Yeni bir diplomasi alanı olarak uzay: Türkiye’nin neden bir uzay elçisine ihtiyacı var?
1990’lardan itibaren başarıyla fırlatılan TÜRKSAT uyduları ve 2024’te fırlatılan milli haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A sayesinde Türkiye, kendi haberleşme uydusunu geliştirebilen dünyadaki az sayıdaki ülkeler arasındadır.
İstanbul
İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Özgün Erler Bayır, dünyada uzay çalışmalarının giderek artan önemini, Türkiye’nin bu alandaki konumunu ve ülkelerin uzay alanında bir "uzay elçisi" aracılığıyla temsil edilmesinin önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
21. yüzyılda insanlık tarihinin en hızlı ve kapsamlı dönüşüm süreçlerinden birine tanıklık ediyoruz. Çığır açan bu teknolojik dönüşüm; devletlerin, uluslararası kuruluşların ve özel şirketlerin uzayın potansiyelini yeniden keşfetmesini de beraberinde getirdi. Baş döndürücü hızla ilerleyen teknolojiler ve uzaydaki gelişmeler, bir yandan devletlerin ve diğer aktörlerin uluslararası sistemdeki davranış biçimlerini değiştirirken, diğer yandan dış politika yapımı ve diplomasinin uygulanmasına etki ediyor. Uzayın öneminin artmasıyla birlikte, uzay teknolojilerindeki gelişmeler, küresel ve bölgesel tüm dinamikleri dönüştürüyor. Bu dönüşüm uzayı, aynı zamanda "Toplum 5.0" ve "Endüstri 4.0" tartışmalarında da kritik bir alana taşıyor. Toplumsal refah, sürdürülebilirlik ve verimlilik için de kullanılıyor olması, uzayı, devletlerin gündemlerde stratejik bir konu olarak ön plana çıkarıyor. Uzay uygulamaları günümüzde gıda güvenliğinden savunmaya, turizm ve iletişime kadar birçok alanda hayati rol oynuyor. Bu artan önem, devletleri uzaya yönelik stratejik yaklaşımlar geliştirmeye de mecbur bırakıyor.
Uzay artık sadece bilim değil, yeni bir güç ve rekabet alanı
Bu doğrultuda "yeni diplomasi" türleri arasında "uzay diplomasisinin" de yerini belirginleştirmekte olduğunu görüyoruz. Bu durum, geleneksel diplomasi ve yeni diplomasi dikotomisine paralel biçimde, uzay alanında da geleneksel uzay ve yeni uzay paradigmalarının zaman zaman yan yana varlığını ifade ederken, zaman zaman da "yeni uzay" fenomeninin çok daha fazla öne çıkmasını yansıtıyor. Günümüzde uzay teknolojilerinin gelişmesi, uzay alanında yeni aktörlerin ortaya çıkması ve uzayın iktisadi dönüşümü, bir faaliyet alanı olarak uzayın niteliğini köklü bir biçimde değiştirmiş ve yeni uzay fenomenini ortaya çıkarmıştır.
Bugün artık uzayın kullanımına ilişkin olarak yeni bir dönem içerisindeyiz. Bu yeni dönemde ve yeni uzay ekosisteminde, ilişkilerin ne yöne seyredeceği, nasıl yönetileceği, devletlerin kendi uzay güçleri ve vizyonlarıyla paralel şekilde nasıl politikalar izleyecekleri ve rekabete rağmen ne tür işbirlikleri geliştirecekleri uzay diplomasisinin alanıdır. Günümüzde uzay diplomasisi sadece geleneksel araç ve yöntemlerle yürütülebilecek bir süreç olmaktan çıkmıştır. Uzay, devletlerin yanında başta şirketler ve uluslararası kuruluşlar olmak üzere çok aktörlü ve çok katmanlı bir faaliyet alanı haline gelmiştir. Bugün bu haliyle geleneksel uzayda karşılaştığımız devletlerin ana aktör olduğu, güvenlik öncelikli gelişmelerin hakim olduğu ve bilimsel bir araştırma alanı olmanın ötesinde uzay, şirketleri de birincil derecede ilgilendiren yönüyle uluslararası ilişkilerde yeni bir güç ve rekabet alanı haline gelmiştir.
