Dünyanın su döngüsü iklim değişikliğiyle öngörülemez hale geliyor
Uzmanlar, küresel ısınma nedeniyle buzullardaki erimenin, bu kaynaklardan gelen tatlı suyu kalıcı olarak azaltmaya başladığını, kuraklık başta olmak üzere aşırı hava olaylarıyla beraber su döngüsünün öngörülemez hale geldiğini kaydetti.
İstanbul
Anadolu Ajansının (AA) "Damla damla kriz" dosyasının ilk haberinde, dünyadaki su kaynaklarının durumu ve iklim değişikliğinin bu kaynaklara etkisi ele alındı.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
BM Su Ajansı'na (UN Water) göre, dünya genelinde yaklaşık 3,6 milyar insan yılda en az bir ay suya yetersiz erişimle karşı karşıya ve bu sayının 2050'ye kadar 5 milyarı aşması bekleniyor.
Dünya genelinde tatlı su kaynaklarının kullanımı, nüfus artışı ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimlerle her yıl yaklaşık yüzde 1 artarken, bu durum kaynaklar üzerinde büyük baskı oluşturuyor.
ABD merkezli Dünya Kaynakları Enstitüsünün verilerine göre, dünya üzerindeki 25 ülke tüm yıl boyunca aşırı derecede yüksek su stresiyle mücadele ediyor. Su stresinin en çok yaşandığı bölgelerin başında Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile Güney Asya geliyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'da nüfusun yüzde 83'ü, Güney Asya'da da nüfusun yüzde 74'ü su stresine maruz kalıyor.
Su stresine maruz kalan ülkeler ekonomik problemler başta olmak üzere birçok sorunla yüzleşirken, bu krizle mücadele için gündeme, kentlerin tahliyesi gibi öneriler de geliyor. Son olarak İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, kasım ayı başında yaptığı açıklamada başkent Tahran'a kısa süre içinde yağış olmaması halinde aralık ayından itibaren kentte su kesintilerine gidileceğini, bunun yetersiz olması durumunda ise Tahran'ı tahliye etmek zorunda kalacaklarını söyledi.
Su kaynaklarındaki azalmanın neden olduğu sorunlar ülke içinde sınırlı kalmıyor, ülkeler arasında da anlaşmazlıklara neden oluyor. ABD merkezli düşünce kuruluşu Pasifik Enstitüsünün çalışmaları, sadece 2020'den 2023'e kadar dünya genelinde su nedeniyle 400'den fazla anlaşmazlığın kayda geçtiğini, ülkeler arasında veya ülke içinde yaşanan bu anlaşmazlıkların bazılarının çatışmalara dönüştüğünü gösteriyor.
"Dünya yüzeyindeki suyun yüzde 0,3'ü kullanılabiliyor"
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Ayşegül Selışık, AA muhabirine, iklim değişikliği nedeniyle artan sıcaklıkların buharlaşmayı hızlandırdığını ve atmosferin daha fazla nem tutmasının aşırı yağışlar, sel ve kuraklıklara neden olarak su döngüsünü öngörülemez bir hale getirdiğini söyledi.

Küresel su kaynaklarının mevcut durumuna değinen Selışık, "Tatlı su kaynakları hızla tükeniyor. Dünya yüzeyinin yüzde 71’i suyla kaplı olsa da bunun yalnızca yüzde 2,5’i tatlı su, kullanılabilir kısım yüzde 0,3'ten az. Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) raporuna göre, su döngüsü artık daha düzensiz ve aşırı hale geldi, kuraklık ve sel olayları arasında salınım gözlemleniyor." dedi.
Dünyadaki tatlı su krizinin merkezinde yüzey tatlı su kaynaklarının, göllerin ve buzulların olduğuna işaret eden Selışık, yer altı su kaynaklarındaki en hızlı azalmanın görünmez, kontrolsüz ve aşırı kullanılması nedeniyle yüzey tatlı su kaynaklarında meydana geldiğini, buzulların ve göllerin ise iklim değişikliğinin doğrudan etkisiyle hızla küçüldüğünü belirtti.
Buzulların, dünya su rezervinin yüzde 70'ini oluşturduğu bilgisini paylaşan Selışık, şöyle devam etti:
"Buzullar alarm veriyor. 450 gigatonluk buzul kütlesi eridi. 2024 yılında yaşanan buzullardaki erime, deniz seviyesinin 1,2 milimetre yükselmesine neden oldu. Bu, uzun vadeli tatlı su rezervlerinin azalması anlamına geliyor. Bazı bölgelerde zirve noktasına ulaşıldı yani buzuldan gelen su akışı artık kalıcı olarak azalıyor. Küresel nehir akışlarının büyük bölümü de normal seviyelerin altında seyrediyor ve bu durum tarım, içme suyu ve ekosistemler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Nehir havzalarının yalnızca 3'te 1'i normal koşullarda. 2024 yılında küresel nehir havzalarının yüzde 66’sı ya kurak ya da aşırı yağışlıydı. Bu, üst üste 6. yıl dengesizliğin sürdüğünü gösteriyor."
