Dolar
38.65
Euro
43.90
Altın
3,382.79
ETH/USDT
1,810.80
BTC/USDT
96,950.00
BIST 100
9,074.62
Analiz

Papalık seçimleri: Yeni Papa yenilikçi mi gelenekçi mi yoksa ılımlı mı olacak?

Gelenekçilik ve yenilikçilik Kilise içerisindeki iki ana ekseni ifade eder. Kilisenin yakın tarihi tamamen gelenekçi-yenilikçi çatışması üzerinden ilerlemiştir ve önümüzdeki seçim de yine bu mücadeleye sahne olacaktır.

Prof. Dr. Bekir Zakir Çoban  | 07.05.2025 - Güncelleme : 07.05.2025
Papalık seçimleri: Yeni Papa yenilikçi mi gelenekçi mi yoksa ılımlı mı olacak?

İstanbul

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Zakir Çoban, papalık seçim sürecindeki (Konklav) gelenekçi-yenilikçi mücadelesini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Kardinaller, 6 Mayıs 2025 tarihli Papalık Bülteni’ndeki ilanla Ukrayna, Orta Doğu ve dünyanın diğer çatışma bölgeleri için barış dileyerek papalık seçimi (Konklav) için toplanacaklarını duyurdu. Dünya medyasında güçlü papa adaylarının kimler olduğuna dair tahminler ise Papa Franciscus öldükten hemen sonra konuşulmaya başlandı. Vatikan ve Papalık söz konu olduğunda belki de doğal olarak olayın popüler tarafı medyada daha ön planda yer alıyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Papa seçimindeki tartışmalarda, “yenilikçi bir papa mı gelecek?” sorusu soruluyor ancak buradaki “yenilikçi” kelimesiyle kastedilen daha ziyade “açık fikirli” veya “modern” anlamına geliyor. Oysa gelenekçilik ve yenilikçilik Kilise içerisindeki iki ana ekseni ifade eder. Kilisenin yakın tarihi tamamen gelenekçi-yenilikçi çatışması üzerinden ilerlemiştir ve önümüzdeki seçim de yine bu mücadeleye sahne olacaktır.

Gelenekçi-yenilikçi çatışması

Katolik Kilisesi Ortaçağ, Rönesans ve Reform dönemlerinde çeşitli meydan okumalarla karşılaştı fakat bunlar daha çok dinsel ayrılıklar veya siyasi nüfuz çatışmasından kaynaklanıyordu. Aydınlanma ile birlikte Kilise bunların ötesinde, daha varoluşsal bir tehditle yüz yüze geldi. Aydınlanma, Fransız Devrimi, Pozitivizm ve birçok rakip ideoloji ile modern dünya dinin temellerine ve toptan Kilisenin varlığına kastetmişti. Modern rüzgar diğer dini gelenekler gibi Katolik Kilisesi üzerinde de travmatik bir etki meydana getirdi.

Bir kısım dindarlar dinin aslına dönmeyi, geleneklere sarılmayı çare olarak gördüler. Bir kısım dindarlar ise dünyanın artık değiştiğini, yeni sorunların yeni yaklaşımlar gerektirdiğini iddia ederek çözümün bir yenilenmede olduğuna kanaat getirdiler. Her birinin farklı tonları olsa da diğer dini geleneklerde de Katolik Kilisesi içerisinde de ortaya çıkan gelenekçi-yenilikçi ayrışması böyle bir sürecin ürünüdür.

Kilisede gelenekçi-yenilikçi saflaşması 19. Yüzyıl sonlarına kadar geri götürülebilir ancak bu mücadelenin aşikar hale gelip papalık seçimlerine yansıması daha sonralarıdır. Örneğin 2. Dünya Savaşı döneminin tartışmalı papası 12. Pius katı bir gelenekçiydi.

Onun ardından 1936-1945 yılları arasında papalık elçisi olarak Türkiye’de görev yapan ve 1958’de sürpriz bir biçimde papa seçilen 23. John adını alan Angelo Giuseppe Roncalli (23. Loannes) yenilikçi bir papa oldu. Hatta 20. Yüzyılda Katolik Kilisesi için en önemli hadise sayılan ve bir reform konsili olarak bilinen 2. Vatikan Konsilini (1962-1965) topladı. Konsilin mottosunu aggiornamento (çağdaşlaşma) olarak ilan eden Papa 23. John “Kilisenin pencerelerini açalım, içeriye temiz hava girsin” demişti.

