Seller yasaklı kimyasalların doğaya karışma riskini artırıyor
İklim değişikliği nedeniyle şiddetlenen seller yıllar önce yasaklanan toksik kimyasalların yeniden doğaya karışması riskini artırıyor.

Londra
Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nın (UNEP), bu yıl 7'ncisi yayımlanan "Frontiers 2025 Raporu" iklim değişikliğinin yol açtığı dört çevre riskine işaret ediyor.
Buna göre, birçok ülkeyi etkisi altına alan aşırı sıcaklar "yeni normal" haline gelirken, bu sıcak hava dalgaları, özellikle yaşlılar için yüksek risk oluşturuyor. Sıcaklığa bağlı yaşlı ölümleri 1990'lı yıllardan beri yüzde 85 artış gösterirken özellikle yaşlı bireylerin yaşadığı alçak kıyı şehirlerindeki kötüleşen hava kalitesi ve seller yeni riskler oluşturuyor.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Küresel sıcaklıkların sanayi öncesi dönem ortalamasına göre 2 derecenin üzerine çıkması halinde, buzullar, mevsimsel kar örtüsü, buz tabakaları ve rafları, deniz buzu, mevsimsel olarak donmuş zeminler ve permafrost gibi unsurları kapsayan kriosferin kütlesinin ciddi şekilde azalma riski bulunuyor.
Kriosfer bölgelerinde 670 milyon insan yaşarken, bu donmuş bölgelerde bulunan uyur durumdaki mantar, bakteri ve virüslerin yeniden etkin hale gelebileceği ve antimikrobiyal direnç riskini artırabileceği belirtiliyor.
Güvenli olmayan, işlevini yitirmiş ya da ekonomik olarak sürdürülemez hale gelen büyük eski barajların kaldırılması, yerli halkların ve balıkçılığa bağımlı toplulukların olumsuz etkilenebileceği yeni bir tehdit olarak öne çıkıyor.
İklim değişikliğinin tetiklediği sellerle, yıllar önce yasaklanan ve kullanımdan kaldırılan kimyasalların yeniden harekete geçmesi ve tortularda birikmiş bu maddelerin yüzeye çıkması, önemli bir risk olarak değerlendiriliyor.
Sel sularının tortuları harekete geçirmesiyle, toksik kimyasallar açığa çıkabilir ve kentsel alanlara, gıda ve su sistemlerine yeniden karışabilir. UNEP, bu büyüyen riski azaltmak için etkili önlemler alınması gerektiği çağrısında bulunuyor.
"Eski kirleticiler, sel yoluyla ekosisteme ve insana kadar ulaşabiliyor"
Raporun yazarlarından Kanada Saskatchewan Üniversitesi Toksikoloji Merkezi Direktörü Markus Brinkmann, AA muhabirine, dünyada onlarca yıl önce çevre ve insan sağlığı açısından çok güvenli olmayan kimyasalların kullanıldığını ve bu kimyasalların çevrede uzun süre kalıcı olabildiğini söyledi.
Brinkmann, bu kimyasalların zamanla çok az bozunmaya uğradığını ve bu tür kimyasalların birçoğunun biyobirikimli olduğunu belirterek, "Yani, bunlar besin zincirlerinde birikebilen ve böylece insanlar dahil canlılarla, yırtıcı kuşlarda ve diğer avcı türlerde yüksek konsantrasyonlara ulaşabilen maddeler. Çoğu toksik olan bu kimyasalların büyük kısmı yıllar önce yasaklandı, özellikle Stockholm Sözleşmesi kapsamında küresel ölçekte üretim ve kullanım dışı bırakıldı." diye konuştu.
Bu kimyasalların on yıllar boyunca kullanıldığı için özelliklerinden dolayı hala yok olmadıklarına işaret eden Brinkmann, "Genellikle nehirlerin dip çökeltilerine gömülmüş durumdalar. Ayrıca hala çok sayıda eski çöp sahası ve kirlenmiş alan var. Buralarda geçmişte üretilmiş kimyasallar yüksek seviyelerde bulunuyor. İklim değişikliğiyle aşırı yağış olaylarında artış görüyoruz. Bu da daha sık taşkınlara neden oluyor. Bir sel olayı yaşandığında, bu eski kirleticiler yerinden oynuyor, yeniden suya karışıyor, ekosisteme ve hatta insanlara kadar ulaşabiliyor." ifadelerini kullandı.
Brinkmann, daha önce sel yaşanan bazı bölgelerde bunun örneklerinin görüldüğünü, sel ve kirlenme riski açısından bakıldığında yoğun nüfuslu bölgelerin daha büyük risk altında olduğunu aktardı.
