Dolar
39.87
Euro
46.96
Altın
3,337.20
ETH/USDT
2,576.10
BTC/USDT
109,200.00
BIST 100
10,275.75
Ekonomi

⁠MÜSİAD Genel Başkanı Özdemir: (Faiz indirimi) Temmuz ayında çok ciddi anlam ifade eden bir düşüş bekliyoruz

MÜSİAD Genel Başkanı Özdemir, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının (TCMB) uyguladığı politika faizine ilişkin, "Özellikle temmuz ayında çok ciddi bir anlam ifade eden bir düşüş bekliyoruz. Belki 350-400 kadar bir düşüş gelmesini bekliyoruz." dedi.

Fatma Eda Topcu, Uğur Aslanhan  | 04.07.2025 - Güncelleme : 04.07.2025
⁠MÜSİAD Genel Başkanı Özdemir: (Faiz indirimi) Temmuz ayında çok ciddi anlam ifade eden bir düşüş bekliyoruz Fotoğraf: Hakan Akgün/AA

İstanbul

Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Burhan Özdemir, İstanbul Finans Merkezinin katkılarıyla hazırlanan Anadolu Ajansı (AA) Finans Masası'nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak soruları yanıtladı.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Rusya-Ukrayna savaşının ardından geçen haftalarda İsrail-İran arasında yaşanan gerilimin dünya ekonomisinde ve ticaret rotalarında yarattığı belirsizliğin, Türkiye'ye ve Türk ekonomisine etkilerinin sorulduğu Özdemir, şunları söyledi:

"Geçtiğimiz iki hafta içerisinde İsrail'in İran'a yapmış olduğu saldırı sonrasında ABD'nin direkt olarak askeri destek vermesi sonucuyla bölgemizde oldukça ciddi gerilimler yaşandı. Bunu iki farklı senaryoyla değerlendirmek lazım. Birinci senaryoda ABD'nin saldırı yapmadan öncesinde Tahran yönetimine durum bildirmesi ve nükleer santrallerle ilgili gerekli tedbirlerin alınması yönündeki senaryo. Bu senaryoda ABD, İsrail'in üstün geldiği bir senaryoyu planlayarak hareket etmiş olabilir diye düşünüyoruz. İkinci senaryoda ise gerçekten gerilimin doğal haliyle tırmanması senaryosu.

Geçtiğimiz hafta hatta daha öncesinde de açıklanan ateşkes anlaşması sonrasında gerilim biraz daha düştü. Halen daha çelişkili açıklamalar, çelişkili faaliyetler göze çarpıyor. Ama şu an için herhalde bahsettiğim birinci senaryonun gerçekleştiğini biz düşünüyoruz. Daha çok danışıklı dövüş şeklinde bir durum söz konusu. Çünkü buradan İsrail baktığınızda kendi adına İran'ın nükleer kapasitesini geriletme gibi bir kazanç elde ettiğini söylüyor. İran, İsrail'in Demir Kubbe'sini deldiğini ve Amerika Birleşik Devletleri'nin üstlerini bombaladığını söylüyor. Onlar için kazanç tarafı bu. ABD için de şüphesiz müdahale ettikleri için ateşkesin sağlandığı gibi bir artıdan bahsediyorlar."


"Dünya genel barış ve refah ortamının sağlanması adına çok ciddi bir yara aldı"

Olayların ikinci senaryoya doğru yürümemesi temennisinde bulunan Özdemir, Türkiye açısından konuya bakıldığında ilk etapta öne çıkan konunun petrol fiyatları olduğunu dile getirdi.

Özdemir, "Çünkü 93-94 milyar dolara yakın 2023'te bizim enerji ithalatımız var. Bu, doğrudan etkilenebilme ihtimalini gösteriyordu. Eğer birinci senaryodaki gibi olur ve biraz daha tansiyon gitgide azalırsa petrol fiyatlarının 60 dolarlara kadar gerileme ihtimali var." dedi.

Bu durumun, Türkiye açısından en azından yönetilebilir olduğunu ya da etkilerinin İsrail-İran arasındaki gerilimin etkilerinden daha sınırlı kalacağını gösterdiğine dikkati çekerek, birinci senaryonun kötünün iyisi olduğunu ifade etti.