Uzayda kurallar yeniden yazılırken Türkiye'nin yükselen rolü
Türkiye küresel uzay yarışına görece geç katılmış olmakla birlikte, özellikle son 20 yılda ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. 2018'de Türkiye Uzay Ajansının (TUA) kurulması uzay alanında yerli ve milli kapasitemizin geliştirilmesi açısından atılmış en önemli adımlarındandır. TUA, 2021'de önümüzdeki 10 yıl boyunca Türkiye'nin uzaydaki vizyonunu, hedeflerini, stratejilerini ve projelerini koordine edip, bütüncül bir çerçeveye oturtmayı amaçlayan kapsamlı bir Ulusal Uzay Programı ilan etmiştir. 2022'de bu kapsamda Milli Uzay Programı Strateji Belgesi de yayınlanmıştır. Ulusal Uzay Programı kapsamında, ay görevi, yerli uydu, uzaya bağımsız erişim, kritik teknolojilerin millileştirilmesi, bilime katkı, uzayın barışçıl kullanımı, ticari fayda ve toplumsal farkındalık, insan kaynağının geliştirilmesi gibi temel politika ilkeleri dikkate alınarak on temel hedef belirlenmiştir.
Türkiye’nin uzay kapasitesindeki gelişim çizgisi, öncelikle haberleşme, yer gözlem uyduları ve ulusal gözlemevlerinin kurulması gibi somut teknolojik kazanımlara dayanıyor. 1990’lardan itibaren başarıyla fırlatılan TÜRKSAT uyduları ve 2024’te fırlatılan milli haberleşme uydusu TÜRKSAT 6A sayesinde Türkiye, kendi haberleşme uydusunu geliştirebilen dünyadaki az sayıdaki ülkeler arasındadır. 2000'lerden itibaren yer gözlem ve uzaktan algılama uydularına da odaklanan Türkiye BİLSAT (2003) ve ilk yerli ve milli mikro ölçekli uydu olan RASAT (2011) gibi projeleri de gerçekleştirmiştir. Ayrıca yer gözlem uyduları ve CubeSat projeleriyle Türkiye, yenilikçi, düşük maliyetli uzay teknolojilerinde küresel eğilimleri takip eden ve teknik kapasitesini geliştiren bir uzay ekosistemi inşa ediyor. Tüm bu çabaları, Türkiye’de ayrıca uzay alanındaki özel sektör girişimleri ve şirketlerin artışı da izlemektedir.
Gelişmekte olan uzay ekosistemiyle Türkiye’nin hedefleri, ağırlıklı olarak yerli üretime ve ulusal kaynaklara odaklanarak uzay alanında oyun değiştirici bir aktör olma vizyonunu yansıtıyor. Bu yaklaşım, teknoloji, bilim, ekonomi, eğitim dahil birçok sektörde Türkiye’nin yerel kapasitesinin geliştirilmesinde önemli roller oynarken, aynı zamanda Türkiye’nin Milli Teknoloji Hamlesini destekleyerek dışa bağımlılığı azaltmayı amaçlıyor.
Ocak 2024'te ilk astronotumuz Alper Gezeravcı'nın, bilimsel bir misyon için Uluslararası Uzay İstasyonu’na gönderilmesi ile Türk Astronot ve Bilim Misyonunu gerçekleştirmiştir. Gezeravcı’nın bu görevi başarı ile tamamlaması, Türkiye’nin uzay faaliyetlerine yönelik ulusal zihniyetin dönüşümüne katkı sağlamış ve bu anlamda tıpkı uzay ajansımızın kurulması gibi bir dönüm noktası gerçekleşmiştir. Ulusal Uzay Ajansımızın, ilk astronotumuzun ve bilim dünyasında evrensel tanınırlığa sahip, yaptıkları önemli bilimsel çalışmalarla ülkemizin adını tüm dünyaya duyuran bilim insanlarımızın varlığı uzay vizyonumuzun gelişmesi ve uzay politikamızın yürütülmesi açısından da önemli adımlardır. Ancak tam da bu noktada uzay alanında bir diplomasi penceresi ve perspektifi açmamızın vakti de gelmiştir.
Uzayda söz sahibi olmanın diplomatik yolu
Son yıllardaki gelişmeler gösteriyor ki, uzayda gücü ve sözü olan devletlerin yeryüzündeki güçleri de katlanarak artıyor. Uzay teknolojilerini etkin ve sürdürülebilir şekilde kullanan devletler ulusal güvenliklerinde örneğin uydu tabanlı gözlem, iletişim, haberleşme ve konumlama yeteneklerini geliştirerek erken uyarı, caydırıcılık ve kriz yönetiminde güç kazanıyor. Ayrıca bu güç ve kapasitelerini dış politikalarında stratejik öngörü yetenekleriyle birleştirip, stratejik özerklik ve uluslararası işbirliklerinde güçlü konum elde etme gibi hem bölgesel hem de küresel prestijleri açısından da kullanabiliyorlar.
