Dolar
41.70
Euro
48.51
Altın
4,040.49
ETH/USDT
4,502.90
BTC/USDT
123,142.00
BIST 100
10,756.27
Analiz, Analiz-Filistin

Alman medyasında soykırım sansürü: Gazze gerçeği nasıl gizleniyor?

Alman kamu yayıncısı ZDF eleştirileri sansürlüyor. Nitekim kurum içinden kaynaklar, sosyal medya hesaplarında "soykırım", "völkermord", "yıpratma savaşı" ve hatta "Filistin" ifadelerini içeren yorumların otomatik olarak gizlendiğini doğruladı.

Tarek Bae  | 08.10.2025 - Güncelleme : 08.10.2025
Alman medyasında soykırım sansürü: Gazze gerçeği nasıl gizleniyor?

İstanbul

Alman itidal.de medya kuruluşunun Genel Yayın Yönetmeni Tarek Bae, Alman kamu yayıncısı ZDF'nin İsrail’e yönelik eleştirileri sistematik biçimde sansürlemesini ve bunun ifade özgürlüğü ile medya bağımsızlığına etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

İsrail’in Gazze’de başlattığı soykırımdan bu yana Alman medyası, İsrail yanlısı yayın yapmakla suçlanıyor. Yeni bir araştırma ise ülkenin en büyük kurumlarından biri olan ve kamu yayıncılığı yapan ZDF'nin, İsrail’e yönelik eleştirileri sistematik biçimde sansürlediğini ortaya koyuyor.

ZDF, Almanya’nın devlet televizyonuna en yakın kurumu. Mahkeme kararıyla da tahsil edilen zorunlu yayın ücretiyle finanse ediliyor ve yasal olarak özgür fikir oluşumunu desteklemek, toplumsal çeşitliliği yansıtmak, tarafsız ve objektif kalmakla yükümlü. Ancak bu ilke ile gerçeklik arasındaki fark oldukça çarpıcı. Yapılan anketlere göre Almanların yüzde 73'ü İsrail’in Gazze'de soykırım yaptığını düşünürken sadece yüzde 13'ü İsrail’in eylemlerini haklı buluyor. ZDF'nin kendi anketi bile halkın yüzde 61'inin hükümetin İsrail’e daha fazla baskı yapması gerektiğini düşündüğünü ortaya koyuyor. Bunlar toplumun çoğunluğunun görüşleri, yani ZDF’nin yansıtmakla yükümlü olduğu "makul gerçeklikler." [1] Ancak yayınlar bu gerçeği yansıtmıyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Bunun yerine ZDF eleştirileri sansürlüyor. Nitekim kurum içinden kaynaklar, sosyal medya hesaplarında "soykırım", "völkermord", "yıpratma savaşı" ve hatta "Filistin" ifadelerini içeren yorumların otomatik olarak gizlendiğini doğruladı. [2] Konu gündeme geldiğinde ZDF, bu filtrelerin varlığını kabul ederek bunun "internet etiğini korumak" ve "ceza hukuku açısından doğabilecek sorunları önlemek" amacıyla yapıldığını savundu. Ancak defalarca yapılan denemeler, bu ifadeleri içeren yorumların hiçbir şekilde görünmediğini, buna karşın Gazze’deki acıları inkar eden ya da küçümseyen paylaşımların ise engellenmediğini ortaya koydu. Bu seçici tutum sorunu açıkça gösteriyor: "Suç" ihtimali yalnızca İsrail eleştirildiğinde gündeme getirildi. İsrail’in eylemlerini tanımlayan temel kavramların toptan engellenmesi, meşru görüşleri bastırıyor ve ZDF’nin çoğulculuk ilkesini ihlal ediyor.

Tartışmayı suç saymak

Eksiklik yalnızca yorum bölümleriyle sınırlı değil. Gazeteci Fabian Goldmann, "Soykırım ifadesi sadece yorumlarda değil, ZDFheute’nin haberlerinde de neredeyse hiç yer almıyor." diyor. "Oysa başlıca insan hakları örgütleri, BM uzmanları ve önde gelen hukukçular defalarca İsrail’in eylemlerini tanımlamak için en doğru ifadenin bu olduğunu dile getirdi."