Özdemir, dünyanın oldukça ciddi bir gerilimi üzerinde taşıdığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Her ne kadar burada bir ateşkes anlaşması olsa da dünyanın genel barış ve refah ortamının sağlanması adına çok ciddi bir yara aldığını da söylemek zorundayız. Dolayısıyla bunun hemen akabinde olmasa bile bölgemizde orta vadede ciddi gerilimler beklemek mümkün. Bu sürpriz olmaz dünya adına da. Ama bu gerilimlerin çok çok tırmanması ülkemizin ötesinde daha küresel bir problem haline gelmesi halinde, dünya ekonomisinin zaten daralan piyasaların daha da daralması ve hatta stagflasyonun tekrardan gündeme gelmesi gibi bir risk taşıdığını söyleyebiliriz. Ekonomimiz özellikle içinden geçtiğimiz dönemde daha da kırılgan. Bizim almamız gereken önlemler, muhtemel birinci senaryonun dışında ikinci türde bir senaryonun gerçekleşmesi ya da daha farklı türevlerinin oluşması adına ekonomimizi daha kısa ve orta vadede alacağımız önlemlerle güçlendirmek durumundayız diye düşünüyorum."

"İhracat pazarlarımızı kısa vadede çeşitlendirmeliyiz"

Bu durumların etkilerini minimize etmenin yanı sıra yapılması gerekenler hakkında bilgi veren Özdemir, ticaret savaşları konusunun da önemine işaret etti.

Özdemir, farklı lojistik yolları aramanın yanı sıra Türkiye'nin ihracat pazarlarını kısa vadede çeşitlendirmesi gerektiğinin altını çizerek, "Afrika ve Asya ülkelerine daha çok yönelmemiz gerektiği, daha fazla fokuslanmamız gerektiğini düşündüğümüz bir dönemdeyiz. Türk Eximbank üzerinden siyasi risk sigortaları biraz daha yaygınlaşıp firmalar korunur hale getirilebilir. Ekonomimiz kırılgan, bir de bölgesel gerginlikler var. Bunların tamamına hazır olmalıyız diye düşünüyorum şu aşamada." diye konuştu.

İş dünyasının enerji ve maliyet yönetimini nasıl ilerlettiği konusunda görüşleri sorulan Özdemir, lojistiğin maliyetlerin totalinde yüzde 11 gibi bir yer kapladığını, bunun da çok farklı sebepleri bulunduğunu bildirdi.

Özdemir, "Enerji maliyetleri de aynı zamanda lojistikle ulaştırmayı etkiliyor ama benim dikkati çekmek istediğim bu bölgesel ve jeopolitik gerilimlerden ötürü farklı yollar aramak durumunda kalabiliriz. Mesela İran Hürmüz Boğazını kapatmakla tehdit etti. Günlük 20 milyon varil petrolün geçtiği bir yerden bahsediyoruz. Dolayısıyla bunun hem petrolün ve enerji fiyatlarının artması yönündeki riskini dikkate almak hem de lojistik olarak farklı yolları, farklı ulaştırma yollarını da aramamız gereken bir dönemdeyiz." şeklinde konuştu.

"Sıkı para politikasının uygulandığı dönemlerde büyümenin düşmesi, beklenen düzede gerçekleşmemesi çok sürpriz bir sonuç değil"

TCMB'nin adımlarını iş dünyasının nasıl yönettiği sorulan Özdemir, 2025'in ilk çeyrek verisinde Türkiye'nin yüzde 2 kadar bir büyüme gerçekleştirdiğini anımsatarak, büyümenin önemli bir kısmının hane halkı harcamaları, inşaat ve hizmetler piyasasından geldiğini, tüketime dayalı bir büyüme olduğunu dile getirdi.

Özdemir, inşaat tarafındaki büyümenin de daha çok deprem bölgesindeki faaliyetlerden yani kaybedilenin yerine konmasıyla alakalı bir husus olduğunun altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dolayısıyla çok efektif ve reel bir büyüme gerçekleştirdiğimizi söylemek pek mümkün değil. Bizim ülkemiz için öngördüğümüz büyüme rakamları hiçbir zaman yüzde 4,5-5'lerin altında olmaması yönünde. Ama tabii sıkı para politikasının uygulandığı dönemlerde büyümenin düşmesi, beklenen düzede gerçekleşmemesi çok sürpriz bir sonuç değil. Ama bizim ülkemizde özellikle problem teşkil eden şey tüm bu sıkılaştırmaya ve tüm bu büyüme tarafındaki küçülmeye rağmen enflasyonun beklenen hızda düşmüyor olması konusu. İş dünyası açısından bakarsak tabii ki en önemli konu finansmana erişim tarafı, bir de dolar yani döviz piyasalarındaki uygulanan politikalar diyelim. Sıkı para politikası beraberinde tabii TCMB'nin haziran ayı itibarıyla uyguladığı yüzde 50'ye yakın politika faizinin düşmesini bekliyoruz.

