Dolar
39.22
Euro
44.69
Altın
3,330.60
ETH/USDT
2,508.20
BTC/USDT
105,000.00
BIST 100
9,486.56
Gündem

'Tahşiyecilere kumpas' iddianamesinde Fetullah Gülen ile Hidayet Karaca'nın 55 yıla kadar hapsi istendi

'Tahşiyecilere kumpas' soruşturması kapsamında hazırlanan iddianamede Fetullah Gülen ile Hidayet Karaca için 21 yıl 9 aydan 55'er yıla kadar hapis cezası istendi.

Muhammed Enes Can, Murat Kaya, Ekrem Payan  | 22.09.2015 - Güncelleme : 23.09.2015
'Tahşiyecilere kumpas' iddianamesinde Fetullah Gülen ile Hidayet Karaca'nın 55 yıla kadar hapsi istendi

İSTANBUL

Paralel Devlet Yapılanması'nın, 2009'da düzenlenen Tahşiye soruşturmasında kumpas kurduğu ve usulsüzlükler yaptığı iddiasıyla 13'ü tutuklu, biri firari 33 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, Fetullah Gülen ile Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca'nın, "silahlı terör örgütünü yönetme", zincirleme şekilde "resmi belgede sahtecilik" ve "delil uydurarak iftirada bulunma" suçlarından toplam 21 yıl 9 aydan 55'er yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca hazırlanan iddianamede, bir numaralı şüpheli Gülen ile tutuklu şüphelilerden Karaca, "silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek"le suçlanırken, diğer 31 şüphelinin ise "silahlı terör örgütü üyesi olma" suçundan cezalandırılması istendi. 

İddianamede, Gülen ve Karaca'nın, "silahlı terör örgütünü yönetme" suçundan 15 ile 22 yıl 6 ay, zincirleme şekilde "resmi belgede sahtecilik"ten 4 yıl 10,5 ay ile 22 yıl ve zincirleme şekilde "delil uydurarak iftirada bulunma" suçundan da 1 yıl 10,5 ay ile 10 yıl 6 ay olmak üzere toplam 21 yıl 9 ay ile 55'er yıl arasında değişen oranlarda hapis cezasına çarptırılması talep edildi.  

İddianamede, eski emniyet müdürlerinden Ali Fuat Yılmazer'in, "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 yıl 6 ay ile 15 yıl ve "delil uydurarak iftirada bulunma" suçundan da 1 yıl 6 ay ile  6 yıl olmak üzere toplam 9 yıl ile 21 yıl, Tufan Ergüder'in, "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 yıl 6 ay ila 15 yıl, zincirleme şekilde "resmi belgede sahtecilik" suçundan 4 yıl 10,5 ay ila 22 yıl ve zincirleme şekilde "delil uydurarak iftirada bulunma" suçundan da 1 yıl 10,5 ay ile 10 yıl 6 ay olmak üzere toplam 14 yıl 3 ay ile 47 yıl 6 ay arasında değişen oranlarda hapisle cezalandırılması istendi.

Yurt Atayün ve Ömer Köse'nin de "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7 yıl 6 ile 15 yıl, zincirleme şekilde  "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" suçundan 4 yıl 10,5 ay ile 22 yıl ve zincirleme şekilde "delil uydurarak iftirada bulunma" suçundan da 1 yıl 10,5 ay ile 10 yıl 6 ay olmak üzere, toplam 14 yıl 3 aydan 47 yıl 6'şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.  

Mutlu Ekizoğlu'nun da "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 7,5 ile 15 yıl arasında hapisle cezalandırılması talep edilen iddianamede, şüphelilerden Ertan Erçıktı, Mustafa Kılıçaslan, Kazım Aksoy, Ali Cihan, Mehmet Ali Doğan, Recep Güleç, Mustafa Altunbulak, Çetin Öztürk, Rıfat Aslan, Erdem Kısa, Halit Akbulut, Yakup Ergün, Ufuk Yıldırım, Yasin Koyuncu ve Mustafa Uyanık'ın da, "silahlı terör örgütüne üye olma", zincirleme şekilde "kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği" ve zincirleme şekilde "delil uydurarak iftirada bulunma" suçlarından toplam 14 yıl 3 aydan 47 yıl 6'şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması istendi. 

Erol Demirhan, Hüseyin Nohut, Tolga Güzeltaş, Adem Akpınar, Abdullah Seyyid Ateşçi, Selçuk Ocaktan, Ahmet Öztürk, Talat Burak Karaltı ve Aytekin Ağören'in, "silahlı terör örgütüne üye olma ve delil uydurarak iftirada bulunma" suçlarından toplam 9 yıl ile 21 yıl arasında değişen oranlarda hapsi istenen iddianamede, benzer suçlardan Ekrem Çelik'in 9 yıl 4,5 aydan 25 yıl 6 aya ve Bayram Özbek'in de 7 yıl 6 aydan 15 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması talep edildi.

İddianameden

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca hazırlanan 398 sayfalık iddianamede söz konusu soruşturmanın, 16 Mayıs 2014'te müşteki Mehmet Nuri Turan'ın, kendisi ve "Tahşiyeciler" olarak adlandırılan gruba yönelik kapatılan İstanbul CMK Cumhuriyet Başsavcılığı 250. maddesi ile yetkili biriminin 2009'da yürüttüğü soruşturmada delillerin uydurulduğu iddiasıyla suç duyurusu üzerine başlatıldığı kaydedildi. 

Beş bölümden oluşan iddianamede, birinci bölümde müşteki Doğan'ın ve kanaat önderi olduğu "Tahşiye" ismiyle adlandırılan gruba ilişkin açıklamalar yer alıyor.