Filistin Büyükelçisi Laith Arafeh, bu engellemeleri "üzücü" olarak değerlendiriyor ve bunun, Filistin halkının maruz kaldığı dehşetler üzerine yürütülmesi gereken hayati tartışmayı bastırdığını vurguluyor. Arafeh ayrıca Uluslararası Adalet Divanının, İsrail hakkında soykırım soruşturması başlatılması için makul gerekçeler bulduğunu hatırlatıyor. Siyaset bilimci Jules El-Khatib, soykırım kavramının "internet etiği ihlali" sayılmasının "tam anlamıyla saçmalık" olduğunu belirtiyor, zira soykırım bir hakaret değil, hukuki bir tanım. Goldmann ise ZDF’nin bu tutumunun daha geniş bir eğilime uyduğunu ifade ediyor: İsrail’in savaş suçlarını adlandırmak yerine bunu dile getirenler suçlu konumuna düşürülüyor.

Çalışanlara yönelik baskı

Sansür, ZDF çalışanlarını da hedef alıyor. Bir personel, BM Özel Raportörü Francesca Albanese'nin İsrail'e yönelik soykırım suçlamasını alıntıladığı özel bir paylaşımı silmesi için baskı gördüğünü aktarıyor. ZDF ise bu konudaki sorulara yanıt vermeyi reddediyor. Buna karşılık yayında "Büyük İsrail" haritasını gösteren bir kolye takmasına rağmen herhangi bir yaptırımla karşılaşmayan sunucu Andrea Kiewel’in durumu ise çarpıcı bir tezat oluşturuyor. Filistin’i sembolik olarak yok sayan bu kolyeye rağmen Kiewel, "evim" diye tanımladığı İsrail’deki ikametinden ZDF’nin en popüler programlarından biri olan Fernsehgarten’ı sunmaya devam ediyor. Bu asimetri her şeyi özetliyor: İsrail’e yönelik eleştiriler susturulurken, lehine olan milliyetçi semboller görmezden geliniyor.

Bir başka çalışan ise ZDF’nin editoryal bağımsızlığının, İsrail’in Berlin Büyükelçisi Ron Prosor’un doğrudan baskılarıyla zedelendiğini iddia ediyor. Prosor’un daha sert İsrail yanlısı yayınlar talep ettiği, sonrasında ZDF’nin metinleri değiştirdiği öne sürülüyor. Ancak kurum bu iddiaya da açıklık getirmedi. Sınır Tanımayan Gazeteciler, İsrail Büyükelçiliğinin Alman medya kuruluşlarına e-posta, mektup ve telefon yoluyla sistematik baskı uyguladığına dikkat çekiyor.

Bir yöntem olarak çarpıtma

Tüm bu eleştirilere rağmen ZDF Sözcüsü Thomas Hagedorn, kanalın "kapsamlı, bağımsız ve çok yönlü" haber yaptığını iddia ediyor. Ancak gerçek tablo farklı.

Bunun en çarpıcı örneği, Kasım 2024’te patlak veren BILD skandalıydı. Almanya’nın en büyük gazetelerinden biri olan BILD, Hamas’a ait olduğunu öne sürdüğü bir "savaş belgesi" yayımlayarak ateşkesin yalnızca Hamas’a yarayacağını iddia etti. Netanyahu da bu haberi, ateşkesi reddetmek için gerekçe olarak kullandı. Fakat New York Times, söz konusu belgelerin Netanyahu’nun talimatıyla uydurulduğunu ortaya çıkardı. Buna rağmen ZDF, Hamas’ın "psikolojik savaş" yürüttüğü iddiasını, kaynağı doğrulamadan tekrarladı. Sahte olduğu ortaya çıktıktan sonra bile herhangi bir düzeltme ya da özür gelmedi. Sonuçta ZDF, Netanyahu’nun propaganda söylemlerini Alman kamuoyuna taşımış oldu.

