Analiz

Gine-Bissau'da "sessiz müdahale": Afrika'nın bitmeyen müdahale döngüsü nasıl okunmalı?

Gine-Bissau'da yaşananlar, Afrika’nın yapısal kırılganlığını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Zayıf kurumlar, siyaset ve ordunun iç içe geçmiş görünümü birleştiğinde bunun bir sonuç değil, kaçınılmaz bir alışkanlık haline geldiği anlaşılıyor.

Dr. Tunç Demirtaş  | 03.12.2025 - Güncelleme : 03.12.2025
Gine-Bissau'da "sessiz müdahale": Afrika'nın bitmeyen müdahale döngüsü nasıl okunmalı?

İstanbul

SETA Dış Politika Araştırmacısı Dr. Tunç Demirtaş, Gine-Bissau’daki darbenin arka planını ve Afrika kıtasındaki siyasal kırılganlıkların ana sebebini AA Analiz için değerlendirdi.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

***

Gine-Bissau'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasına bir gün kala yaşanan askeri müdahale, Afrika’nın kronik hale gelen siyasi kırılganlığının bir göstergesi oldu. Seçim sonuçları açıklanmadan kendisini seçimin galibi ilan eden Devlet Başkanı Umaro Sissoko Embalo'nun görevden alınması, General Horta N’Tam’ın "geçiş dönemi cumhurbaşkanı" olarak yemin etmesi ve ordunun ülke sınırlarını kapatması, temelde alışıldık bir "darbe rutini" gibi görünse de sahadaki detaylar bunun çok daha karmaşık bir sürecin ürünü olduğunu gösteriyor. Gine-Bissau, bağımsızlığından bu yana 5 askeri müdahale ve birkaç darbe girişimi yaşarken, Afrika kıtasında son 5 yılda toplam 9 askeri müdahale gerçekleşti. Nitekim, son yıllarda Batı Afrika'da yaşanan darbe dalgası, Gine-Bissau'daki müdahaleyi bölgesel bir eğilimin parçası olarak değerlendirmeyi zorunlu kılıyor.

Dağınık muhalefetin yeni siyasi taşıyıcısı: Frente Popular

Afrika'da bu kadar yoğun şekilde askeri müdahalelerin gerçekleşmesinin temel nedenleri olarak devletin kurumsal yapısının zayıflığı ve meşruiyet açığının olmasıdır. Ancak bu hususların sömürgecilik geçmişinden kalan miraslar olarak öne çıktığı unutulmamalıdır. Tartışmalı seçim süreçleri, yargıdaki eksiklikler, mevcut iktidarların görev süresi uzatmaya yönelik girişimleri genel olarak askeri müdahaleyi gerçekleştirecek olan askeri grupların "hukuki düzenin yeniden tesisi" söylemine uygun zemini hazırlıyor. Son yaşanan askeri müdahalenin gerçekleştiği Gine-Bissau'da da bu tablo göze çarpıyor. Nitekim seçim sonuçları resmi olarak açıklanmadan tarafların kazandıklarına dair açıklamalar yapması seçimin meşruiyetini tartışmaya açmıştı. Bu noktada, Terra Ranka ittifakı ile birlikte Frente Popular'ın etkisi özellikle dikkati çekiyor.

2025 seçimlerinde Fernando Dias'ı destekleyen küçük partiler, bağımsız figürler ve sivil toplum aktörlerinden oluşan Frente Popular, Gine-Bissau'nun parçalı muhalefet yapısının en görünür platformlarından biri haline geldi. Bu yapı, kurumsal olarak güçlü bir parti olmamakla birlikte Dias'ın adaylığını meşrulaştıran toplumsal tabanı genişletti. Terra Ranka'nın etkisini tamamlayan bir muhalefet genişliği oluşturdu. Embalo yönetiminin "muhalefetin dağınıklığı" söylemini zayıflattı, seçim sonrası yaşanan meşruiyet tartışmasını daha yüksek siyasi gerilimle besledi. Bu atmosfer, ordunun müdahalesini kolaylaştıran bir zemin yarattı. Çünkü muhalefet tarafı Terra Ranka ve Frente Popular birlikte seçimin meşruiyetine dair ciddi soru işaretleri üretirken, Embalo cephesi de aynı iddialarla karşı söylem geliştirdi. Sonuçta ülkede bir "çifte zafer ilanı" ortaya çıktı ve bu kaotik tablo, askeri elitlerin müdahalesini "krizi çözme" gerekçesi olarak sunmasına imkan verdi.

