Suriye'de devrik rejimin hapishanelerinde işkence görmüş Hilmi, tüm mağdurlar için adalet istiyor
Suriye'de devrilen Baas rejiminin işkence merkezi olarak kullandığı hapishanelerde 3 yıl boyunca tutulan Ahmed Hilmi, buralarda işlenen suçların hesabının sorulması için hukuki süreçlerin hızlıca işlemesini umduğunu söyledi.

Ankara
Suriye'de Baas rejiminin 8 Aralık'ta devrilmesi, hapishanelerdeki vahşete dair daha çok kanıtın gün yüzüne çıkmasına vesile oldu.
2011'de Suriye'deki iç savaşın başlamasıyla gelişen olayların ardından alıkonulanların tutulduğu ve işkence gördüğü bu cezaevlerinde binlerce kişi rejim güçleri tarafından sistematik şekilde öldürüldü.
Esed rejiminin mağdurlarından biri olan, Suriyeli, insan hakları aktivisti Hilmi, hapishanede yaşadıklarını, kendisi gibi diğer tutsakların maruz kaldığı işkenceleri ve rejimin devrilmesinin ardından beklentilerini AA muhabirine değerlendirdi.
Devrik rejimin barışçıl göstericileri işkence yoluyla sindirmek için kullandığı hapishanelerde 3 yıl boyunca tutulan Hilmi, rejim güçleri tarafından gizlice kaçırılıp yılarca alıkonulan işkence mağduru Suriyelilerin sesini duyurabilmek için mücadele ediyor.
"Annem beni tanıyamadı"
Suriye'de 2011'de rejim karşıtı gösteriler başladığında Şam Üniversitesinde İnşaat Mühendisliği okuduğunu anlatan Hilmi, bu gösterilere katıldığı için rejim güçlerinin hedefi haline geldiğini belirtti.
Hilmi, "Katıldığım barışçıl gösterilerde, ülkem için özgürlük, demokrasi ve adalet talep etmem nedeniyle hükümet, hakkımda tutuklama emri çıkardı." dedi.
2012'nin sonlarında üniversiteye giderken rejim güçleri tarafından kaçırıldığını söyleyen Hilmi, "O an gökyüzüne bakıp veda ettiğimi anımsıyorum, çünkü bunun gökyüzünü son görüşüm olabileceğini düşündüm." ifadesini kullandı.
Gizlice kaçırılmasından 5 ay sonra bir devlet hapishanesine nakledildiğini kaydeden Hilmi, burada uzun süredir görmediği annesini sonunda gördüğünü belirtti.
Hilmi, sözlerine şöyle devam etti:
"5 ay boyunca kimse nerede olduğumu bilmiyordu. Annem bile hayatta olup olmadığımı bilmiyordu. 5 ayın sonunda annem beni hapishanede ziyarete geldi. Parmaklıkların arkasında diğer birkaç tutukluyla birlikte duruyordum. Annem, parmaklıkların arkasındaki yüzleri tarayarak beni bulmaya çalışıyordu. Beni görünce bir an duraksadı, sonra beni tanıyamadan diğerlerine bakmaya devam etti."
Hapishanedeki kötü koşullar ve muamele nedeniyle saçlarının döküldüğünü ve yaklaşık 35 kilo verdiğini ifade eden Hilmi, "Annem beni tanıyamadı. Ona oğlu olduğumu kanıtlamak için aramızdaki şifreli bir kelimeyi söylemek zorunda kaldım." dedi.
Hapishanelerde tutulanlara karşı işlenen suçların, kaybolan kişi kadar ailesini de etkilediğini belirten Hilmi, annesinin, kendisinden haber alamadığı süre boyunca neredeyse her gün acı çektiğini söyledi.
Hilmi, "Anlattıklarım, Esed rejiminin çektirdiği acıların sadece küçük bir resmi." ifadesini kullandı.
Kendisiyle aynı kaderi paylaşanlara yardım ediyor
İşkence mağduru Suriyelilerin hak arayışı için kurduğu "Ta'afi" adlı sivil toplum kuruluşunun hikayesini anlatan Hilmi, hikayenin, 2011'de rejim karşıtı barışçıl gösterilere katıldıktan sonra kendisinden bir daha haber alınamayan en yakın arkadaşı İslam'a dayandığını söyledi.