İddianamenin ikinci bölümü, müşteki Doğan ile diğer müştekilere yönelik 2009'da yürütülen soruşturmanın özellikle tahkikat aşamasını da içerecek şekilde nasıl başladığı, nasıl devam ettiği ve sonuçlandırıldığı, halihazırda soruşturulanların hukuki durumunun ne olduğuna ilişkin bilgileri içeriyor. 

Üçüncü bölümde ise bu soruşturmanın konusunu oluşturan iftira, sahtecilik, kişinin hürriyetinden yoksun kılınmasına vücut veren suçlarının nasıl oluştuğu, hangi mağdur ve müştekilere yönelik suçların işlendiği hususuna değinildiği belirtilen iddianamenin, 4. ve 5. bölümünde şüpheli Fetullah Gülen'in oluşturduğu yapılanmanın niteliğine ilişkin tespitlere yer verilirken diğer şüphelilerin hangi suçları işlediğine ilişkin değerlendirme yapılıyor.

"Devlet mekanizmasını tümüyle ele geçirmeyi amaçlayan yapılanma"

İddianamede, "40 yıllık süreçte kurulup geliştirilen nihai aşamada meşru hükümeti çalışamaz hale getirip devlet egemenliğini ele geçirmeyi amaçlayan" örgütün (Paralel Devlet Yapılanması), tüm eylem ve işlemlerinin aynı dosya üzerinden yürütülmesinin, daha önceki Ergenekon yargılamalarında olduğu gibi karışıklığa ve belirsizliğe yol açabileceği belirtilerek, ''Terör örgütü yöneticiliği ve üyeliği" haricindeki diğer suçlarının anlaşılamamasına neden olabileceği değerlendirildiğinden örgütlü yapılanmaya ilişkin diğer soruşturmalarla birleştirilmesi"nin düşünülmediği kaydedildi.

Müştekilerin mensubu olduğu ''Tahşiye'' grubuna ilişkin bilgilerin de yer verildiği iddianamede, söz konusu grup mensuplarının yaptığı açıklamalar ve yayınladıkları kitaplarda, şüpheli Gülen'in, "Dinler arası diyalog, baş örtüsü, zekat ve kurban" düşüncelerine eleştirel yorumlar getirdiği aktarıldı.

İddianamede, "Şüpheli Fetullah Gülen'e bağlı örgütlü yapının eylem ve işlemlerine ilişkin gerek örgüt tabanı ile ilgilenmek ve ikna etmek, gerekse tüm toplumda lehe algı oluşturmak amacıyla basın yayın kuruluşlarının kullanılarak çeşitli algı oluşturma ve mesaj yöntemleri kullanıldığı, bu yöntemlerin kimi zaman açık şekilde kullanılmasına karşın özellikle Tahşiye grubuna yönelik olduğu belirtilen operasyonlarda olduğu gibi çoğu zaman 'karanlık kurul' gibi medya iletim yöntemleri ile sadece örgüt tabanının anlayabileceği şekilde bilgi ve mesaj verdiği anlaşılmıştır" görüşlerine yer verildi. 

"Şefkat Tepe" adlı diziyle emir ve talimat verildi iddiası

Paralel Devlet Yapılanması'nın, 2009'daki Tahşiye soruşturmasında kumpas kurduğu ve usulsüzlükler yaptığı iddiasıyla 13'ü tutuklu, biri firari 33 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamede, Fetullah Gülen'in, Samanyolu TV'de yayımlanan ve senaryosunun "MİT tırlarının durdurulması", "17-25 Aralık" ve "Selam Tevhid" gibi pek çok soruşturma ve olayla benzerlikler taşıdığı belirtilen "Şefkat Tepe" adlı diziyle emir ve talimat verdiği ileri sürüldü. 

"Gülen, talimatlarını dizi ve herkul.org'tan veriyor" 

İddianamede, dizide geçen diyaloglarla devlet yönetiminde ve bürokraside görev alan kişiler "İran lehine casusluk faaliyetlerinde bulunuyormuş" gibi bir algı yönlendirilmesi yapılmaya çalışıldığı anlatılarak, "Uzun yıllardır hakkında hiçbir soruşturma ve kovuşturma yapılmadığı halde ABD'de yaşayan şüpheli Fetullah Gülen'e bağlı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bürokrasisine, emniyet ve askeri birimlerine yerleşen ve ekonomi, basın yayın hayatını kontrol edebilecek nitelik ile nicelikte örgütlü bir yapılanma meydana getirildiği, şüpheli Gülen'in vücuda getirmiş olduğu bu yapılanmaya ilişkin emir ve talimatlarını, bizzat senaryosunu onaylayıp yayımlattığı 'karanlık oda', 'karanlık' adlı dizi bölümleri ile 'www.herkül.org' adlı internet sitesi ve halen tespiti yapılmaya çalışılan diğer konuşma ve yayınlar ile verdiği anlaşılmıştır" denildi. 

Dizide işlenen konular ile operasyonlar arasında benzerlik 

İddianamenin "17-25 Aralık Darbe Girişimi" başlıklı bölümünde dizideki diyaloglara yer verildi. 