Özellikle temmuz ayında çok ciddi bir anlam ifade eden bir düşüş bekliyoruz. Belki 350-400 kadar bir düşüş gelmesini bekliyoruz. Aslında haziran ayında da bekliyorduk. Lakin bu biraz önce bahsettiğimiz İsrail-İran gerilimi birazcık bunu öteledi diye düşünüyorum. Çünkü bu sıkı para politikası beraberinde zaten jeopolitik olarak dünyanın oldukça gergin olduğu, küresel olarak ticaretin sıkıştığı bir yerde bizim sanayicimizi ve çalışanlarımızı daha da zor duruma sokuyor. Dolayısıyla finansmanda ciddi bir iyileşme sinyallerinin gelmesini bekliyoruz."

"TL ile yani enflasyonla dövizin arasındaki makas aslında bizim sanayicimizin üzerine yıkılıyor"

Dünyada da durumun farklı olmadığını vurgulayan Özdemir, tüm dünyada yaşanan süreç aynı olduğu için büyüme tarafına çok takılmamak gerektiğini, dünyanın küresel problem olarak ele aldığı ve mücadele ettiği bir dönemden geçildiğinden bahsetti.

Özdemir, şunları kaydetti:

"Bizim daha çok enflasyonu düşürmeye ve kredi finansman olanaklarını daha da yaygın hale getirmek ya da daha kolay hale getirmek için uğraşmamız lazım. Sıkı para politikasının yanında dövizle ilgili de baskılama olunca özellikle sanayici üzerinde, çünkü sanayici ihracat yaparken dövizle yapıp ama içeride söz konusu ürünlerin maliyetlerin TL bazında yükleniyor. Dolayısıyla TL ile yani enflasyonla dövizin arasındaki makas aslında bizim sanayicimizin üzerine yıkılıyor. Büyüme rakamlarında da zaten sanayinin eksi geliyor olması birkaç çeyrektir, bunun kanıtı aynı zamanda."

Son birkaç çeyrektir İthalat Miktar Endeksinde artış olduğuna dikkati çeken Özdemir, döviz baskılandıkça bir yandan da ithal mala yönelim olduğunu dile getirdi.

Özdemir, böyle bir durumda bir yandan sanayiciye üretsin ihracat yapsın diye kamu kaynaklarından çok ciddi teşvikler verildiğine işaret ederek, "Ama öte yandan uygulamış olduğumuz döviz politikasıyla aslında bir nevi sanayicimizin önünü kesmiş oluyoruz. Bırakın ihracatı, ülke içerisinde bile İthalat Miktar Endeksinin arttığını gözlemliyoruz. Bunu önemli bir problem olarak görüyoruz." dedi.

"Para politikası tarafında bir disiplin yakalandı"

Orta Vadeli Program'ın (OVP) 2023 yılının üçüncü çeyreğiyle 2024 yılının ikinci çeyreği arasındaki süreçte çok ciddi anlamda cevap verdiğini, para politikası tarafında bir disiplin yakalandığını belirten Özdemir, ticaret savaşları, ülkeler arası savaşlar, ABD seçimleri başta olmak üzere son bir yılda küresel anlamda çok ciddi tırmanan gerilimlerin cevap veren OVP üzerinde bazı etkileri olduğunu anlattı.

Özdemir, "OVP'ye aynı ciddiyetle devam etmek gerekiyor. Lakin biraz daha programı biraz önce bahsettiğim gibi biraz daha cesur bir şekilde bir miktar faiz indiriminde bulunmak, beraberinde sadece para politikası tarafı değil maliye politikası tarafında dikkate almak lazım diye düşünüyoruz. Bu da orta vade için önemli ülkemiz adına." değerlendirmesinde bulundu.