Hilmi, o anları şöyle anlattı:
"İslam zeki ve iyi bir insan olmasına rağmen çok kötü bir hafızası vardı. Kolay bir numara olduğu için sadece benim telefon numaramı ezberleyebilmişti. Bu nedenle telefonumun sesini hep açık tuttum, şarj ettim ve günün her saati İslam'ın beni aramasını bekledim. Uyanınca ilk iş olarak beni arayıp aramadığını kontrol ederdim. Bunu gece de yapardım. Acaba ondan gelen bir aramayı kaçırdım mı diye telefonumun çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için kendimi başka bir telefondan bile arardım."
3 yılın ardından hapisten çıktığını ve yurt dışına kaçtığını kaydeden Hilmi, bu süre boyunca telefonunun sesini hep açık tuttuğunu ve İslam'dan haber almayı beklediğini belirtti.
Hilmi, "Bir gün telefon çaldı. Arayan İslam'ın kardeşiydi. Bana İslam'ın 5 yıl önce, 2013'te işkence altında öldürüldüğünü söyledi." dedi.
Aslında arkadaşı İslam'ın akıbetini öğrenmek ve ona destek sağlayabilmek amacıyla "Ta'afi"yi kurduğunu aktaran Hilmi, sivil toplum kuruluşuyla şimdi yüzlerce Suriyelinin adalet arayışına katkıda bulunduğunu söyledi.
Sednaya için "Dante'nin Cehennemi" benzetmesi
Hilmi, devrik rejimin işkence merkezi olarak bilinen Sednaya Hapishanesi'nde tutulanlara yönelik korkunç muameleden bahsetti.
Cezaevinde bulunanların insanlık dışı koşullarda tutulduğunu, tutsaklara işkence yapıldığını, yiyecek, su, ilaç ve tıbbi bakımdan mahrum bırakıldığını aktaran Hilmi, Sednaya'yı, İtalyan şair Dante'nin İlahi Komedya eserinde tasvir ettiği Cehennem'in katlarından birine benzetti.
Hilmi, Sednaya'da ve diğer hapishanelerde pencere olmadığını, temiz hava alınmadığını ve 24 saat floresan lambayla aydınlatılan hücrelerde gece ya da gündüz arasındaki farkın ayırt edilemediğini söyledi.
Birçok kişinin bir arada tutulduğu hapishane hücrelerinde havalandırma sisteminin ve verilen yiyeceklerin "yalnızca insanları hayatta tutacak kadar olduğunu" kaydeden Hilmi, verilen yemek miktarının, "bir noktada insanları açlıktan öldürmek için ayarlandığını" belirtti.
Hilmi, "Hapishanelerin çoğunda su yok. Tuvalet bile yok. Bazı hapishanelerde günde bir kere 30 saniyeliğine tuvalete gitmeye izin veriliyor. Şimdiye kadar Suriye hapishaneleriyle ilgili anlattıklarım, asıl durumun yalnızca yüzde 10'udur." ifadelerini kullandı.
"Sezar fotoğrafları, hapishanelerde olanların tek görsel kanıtıydı"
Hilmi, kanlı Esed rejiminin devrilmesinin ardından, rejim ordusunda görev yapan ve iç savaş boyunca askeri hastanelere getirilen cesetleri kayıt altına almakla sorumlu "Sezar" kod adlı eski askerin çektiği fotoğraflara ilişkin de açıklamalarda bulundu.
"Sezar"ı bizzat tanımadığını fakat yakınlarını tanıdığını belirten Hilmi, "(Sezar'ın) Adını bilmeyi hiç istemiyordum çünkü rejim hala iktidardayken ne kadar az bilirseniz o kadar iyi. Bir gün Suriye hükümeti tarafından kaçırılıp Sezar hakkında bildiklerim için işkence edilmek istemezdim. Ama umarım (Sezar) yakında kendini gösterir." diye konuştu.
Sezar'ın, Mayıs 2011 ve Ağustos 2013 tarihleri arasında çektiği fotoğraflarda yer alan, cesetlerdeki yaralar, rejim güçlerinin askeri tesislerinde tutulanların nasıl işkence gördüğünü ve öldürüldüğünü ortaya koyuyor.