Dizinin 28 Eylül 2013'te yayımlanan 119. bölümünde oyuncular arasında "Seçimler, açılımlar, saçılımlar, ekonomi, demokratik paket derken 'işbaşındakileri paketleme zamanı geliyor'. Vurmanın tam zamanı. İçeriden ve dışarıdan ablukaya alınarak, dostlarıyla araları açıldı. Yalnızlaştırılma projesi de başarıyla devam ediyor", 2 Kasım 2013'te gösterilen 124. bölümünde "Şüphesiz bu bizim tarihi tecrübelerimizle de ispatlı. Zamanında da Enver Paşa, Genelkurmay Başkanı iken bizler onu çok yücelttik. Halis muhlis Türk milliyetçisi olmasına rağmen, gazımıza geldi. Aşırı övgü ve yüceltilme, hırsla birleşince gören gözler görmez, kulaklar işitmez, doğruyu konuşacak dil artık dilsiz olur. Hırsların büyüklüğüne göre koca koca devletler, imparatorluklar batmıştır. Batırmaya da devam edeceğiz. Ta ki hakimiyetimize teslim olunacağı ana kadar. Yönetenleri bitirecek bütün yollar denenecek. Özellikle birbirleriyle uğraşmaları için hazırlanan alt yapıya destek verilecek. Efendim, seçim öncesi terör de kontrollü bir şekilde arttırılarak seçimlerde başarısızlık yaşatacak hazırlıklar da devam ediyor. Diğer taraftan da önderin serbestiyetin önü bir yıla kadar açılacak" şeklinde diyaloğun geçtiği kaydedildi. 

MİT tırlarının durdurulması da diziden

İddianamede, dizinin 28 Eylül 2013 tarihinde yayımlanan 119. bölümü, 5 Ekim 2013 tarihinde yayınlanan 120. bölümü, 19 Ekim 2013, 9 Kasım 2013 tarihinde yayınlanan 123. bölümündeki diyaloglar da yer aldı. 

Bu soruşturma ile diyaloglarda geçen ifadelerin benzerlik taşıdığı aktarılan iddianamede, "MİT tırlarının durdurulması eyleminin şüpheli Fetullah Gülen'in vücuda getirdiği yapılanma tarafından aylar öncesinden planlandığı, bu hususta Samanyolu televizyonunda yayınlanan Şefkat Tepe dizisi içerisinde bulunan 'Karanlık Kurul' adlı bölümünde birçok kez yapılacak operasyonel süreci belirtir ve hedefi gösterir şekilde dizide de konunun tüm ayrıntısıyla işlendiği, (MİT tırları operasyonunun ihbar ile başlatılıp tırların durdurulması sonrası itirazlara rağmen arama el koyma işlemi yapılıp bu durumun paralel medya ile tüm dünyaya Türkiye devleti teröre destek veriyor algısı oluşturmaya yönelik haberler yapılması şeklinde). Bu sayede Türkiye devletini teröre destek veren ülke gibi göstererek uluslararası camiada itibarının bitirilmesi ve yargılanmasının amaçlandığına dair yayınlar yapılarak algı oluşturulduğu görülmüştür" değerlendirmesi yapıldı.  

"Dizi ile mesaj verilmesinin mantıksız olduğu ileri sürülebilir ise de..." 

Dizide Ergenekon, Balyoz, casusluk soruşturmaları gibi konularda da tabana yönelik algı çalışması yapılmasına karşın konu bütünlüğünün bozulmaması için iddianamede bu yönde açıklama yapılmadığına işaret edilen iddianamede, şu ifadelere yer verildi: 

"Her ne kadar dizi ile mesaj verilmesinin suç örgütlerinin yapılanma şekli, eylem taktiği açısından mantıksız olduğu ileri sürülebilir ise de şüpheli Fetullah Gülen tarafından yaklaşık 40 yıllık süreçte oluşturulan, zaman içerisinde çok iyi bir işleyiş  çalışma sistematiğine sahip olan terör örgütü yapılanmasının gerek eylemleri bizzat icra edecek mensuplarına mesaj verebilmek, gerekse örgüt tabanına yahut sempati duyan kişilere yönelik algı oluşturmak amacı ile diğer yöntemler yanında bu yöntemin kullanıldığı değerlendirilmiştir." 

İddianamede, Fetullah Gülen'in Hidayet Karaca ile internet ortamında da yayımlanan senaryoya ilişkin görüşmelerine de yer verilirken, görüşmede Gülen'den senaryo ile ilgili onay alındığı kaydedildi. İddianamede, dizideki diyalogların Samanyolu TV'nin haber bültenlerinde haberleştirilerek yer verildiğinin de altı çizildi. 

"Beklediğimiz adreste bombalar çıktı"

"Tahşiye soruşturması"nda kumpas kurup usulsüzlükler yaptığı iddia edilen "Paralel Devlet Yapılanması"na yönelik iddianamede, "tüm birimleri birbirleriyle uyumlu ve koordinasyon içerisinde çalışan, ülke çapında olduğu gibi İstanbul Emniyet Müdürlüğünün kadrolarında görev yapan şüpheli Fetullah Gülen'e bağlı paralel yapılı terör örgütü mensubu şüphelilerin, çok iyi hazırlanmış plan çerçevesinde hareket ederek bomba ve mühimmatları yerleştirdiklerinin tespit edildiği" belirtildi.  

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosunca hazırlanan 398 sayfalık iddianamede, soruşturma sürecinde 23 Ocak 2015'te İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne "Tahşiyeciler" konulu bir ihbar maili gönderildiği anlatıldı.

İsimsiz gelen ihbar mailine de yer verilen iddianamede, mailde "Tahşiye operasyonunda görev almış isimsiz biriyim. Amirlerimizin talimatıyla o gece her zaman yaptığımız gibi hedef şahıslara yönelik adres civarında bekliyordum. Sonrasında haberlerde ve büroda duyduğum kadarıyla bizim beklediğimiz adreslerde bombalar çıkmıştı. Adrese girilene kadar adres çevresinde karakol kurduk, bekledik. Bu çalışmaları bizzat yöneten Recep Güven, Erol Demirhan, Ali Fuat Yılmazer ve Ömer Köse'dir. Ben o dönem devlet için çalıştığımızı düşünüyordum. Böyle bir ihanetin olduğunu görmem beni çok rahatsız etti. Vicdanım çok rahatsız olduğu için bunları yazıyorum, her kimin suçu varsa cezasını çekmesini istiyorum" şeklinde ifadelerin yer aldığı aktarıldı.