Daha kapsamlı içerik analizleri de bu eğilimi doğruluyor. Aralık 2024 itibarıyla Gazze’deki can kaybı, İsrail’dekinin 24 katından fazlaydı. Buna rağmen ZDF, İsraillilerden “kurban” olarak yüzde 33 oranında daha sık söz etti. Itidal’in Ekim 2023-Aralık 2024 arasında incelediği 500 ZDF haberinde, “barbarca” ifadesinin vakaların yüzde 90,7’sinde İsrail’e yönelik saldırılarda kullanıldığı, Gazze’ye yönelik saldırılarda ise hiç yer almadığı görüldü. Ukrayna haberlerinde ise bu oran yalnızca yüzde 4,6’da kaldı. [3] Bu dil tercihi hükümet söylemleriyle örtüşüyordu: Netanyahu, 7 Ekim’deki Hamas saldırısını “barbarca” olarak nitelemiş, ZDF ve diğer medya organları da bu çerçeveyi hızla benimsemişti.

Siyasal bağlantılar

ZDF’nin yapısı da bu kuruma yönelik kaygıları artırıyor. Otto Brenner Vakfının araştırmasına göre, ZDF Televizyon Konseyi üyelerinin yüzde 62’si siyasi partilere mensup. Oysa Anayasa Mahkemesi, parti temsilinin en fazla üçte birle sınırlandırılmasına hükmetmişti. Kamu yayıncılarında bu oran ortalama yüzde 41 iken, ki bu bile oldukça yüksek, ZDF bu eşiği de aşarak Almanya’da "devlet medyasına" en yakın yayıncı konumuna gelmiş durumda. [4]

Bu siyasal bağ doğrudan haberciliğe de yansıyor. Örneğin ZDF, "Filistin’e Özgürlük" sloganını antisemitik olarak etiketledi. Sağcı yorumcu Ninve Ermagan, ZDF aracılığıyla Gazze’deki soykırıma karşı yapılan protestoları "radikalleşmiş Filistin yanlısı hareket" şeklinde niteledi. Uzmanlar tarafından baskıcı olarak nitelenen hükümet politikaları geniş yer bulurken, eleştirel seslerin kendine yer açması giderek zorlaşıyor. Böylece ZDF, kimi zaman İsrail yanlısı çevrelere söylem desteği sağlayan kimi zaman da hükümet söylemlerinin bir uzantısı gibi işleyen bir mecra haline geliyor.

El-Khatib şu değerlendirmeyi yapıyor: "Almanya’da konu İsrail olduğunda ifade özgürlüğü çoğu zaman kısıtlanıyor. ‘Filistin’e Özgürlük’ sloganını yasaklama fikri absürt bulunarak terk edildi, ancak baskı farklı yollarla sürüyor. ‘Soykırım’ ifadesi hala bir saldırı sözcüğü gibi görülüyor, oysa insan hakları örgütleri, hukukçular ve Alman halkının büyük bölümü bunun en doğru tanım olduğu konusunda hemfikir."

Güveni yeniden kazanmak

Bir kamu yayıncısının görevi, demokratik dili sınırlandırmak değil, genişletmektir. Güvenin yeniden sağlanması için kelime filtrelerinin kaldırılması, dış baskıların açıkça ortaya konması, çalışanların sansüre karşı korunması ve dezenformasyon yaygınlaştırıldığında bunun düzeltilmesi gerekir. Aksi takdirde bu bir "moderasyon hatası" değil, açıkça görev ihmali olur.

[1] https://www.ifd-allensbach.de/fileadmin/kurzberichte_dokumentationen/FAZ_Juni2025_Israel.pdf

[2] Author's own finding.

[3] https://itidal.de/auswertung-fur-das-zdf-sind-israelis-eher-opferals-palastinenser/

[4] https://www.otto-brenner-stiftung.de/fileadmin/user_data/stiftung/02_Wissenschaftsportal/03_Publikationen/AP76_Kontrolle_OERR_Juni_2025.pdf

[Tarek Bae, Alman itidal.de medya kuruluşunun Genel Yayın Yönetmenidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.