Dolar
42.43
Euro
49.14
Altın
4,115.38
ETH/USDT
2,864.00
BTC/USDT
86,386.00
BIST 100
10,863.62
Analiz

Çok boyutlu stratejik uyum: Türkiye-Güney Kore yakınlaşmasının yeni parametreleri

Ankara-Seul hattındaki yakınlaşma, yalnızca protokol kurallarıyla sınırlı, rutin bir diplomatik temas olarak değil, geçmişin yüklediği etik sorumluluk ile geleceğe dönük ortak bir tahayyülün iç içe geçtiği, çok katmanlı bir ilişki olarak okunmalıdır.

Diren Doğan  | 25.11.2025 - Güncelleme : 25.11.2025
Çok boyutlu stratejik uyum: Türkiye-Güney Kore yakınlaşmasının yeni parametreleri

İstanbul

​​​​​​​Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesi Diren Doğan, Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae Myung'in Türkiye ziyaretinin iki ülke ilişkileri çerçevesinde önemini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Türkiye ile Güney Kore arasındaki ilişkiler, uluslararası siyasetin pragmatik denklemine sığmayacak kadar derin bir tarihsel hafızaya yaslanır. Zira 1949'daki tanıma kararı bir diplomatik eşik. Ancak asıl bağ, Kore Savaşı'nın sisli cephelerinde omuz omuza verilen mücadelenin, öksüz ve yetim kalan çocuklar için Türk Tugayı tarafından inşa edilen Ankara Okulunun, kısacası zor zamanlarda boy gösteren dayanışmanın oluşturduğu ruhsal bir kardeşliktir. Busan'daki anıtsal mezarlıkta adları yazılı yüzlerce Türk askeri, bu tarihin somut ve sessiz şahitleri olarak iki toplumun hafızasında yerini korumaktadır.

Ankara–Seul hattı: Çok katmanlı bir ilişki

Tam da bu nedenle Ankara–Seul hattındaki yakınlaşma, yalnızca protokol kurallarıyla sınırlı, rutin bir diplomatik temas olarak değil, geçmişin yüklediği etik sorumlulukla geleceğe dönük ortak bir tahayyülün iç içe geçtiği, çok katmanlı bir ilişki olarak okunmalıdır. İki ülke arasında 1957'de tesis edilen diplomatik ilişkilerin 2012'de stratejik ortaklık seviyesine yükseltilmesi, bu tarihsel duygunun rasyonel bir dış politika mimarisine tercüme edilmiş halidir. Keza Birleşmiş Milletler (BM), G20 ve MIKTA gibi çok taraflı oluşumların etrafında sürdürülen yakın işbirliğinin arka planında da bu ortak kader bilinci ve orta ölçekli iki devletin küresel sistemde kendine alan açma arayışı bulunmaktadır.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

İşte bu uzun tarihsel hatta eklemlenen son büyük adım, Güney Kore Devlet Başkanı Lee Jae Myung'in Orta Doğu ve Afrika ülkelerini kapsayan turunun son durağı olarak Ankara'ya gerçekleştirdiği ve uzun bir aradan sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde yapılan ilk ziyaret olmuştur. Ziyaret, temelde sadece iki başkentin diplomatik takvimine işlenmiş bir tarih gibi görünse de gerçekte büyük güç rekabetinin sertleştiği, jeoekonomik fay hatlarının yeniden şekillendiği bir dönemde, iki orta ölçekli aktörün kendilerini küresel sistemde konumlandırma iradesinin güçlü bir dışavurumu niteliğindedir. Bu doğrultuda Cumhurbaşkanı Lee'nin ziyareti yalnızca iki ülke arasındaki geçmişe dayalı dostluğun vurgulanması değil, aynı zamanda mutualist bir perspektifle savunma sanayi, nükleer enerji, ileri teknoloji ve bölgesel güvenlik alanlarında ortak gelecek vizyonunun somut bir şekilde ortaya konduğu bir diplomatik temas olarak dikkat çekmektedir.

Ticaretten, savunma sanayine stratejik ortaklık

Bu noktada ziyaretin öncelikli temasını oluşturan ekonomik işbirliği, artık yalnızca ticaret hacmindeki artışın yarattığı memnuniyetle açıklanamayacak kadar derinleşmiş bir niteliğe sahip olması nedeniyle ajandanın ilk sıralarında yer alan bir konudur. Türkiye'nin, Asya-Pasifik'teki ikinci büyük ticaret ortağı konumunda bulunan Güney Kore ile 15 milyar dolarlık hedefe yaklaşmış olması kuşkusuz kayda değer bir veridir ancak Ankara'nın, Serbest Ticaret Anlaşması'nın daha dengeli bir çerçevede güncellenmesi gerektiğine dair yaptığı güçlü vurgu, rakamsal büyümenin ötesinde iki ülke arasındaki ekonomik ilişkinin yapısal boyutuna işaret etmektedir.