Para politikası tarafında OVP'nin oldukça ciddi, disiplinli ve dediğini yapar bir durum sergilediğini ama maliye politikası tarafında yani vergi reformları konusunda programın özünde bahsettiği ve vadettiği aksiyonu alamadığını dile getiren Özdemir, konuşmasına şöyle devam etti:

"Bir de OVP'nin biraz sosyolojisinde revizyon gerektiğini düşünüyorum. Şöyle ki, ülkemiz ekonomisinin tarihsel gelişimine bakıldığında enflasyon hep en önemli yerde olmuş. Tabii ki enflasyonu düşürmek en önemli hedefimiz olacak ve tabii ki enflasyonu düşürmek için sıkı para politikası en etkili enstrüman, bunu tartışmaya gerek yok ama bunu tek başına bir sihirli değnek gibi görüp, sıkı para politikası uygularken, ülkemizdeki diğer unsurlara ne kadar tahribat verdiğimizin analizinin de iyi yapılması lazım, işletmelerimizin ayakta kalabilmesi lazım, sanayicimizin ayakta kalabilmesi lazım. Dolayısıyla biraz daha makrodan daha mikroya indirgenebilir bir kısım revizyonlar olması gerektiğini düşünüyoruz. Örnek vermek gerekirse işletme kredilerinin yani şirketlere ve reel anlamda işletme kredilerinde bir miktar belki sübvansiyon uygulanabilir. Özellikle sanayicimizin ham maddeye ulaşımı konusunda teşviklerden bahsetmiyorum, sadece finansmana ulaşım konusundaki rahatlamalardan bahsediyorum.

2024 yılının mayıs ayında toplanan toplam vergi tutarı 2,7 trilyon TL, 2025'in mayıs sonu itibarıyla baktığımızda bu tutar 4 trilyon TL. Arada 1,3 trilyon TL'lik bir artış var. Bu yüzde 46 mertebesinde bir artış, enflasyon oranında gibi gözüküyor, gayet normal. Ama burada gelir vergisiyle kurumlar vergisinin bu artışa katkısını incelediğinizde arada çok ciddi bir makas var. Geçtiğimiz yıl Gelir Vergisi tarafında kaynağında yapılan kesinti ilk 5 ayda 480 milyar TL, kurumlar vergisinden elde edilen ise 450 milyar TL mertebesinde. Bu yıl kaynağında kesilen gelir vergisinin tutarı 480 milyar TL'den 950 milyar TL'ye yükselmiş ilk 5 ayda ama kurumlar vergisi 450 milyar TL'den sadece 520 milyar TL'ye yükselmiş, yani yüzde 16'lık bir artış var."

Bu rakamların aynı zamanda para politikasının sıkılaştığı, büyümenin küçüldüğü bir yerde şirketlerin çok kar etmediğini de gösterdiğine dikkati çeken Özdemir, bunun da normal bir veri gibi gözükmesine rağmen çok sürdürülebilir olmadığını söyledi.

Özdemir, "Şirketlerimizin en önemli giderleri işçi maliyetleri, çalışanların maliyetleri. Dolayısıyla orada belki biraz daha farklı OVP'nin ilk özünde bahsi geçen vergi reformlarına yönelik bazı açılımlar olmalı diye düşünüyoruz." dedi.

İyileştirme yapılması gereken alanlara ilişkin bilgi veren Özdemir, işletmecinin, sanayicinin, maaş ödeyen insanların, işçi çalıştıran insanların, ayın sonunu getirmek zorunda olan insanların derdine derman olacak şekliyle finansman konusuna dokunulması gerektiğini ifade etti. 

Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi desteğinin 500 milyar liraya çıkarıldığının anımsatılması üzerine Özdemir, bu artışı önemli bulduklarını kaydetti.

Özdemir, şu değerlendirmelerde bulundu:

"500 milyar liraya gelmesi son derece anlamlı bir artış oldu. Ancak bu tutarın çok büyük firmalar arasında paylaşılıyor olması, KOBİ'lerin bundan düşük miktarda yararlanıyor olmasını istemiyoruz. Yani orada gerçekten seçici davranılmasını istiyoruz. Ülkemizde Sanayi Bakanlığının verilerine göre, 2000'li yıllarda verilen sabit yatırım ve istihdam teşviklerinin yüzde 49'u bölgesel, yüzde 36'sı genel, yüzde 6'ı proje bazlı, yüzde 5'i stratejik yatırımlar, yüzde 4'ü ise büyük ölçekli projelere gitmiş. Yani verilen teşviklerin yaklaşık yüzde 85'i daha genele yayılan teşvikler olmuş. Biz bu yatırım taahhütlü avans kredisi uygulamasının, aynı şekilde HİT uygulamasının da benzer şekilde, bu kez daha seçici, daha böyle çok sektörel ya da genel uygulamaya açık değil ama önü açık sektörlerde gerçekten katma değer üretebilir, ülke ihracatına, fayda maliyeti anlamında daha anlam ifade eden sektörlere yönelik seçici davranılarak uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. MÜSİAD olarak da talebimiz bu. Sadece büyük ölçekli firmaların yararlandığı krediler olmamasını diliyoruz."