"Silinen yazıyı Nazlı Ilıcak yayınladı" 

İddianamede, İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinin "Tahşiye grubu"na yönelik doğrudan araştırma ve inceleme yapmadığı, MİT'ten gelen ihbar ve bilgilerin değerlendirildiği iddia ve savunmasının doğrulanmadığı bildirilerek, askeri birimler tarafından da emniyet birimlerine yine söz konusu grup hakkında herhangi bir bilgi yazısı gönderilmediğinin anlaşıldığı aktarıldı.

Kara Kuvvetleri Komutanlığı arşivlerinden dahi silinmiş yazının, bir şekilde temin edilerek, "şüpheli Gülen'in oluşturduğu yapılanma ile aynı çizgide yayın yürüten" Bugün gazetesinin köşe yazarı Nazlı Ilıcak tarafından yayınlandığı belirtilen iddianamede, bu durumun paralel terör örgütü yapılanmasının devletin birçok kurumunda çok etkin bir şekilde faaliyette bulunduğunun göstergesi olarak değerlendirildiği kaydedildi. 

"AK Parti'yi İslam inkılabı önündeki engel olarak görüyorlar"

İddianamede, "Tahşiye grubu"na yönelik soruşturma öncesinde istihbarat şube müdürlüğünce çalışmalar başlatıldığının görüldüğüne değinilerek, şu ifadelere yer verildi:

"Bu çalışmaların da evveliyatı araştırıldığında, MİT ile Genelkurmay Başkanlığında bu gruba ilişkin herhangi bir yazışma olmadığı görülmüş olup, bu kapsamda grup üyelerinden Abdülmennan Özmen'in 4 Kasım 2008 tarihinden itibaren Hizb-ut Tahrir, İBDA-C silahlı terör örgütleri faaliyetlerinde bulunduğu gerekçesiyle 2559 sayılı yasaya istinaden iletişimlerinin dinlenmeye başlandığının görüldüğü, diğer taraftan şüpheli Ali Fuat Yılmazer tarafından soruşturmamız sürecinde de basın yayın kuruluşlarına yansıyan Ankara, Aksaray, Bitlis, Bursa, Elazığ, Erzurum, Kayseri, Konya, Malatya, Muş, Sivas, Van istihbarat şube müdürlükleri ve istihbarat daire başkanlıklarına 3 Aralık 2008 tarihli yazı yazıldığı, bu yazıda da dini istismar eden grupların faaliyetlerinden bahsederken, Nur cemaati gruplarından olan Tahşiye grubuna ilişkin elde edilen bilgilerde grup liderinin Molla Muhammed (K) Doğan olduğu, ülke çapında yoğun faaliyet gösterdikleri, mensuplarının 5 bin civarında olduğu, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni dar'ul harp, Nur cemaatlerinden Fetullah Gülen ve Mehmet Kırkıncı grubunu münafık, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni İslam inkılabı önündeki engel olarak gördükleri, bir kısım internet siteleriyle 'cihaderi.net' adlı internet sitesinden görüntüler ve yazılar yayınlanarak grubun cihada hazırlandığı, grubun yayınevinin BMB olduğu, bu yayınevine bağlı Cihangir ve Rahle isimli yayınevleri olduğu görülmüştür."

"Tahşiyecilere kumpas operasyonu" tespit edildi

İddianamede, "Her ne kadar bomba ve mühimmatları ikamete koyan ve buna gözcülük yapan şüpheliler net olarak tespit edilemese de tüm birimleri birbirleriyle uyumlu ve koordinasyon içerisinde çalışan, ülke çapında olduğu gibi İstanbul Emniyet Müdürlüğünün kadrolarında görev yapan şüpheli Fetullah Gülen'e bağlı paralel yapılı terör örgütü mensubu şüphelilerden tespit edilenlerin çok iyi hazırlanmış plan çerçevesinde hareket ederek bomba ve mühimmatları yerleştirmiş oldukları tespit edilmiştir" değerlendirmesinde bulunuldu.

"Ülkenin askeri, adli ve emniyet birimlerinde gizli yapılanmaya gidildi"

İddianamede, gerek bu topluluklar gerekse Türkiye'deki diğer bir kısım dini grup ve cemaatlerin, dini kural ve yaşayışa ilişkin bilgisizlik ve özlem nedeniyle bu durumu istismar eden grup ve cemaatlere ilgi gösterdikleri belirtilerek, bu hususta her türlü maddi, manevi fedakarlık gösterildiği, bir kısım cemaat ve grupların bu durumu fırsat bilerek ülke insanının bu hassasiyetlerini istismar edip, şahsi menfaatleri lehine değerlendirdikleri savunuldu.

"Gülen'in halife konumuna getirilmesi amaçlandı" 

Örgütün ilerleyen süreçte "dinlerarası diyalog girişimi" adı altında, sözde diğer dinler arasında hoşgörü iklimi oluşturma bahanesiyle, özellikle de diğer semavi dinlerin mezhep ve cemaatleriyle seminer, konferans ve sair organizasyonlar ile irtibat kurduğu belirtilen iddianamede, "Şüpheli Fetullah Gülen'in Katolik Hristiyan alemini temsil eden Papa gibi ülkemizde ve tüm İslam dünyasında lider (bir nevi halife) gibi konuma gelmesinin amaçlandığı, yine yabancı ülkelerde açtıkları okullarda ülkelerin ileri gelenlerinin çocuklarına eğitim verilmesi nedeni ile bu ülkeler nezdinde oluşan sempatinin Türkçe olimpiyatları organizasyonları ile ülkemizde oluşturulmaya çalışıldığı düşünülmektedir"değerlendirmesi yapıldı. 

