İran ile ABD arasındaki müzakerelerde tarafların "kırmızı çizgileri" çarpışıyor
İran ile ABD arasındaki görüşmeler, küresel güvenliği etkileyecek öneme sahip. Eğer bir anlaşmaya varılabilirse, bölgedeki gerilimlerin azalması mümkün olabilir. Ancak bu sürecin başarısı, her iki tarafın da belirli konularda taviz vermesine bağlı.

İstanbul
Anadolu Ajansı Tahran Temsilcisi Ahmet Dursun, İran-ABD müzakerelerindeki son durumu ve tarafların "kırmızı çizgilerini" AA Analiz için kaleme aldı.
***
İran ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki nükleer müzakereler, nisan ayında Umman’ın aracılığıyla başladı ve şu ana kadar 4 tur görüşme gerçekleştirildi. Beşinci tur görüşmelerin ise bugün Roma’da yapılması kararlaştırıldı. Bu süreç, inişli çıkışlı bir seyir izlese de, tarafların açıklamalarına göre genel olarak olumlu ilerledi ancak son günlerde daha ciddi konuların gündeme gelmesiyle kamuoyuna yansıyan açıklamalar anlaşmazlıkların derinleştiğini gösterdi.
Şu anda görüşmelerdeki temel anlaşmazlık noktası İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyeti. İran, 2015’teki nükleer anlaşmadaki gibi yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer programını, atom bombası üretmesine engel olacak şekilde kısıtlamaya hazır olduğunu belirtiyor. İran, sivil nükleer enerji geliştirme ve uranyum zenginleştirme hakkının da tanınmasını istiyor. Bu konu, İran için son derece önemli çünkü Tahran bu konuyu ulusal mesele kabul ediyor.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
İran’ın diğer kaygısı ise, 2018 yılında ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’yi tek taraflı olarak nükleer anlaşmadan çekmesi gibi bir durumla tekrar karşılaşmamak. İran, geçmişte yaşanan tecrübeler nedeniyle, ABD ile yapılacak olası bir anlaşmanın kalıcılığını sağlamak adına yasal güvenceler talep ediyor. Bu kapsamda, anlaşmanın Amerikan Kongresi tarafından onaylanmasını ve ABD’nin sonradan tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesini engelleyecek net garantiler verilmesini istiyor.
Amerikan tarafı ise İran’ın nükleer silah üretme kapasitesini tamamen ortadan kaldırmayı hedefliyor. Başlangıçta ABD’nin müzakerelerdeki talepleri belirsizdi. Örneğin, Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff, ilk açıklamalarında İran’ın nükleer programını tamamen durdurmasını değil, doğrulamasını istediklerini ve uranyum zenginleştirmenin 2015'teki nükleer anlaşmaya uygun şekilde yüzde 3,67 seviyesinde tutulması gerektiğini belirtmişti. Buna karşılık, dönemin Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio gibi isimler, İran’ın uranyum zenginleştirmesini tamamen sona erdirmesini talep ettiler.
Sonrasında ABD tarafı tutumunu netleştirerek, artık İran’dan uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurmasını istediklerini açıkladı. Rubio önceki gün Senato'da yaptığı konuşmada, İran'ın sivil nükleer programını sürdürebileceğini ancak uranyum zenginleştirmek yerine dışarıdan ithal etmesini istediklerini belirtti. Witkoff da bu konuda "İran’a yüzde 1 dahi zenginleştirme izni veremeyiz" diyerek bunun Trump yönetiminin "çok net bir kırmızı çizgisi" olduğunu ifade etti.
Fakat İran için de bu durum bir "kırmızı çizgi". İran Dışişleri Bakanı Abbas Erakçi, bu konuda açıkça, "anlaşma olsa da olmasa da uranyum zenginleştirme faaliyetlerinin devam edeceğini" söyledi. Ülkenin en üst otoritesi İran lideri Ayetullah Ali Hamaney de önceki gün yaptığı konuşmada, "Zenginleştirme konusunda kimseden izin beklemiyoruz" diyerek bu konuda geri adım atmayacaklarını vurguladı.