Zira küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillendiği, ekonomik güç dağılımının jeopolitik rekabete dönüştüğü bir dönemde, orta ölçekli ekonomilerin gerçek rekabet alanı artık ham ticaret değil, teknolojiye erişim, üretim kalitesinin yükseltilmesi ve stratejik sektörlerde konum kazanmaktır. Bu açıdan Türkiye’nin sanayi kapasitesine ve coğrafi konumuna artı değer katan yatırımları teşvik eden yaklaşımı, Güney Kore'nin Avrupa'ya uzanan üretim ve lojistik hatlarında Türkiye'yi bir "geçiş ülkesi" olmaktan çıkarıp, stratejik bir üretim bileşeni haline getirme potansiyeli taşıması açısından ziyadesiyle önemlidir. Bu noktada Cumhurbaşkanı Lee'nin Türkiye'yi Avrupa ile Asya'nın kesişim noktasında Koreli firmalar için "güçlü bir kapı" olarak tanımlaması, bu jeoekonomik yeniden konumlanmanın ifadesidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Lee'nin görüşmesi esnasında duyurulan Hyundai'nin İzmit tesislerinde tamamen elektrikli araç üretimine geçiş kararı ise Türkiye'nin yeşil dönüşüm hedefiyle kesişen somut bir yatırım olduğu kadar, iki ülkenin teknoloji ve üretim ekosistemlerini birbirine eklemleyen daha derin bir ortaklığın habercisidir.
Şüphesiz ki savunma sanayi cephesi bu ortaklığın en stratejik sütunlarından birini oluşturmaktadır. Altay ana muharebe tankı projesinin ilerleyişi, Ankara ve Seul'ün kritik askeri kabiliyetler alanında güvene dayalı bir teknoloji paylaşımı ve ortak üretim zemini inşa ettiğinin kanıtını bünyesinde taşımaktadır. Özellikle her iki ülkenin de savunma sanayinde daha güçlü ve özerk bir konum arayışında olduğu bir dönemde, ortak üretim, teknoloji transferi ve eğitim programları etrafında örülen bu işbirliği, orta ölçekli güçlerin büyük bloklara tam bağımlı olmadan güvenlik kapasitesi üretme çabasının somut yansımasıdır. Yarı iletkenler, yapay zeka, insansız sistemler ve hassas savunma teknolojileri gibi alanlarda Güney Kore'nin birikimi ile Türkiye'nin hızla olgunlaşan savunma ekosistemi arasında oluşan sinerji, önümüzdeki dönemin en kritik bağlantı noktalarından biri olmaya adaydır.

Dış politikada uyumlu vizyon ve normatif refleksler

Cumhurbaşkanı Lee'nin gerçekleştirdiği ziyaretin belki de en stratejik boyutunu, nükleer enerji dosyası oluşturmaktadır. Sinop Nükleer Güç Santrali projesine ilişkin müzakere ve değerlendirme sürecinin sorunsuz ilerlemesi yönünde mutabakat sağlanması ve Türkiye Nükleer Enerji AŞ ile Kore Elektrik Enerjisi Kurumu arasında imzalanan mutabakat zaptı, enerji arz güvenliği ile iklim hedeflerinin birbirine mecbur kıldığı yeni dönemde, iki ülkenin sürdürülebilir güç üretimi anlayışını ortaklaştırma iradesini göstermektedir. Ankara'nın üçüncü büyük nükleer girişiminin Asya menşeli bir teknolojiyle şekillenmesi, yalnızca enerji politikaları bakımından değil, küresel güç merkezleri arasındaki denge arayışı açısından da stratejik bir tercih olarak okunmalıdır. Özellikle Güney Kore'nin büyük güç rekabetinde hem Çin hem de ABD ile yürüttüğü diyaloğa açık strateji Türkiye'nin dış politika vizyonuyla uyuşan kritik bir noktadır.

Bütün bu stratejik alanların yeşermesi için temel kaldıraç olan diplomasi ve güvenlik alanında ise Ankara ve Seul'ün Gazze'den Ukrayna'ya, Suriye'den Orta Asya'ya uzanan geniş bir coğrafyada benzer normatif refleksler sergilediği dikkati çekmektedir. Gazze bağlamında ateşkesin sürdürülmesi, sivillerin korunması ve iki devletli çözümün desteklenmesi, Ukrayna'da kalıcı barışa giden yolda diplomatik süreçlerin teşviki, Irak, Afrika ve Orta Asya'nın yeniden imarı gibi dosyalarda ortak çalışma iradesinin beyan edilmesi, iki ülkenin şiddeti değil müzakereyi, nihilist güç siyasetini değil norm ve kurum temelli bir yaklaşımı önceleyen bir çizgide buluştuğunu göstermektedir. Bu, büyük güç rekabetinin gölgesinde, orta ölçekli aktörlerin kendi aralarında çoğulcu ama ilkeli bir işbirliği ağı kurmaya çalıştıkları yeni bir dönemin işaretidir.

Genel çerçevede bu tablo, Türkiye-Güney Kore ilişkilerinin artık yalnızca mazinin romantize edilen "kardeşlik" söylemiyle değil, geleceğin rekabetçi uluslararası düzeninde ortak güç üretme kapasitesiyle tanımlandığını göstermektedir. Kore Savaşı'nda atılan ilk adımlar, bugün nükleer teknolojiden yapay zekaya, savunma sanayinden elektrikli mobiliteye, sanayiden diplomasiye uzanan çok katmanlı bir ortaklık anlatısına dönüşmüştür. Değişen konjonktürde hem Türkiye'nin hem de Güney Kore'nin küresel sistemde manevra alanını genişletebilmesi, büyük güçlere eklemlenmekten ziyade birbirleriyle kurdukları bu türden dengeli ve karşılıklı çıkarlara dayalı işbirliklerini derinleştirmelerine bağlıdır. Ankara-Seul hattında artık şu netleşmektedir: Bu ilişki tarih tarafından yazılmıştır ancak geleceği, iki ülkenin akılcı işbirliği ve vizyoner orta ölçekli güç siyasetini ne ölçüde hayata geçireceği belirleyecektir.

[Diren Doğan, Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.