Yoğun nüfuslu ve kıyı kesimlerdeki alçak yerleşimler, bu tehdide daha fazla maruz kalabilir
Su alanlarına yakın, yoğun nüfuslu bölgeler ve kıyı kesimlerdeki alçak yerleşimler için daha yüksek riskler olabileceğini belirten Brinkmann, "Ne yazık ki dünya genelinde insanlar bu bölgelere yerleşmiş durumda çünkü su kaynaklarına yakın olmak, taşımacılık gibi açılardan avantajlı. Daha fazla insan, sel riski olan yerlere taşınıyor ve bu yerleşim eğilimi giderek artıyor. Bu oldukça kaygı verici." değerlendirmesinde bulundu.
Brinkmann, kimyasal kirlenme karşısında en hassas grupların çocuklar, hamile kadınlar ve yaşlılar olduğunun altını çizerek, sel yaşanan alanlarda bu tür kimyasalların yayılmasını önlemek için yakından izleme yapılması gerektiğini ancak halihazırda bu durumun yetersiz olduğunu anlattı.
Sel sonrası acil müdahale sonrasında temizlik ve inşa sürecinde kirlilik gibi uzun vadeli etkilerin çoğu zaman göz ardı edildiğine dikkati çeken Brinkmann, "Bu etkiler aslında oldukça büyük olabilir. Bu nedenle çok yakından takip edilmeli. Riskin ciddiyeti göz önüne alındığında, sadece kimyasalların kullanımı değil, sellerin yarattığı ikincil etkiler de su yönetimi politikalarında dikkate alınmalı. Aksi halde, çevresel kirlenme kontrolsüz şekilde büyüyebilir." uyarısında bulundu.
"En büyük eksik, çevresel izleme ve erken uyarı sistemlerinin yetersizliği"
UNEP Bilimsel Analiz Birimi Başkanı Maarten Kappelle de sellerin yalnızca fiziksel bir yıkımla sınırlı olmadığını, aynı zamanda kimyasal ve toksik maddelerin toprak ve su sistemlerine karışmasına neden olabildiğini dile getirdi.
Son yıllarda Hindistan ve Pakistan'da yaşanan büyük çaplı selleri ve halihazırda ABD'nin Teksas eyaletindeki seli anımsatan Kappelle, sellerin meydana geldiği bölgelerde eskiden kalma kimyasal tesis varsa "kalıcı kirleticilerin" açığa çıkabileceğini söyledi.
Kappelle, bu tür sorunların sadece gelişmekte olan ülkelerle sınırlı olmadığını, alçak alanlar ve kıyı şeritlerinin bu risklere en açık yerler olduğunu vurguladı.
Elektrik ve elektronik eşya endüstrisinde kullanılan PBT ve PFA gibi kimyasallar ve asbestin depolandığı yerlerden sellerle tekrar yüzeye çıkabildiğini dile getiren Kappelle, şöyle konuştu:
"Bu örnekler sadece birkaç tanesi. Halihazırda çevrede bulunmaması gereken kimyasallar tespit ediyoruz. Bu, hükümetlerin bu kimyasalların kullanımını yasaklamasına veya sınırlandırmasına rağmen yaşanıyor. Bu maddeler hala mevcut. Eski endüstriyel faaliyetlerden ya da yeni ürünlerden kaynaklanıyor olabilir ama hepsi çevremizde dolaşıyor ve sonunda su kaynaklarımıza karışıyor. Bunun insanlar ve doğa üzerindeki etkilerini henüz tam olarak ölçemiyoruz. Ancak bu kimyasallar, hormon sistemini bozan maddeler ya da kalıcı toksik bileşikler olabilir. Dolayısıyla uzun vadede canlı yaşamı üzerinde felaket sonuçlara yol açma riski söz konusu."
Kappelle, dünyada artık birkaç yılda bir sel felaketi yaşandığını anımsatarak, küresel ölçekte boyutun sorununu tam olarak anlayabilmek için bu olayların yakından izlenmesi gerektiğini belirtti.
Bu kapsamda erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, sellerle kirlenme riski olan yerlerin belirlenmesi ve müdahale stratejilerinin oluşturulması gerektiğine işaret eden Kappelle, "En büyük eksik, çevresel izleme ve erken uyarı sistemlerinin yetersizliği. Birçok ülkede bu sistemler yok. Karar vericilerin bu konulara odaklanması gerekiyor çünkü bu sorunlar gelecekte daha da artacak. Önlemek, tedavi etmekten her zaman daha iyidir." diye konuştu.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.