Daha sonra onun karşıtlarından bir gelenekçi kardinal “içeridekiler dışarı çıksın diye Kilisenin kapılarını açtık fakat dışarıdakiler içeri girdi” diyerek onu eleştirdi. 23.Loannes’in 1963’teki ölümünün ardından yakın arkadaşı Montini papa seçilerek 6. Paul adını aldı. Fakat Montini gelenekçilere boyun eğen bir papalık süreci geçirdi.

6. Paul’den sonra 1978’de papa seçilen fakat bu makamda sadece 31 gün kalan ve şüpheli bir biçimde ölen 1. John Paul gelenekçilik ve yenilikçiliği uzlaştırma amacındaydı. Onun ardından Polonyalı Karol Wojtyla papa seçilerek 2. John Paul adını aldı. Wojtyla 450 yıl sonra İtalya dışından seçilen ilk papaydı. Çoğu yoruma göre bir Demirperde ülkesinden papa seçilmesi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) müdahalesinin ürünüydü.

1984’te ABD Başkanı Ronald Reagan ve Papa 2. John Paul’ün imzalarıyla Vatikan Devleti ve ABD arasında diplomatik ilişki kuruldu. Soğuk Savaş döneminin önemli figürleri arasına giren 2. John Paul insancıl bir papa imajı ile ön plana çıkarıldı fakat katı bir gelenekçiydi. O dönem bir İtalyan gazetesinde yayımlanan bir karikatür Kilisenin pencerelerini açan 23. John’un ardından gelen 2. John Paul’ü açılan pencereleri bir bir kapatırken resmetmişti.

Soğuk Savaş dönemi gelenekçi-yenilikçi çatışmasının şiddetlendiği, hatta kendi doğal mecrasından çıkarıldığı bir ortam oldu. ABD tarafı Sovyetlere karşı genel olarak Kilise içerisindeki gelenekçileri destekledi. Roncalli gibi yenilikçi isimler bu dönemde “komünist” olmakla suçlandı, hatta Roncalli hakkında Nikita Kruşçev’le özdeşleştirilerek Nikita Roncalli isimli kitaplar yayımlandı.

Soğuk Savaşın sonuna gelindiğinde 2. John Paul artık sağlığını da medyatik etkisini de önemli ölçüde kaybetmişti. Hem yenilikçilere hem de Güney Amerika’daki Kurtuluş Teolojisi gibi özgürlükçü Hristiyan yorumlara karşı en şiddetli gelenekçi savunmaları yapan Alman Kardinal Joseph Ratzinger 2005’te 2. John Paul'un yerini aldı. 16. Benedikt adını alan Ratzinger 1980’li yıllardan itibaren Kiliseye damgasını vurmuş bir gelenekçiydi.

Güç dengesi nereye evrilecek?

Onun 2013’teki sürpriz istifasının ardından yine sürpriz bir isim, Jorge Mario Bergoglio (Franciscus) yeni papa olarak meşhur balkondan ilan edildi. Anlaşılan 2. John Paul ve 16. Benedikt’in gelenekçi baskısından bıkan kardinaller farklı bir tercihte birleşmişlerdi.

Aslında Franciscus reformcu veya yenilikçi bir isim değil, üzerinde uzlaşılabilecek, ılımlı bir kişilik olduğu için papa seçilmişti. Kendisi hakkında reformcu yakıştırmaları yapılmasına rağmen “reformcu mu popülist mi?” sorusu her daim soruldu. Zira gelenekçilerin şiddetli eleştirilerine maruz kaldığı doğruysa da Kilisede reform olarak nitelenebilecek somut değişiklikler ortaya koymadı.

Yerini alacak ismin de meşhur bir gelenekçi veya keskin bir reformcu olması ihtimali hayli düşük görünüyor. Çünkü güç dengesinin ortada olduğu durumlar her daim başka bir ihtimalde uzlaşma ile sonuçlanır. Bu seçimde de bu tarz ılımlı bir ismin papa olarak çıkma ihtimali yüksek.

Bununla birlikte hatırda tutmak gerekir ki papa da olsa birinin Kilisede tüm taşları yerinden oynatacak bir devrim gerçekleştirmesi kolay değil. Çünkü Kilise ağır, tecrübeli ve güçlü bir bürokrasiye sahip.

[Prof. Dr. Bekir Zakir Çoban, Ege Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.