbakanı de Croo, burada yaptığı açıklamada, İsrail saldırılarını eleştirip ateşkes talebinde bulunmuştur.

İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırılarının katliama ve soykırıma dönüşmesini en başından beri eleştiren AB ülkelerinden biri de İrlanda olmuştur. 27 Ekim 2023’teki ateşkes oylamasında evet oyu kullanarak İsrail katliamlarının durmasından yana tavır alan İrlanda hükümeti, İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırıma tepki olarak Filistin devletini tanıma kararı almıştır. İrlanda Başbakanı Micheál Martin açıklamalarında, İsrail’in savaş suçu işlediğini ifade ederken geleneksel olarak Filistin yanlısı bir pozisyona sahip olan ülkede yoğun şekilde İsrail karşıtı protesto gösterileri olmuştur. İrlanda'nın Gazze soykırımına karşı çıkan ve İsrail’i eleştiren tutumu nedeniyle Netanyahu yönetimi Dublin’deki büyükelçiliğini kapatma kararı almıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açtığı soykırım davasına Filistin lehine katılma kararı alan İrlanda, AB içerisinde de İsrail’e karşı yaptırımları savunan ülkelerin başında gelmiştir.

Fransa’nın geç gelen Filistin’i tanıma kararının "ağırlığı yok" mu?

İspanya, İrlanda ve Belçika’ya göre Avrupa siyasetinde çok daha fazla ağırlığı olan ve hem BM Güvenlik Konseyi hem de G-7 üyesi olarak dünya siyasetinde önemli yere sahip Fransa’nın Eylül ayında yapılacak BM Genel Kurulunda Filistin’i tanıyacağını açıklaması şüphesiz İsrail ve ABD başta olmak üzere dünyadaki bütün siyonistleri rahatsız eden bir karardır. İsrail ve ABD’den gelen tepkiler bu rahatsızlığı gösteriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı olan Netanyahu, Macron’un bu kararının “terörü ödüllendiren” bir karar olduğunu ve “bir Filistin devletinin kurulmasının İsrail’in yok olması anlamına geldiğini” açıklarken onun suç ortağı ve savunma bakanı Israel Katz, Macron’un kararını “rezalet” olarak tanımlayıp İsrail’in Filistin devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini söyledi. Amerikan Dışişleri Bakanı Marco Rubio da Macron'un "bu düşüncesiz kararının Hamas’ın propagandasına hizmet ettiğini ve barışı geciktirdiğini" ifade etti. ABD Başkanı Donald Trump da Macron’un kararını "onun sözünün bir ağırlığı yok" ifadesiyle küçümseyen bir açıklama yaptı.

Bu açıklamalar siyonistlerin ve "değişik yöntemlerle kendilerine bağladıkları" siyasetçilerin Fransa’nın Filistin’i tanıma kararından rahatsızlıklarını açıkça gösteriyor. Asıl endişe duydukları konu, şimdiye kadar Filistin devletini tanımayı reddeden başka Batılı ülkelerin de Fransa’yı örnek alarak Filistin’i tanıma kararı almasıdır ki bu durumda siyonistlerin inşa ettiği önemli bir duvar çökmüş olacaktır. Bütün siyasetini Filistin devletinin kurulmaması ve Filistin topraklarının tamamının ilhak edilmesi üzerine kuran fundamentalist/faşist Netanyahu yönetimi şimdiye kadar önemli Batılı ülkelerin bu siyasete hizmet eden bir tutum içerisinde olmasını sağlamıştı. Ama şimdi Fransa gibi Batı dünyası içerisinde önemli yeri olan bir ülkenin Filistin’i tanıma kararı alması İsrail yayılmacılığı açısından ciddi bir risk oluşturuyor. Zira bu yayılmacı siyasetin Batılı ülkelerin desteğine ihtiyacı var ve bu destek duvarında oluşacak bir çatlak bütün duvarın çökmesine neden olabilir.