"KOBİ'lerin Türkiye'de sadece yüzde 24'ü dijital altyapıya sahip"

KOBİ'lerin dijital dönüşüm sürecinde MÜSİAD'ın finansman, teknik etkinlik, nitelikli insan kaynağı konularındaki çalışmaları hakkında da bilgi veren Özdemir, KOBİ'lerin Türkiye'de sadece yüzde 24'ünün dijital altyapıya sahip olduğunu söyledi.

"MÜSİAD olarak, önümüzdeki dönem, firmaların dijitalleşme altyapısına harcayabilecekleri düşük finansmanlı kredi imkanları sunmayı düşünüyoruz" diyen Özdemir, halihazırda bu anlamda devam eden destek ve eğitim programlarının da olduğunu dile getirdi.

Özdemir, dijitalleşmenin son derece kritik bir alan olduğunu, e-ticaret sektöründe bundan 8-10 sene öncesindeki verilerle bugünkü verilerin arasında dağlar kadar fark bulunduğunu anlattı.

E-ticaret noktasında Türkiye'nin de şirketlerin de önemli mesafe kat ettiğine dikkati çeken Özdemir, "Dijitalleşme tek başına e-ticaret değil ama en önemli parçalarından bir tanesi diye düşünüyorum. Ama halen almamız gereken yol var. KOBİ'ler özelinde, her dört şirketten bir tanesinin tam anlamıyla dışa dönük dijital alt yapıya sahip olduğunu düşünürsek, bu oldukça düşük bir veri. Bunu artıracak olursak eğer bambaşka yerlere geliriz diye umut ediyoruz." ifadelerini kullandı.

"Son 5 yılda yaklaşık 3 binin üzerinde dünya genelinde ticarette korumacılık kanunları çıkartıldı"

Özdemir, tüm dünyada artan korumacılık eğilimleri hakkında da değerlendirmelerde bulundu.

Son 5 yılda yaklaşık 3 binin üzerinde dünya genelinde ticarette korumacılık kanunları çıkartıldığını dile getiren Özdemir, "Bu özellikle daralan piyasalarda artık ülkelerin kendi sanayilerini, kendi ticaretlerini korumak, yaptıkları ticareti o eksende garanti altına almak için ortaya koydukları bir çaba. En belirgin örneği ABD'nin uygulamış olduğu gümrük vergileri." dedi.

Özdemir, bu durumun ABD tarafının işine yarasa da bu kadar korumacılığın küresel olarak bambaşka riskleri de beraberinde getirdiğine işaret etti.

Konuyu Türkiye açısından değerlendiren Özdemir, şöyle devam etti:

"Türkiye açısından özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki gümrük vergileri ekseninde değerlendirildiğinde bunun ülkemiz açısından bir artı olduğu çoğu kez dile getirildi diye biliyorum. Ama bu yeni durumun Avrupa Birliği üzerindeki olumsuz etkileri, Türkiye'nin ihracat noktasındaki en önemli paydaşının Avrupa olduğu ve sonuç itibarıyla Amerika'ya çok rahat ürün sokamayacak ya da eskisi kadar fazla ürün sokamayacak olan Çin'in alternatif pazarlar arayacağı... Bırakın Avrupa'yı her şeyden önce biraz önce bahsettiğim İthalat Miktar Endeksi ciddi şekilde artış gösteriyor ki bunda en önemli girdi tarafı yine Çin. Dolayısıyla Amerika'nın kapıyı kapatmış olması demek bizim oraya daha rahat girebilmemiz anlamını taşımıyor. (Çin) Bizim alternatif pazarlarda, bizim sanayicimizin ürün sattığı, ihraç ürün gönderdiği ülkeler de aslında belki bugüne kadar çok fazla odaklanmadığı bölgeler için daha fazla istila etme yoluna gidecek. 53 ülkeyle de ithalat vergisini sıfıra indirdiği bir anlaşma imzaladı geçtiğimiz dönemde. Dolayısıyla bunun beraberine getirdiği negatif etkiler bizim açımızdan daha fazla olacak diye düşünüyorum ben. Yani bu ticaret savaşları ve bu korumacılığın özellikle Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ticaret savaşları ekseninde söylüyorum, bizim sanayicimizin alternatif piyasalarının önünü kesecek endişesi açıkçası yaşıyorum."

Özdemir, bu sebeplerden dolayı Türkiye'nin Afrika ve Asya'ya yönelmesi gerektiğinin altını çizdi.