"İrtibatları yokmuşcasına hareket eden, ancak yaptıklarıyla birbirlerini tamamlayan örgüt üyeleri"

Örgütün dikkat çekici özelliğinden birisinin de kutsal manevi ülkü ve idealler gerçekleştiriliyormuş algı ve izlenimi verilerek, örgüt üyelerinin motivasyonunun sağlanması olduğu kaydedilen iddianamede, "Kendilerine 'hizmet hareketi' adını veren bu örgüt yapılanmasının ülke insanının dini hassasiyet duygu ve düşünceleri istismar edilerek Paralel Devlet Yapılanması'na giden yolda çok iyi örgütlenmiş olması olduğu, yasal mevzuat haricinde kendi örgüt liderinin buyruk ve emirlerine göre hareket edip yine yapılanma içerisinde, 'imam', 'abi' yahut diğer sıfatları takınan kişilerden emir ve talimat alan, çoğu zaman da birbirleri ile irtibatları yokmuşcasına hareket eden, ancak yaptıkları eylem ve işlemler birbirlerini tamamlayan örgüt üyelerinin, kusursuza yakın amacı gerçekleştirmeye matuf eylem ve işlemlerde bulundukları değerlendirilmektedir" ifadesi yer buldu.

"Amacına ulaşan kusursuz operasyonlar" 

Gülen'in oluşturduğu yapılanmaya muhalefet edip eleştiren grup lideri ve çevresindekilere yönelik, istihbari aşamadan başlanarak, adım adım, emir ve talimatın yerine getirildiği, bu emir ve talimatların yapılanmanın gizliliği nedeniyle dışarıdan takip edilip izlenmesinin hemen hemen imkansız olduğu aktarılan iddianamede, bu işleyiş içerisindeki, "birbirini tamamlama" özelliği nedeniyle doğrudan somut suç teşkil eden eylem ve işlemlerin anlaşılamadığı, çoğu zaman yapılan işlemler gerçeğinden farklı gösterilmesi sonrası mahkeme ve savcılık kararlarına dayandırıldığından, yapılanmanın eylem ve işlemlerinin hukuksuz olduğunu tespit edebilmek için tek bir eylem ve işlemden ziyade tüm eylemlere ve sürece ilişkin işlemlerden yola çıkılarak genel bir değerlendirme yapılması gerektiğine işaret edildi. 

"Birbirlerine eklemlenen küçük hücreler"

"Haklarında kamu davası açılan şüphelilerin birbirlerine eklemlenen, adeta küçük hücreler şeklindeki eylem ve işlemleri ile nihai amacı gerçekleştirmek için bilerek, isteyerek bir kısım işlemlere katılmak suretiyle atılı suçları ika ettikleri değerlendirilmiştir" ifadesi kullanılan iddianamede, Risale-i Nur öğretisi etrafında mağdur Mehmet Doğan'ın kanaat önderi olduğu grubun söylem ve görüşleri ile şüpheli Fetullah Gülen'in lideri olduğu yapılanmaya muhalefet ettiği, muhalefet edilmesi nedeniyle Gülen yapılanmasının grubu etkisiz hale getirmeyi amaçladığı ve örgütsel çalışmayla grubun tamamen etkisiz hale getirilmiş olması dikkate alındığında şüpheli Gülen'in oluşturduğu yapının çok etkili olduğunun görülebileceği anlatıldı.

"Tahliye talimatı Gülen'den"

20 Nisan 2015 ile 27 Nisan 2015 tarihleri arasında, şu an tutuklu bulunan İstanbul 29. ve 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimlerinin görev ve yetkileri olmadığı halde, liderliğini hakkında yakalama kararı çıkartılan Fetullah Gülen'in yaptığı "Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması" üyesi birden fazla soruşturma kapsamında halen tutuklu bulunan 63 şüphelinin tahliyesi yönünde karar aldıklarına dikkat çekilen iddianamede, "Hukuksuz tahliye kararı talimatının ise www.herkul.org isimli internet sitesinde yayınlanan video sohbetinde Fetullah Gülen tarafından verildiği, açık kaynak medya çalışmasından anlaşılmıştır" ifadesi yer aldı.

Söz konusu sitedeki "diğer linkler" başlığı altındaki, "bamteli arşiv" bölümüne 19 Nisan 2015 tarihinde yüklenildiği tespit edilen, 40 dakika 04 saniye süreli "Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları" isimli Gülen'e ait video sohbetinin cd ortamına aktarıldığı ve çözüldüğü anlatılan iddianamede, Gülen'in talimatı, "Onları en çabuk zamanda, çok rahatlıkla salıver" sözlerini söylerek verdiği ve ertesi gün 20 Nisan 2015'te de İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Metin Özçelik'in İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu'nca yürütülen çeşitli soruşturma dosyalarında halen tutuklu bulunan şüphelilerin avukatları tarafından toplu halde verilen, "reddi hakim" ve "tahliye talebi" istemli dilekçelerini, yetkisi olmadan işleme koyup kabul ettiği hatırlatıldı.

"Şüpheli yakınlarının inanç ve umutları sömürüldü"

İddianamede, İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Mustafa Başer'in de 25 Nisan 2015 tarihinde yetkisi olmadığı halde 63 şüphelinin tahliyesi yönünde karar aldığı, bu yerine getirilemez kararla şüpheli yakınlarının inanç ve umutlarının sömürüldüğü, kamuoyunun tepki ve duygularının yönetilmeye çalışıldığı da öne sürüldü. 