Bu ihtimale rağmen, AB’ye üye ülkelerin çoğunluğunun halen Filistin’i tanımadığı ve bu ülkeler arasında Almanya ve İtalya gibi önemli ülkelerin olduğu düşünüldüğünde siyonistlerin yaptıkları soykırıma rağmen henüz Avrupa Birliği’ni büyük ölçüde yanlarında tuttuğu görülüyor. 27 AB ülkesinden Filistin’i devlet olarak tanıyan 11 tanesinden yalnızca 3 tanesi (İsveç, İspanya, İrlanda) Batı Avrupa ülkesi. Geriye kalanlar eski Doğu Bloku ülkeleri ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi. Şimdi Fransa ve benzer şekilde Eylül’de Filistin devletini tanıyacağını açıklayan Malta ile birlikte Filistin’i tanıyan AB ülkelerinin sayısı 13’e yükselecek. Ancak aralarında Almanya, İtalya, Belçika, Hollanda ve Yunanistan’ın da bulunduğu 14 AB ülkesi, Filistin’de iki devletli çözümü kabul etmelerine rağmen Filistin devletini tanımayı reddeden çelişkili politikalarını sürdürmekte ısrar ediyorlar.

Almanya'nın ikilemi: Soykırım desteğine devam mı, Fransa ile çözüme destek mi?

Avrupa’da siyonizmin en fazla etkisi altındaki ülkelerin başında gelen Almanya’nın bu konudaki politikasına yakından bakıldığında, Berlin’deki Hıristiyan Demokrat Başbakan Friedrich Merz ile aynı partiden Dışişleri Bakanı Johann Wadephul’un giderek daha fazla baskı altında kaldıkları görülüyor. Holokost geçmişi gerekçesiyle şimdiye kadar Almanya’nın İsrail’in güvenliğine yönelik özel sorumluluğu olduğunu savunanlar arasında bile artık Almanya’nın uluslararası hukuka ve insan haklarına karşı da sorumluluğu olduğunu, İsrail’deki faşist yönetimin soykırım politikasına ortak olunmaması gerektiğini söyleyenlerin sayısı artıyor. Alman polisinin İsrail’i eleştiren göstericilere karşı sert müdahaleleri artık daha fazla tepki çekiyor. Almanya’nın İsrail tarafından gerçekleştirilen soykırımda diplomatik, ekonomik ve silah desteği vererek suç ortağı olmasını örtmek için sembolik havadan yardım atma eyleminin bu suçlarını örtmeye yetmeyeceğini söyleyenlerin de sayısı artıyor.

Temmuz ayında Fransa ve İngiltere’nin öncülük ettiği ve 25 Batılı ülkenin imzaladığı İsrail’i kınayan bildiriye Almanya’nın imza atmaması ülke içerisinde ciddi tepkilere yol açmışken şimdi Fransa’nın Filistin’i tanıyacağını açıklaması Berlin’i ciddi bir baskı altına almış görünüyor. Koalisyon hükümetinin küçük ortağı SPD içerisinde ve muhalefetin önemli kısmında Almanya’nın İsrail’e baskıyı artırması ve Fransa ile birlikte hareket etmesini isteyenler var. Bu kesimler aynı zamanda Almanya’nın İsrail’e silah satışını sonlandırmasını ve Berlin’in AB çerçevesinde İsrail ile yürürlükte olan ortaklık anlaşmasının askıya alınmasına yönelik girişimlere karşı çıkmamasını talep ediyorlar.

Sonuç olarak, Macron’un Eylül’deki BM Genel Kurulunda Filistin’i tanıyacağını açıklaması Trump’ın küçümsediği gibi "ağırlığı olmayan bir söz" değil, aksine siyonist tahakküm altında ezilen Avrupalı vicdanları harekete geçirme potansiyeli taşıyor. Fransa ve birçok Avrupa ülkesi ilk zamanlarda diplomatik ve ekonomik destek vererek, sonrasında sessiz kalarak ortak oldukları Gazze soykırımına nihayet itiraz seslerini yükseltiyorlar. Ancak İsrail’i eleştirmenin ve Filistin’i tanıma kararı almanın güç zehirlenmesi ile hareket eden siyonistlerin yaptığı soykırımı durdurmaya yetmeyeceği de açıktır. 665 günü aşkın süredir Gazze’de soykırım yapan, başta çocuklar olmak üzere bütün Gazze halkını açlığa mahkum eden İsrail ve ona destek veren ABD’deki siyonistlerin durdurulması için etkili yaptırımlar uygulanması gerekiyor. Bu konuda Arap dünyası ve diğer İslam ülkelerinin sorumluluğu ve başarısızlığı ise başka bir yazının konusudur.

[Prof. Dr. Kemal İnat, Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.