"MÜSİAD olarak Suriye'de International Business Forum düzenleyeceğiz"

Suriye'yi kalkındırmak için Dünya Bankası ve Avrupa yatırım bankaları gibi uluslararası fonların bu ülkeye girmesi gerektiğini kaydeden Özdemir, henüz ciddi bir adım atılmadığını kaydetti.

"Suriye özgürleşti ve biz hemen yarın orada ticarete başlayabiliriz" yaklaşımının doğru olmadığını dile getiren Özdemir, uluslararası finans kuruluşları ve bankaların Suriye'deki yeni yönetime açacakları kredilerin takip edilmesi ve bu ülkede iş yapabilecek firmaların Suriye'ye entegre edilmesi gerektiğini anlattı.

Özdemir, Türkiye'nin Suriye ile günlük ticaretinin savaş zamanında bile olduğunu, ülkenin özgürleşmesinin ardından ihracat rakamlarının arttığını kaydederek, ancak çok radikal bir değişimin kısa sürede olmasını düşünmediklerini aktardı.

Dernek olarak şubatta Gaziantep'te Uluslararası İş Forumu (International Business Forum) düzenlediklerini anımsatan Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Allah nasip ederse kasımda bunun benzerini Şam'da düzenleyeceğiz. MÜSİAD olarak Suriye'de International Business Forum düzenleyeceğiz. Aynı zamanda fuar etkinliği de yapacağız. Orada şirket bazında temasları artırarak ticareti yaygınlaştırma ve artırma yoluna gideceğiz. Bunlar kendi başımıza yaptığımız girişimler. Daha genele yayılan ve bütüncül bir stratejiyle ilk etapta Suriye'nin yeniden yapılanması konusunu gözetmeliyiz. Hükümetimiz tarafından böyle bir strateji ortaya konulmalı."

"'Terörsüz Türkiye' sürecine oldukça önem veriyoruz"

Burhan Özdemir, "Terörsüz Türkiye" sürecinde kısa süre önce gerçekleştirdikleri Diyarbakır ziyaretine ilişkin soru üzerine, yeni dönem stratejileri arasında "Terörsüz Türkiye" sürecinin önemli bir yer tuttuğunu söyledi.

MÜSİAD'ın şube başkanları toplantısını ilk kez İstanbul dışında, Diyarbakır'da düzenlediklerini hatırlatan Özdemir, şunları kaydetti:

"Çok olumlu geçti. Çeşitli illerden hatta bir kısmı yurt dışından gelen şube başkanlarımızın katılımıyla çok pozitif hava esti. Dolayısıyla halk, iş adamı, esnaf, sanayici, siyasetçi, sivil toplum kuruluşları, ticaret ve sanayi odaları, organize sanayi bölgesi yönetimleri tamamıyla bu sürecin arkasında kenetlenmiş durumda. Geçmişte yaşanan açılımdan daha farklı, daha olumlu ve gerçekten hak edilmiş ve artık geç bile kalınmış bir şey olarak bakılıyor."

Özdemir, süreci çok olumlu bulduklarını ancak sürecin birçok açıdan ve ekonomik yönden henüz istenilen ilgi ve alakayı uyandıramadığını, toplumun tüm kesimlerinin tam anlamıyla sahiplenmesi için biraz daha süre gerektiğini anlattı.

"Sürece ilişkin çalışma komisyonu kurduk"

Burhan Özdemir, "Terörsüz Türkiye" sürecine ilişkin bir çalışma komisyonu kurduklarını dile getirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Özellikle terörden etkilenmiş iller özelinde bir çalışma komisyonu kurduk. Bu bölgedeki tüm illerin şube başkanlarının katılacağı, aynı zamanda bölgeden kanaat önderi diyebileceğimiz ve iş dünyası ile daha çok kesişen isimlerin yer alacağı bir çalışma komisyonu. İsimleri açıklayacağız. Bu çalışma komisyonu her ay toplanacak. Komisyon, daha çok bölgenin sosyal kalkınması noktasında projelere imza atmayı hedefliyor."

Özdemir, bölgeyi Türkiye'nin gelecek dönemdeki ilerleyişinin ve büyümesinin en önemli anahtar noktası olarak gördüklerini kaydederek, "Dolayısıyla bu konuya oldukça önem veriyoruz ve üzerine gideceğiz inşallah." diye konuştu.

Orta gelir tuzağı raporu ve adil vergi reformu önerisi açıklanacak

MÜSİAD Genel Başkanı Özdemir, yeni dönemde MÜSİAD'ın kurumsal kapasitesini artırıcı çok sayıda faaliyet yapacaklarını belirterek, toplumu direkt ilgilendiren konularda da birkaç tane stratejik alan belirlediklerini, adil ve sürdürülebilir istihdam ve büyümeyi önceleyen kalkınma modelinin geliştirilmesine katkı vereceklerini vurguladı.