"Faaliyetleri genç çocuklar üzerinde yoğunlaşıyor"

Fetullah Gülen'in 1958'den itibaren çeşitli illerde imam ve vaiz olarak görev yaptığı belirtilen iddianamede, 1970 yılında İzmir Kestanepazarı Kur'an Kursu'nda görev yaptığı dönemde çevresinde bulunan arkadaşları ile dini motifleri de kullanmak (istismar etmek) suretiyle örgütünün çekirdek kadrosunu oluşturarak müstakil hareket etmeye başladığı anlatıldı.

İddianamede, Gülen'in faaliyetlerini daha ziyade 13-18 yaş grubundaki öğrenci ve genç kesim üzerinde yoğunlaştırdığı kaydedilerek, teyp ve video kasetlerine çekilen vaaz ve konuşmaları, sohbet toplantıları ve özellikle yaz kamplarında görüşlerini ulaştırdığı sempatizan grubu ile kendi adıyla anılan örgütünü kurduğu, özellikle 1990'lı yılların başından itibaren yurtdışına da açılmaya başlayan yapının, zaman içerisinde hayatın doğal akışına aykırı şekilde dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösterir hale geldiği bildirildi.

"Olağanüstü haller yaşamış bir veli olduğu' görüşü"

İddianamede, şunlar kaydedildi:

"Örgüt içerisinde Fetullah Gülen'in 'olağanüstü haller yaşamış bir veli olduğu" görüşü yaygındır. Etrafında bu kadar çok insanın toplanabilmesinin arkasında bu anlayışın yattığı söylenebilir. Fetullah Gülen, örgüt üyelerine gelişen teknoloji ile birlikte teyp kasetleri, video kasetleri, kitapları, çeşitli dergilerde yer alan başyazıları, internet siteleri, radyo ve televizyon programları ile görüşlerini rahatça iletebilmiştir. Gülen'in, örgüt üyeleri üzerinde, kendi ifadesiyle 'uyarılarının ve tavsiyelerinin, birinci derecede hareket ettirici etkiye sahip olduğu' söylenebilir. Bu nedenle, Gülen'in kişisel görüşleri; aynı zamanda örgütün görüşleri anlamına geldiğinden, Gülen'in düşüncelerinin analizi, örgüt hakkında da ayrıntılı bilgilere ulaşılması anlamına gelmektedir."

Paralel devlet kurma çabaları

Örgütün özellikle TSK, emniyet, yargı, MİT, mülkiye ve bürokrasideki örgütlenmesi ile yasa dışı faaliyetlerinin, muhtelif tarihlerde resmi kurumlar ve istihbarat birimlerince hazırlanan çeşitli raporlarla devlet arşivlerine girdiği vurgusu yapılan iddianamede, şu bilgilere yer verildi:

"FETÖ/PDY, yurtiçinde ve dışında çok miktarda vakıf, dernek, özel okul, şirket, dershane, öğrenci yurdu, yayın organı, gazete, TV istasyonu, faizsiz finansman kurumu, sigorta şirketi ve radyo istasyonunu denetim altında bulundurarak, amacına uygun planlı, programlı ve gizli olarak faaliyetlerini yürütmüştür. Örgütün, diğer devlet kurumları gibi polis teşkilatı içinde de örgütlendiği, öteden beri kamuoyu tarafından bilinmektedir. Örgüt, Emniyet Teşkilatındaki kadrolaşmasını belirli bir düzeye ulaştırdıktan sonra, buradaki gücünü operasyonlarının ana aracı olarak kullanmaya başlamıştır."

İddianamede, örgütün, devlet yapılanması içerisinde en güçlü olduğu alanların başında, güçlü bir istihbarat ağına sahip olmasının geldiği belirtilerek, "FETÖ/PDY, Mülkiye, MİT, TSK ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde örgütlenerek, 'güvenlik bürokrasisi' ve 'istihbarat’ alanında bir ağ oluşturma yoluna gitmiştir" görüşüne yer verildi.

"Pensilvanya Örgütü'nün", lider merkezli bir yapıya sahip olduğu vurgulanan iddianamede, FETÖ/PDY örgütlenmesinin, gizlilik, hiyerarşik yapılanma, pelür kağıtları ile haberleşme, öz geçmiş raporu verme ve kod adı kullanma gibi özellikleri ile yasa dışı terörist örgütlenmelerin taktiklerini kullandığı kaydedilerek, örgüt mensuplarının evliliklerinin dahi bağlı bulundukları imamların izin ve talimatları doğrultusunda gerçekleştiği belirtildi.

Kod isim kullanıyor 

Kurye kullanılmasının, örgütün sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edildiği, talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri şüpheli Gülen ile yüz yüze görüşüldüğü ve talimatların bizzat alındığı bildirilen iddianamede, Gülen'in, "Çok önemli hususların yüz yüze görüşülmesi" yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgilerin mevcut olduğu kaydedildi.

Örgüt mensuplarının, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ettikleri, "abi" ya da "hocam” şeklinde genel ifadeler kullanmaya özen gösterdikleri ifade edilen iddianamede, il ve ilçe imamlarının genel olarak kod isim kullandıkları ve örgütsel görüşmeler sırasında ''hizmet, şakirt, Fetullah Gülen, cemaat" gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterildiği, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadelerin kullanıldığı belirtildi. 