Her askeri müdahaleyi yalnızca dış aktörlere bağlamak, Afrika'daki karmaşık siyasal süreçleri gereksiz şekilde indirgemeci bir yaklaşıma mahkum ediyor. Gine-Bissau örneğinde de yaşanan müdahalenin belirleyici unsuru ülke içi siyasi rekabet, kurumsal kırılganlık ve seçim sürecine ilişkin meşruiyet tartışmasıdır. Elbette bölgesel olarak dış etkiyi görmezden gelmek doğru olmaz. Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu'nun (ECOWAS) Gine-Bissau üzerinde sınırlı da olsa bir baskı kapasitesine sahip olduğu, Afrika Birliği'nin (AfB) ise darbelere karşı uzun süredir duyurduğu "sıfır tolerans" politikasının pratikte işlevsiz kaldığı görülüyor. Yine eski sömürge gücü Portekiz, bu süreçte doğrudan müdahil olmadan yalnızca "sükunet ve itidal" çağrısında bulunmuş, ancak siyasi denklemi etkileyen bir rol oynamamıştır. Bu nedenle, Gine-Bissau'daki müdahaleyi anlamak için temelde iç dinamiklere odaklanmak gerekir.

Siyasetin kurucu gücü olarak: Ordu

Afrika'daki birçok ülke gibi Gine-Bissau'da da ordu, sadece bir güvenlik kurumu olarak bulunmuyor. Siyasi düzenin kurucu aktörü konumunda yer alıyor. Bu kapsamda etnik bölünmeler, zayıf sivil denetim ve siyaset-ordu ilişkilerinin bulanıklaşması darbeleri besleyen unsurlar olarak öne çıkıyor. Gine-Bissau'da ordunun bağımsızlık savaşından bu yana sahip olduğu "kurucu rol" algısı, askeri müdahaleleri "istisna" olmaktan çıkarıp "siyasi sürecin parçası" haline getirmiştir.

Ancak yine de Gine-Bissau ordusunun tarihsel olarak hiçbir zaman yekpare bir yapı olmadığı biliniyor. General Horta N'Tam'ın temsil ettiği hizip, son yıllarda artan memnuniyetsizlikleri kendi etrafında toplamayı başardı. Ayrıca emekli generaller özellikle seçim dönemlerinde ayrı birer güç odağı haline geliyor. Bu durum ordunun kurumsal bütünlüğünü zayıflatıyor. Yıllardır gündemde olan güvenlik sektörü reformlarının hiçbir zaman tamamlanamadığı ve bu durumun da ordu içerisindeki hizipleşmenin derinleşmesine neden olduğu unutulmamalı.

Öte yandan, Afrika'da yaşanan askeri müdahaleler ve darbeler çoğu zaman ekonomik gerekçelerle meşrulaştırılıyor. Bu kapsamda ekonomik performansın kötüleşmesi, yolsuzluk iddiaları ve gelir dağılımındaki adaletsizlik darbe söyleminin temelini oluşturuyor. Nitekim Gine-Bissau, yıllardır uyuşturucu ağlarının etkilediği kırılgan bir ekonomiyle mücadele ediyor. Bu durum siyasi istikrarsızlığı daha da derinleştirmekte olup Terra Ranka hem de Frente Popular gibi muhalif platformların toplumsal tabanda karşılık bulmasını kolaylaştırıyor.

Gine-Bissau'da halkın sokaklara çıkmaması ve sürecin sessizlik içinde yaşanması, darbenin niteliğini belirleyen temel unsur olarak görülüyor. Toplumsal direncin düşük olması ordunun müdahale maliyetini azaltıyor. Nitekim, Gine-Bissau'da yaşananlar, yakın geçmişte Sahel hattındaki stratejik dönüşüm sürecinden farklı olarak daha "yumuşak" ve farklı bir durum olarak görünüyor. Bu noktada askeri müdahaleler, bir domino etkisi yaratmıyor olabilir. Ancak Sahel'den Batı Afrika kıyılarına doğru yayılan bir "askeri yönetim toleransı" kesin biçimde hissediliyor.

Kaçınılmaz bir alışkanlık

Gine-Bissau'da yaşananlar, Afrika'nın yapısal kırılganlığını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Zayıf kurumlar, ekonomik kırılganlık, siyaset ve ordunun iç içe geçmiş görünümü birleştiğinde bunun bir sonuç değil, kaçınılmaz bir alışkanlık haline geldiği anlaşılıyor. Kıtaya genel olarak bakıldığında askeri müdahalelerden uzak bir istikrarın yolu, sadece seçimlerin yapılmasından geçmiyor. Aynı zamanda bağımsız yargının, güçlü kurumsal yapıların oluşmasının, profesyonel ordunun ve şeffaf yönetimin varlığından geçiyor.

[Dr. Tunç Demirtaş, SETA Dış Politika Direktörlüğü'nde Araştırmacıdır.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.