"Kuraklık artık 'sinsi afet' olarak tanımlanıyor"
Tatlı su kayıplarının yüzde 68’inin yer altı sularının aşırı çekilmesinden kaynaklandığından ve kişi başına düşen tatlı su miktarındaki en dikkat çekici düşüşlerin özellikle iklim değişikliğine açık, nüfus yoğunluğu yüksek ve su yönetimi zayıf bölgelerde yaşandığından bahseden Selışık, bu bölgelerin sırasıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA), Hindistan ve Pakistan, Batı Afrika ve Sahra Altı Afrika, Batı Avrupa ve Güneydoğu Asya olduğunu aktardı.
Dünyada kuraklığın sıklığında ve şiddetinde artış gözlemlendiğinin altını çizen Selışık, bu durumdan en fazla etkilenen ülkelere ilişkin şu tespitleri paylaştı:
"Somali, Zimbabve, Eritre, Mozambik, Etiyopya ve Güney Afrika'nın yüksek risk altında olduğu Afrika’da kuraklık etkileri derinleşirken, Etiyopya dünyanın en ağır kuraklık krizlerinden birini yaşıyor. Kuraklık alanlarının genişlediği Avrupa’da İtalya, İspanya, Yunanistan, Türkiye gibi ülkelerde yılda altı aya varan kurak dönemler yaşanıyor. Irak, İran, Suriye ve Ürdün’ün öne çıktığı Orta Doğu’da su kıtlığı ve göç riski artarken, 2050’ye kadar 216 milyon kişinin kuraklık nedeniyle göç etmesi bekleniyor. Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Tacikistan gibi Güney Asya ülkelerinde yer altı suları hızla düşüyor, muson düzensizlikleri kuraklık riskini artırıyor. Kuraklık artık 'sinsi afet' olarak tanımlanıyor. Yavaş gelişiyor ama etkisi uzun vadeli ve çok katmanlı."
"Aynı yıl içinde iki farklı ekstrem olaya da şahitlik edilebiliyor"
Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) Su Kaynakları, Su Kıtlığı ve Kuraklık Uzmanı Dr. Nihat Zal, iklim koşullarındaki büyük bölgesel farklılıklar, nüfus artışı ve yoğun arazi kullanımı nedeniyle Avrupa’nın su kaynaklarının giderek daha fazla baskı altına girdiğini kaydetti.
Her yıl Avrupa topraklarının yaklaşık yüzde 30’unun ve nüfusun yüzde 34’ünün su stresi yaşadığını ve bu oranın iklim değişikliği nedeniyle artma eğiliminde olduğuna dikkati çeken Zal, "Son yıllarda özellikle iklim değişikliğinin belki de en göze çarpan etkilerinden biri aynı akarsu havzası içinde hem kuraklığın hem de taşkının yaşanması. Aynı yıl içinde iki farklı ekstrem olaya da şahitlik edilebiliyor." sözlerini sarf etti.
Avrupa'da suyla bağlantılı üç temel sorunu su kirliliği, taşkınlar ve su kıtlığı olarak sıralayan Zal, bu sorunların su varlığını, suya bağlı ekosistemleri, gıda ve enerji üretimini ve insan sağlığını doğrudan etkilediğini bildirdi.
"Daha şiddetli kuraklıklar bekleniyor"
Avrupa'nın güneyinde yer alan ülkelerin su kıtlığı açısından hassas olduğunu dile getiren Zal, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Özellikle Türkiye, İspanya, Portekiz, İtalya, Yunanistan gibi ülkeler su kıtlığı ya da su kaynaklarının aşırı şekilde değişken olmasına bağlı olarak daha hassas hale gelebiliyor. Buna son zamanlarda Romanya, Bulgaristan gibi Doğu Avrupa'nın kimi ülkeleri de dahil edilebilir. Bunlarda da aşırı şekilde tarımsal amaçlı su kullanımı var ve bu ülkeler aynı zamanda alt havza ülkeleri olduğu için taşkın riski anlamında da çok ciddi sorunlarla karşılaşabiliyor."
Sulak alanların tarım alanına, tarım alanlarının ise kentsel alanlara dönüştürülmesinin suyun sürdürülebilirliğini tehdit eden iki unsur olduğunu belirten Zal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Önümüzdeki yıllarda yine Avrupa'nın güneyinde yağış miktarında önemli düşüşler ve daha şiddetli kuraklıklar bekleniyor. Bunun aynı zamanda tarım, içme ve kullanma suyu ile sanayideki su tüketimini biraz da tetikleyecek bir durum olacağı düşünülüyor. Arazi kullanımındaki değişikliklerle kirlilik de bu etkinin daha fazla hissedilmesine yol açacak."