İran ile ABD'nin "kırmızı çizgileri" çarpışıyor
İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetini sıfırlamak istememesinin ardındaki sebep, İran'ın bunu kendi "bağımsızlığının bir sembolü" olarak görmesidir. Bununla birlikte, İran varılacak muhtemel bir anlaşmada Amerikalıların daha önce yaptıkları gibi yükümlülüklerini yerine getirmediği bir durumda kısa sürede yeniden yüksek düzeyli zenginleştirme işlemine dönebilmek için sıfırlamaya yanaşmıyor.
Eğer bu kritik konuda bir uzlaşma sağlanamazsa, bu durum müzakerelerin çıkmaza girmesine neden olabilir. ABD’nin İran’dan, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini tamamen durdurmasını istemesi, İran’ın kabul etmeyeceği bir şart. Diğer taraftan, İran’ın uranyum zenginleştirmeyi sürdürme isteği de son günlerde Amerikalı yetkililerin açıklamalarına bakıldığında ABD için kabul edilemez bir durum.
Bu konuda tarafların "kırmızı çizgileri" çarpışıyor ve bu durum, anlaşmanın önünde büyük bir engel oluşturuyor. Dolayısıyla, iki taraf arasında bir anlaşma sağlanabilmesi için karşılıklı tavizler verilmesi gerekiyor ancak bu tavizlerin nasıl verileceği veya başka bir formül bulunup bulunamayacağı şu anda belirsiz.
"Tetik mekanizması" hayata geçirilebilir
Öte yandan, bu görüşmeler için çok da fazla zaman kalmadı çünkü 2015’teki nükleer anlaşmada yer alan ve Birleşmiş Milletler (BM) yaptırımlarının geri getirilmesini sağlayabilecek "tetik mekanizmasının" süresi 18 Ekim’de dolacak.
Anlaşma sağlanamazsa, ABD 2018’de anlaşmadan çekildiği için bu süreci başlatamaz; ancak anlaşmanın tarafı olmaya devam eden İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri, anlaşmadaki yaptırım mekanizmasını devreye sokabilir. Nitekim son dönemde, Avrupa’dan İran’a bu yönde gelen tehditler dikkat çekiyor. Bu tehditler hayata geçirilirse İran, yalnızca ABD’nin tek taraflı yaptırımlarıyla değil, uluslararası bağlayıcılığı olan BM yaptırımlarıyla da karşılaşabilir. Bu da İran’ı izole eder ve ekonomik olarak çok daha zor bir duruma sokar.
Bu durumda, İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’ndan (NPT) çıkıp nükleer denetimleri tamamen sonlandırma hatta son koz olarak nükleer silah üretme kararı alması olasılığı ortaya çıkar. Bu da gerginliğin savaşa dönüşme ihtimalini büyük ölçüde yükseltir.
Bu yüzden mesele basit görünse de aslında çok çetrefilli ve karmaşık. Bu yüzden İran ile ABD arasındaki müzakereler şu anda gerçekten kritik bir noktada. Bugün Roma'daki görüşmeler "tamam ya da devam görüşmesi" olarak yorumlanıyor.
İsrail'in süreci baltalama arzusu
Son zamanlarda İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırı hazırlığı yaptığına dair haber Amerikan basınına yansıdı. Bu, İran'ı müzakerelerde tutmak ve talepleri kabul ettirmek için bir baskı aracı olduğu şeklinde de yorumlanıyor.
Aslında İsrail, İran’ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasını, askeri faaliyetlerinin kısıtlanmasını ve ağır yaptırımların devam etmesini istiyor. İran ise nükleer programının veya savunma kapasitesinin ortadan kaldırılmasını kabul etmeyeceğini bir çok kez dile getirdi.
İran ile ABD arasında yapılacak olası bir nükleer anlaşma, Tahran düşük düzeyli zenginleştirmeye devam etse de teknik olarak İran’ın nükleer silah üretme kapasitesini engeller. Bir diğer deyişle bu anlaşmayla İran, atom bombası yapamayacak hale gelir.
Bu da İsrail’in en büyük güvenlik endişelerinden birini ortadan kaldırır gibi görünüyor. Bu açıdan bakıldığında anlaşma İsrail'in de işine gelir denilebilir ancak işin aslı o kadar basit değil çünkü İsrail sadece İran’ın nükleer silah üretmesini tehdit görmüyor.