Şu ana kadar MÜSİAD'da olmayan politika kurullarını kuracaklarını dile getiren Özdemir, bunların "Vergi Mevzuatı ve Uygulamaları Politika Kurulu", "Teşvik Mevzuatı ve Uygulamaları Politika Kurulu", "İstihdam Politikaları Kurulu" ile "Rekabet Politikaları Kurulu" olacağını söyledi.

Özdemir, bu kurullarda sadece MÜSİAD üyelerinin değil bürokrasiden ve iş dünyasından da önemli isimler olduğunu kaydederek, yeni model önerilerinin geliştirileceği ve politika yapıcılara sunulacağını anlattı.

Adil vergi reformu önerisi üzerine çalıştıklarını vurgulayan Özdemir, şu açıklamalarda bulundu:

"Ülkenin doğusunda ve batısındaki bazı gerçekliklerin ortaya çıkarttığı farkları sönümleyecek bazı reformlar olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu politika kurullarımız çalışmaya başladıkça kamuoyuyla paylaşacağız. 6 ay kadar adil vergi reformu önerisi üzerine çalışıyoruz. Geçtiğimiz dönemden itibaren çalıştığımız bir konu. Ama onu tamamlamamız lazım. Şimdi orta gelir tuzağıyla alakalı bir rapor yayınlayacağız. Önümüzdeki birkaç hafta içerisinde onu yayınladıktan sonra asıl adil vergi reformu önerisine gideceğiz. Fiyatlama davranışlarını düzeltmeye yönelik bir proaktif çalışma yapmayı düşünüyoruz. Mesela tam maliyet temelli fiyatlama metodolojisi üzerine çalışıyoruz şu anda belli seçilmiş ürünler üzerine. Çünkü ülkemizde gerçekten fiyatlama davranışları oldukça bozuldu. Kimi ürünlerin gerçek maliyetlerinin ne olduğu paylaşılabilirse ki biz bunların üzerine çalışmak istiyoruz. O zaman en azından kamuoyu daha bu konuda bilgili olur."

"Meslek eğitimi konusunda daha farklı şeyler yapılması gerektiğini düşünüyoruz"

Burhan Özdemir, gıda ve konut fiyat endeksi çalışması yapmayı hedeflediklerini belirterek, mesleki eğitim üzerine yapmayı düşündükleri bazı çalışmaların bulunduğunu söyledi.

Türkiye'de mevcut 12 yıllık kesintisiz eğitimin sonucunda çocukların çoğunun soluğu üniversitenin kapısında bulduğunu dile getiren Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Üniversitelere giden öğrenci sayısı şu anda 8 milyonun üzerinde. Bu inanılmaz derecede yüksek bir rakam. 2001 yılında bu rakam 1 milyon 40 bindi. Tabii ki gençlerimiz okusun, eğitim herkes için lazım ve herkes çok eğitimli olsun. Ama bu ülkede her 3 üniversite öğrencisinden birisi işsiz kalıyor, birisi alanında çalışamıyor. Her 3 üniversite mezunundan sadece bir tanesinin alanında iş bulabildiği bir ülkede, nitelikli ve teknik personele ihtiyacımızın olduğunu sürekli dile getiren sanayicimizi de dikkate alacak olursak, meslek eğitimi konusunda daha farklı şeyler yapılması gerektiğini düşünüyoruz."

Özdemir, geçen hafta İngiltere'de Londra ve Westminster'da bir kısım görüşmeler yaptıklarını kaydederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İngiltere'de apprenticeship uygulaması var, Türkçesi çıraklık. Çırak deyince halkımız sadece torna, tesviye, sanayi ve fabrika gibi algılıyor ama öyle değil. Onlar apprenticeship modelini hukuk alanında da mühendislik alanında da uyguluyor. İngiltere Eğitim Bakanlığı'nın yetkilileriyle görüşmeler yaptık. Benzer bir model Almanya'da da uygulanıyor. Çocuklar 16 yaşına geldiğinde 8 senenin sonrasında mesleki oryantasyonu seçtilerse, 2 yıl boyunca haftanın 4 günü iş yerinde, 1 günü okulda olacak şekliyle eğitim görüyor. Buradaki en önemli durum şu, aslında bizde de mesleki eğitim merkezleri var. Orada da 1 milyona yakın öğrencimiz var, az bir sayı değil. Ama aradaki temel fark şu; İngiltere'deki ve Almanya'daki apprenticeship modelinde devlet bunu belirli ölçekteki büyük firmalara zorunlu tutuyor."