Fotoğrafların, devrik rejim tarafından işkence ve insanlık dışı yöntemlerle öldürüldüğü belirlenen, yaşları 20 ile 40 arasında değişen yaklaşık 11 bin kişiye ait olduğu düşünülüyor.
Sezar'ın fotoğraflarına, içeriği gereği bakılmaması tavsiyesinde bulunarak "Bunlar (fotoğraflar), insanlığınızı yaralar." diyen Hilmi, fotoğraflardaki bazı kişilerin işkence nedeniyle değil, hapishanede havasız, güneş ışığının olmadığı, temizlik ihtiyaçlarının karşılanmadığı "insanlık dışı şartlar" nedeniyle öldüğünü ifade etti.
Hilmi, "İnsanların zorla kaybedilmesi, insanlığa karşı suçtur. Çünkü bunların (olanların) tarihi, anlatısı yok oldu. Yalnızca bu durumu yaşayanların hatırasında kaldı. Bu nedenle Sezar fotoğrafları, hapishanelerde olanların tek görsel kanıtıydı." diye konuştu.
"Uluslararası sistem zayıf ve şimdi yozlaşmış olduğunu öğreniyoruz"
Hilmi, Suriye'de hukuki süreçlere ilişkin yetkinin, iç savaş boyunca devrik rejimin elinde olduğunu belirterek, "Suçları işleyenlerle adli yetkililer ve polisler aynı kişiydi. Suriye'de güç ayrımı ve kuvvetler dengesi yoktu." dedi.
Suriye'nin dışında yasal mekanizmalar olsa da "failleri sorumlu tutacak uluslararası siyasi bir iradenin bulunmadığı" değerlendirmesini yapan Hilmi, "Uluslararası sistem zayıf ve şimdi yozlaşmış olduğunu öğreniyoruz." ifadelerini kullandı.
Hilmi, Rusya'yı, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyinde veto yoluyla Suriye'ye ilişkin uluslararası adım atılmasını engellemekle suçlayarak, Esed hakkında uluslararası tutuklama kararı çıkması halinde bunun da etkisi olmayacağını savundu.
Ahmed Hilmi, "Umarım gelecekte suçluları sorumlu tutabiliriz yoksa barış asla gerçekleşemez." değerlendirmesinde bulundu.
"İntikam değil adalet istiyorum"
Suriye'de adli süreçlerin yakında işlemesini umduğunu söyleyen Hilmi, intikam konusunda kısır döngüye girmek istemediğini vurgulayarak "İntikam değil, adalet istiyorum." diye konuştu.
Hilmi, yasal süreçler için ellerinde her türlü kanıtın bulunduğunu ifade ederek bu tür adımlar için "mevcut ya da gelecek hükümetin siyasi iradesinin olması gerektiğini" söyledi.
Şimdiye kadar Suriyelilerin kurduğu sivil toplum kuruluşlarının birçok yasal süreç başlattığını ve Almanya gibi bazı Avrupa ülkelerindeki mahkemelerde iç savaşta yaptıkları nedeniyle birçok kişinin yargılandığını belirten Hilmi, 2023'te BM bünyesinde Suriye'de Kayıp Kişilerin Araştırılması için Bağımsız Kuruluşun kurulduğunu da sözlerine ekledi.
Hilmi, rejimin devrildiği haberlerini aldığında hissettiklerini, uzun zaman ayrı kaldığı birine koşarak sarıldığında hissedilenin "milyon katı" olduğunu dile getirdi.
Suriye'ye dönme konusunda "temkinli" olacağını, hapishaneye girmekten endişe etmediğini fakat annesini "tekrar aynı acıya maruz bırakmak istemediğini" söyleyen Hilmi, her şey yolunda giderse ilerde ülkesine gidebileceğini söyledi.
Hilmi, "Suriye devrimi henüz kazanmadı. Evet, rejim devrildi fakat bu ilk adımdı. Hedefimiz demokrasi ve adalet. Bu henüz olmadı o yüzden mücadelenin ikinci adımındayız." ifadelerini kullandı.