Güvenlik ve güç ilişkilerinin yanında, bilimsel gelişmelerin ışığında tarımdan çevreye ve tıp alanına kadar çok geniş bir yelpazede uzay teknolojilerinden pozitif anlamda yararlanma perspektifi de önemlidir. İnsanlığın ortak alanı olarak uzaydaki teknolojilerin aktörler tarafından "sorumlu" kullanımı, yeryüzünde yaşadığımız çevre ve iklim değişikliği gibi küresel sorunların çözümü açısından de oldukça önemli fırsatlar barındırıyor. Bu doğrultuda, etkin bir bilim diplomasisiyle söz konusu alanlarda öncü olabilecek devletler, bu yeni uluslararası güç ve rekabet alanında daha fazla etkin olabilirler. Bu ancak ülkeler açısından uzay diplomasisinin başarıyla yürütülmesiyle gerçekleşebilir.
Bu noktada, uzayda devletlerle birlikte öne çıkan yeni aktörler arasındaki ilişkiler ağının yönetilmesi sürecinin, geleneksel diplomasi alanından ayrışan yönleri söz konusudur. Uzayda güç ve söz sahibi olmak isteyen devletler bu yeni diplomasi kanal, araç ve yöntemlerine uyum sağlamak ve onları kullanmak durumundadır. Uluslararası alanda COPUOS, UNOOSA, Artemis Accords gibi platformlarda uzmanlaşmış bir temsiliyet mekanizmasının sürekliliği de bu açılardan ayrıca önemlidir.
Türkiye için uzay diplomasisinde etkin temsilin anahtarı: Uzay elçiliği
Türkiye’nin uzaya ilişkin teknik kapasitesinin ve dış politika vizyonunun kayda değer derecede yüksek olduğunu vurgulamak gerekir. Bunun yanında bir de uluslararası arenada yine uzaya ilişkin diplomatik görünürlüğümüzü aynı oranda artırabilmemiz durumunda, potansiyelimizi daha da ileriye taşımamız ve küresel düzeyde önde gelen, alana yön veren uzay aktörleri arasında güçlü bir şekilde yer alabilmemiz mümkün olacaktır. Söz konusu boşluğu doldurabilecek ve kurumlar ile sektörler arası köprü kuracak, çok yönlü stratejik bir aktör olarak bir uzay elçimizin var olması son derece önemlidir ve uluslararası rekabet ve işbirlikleri açısından atılması gereken kritik bir adımdır.
Ülkemizin dış politika, ekonomi, güvenlik ve çok taraflı platformlarda norm inşası alanlarının kesiştiği uzay diplomasisini başarıyla yürütebilmesinin en anlamlı ve kilit noktasını uzay elçiliği teşkil ediyor. Böylelikle uzay alanında teknik kapasite ve stratejilerimizin diplomatik etkiye dönüştürülmesi de sağlanmış olacaktır. Uzay elçiliği, Türkiye’nin uzay vizyonunu küresel düzeyde daha fazla görünür kılacaktır. Türkiye’nin uzay diplomasisinde kurumsallaşması, ülkemizin yalnızca uzay faaliyetlerine katılan bir ülke olmak yerine, küresel uzay yönetişimine katkı yapan ve uzay politikalarına ilişkin gündeme yön veren ülkeler arasına dahil olmasını da sağlayacaktır.
Yakın gelecekte uzayın sadece teknik kapasitenin değil, aynı zamanda stratejik ve diplomatik öngörüyle küresel temsil gücünün daha fazla belirlendiği bir alan olacağını öngörmek gerekir. Uzay trafiği yönetimi, uzay kaynaklarının sorumlu kullanımı ve sürdürülebilirlik, ay ve derin uzay misyonları gibi konulardaki uluslararası diplomatik temaslar, yakın geleceğin küresel işbirliklerinde de belirleyici olacaktır. Şüphesiz ki bu süreç, Türkiye açısından önemli fırsatlar barındırıyor. Uzaydaki ulusal vizyonumuz, milli uzay programımız ve hedeflerimiz dikkate alındığında, uzay elçimizin olması, Türkiye’nin küresel anlamda bu sürecin aktif ve yönlendirici bir aktörü olmasına katkı sağlayacaktır.
[Prof. Dr. Özgün Erler Bayır, İstanbul Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