Özdemir, İngiltere'nin, şirketlerin yıllık ödediği maaşların 3 milyon sterlinin üzerindeki bölümünden yüzde 0,5 keserek meslek eğitimini finanse etmek için bir fon oluşturduğunu kaydederek, tüm giderlerin buradan karşılandığını anlattı.

MÜSİAD Genel Başkanı Özdemir, son yıllarda çok aktif bir şekilde uygulanan bu model sayesinde meslek eğitimine yönelimin İngiltere'de 8 yılda yüzde 15'ten yüzde 33-34 mertebesine yükseldiğini dile getirerek, şunları aktardı:

"Bu artış nedeniyle uygulamayı üniversitelerde de başlatmışlar. Biz şöyle bir şey düşünüyoruz; MÜSİAD çatısı altındaki bir kısım sanayici iş adamımızla ya da sanayici olmak zorunda da değil, dediğim gibi apprenticeship modeli her şeyde uygulanabiliyor. Milli Eğitim Bakanlığımızın izniyle gerekirse bunun finansmanını MÜSİAD'lı şirketler olarak bizim sağlayacağımız şekliyle bir pilot uygulama yapmayı ve böyle bir model önerisinde bulunmayı düşünüyoruz."

Özdemir, bu dönemde MÜSİAD Ölçme ve Değerlendirme Merkezini kuracaklarını ifade ederek, merkezin ilk çalışmasında Türkiye'nin insan kaynağı haritasını çıkartacaklarını bildirdi.

Hangi alanlarda ne kadar ihtiyaç varsa bunu ortaya koyacaklarını dile getiren Özdemir, şunları kaydetti:

"Özellikle teknik tarafta veya tarih ve fen edebiyat gibi sosyoloji içeren bölümlerde ya da benzeri sözel bölümlerde de çok ciddi kontenjanlar var üniversitelerde ama çocuklarımız sadece üniversiteye gitmek için gidiyorlar. Dolayısıyla bu insan kaynağı haritası çıkartıldıktan sonra belki seçilmiş ya da yönlendirilmiş çocuklar üzerinden belli bir grupta bu modeli uygulayabiliriz. Bu tabii ki Milli Eğitim Bakanlığımızın bileceği iştir, bunu sadece öneri olarak söylüyoruz. Çocuklar belli bir yaştan sonrasında meslek eğitimine yönlendirilmek durumunda. Yani bu ülkede herkesin üniversiteyi okumasına gerek olduğunu açıkçası düşünmüyoruz. Yani buna ihtiyaç da yok. Çok enteresan bir şey söyleyeceğim. Yüzde 40'ları geçmiş İngiltere'de üniversiteye giden öğrenci sayısı. İngiliz öğrencileri kastediyoruz. İngiltere'deki Eğitim Bakanlığı'ndaki yetkililer bunun çok yüksek olduğunu söylediler."

"Aile Yılı dolayısıyla evlenecek gençlere 2 maaş ikramiye düşünüyoruz"

Burhan Özdemir, Aile Yılı olması nedeniyle bir kampanya başlatmayı düşündüklerini belirterek, "Özellikle üyelerimizin şirketlerinin bünyesinde bir kampanya oluşturarak yeni evlenecek gençlere 2 maaş, yeni çocuk sahibi olan çalışanlarımıza da bir maaş ikramiye şeklinde bir kampanya oluşturmayı düşünüyoruz." dedi.

Sosyal konut modeli geliştirmeyi düşündüklerini aktaran Özdemir, sözlerini şöyle tamamladı:

"Enflasyonun düşmesi için halkımızın tasarrufa yönlendirilmesi lazım. Özellikle 25-40 yaş arası SGK'lı, evli çalışanların faydalanabilecekleri sosyal konut paketlerinin açıklanması gerekiyor. TOKİ'nin ürettiği tarzda bir sosyal konuttan ziyade yine devlet arazilerinde ama devletin sırtına herhangi bir finansman yükü getirmeyecek bir model üzerine çalışıyoruz. Aslında bunların benzerleri yurt dışında çokça uygulanıyor. En azından büyükşehirlerde beyaz yakalının ilk etapta ihtiyacını karşılayabileceği düzeyde bir açılım yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Bu alanda bir model önerisi geliştirip bunu kamuoyuyla da paylaşacağız."

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.