"Sosyal medya üzerinden algı operasyonu"

"Tahşiye soruşturması"nda kumpas kurup usulsüzlükler yaptığı iddia edilen Paralel Devlet Yapılanması'na yönelik iddianamede, "Örgütün kullanmış olduğu bazı yasa dışı yöntemler vardır ki bunlar söz konusu şahsı hem madden hem de manen bitirmeye, yok etmeye yönelik eylemlerdir. Bu yöntemlerle şahıs, aile, sosyal ve iş hayatında yıpratılarak itibarsızlaştırmakta, kişi bu iftiraların/saldırıların kimden geldiğini bilse de direnememekte, belli bir süre sonra istifa etmekte ya da örgütün istemiş olduğu davranışları sergilemek zorunda kalmaktadır'' denildi. 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca hazırlanan 398 sayfalık iddianamede, ''Örgütün baskı oluşturması'' başlığı altında verilen değerlendirmede, örgütün son yıllarda adeta bir "Korku imparatorluğu" oluşturmayı başardığı ve bu sürecin birinci aşamasında, yayınlanan ya da yayınlanacak olan ses kayıtlarının kamuoyunda gündem oluşturan yazarlar tarafından geniş kitlelere ''iddia'' şeklinde ana hatlarıyla duyurulduğu, ikinci aşamada ise şahıslar tarafından ortaya atılan bu iddiaların, özellikle belirli basın yayın kuruluşları aracılığı ile haberleştirilerek, ülke genelinde tartışılır hale getirildiği, üçüncü aşamada da konuya ilişkin bilinçaltı algısı oluşturulmuş kitlelere yönelik, "mevcut hükümet aleyhine tepkiselliğin arttırılması", "kitlelerin harekete geçirilmesi", "devlet kurumlarının ve bürokrasinin yıpratılması" gayeleri ile sosyal medya ve basın yayın organları üzerinden algı operasyonlarının yapıldığı kaydedildi.

''Medya ve Psikolojik Harekat - Propaganda Araçları''  

İddianamede, FETÖ/PDY'nin son dönemde, devletin gizli bilgilerini, gizli toplantılarını gizli telefon görüşmelerini, devlet kademelerindeki kendi unsurları vasıtasıyla her türlü yolu meşru sayan bir anlayışla ele geçirip montajladıkları anlatılarak, ''Twitter, Facebook, Youtube gibi sosyal paylaşım sitelerinde yayınlayarak devleti ve hükümeti, itibarsızlaştırmak suretiyle casusluk faaliyeti içerisine girdiği görülmüştür. Öyle ki devletin en mahrem bilgileri dahi medyaya servis edilebilmektedir. Örgüt özellikle yasadışı dinlemeler esnasında elde ettiği ses kayıtlarını, medya organları vasıtasıyla iddia şeklinde kamuoyuna ana hatları ile duyurmakta, ülke genelinde tartışılır hale gelen iddiaların özel bir kurgu ile sunumunu yapmakta ve hükümet aleyhine tepkiselliğin artırılmasını, devlet kurumları ve bürokrasinin yıpratılmasını hedeflemektedir'' denildi. 

"28 Şubat ve 1980 askeri müdahalesi" 

Örgütün bu tavrının yeni olmadığı 28 Şubat sürecinde de anti demokratik girişimlerin örgütün medya organlarınca desteklendiği ve dönemin hükümetini devirmeyi hedefleyen yayınların yapıldığı savunulan iddianamede, şu ifadeler kullanıldı: 

"Yine 1980 askeri müdahalesinin hemen ardından, şüpheli Gülen, Sızıntı dergisinde yayınlanan yazısını 'Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz' diyerek sonlandırmıştır. Sonuçta kamuoyunda; bütün bunların, devletin ortadan kaldırılmasına, ele geçirilmesine, anayasal düzenin cebren değiştirilerek yok edilmesine, hükümeti iş yapamaz hale getirmeye ve devirmeye yönelik belirli bir strateji doğrultusunda gelen talimatlar üzerine yapıldığı, bu uğurda her türlü baskı, cebir vb. tarzda hareketlerin de örgüt tarafından meşru görüldüğü anlaşılmıştır.'' 

"Örgütün, Dershaneleri, Evleri ve Yurtları"

Örgütün önemli bir ayağını öğrencilerin oluşturduğunu, bu öğrencilerin, toplumun çeşitli kesimlerinden özellikle de kırsal bölgelerden şehirlere gelen fakir aile çocuklarından oluştuğuna dikkat çekilen iddianamede, örgütün, okul ve dershanelere yönelmesinin temel amacının PDY'ye öncülük edebilecek ve zamanla kadrolarında yer alabilecek zeki kişileri yetiştirmek olduğu vurgulanarak, bugün gelinen noktada; yıllardır her dile getirildiğinde reddedilmeye çalışılan ve tepki gösterilen, "F. Gülen ve örgütünün amacının, açtıkları okulları sayesinde Türkiye'de ve çevre ülkelerde bir yönetici sınıfı oluşturmak" iddiasının doğrulandığının görüldüğü anlatıldı. 

Örgütle ilk karşılaşmaların genellikle dershanelerde ya da benzeri eğitim kurumlarında olduğu, öğrencilerin belirli bir okula yerleştirilmek isteniyorsa, sınavlara birkaç ay kala gruplar halinde farklı yurtlara çıkarıldığı ve bu grupların, daha sonra daha küçük gruplara ayrıldığına işaret edilen iddianamede, ''Mülki idare, Emniyet, TSK ve Yargı gibi stratejik kurumlar için hazırlanacak öğrenciler, daha özel şartlarda seçilip, özel şartlarda hazırlanmaktadır. Bunlar özellikle dörder kişilik gruplar halinde hazırlanmakta ve bunların mümkün olduğunca diğerleriyle teması sınırlanmaktadır. Bunlara hücre tipi yapılanma modeli uygulanmakta; askeri okullara, Polis Akademisi ve Polis Koleji'ne sokulacak öğrenciler, kesinlikle kendi dershanelerine gerçek isimleri ile kayıt edilmemektedir, Bu öğrencilere sınav soruları sınavlardan önceden verilir. Buna örgüt jargonunda 'Fetih okutmak' denir. 'Fetih okutmak', sınavda çıkacak soruların öğrencilere okutulup ezberletilmesi demektir" değerlendirmesinde bulunuldu. 