İsrail’in bir diğer önemli endişesi ise, İran’la yapılacak olası bir anlaşma sonrasında Tahran üzerindeki ağır ekonomik yaptırımların kaldırılmasıdır. Bu durumda İran, ekonomik olarak ciddi bir rahatlama yaşar ve bu da İran'ın bölgedeki etkisini daha da artırabilir.
İran, özellikle Trump döneminde başlatılan ağır yaptırımlar nedeniyle uzun süredir ciddi ekonomik sıkıntılar yaşıyor. İran petrol zengini bir ülke fakat petrol satışları çok sınırlı, bankacılık sistemine erişimi kısıtlı, dış yatırım neredeyse yok. Yaptırımlar kalkarsa İran dünya enerji piyasasına tekrar güçlü bir şekilde döner. Sadece ülke dışında tutulan petrol gelirlerine erişime izin verilse dahi İran'ı rahatlatır.
Milyarlarca dolarlık petrol ve doğalgaz gelirleri İran'ın kasasına girmeye başlar ve uluslararası şirketler İran’a yatırım yapmaya gelir. İran'ın eline büyük bir ekonomik güç geçerse, İran, sadece iç meselelerini toparlamakla kalmaz aynı zamanda dış politikada daha özgüvenli ve agresif hareket edebilir.
İsrail’in çok dikkatle takip ettiği konularda İran, örneğin Lübnan’daki Hizbullah’a, Yemen’deki Husilere verdiği destekleri artırabilir. Daha önce ekonomik baskı yüzünden sınırlı hareket edebilen İran, artık çok daha rahat ve hızlı adımlar atabilir.
İran ile Batı arasında yeniden bir uzlaşma sağlanması, İsrail’in bölgede yalnızlaştığı duygusunu güçlendirebilir. İsrail, bugüne kadar Batı’nın İran’a yönelik sert tutumunu kendi güvenlik politikasının temel bir unsuru olarak görüyordu. Özellikle ABD’nin İran’la yakınlaşması ve ticari ilişkiler kurması durumunda, İsrail kendini daha da sıkışmış hissedebilir. Nitekim İsrailli yetkililer, bu tür anlaşmaların İran’ı "meşrulaştırdığı" yönündeki endişelerini sıkça dile getiriyor.
Dolayısıyla İsrail'in itirazı, sadece bir güvenlik ya da askeri kapasite meselesi değil. Bu aynı zamanda bir stratejik güç mücadelesi. İsrail'e göre İran’ın sadece bomba üretmemesi yetmiyor. İran’ın zayıf kalması, İsrail'in güvenliğinin temel taşlarından biri olarak görülüyor. Bu yüzden İsrail sadece nükleer anlaşmanın teknik içeriğine değil, o anlaşmanın ortaya çıkaracağı siyasi ve ekonomik sonuçlara da karşı çıkıyor.
Anlaşma halinde İran'a yaptırımların tamamen kaldırılması beklenmiyor
Tüm bunlara bakıldığında, aslında ABD'nin İran'ın bu kadar güç kazanacağı bir anlaşmaya yanaşıp yanaşmayacağı sorusu da ortaya çıkıyor. ABD'nin de İran'ın güçlenmesini istemeyeceği açık. O yüzden sadece nükleer programın kısıtlanması karşılığında İran'a tüm yaptırımların kaldırıldığı bir senaryo mümkün görünmüyor. Böyle bir durumda, ancak Petrol ve bankacılık yaptırımlarının hafifletilmesi öngörülüyor. Yalnızca petrol yaptırımları ve bankacılık yaptırımlarının hafifletilmesi dahi ekonomik olarak büyük kriz içindeki İran için önemli kabul edilebilir.
Sonuç olarak, İran ile ABD arasındaki görüşmeler, yalnızca bölgesel değil, küresel güvenliği de etkileyecek öneme sahip. Eğer bir anlaşmaya varılabilirse, bölgedeki gerilimlerin azalması mümkün olabilir. Ancak bu sürecin başarısı, her iki tarafın da belirli konularda taviz vermesine bağlı. Karşılıklı bir uzlaşı sağlanmazsa, müzakerelerin çıkmaza girmesi kaçınılmaz. Trump'ın tehditlerine bakıldığında böyle bir ihtimalde İran'a karşı farklı düzeylerde girişimler, çatışma veya savaş riskinin ciddi şekilde artacağı görülüyor.
[Ahmet Dursun, Anadolu Ajansı Tahran Temsilcisidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.