Örgütün mali yapısı

Örgütün mali yapısının, zaman içerisinde örgütlenmesine paralel olarak Türkiye başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde gelir ve gider kalemleri olan, son derece geniş bir ağ haline geldiği ifade edilen iddianamede, bu kapsamda yapılanmanın zaman içerisinde profesyonelleşmiş, bünyesinde bankası, holdingleri, basın yayın kuruluşları, eğitim kurumları, ticari işletmeleri, hastaneleri, STK'ları vb. çok sayıda kurum/kuruluşu olan, milyar dolarla ifade edilen gelir/gider rakamlarına ulaşan dev bir organizasyon haline geldiği belirtildi. 

Örgütün, kurumsal gelirleri konusunda herhangi bir sıkıntısının bulunmadığı, "şirket" ya da "anonim şirket" olarak kurulan söz konusu kuruluşların, elde ettikleri kazançları ticaret veya bankacılık üzerinden sisteme soktukları, "vakıflar" adı altında faaliyet gösteren kurum/kuruluşlar için ise vakıflar için tanınan vergi muafiyetlerinden yararlandıkları vurgulanan iddianamede, ''Örgütün, sisteme sokulması yönünde sıkıntı çektiği gelir grubu, "himmet" adı altında toplanan paralardır. Örgüt bu sorunu, topladığı parayı, kendisine bağlılığı konusunda şüphe duymadığı ve güvendiği mutemet tayin ettiği iş adamları üzerinden aşmakta, toplanan paralar, belirlenen iş adamlarına verilerek yakalandığında kendi parası adı altında legalleştirilmesini sağlamaktır. Bu sayede zaten maddi durumu yerinde olan iş adamı gerektiğinde o parayı kendi parasıymış gibi bankaya yatırabilmekte, hem de örgütün o parayla ilgisi olduğuna dair resmiyete dökülebilecek bir sorun ortadan kaldırılmaktadır'' ifadelerine yer verildi. 

İddianamede, örgütün şahıslardan topladığı parayı sorunsuz bir şekilde sisteme sokma yöntemlerinden birinin de kamuya yararlı dernek statüsünde bulunan "Kimse Yok Mu Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği" gibi dernekler olduğu anlatıldı. 

''Ergenekon, Balyoz ve Casusluk davaları'

Yine örgüt yapılanmasının medya ayağında bulunan Samanyolu Televizyonu, Bugün TV, Kanaltürk TV, Samanyolu Haber TV, Zaman ve Taraf gazeteleri ile diğer gazete ve televizyonların yayınlarında, daha öncesinde asker kişiler ile emniyet müdürlüğü görevlilerinin adeta aleyhine soruşturmalar ve operasyonların haklılığını ispat etmek istercesine (Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk soruşturma ve davalarında olduğu gibi) yayınların yapıldığı anlatılan iddianamede, 2013 yılı Aralık ayından sonra devam eden süreçte ise görevden el çektirilen yahut tutuklanan kolluk görevlileri hakkında yapılan soruşturmaların henüz mahiyeti belirsizken bu soruşturmaların haksız ve yersiz olduğunu iddia edilerek "vatan evlatları feda ediliyor, hırsızlar dışarıda vatan evlatları içeride, vatan evlatları içerde acem yılanları dışarıda" şeklindeki söylemlerle yayınların yapılıp Paralel Devlet Yapılanmasına mensup örgüt üyesi kişileri sahiplenircesine yayınların yapıldığı anlatıldı.

Milli Güvenlik Siyaset Belgesine atıf

İddianamede, bu amaçla bir çok kez daha öncesinde varlığı tespit edilen El-Kaide terör örgütü gibi örgütlerle gerçekte hiçbir bağı olmayan kişi ve gruplara operasyon yapılıp etkisiz hale getirmek amacıyla delillerin kasıtlı olarak aleyhe yorumlandığı, kişi ve grupları suç örgütleri ile irtibatlandırdıklarının görüldüğü kaydedildi. İddianamede, müşteki Mehmet Doğan ile diğer müşteki ve mağdurların var olan El-Kaide örgütünün tanınır-bilinir olmasından faydalanılarak bu örgüt ile irtibatlıymış gibi delillerin kasıtlı aleyhe yorumlandığının anlaşıldığı ifade edildi. 

İddianamede, liderliğini şüpheli Fetullah Gülen'in yaptığı Milli Güvenlik Siyaset Belgesine konu olan legal görünümlü illegal yapılanmanın, özellikle cebir şiddet unsurunu yasal yoldan kullanma ve bu hususta talimat verme yetkisine sahip birimlerde yapılanarak amaca engel görülen kişi ve kurumları gerek kamuoyunda aleyhte algı oluşturarak, gerekse yasal soruşturma ve tahkikatlar yapılıyormuş görünümü altında eylem, işlem ve uygulamalarda bulunarak etkisiz hale getirdiği, bu sebeple hiyerarşik örgütlü yapılanma içerisinde olduğu anlaşılan, kendilerine "hizmet hareketi" adını veren oluşumun, manevi cebir ve şiddet unsurlarına sahip olması nedeniyle aynı zamanda "silahlı terör örgütü" olduğunun değerlendirildiği vurgulandı.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın