Dolar
32.48
Euro
34.73
Altın
2,337.94
ETH/USDT
3,160.00
BTC/USDT
63,070.00
BIST 100
9,915.62
Politika, arşiv

Bedeli ne olursa olsun çözüme kavuşturulacak

Başbakan Erdoğan, paralel yapılanma ile ilgili, "Bedeli ne olursa olsun, bu iş çözüme kavuşturulacaktır" dedi.

04.02.2014 - Güncelleme : 04.02.2014
Bedeli ne olursa olsun çözüme kavuşturulacak

BERLİN

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Berlin'deki Alman Dış Politika Cemiyeti'nde yaptığı konuşmaya, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in daveti sonucu Almanya'ya yaptığı resmi ziyaret vesilesiyle Alman Dış Politika Cemiyeti'nde bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladı.

"2014 yılı Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bakımından tarihi bir yıl olacak" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Esasen, dünyamızın son yıllarda şahit olduğu önemli hadiseler, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin önemini, Türkiye’nin AB üyesi olmasının hayatiyetini net bir şekilde ortaya koydu. Küresel finans krizi, Arap uyanışı, Suriye ve Mısır meseleleri. Özellikle bunlar başta olmak üzere çok sayıda gelişme, aslında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne değil, Avrupa Birliği'nin Türkiye’ye olan ihtiyacını hepimizin görmesini sağladı.

Türkiye’de ekonomik büyümenin ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engellerden biri terör meselesiydi. Terörün sosyal maliyeti kadar ciddi bir ekonomik maliyeti vardı. Ayrıca terör, sağlıklı bir ortamda reform yapılmasını, siyasetin süreçlere egemen olmasını engelliyordu. Yoğun gayretlerimiz neticesinde terör meselesi çözüm yoluna girdi diyebilirim. Çünkü son 1 yılı aşkın süredir Türkiye terör nedeniyle kayıplar yaşamıyor." 

Başbakan Erdoğan, "Yine Türkiye’de ekonomik büyümenin ve demokratikleşmenin önündeki bir başka engel de vesayet sistemi, devlet içine sirayet eden çete ve örgütlerdi. 11 yıl içinde verdiğimiz yoğun mücadele sayesinde bu sorunların çözümü yolunda da önemli mesafe kaydettik" ifadesini kullandı.

"Siyasi istikrara yönelik saldırı yapılmak istendi"

"17 Aralık tarihinde Türkiye’de ekonomiye, siyasi istikrara, demokratik kazanımlara yönelik yeni bir örgütlü saldırı yapılmak istendi" diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Emniyet ve yargı başta olmak üzere, devlet kurumlarına sirayet etmiş bir örgütlü yapı kullanılarak, Türkiye siyaseti yeniden tasarlanmak veya yeniden dizayn edilmek istendi. Türkiye’nin rotası, istikameti değiştirilmek istendi. Kararlı ve dik duruşumuz sayesinde, özellikle de halkımızın desteğiyle, bu saldırıyı da etkisiz hale getirdik.

İki ay sonra 30 Mart’ta yapılacak yerel seçimler, Türkiye için tarihi nitelikte bir dönüm noktası olacaktır. Açıkçası, 30 Mart’ta demokrasinin, istikrarın, özellikle de siyasetin çok büyük bir zafer elde edeceğine, eski Türkiye’yi artık kapatıp, yeni Türkiye çağını başlatacağına inanıyorum. Gerçekten de Türkiye artık yeni bir döneme giriyor. Bu yeni dönemde Yeni Türkiye'de geçmişten bugüne kadar devam eden bazı engeller ve sorunlar artık olmayacak. Örneğin ekonomi, direncini ispat etmiş şekilde daha fazla istikrar ve güven zemininde büyümesini sürdürecek."

"Birçok yargı mensubu tehdit altına alındı"

Alman Dış Politika Cemiyeti'ndeki konuşmasının ardından Başbakan Erdoğan, soruları cevapladı. Gazeteci Sylke Tempel, "Belli bir konuma gelip Türkiye'ye zarar veren yapılardan bahsettiniz. Bunun adını koyalım, Gülen hareketinden herhalde bahsediyoruz. Burada bir takım paralel yapılar oluşturulmuş yıllar boyunca. Bir nevi sizin de onları desteklediğinizi anladım ben. Çünkü Gülen hareketi yardımcı da oldu, özellikle orduyu sınırlama konusunda yardımcı olduğunu düşünüyorum. İşte eğitim reformunu hükümetiniz gündeme getirdi ve Gülen hareketinin işte bu konuda üniversiteye giriş sınavına ilişkin bir takım düzenlemeler yapıldı. Acaba şu anda mustarip olduğunuz, karşı durduğunuz, mücadele ettiğiniz emniyetteki ve yargıdaki bu yapıyı siz hükümet olarak ortaya koymuş olmadınız mı?" sorusunu, Başbakan Erdoğan'a yöneltti.

Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Belli süreler verdik. Bu sürelere rağmen buradan vazgeçme olmadı. Çünkü buradan çok ciddi bir rant söz konusuydu. Bu rant kaybı bunları ciddi manada rahatsız etti ve 'siz mi böyle yapıyorsunuz' diyerek böyle bir süreç başlatıldı. Tabii böyle bir sürece bizim müsaade etmemiz mümkün değil. Yani şu anda yargıdaki bu paralel yapılanma ve güvenlik güçlerinin içerisindeki paralel yapılanma, diğer kurumlardaki paralel yapılanma özellikle şu anda bir defa farklı bir sürecin içerisine girecektir. Burada işin en çirkin boyutu şudur; şantajlarla, telefon dinlemeleriyle özellikle ortam dinlemeleriyle, tüm bunların yanında görüntülemeyle birçok güvenlik mensupları, birçok yargı mensupları tehdit altına alınmıştır.

Dolayısıyla biz de diyoruz ki böyle bir şeye bizim asla müsaade etmemiz mümkün değil.  Bedeli ne olursa olsun, hangi taraftan olursa olsun bu iş çözüme kavuşturulacaktır ve bu işi şu anda çözüme de kavuşturuyoruz. 30 Mart bunun dönüm noktası olacaktır bunu da açıkça burada ifade ediyorum."

Başbakan Erdoğan, Türkiye'de tutuklu bulunan gazetecilerin sayısının çok olduğu yönündeki iddiaları sorması üzerine, kendi Başbakanı'na her türlü hakareti yapabilen bir medyanın Türkiye'de varolduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

"Başbakan'ın ailesine her türlü hakareti yapan medya Türkiye'de var. Bütün aile bireylerine, bakanların aile bireylerine rahatlıkla her hakareti hatta küfür yapabilen bir medya Türkiye'de var. Şu an içeride dediğiniz Türkiye’de normal basın mensubu parmak sayılarını geçmez. Diğerleri büyük bir çoğunluğu terör örgütleriyle iltisaklıdır. Ya silah yakalatmıştır ya da silahla bir eylem hareketindedir veyahut terör örgütüyle iltisaklı oldukları için yakalanmış kişilerdir. Bunlar hep size maalesef dezenformasyon yapılmak suretiyle aktarılan  bilgilerdir. Ben bunu geçen Brüksel''de defaatle rakamlarıyla hepsini açıkladım. Şu anda gerçekten normal sarı basın kartı olanların sayısı 5 ile 10 arasında.  Böyle biri durum var. AB’nin birçok ülkesinde biz gerçek manada basın mensubu sayısının, bunların sayısının çok çok üstünde tutuklu olduğunu veya mahkum olduğunu biliyoruz. Yani bu noktalarda bu bilgileri kaynağından incelersek, bu haberleri alırsak çok daha iyi olur diye düşünüyorum Bunun kaynağı da Adalet Bakanlığı’dır. Oraya sorarsanız size resmi kayıtları da verirler."

"Suriye'de yüzyılın insanlık trajedisi yaşanıyor"

20'nci yüzyıl tarihinin, Osmanlı Devleti ya da Türkiye Cumhuriyeti'ni dışarıda tutarak yazılamayacağı gibi 21'inci yüzyıl tarihinin de Türkiye'siz şekillendirmenin imkansız olduğuna dikkati çeken Erdoğan, Türkiye'nin 21'inci yüzyılın şekillenmesinde varlığını mutlaka hissettirecek bir ülke konumunda bulunduğunu bildirdi.

Türkiye'nin, Filistin, Mısır ile Suriye'de yaşanan gelişmeleri görmezden gelebileceğini belirten Erdoğan, "Bunu yapmadık, yapamayız. Tarih, bize bunu yapma hakkı vermiyor. Coğrafya bize bunu yapma imkanı tanımıyor. Bütün bunların ötesinde, dış politikamızın merkezinde olan insani ve vicdani değerler, bize böyle bir tepkisizlik, duyarsızlık hakkı asla vermiyor" şeklinde konuştu.

"Suriye’de, Avrupa’nın yanı başında, 21’inci yüzyıl’ın en büyük insanlık trajedisi yaşanıyor" diyen Erdoğan, şöyle devam etti: "Şu anda 150 bini aşkın insan, çoluk, çocuk kadın, erkek, yaşlı öldürüldü. Bunların önemli bir kısmı da bildiğiniz gibi kayıtsız. Yani 150 bine aşkın kayıtlı, bir o kadar da kayıtsız var... Yani nereden bakarsanız bakın 300 bine ulaşan bir ölü var. 1,5 milyonu aşkın insan, evlerini terk etmek zorunda kaldı. Eğer bunu ülke içindekilerle beraber düşünürsek 7 milyona varan bir göç söz konusu ve 700 bine yakın Suriyeli mülteci olarak şu anda bizim ülkemizde. Bunların yaklaşık 220 bini çadır ve konteyner kentlerde kalıyor. Diğerleri de değişik şehirlerde evlerde… Ama bakıyorsunuz bırakın Suriye'deki meselenin çözümü için adım atmayı mülteciler için  dahi çok kısıtlı adımlar atılıyor. Bizim şu anada kadar 2 milyar doları aşkın burada bir yatırımımız oldu. Ama bize dünyadan gelen yardımı baktığınızda maalesef 130 milyon dolar. Böyle bir durumla karşı karşıyasınız."

Başbakan Erdoğan, "Ortadoğu’da vicdanlar yaralandıkça, vicdanlardaki adalet duygusu zedelendikçe, bunun tüm dünyaya bedeli de ağır oluyor. Türkiye olarak, 21’inci yüzyılın, insani ve vicdani değerlerin damgasını vurduğu yüzyıl olmasını yürekten arzuluyoruz ve bunun için gayret gösteriyoruz" dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin bölgesel bir oyuncu olmak istemesinin ve getireceği etkinin öneminin sorulması üzerine de bölgedeki tüm ülkelerle ilişki içerisinde olduklarını ancak bunu bölgedeki diğer tüm  ülkelerden göremediklerini söyledi. 

"Putin'le görüştüğüm zaman Esed’in avukatı değilim diyor"

Konuya ilişkin bölge ülkeleriyle daha önce çeşitli görüşmeler yapıldığını aktaran Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:

"Mesela ben Rusya'nın Devlet Başkanı Sayın Putin'le ve Sayın Medvedev ile bunları çok görüştüm. Aynı şekilde Dışişleri Bakanım,  Sayın Lavrov'la bunları çok görüştü ve bu arada İranlı yetkililerle çok görüştük, görüşüyoruz. Aynı şekilde ABD'li yetkililerle çok görüştük, görüşüyoruz. Sayın Obama başta olmak üzere, Sayın Kerry ile Sayın Davutoğlu bunları çok sık görüştü. En son Münih'te de bunları görüştüler. Aynı şekilde Fransa ile, İngiltere ile bunları çok görüştük. Sizin yetkililerinizle de bunları çok görüştük.  Ama bakın kararlı duruş çok önemli. Bombalardan kaçan o 700 bin Suriyeli'ye biz kapımızı açtık, evimizi açtık, onlara insani yardımlarımızı yaptık, yapıyoruz ve yapacağız. Biz ancak bunu yapabiliriz. Dolayısıyla ben Sayın Putin'le görüştüğüm zaman ben Beşşar Esed’in avukatı değilim diyor. Bunu medyanın önünde söylüyorum. Değilseniz o zaman gereğini yapalım. Ama maalesef gereği yapılamıyor."

"17 Aralık’la ilgili çok ciddi bir dezenformasyonun etkisi var"

Başbakan Erdoğan, İstanbul merkezli operasyona da değinerek, "Tabii burada bir şeyi özellikle ifade etmek istiyorum. Son 17 Aralık’ta yaşanan olaylarla ilgili çok ciddi bir dezenformasyonun etkisi, baskısı altında olduğunuzu görüyorum. Türkiye'de bir yolsuzluk olayının olduğu, bunu eğer kişisel olarak değerlendiriyorsan, o ayrı bir konudur. Ama bunu yönetimde bir yolsuzluk olayı olarak değerlendirirseniz bu çok çok yanlış bir tespittir" dedi.

Mayıs ve haziran aylarında Gezi olaylarının yaşandığını da hatırlatan Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Fakat bu Gezi olaylarının olduğu mayıs ayında önce nelerin olduğunu bilmek isterim. Bunu ne denli biliyorsunuz tabii onu bilemem. Örneğin o ay içinde Türkiye, üçüncü havalimanı ihalesi denilen ve yıllık yolcu kapasitesi 100 milyonun üzerine çıkan, dünyanın ilk üç havalimanı arasında yer alacak bir ihaleyi gerçekleştirdik ve bu ihalenin maliyeti 42 milyar dolar. Buna devlet olarak biz bir kuruş para koymuyoruz. Sadece 20 yıllık kullanım hakkı veriyoruz. 20 yıl kullanım hakkı verme suretiyle her şeyi kendileri harcayacakları, kendileri bu havalimanını yapacaklar. Beş Türk ortağın bir araya gelerek yapacağı bir havalimanı. Yine aynı süre içerisinde 2,5 milyar dolara mal olacak, İstanbul Boğazı'nın üzerinde  bir üçüncü köprüyü yaptırıyoruz.  Yine aynı dönem içerisinde İstanbul-İzmir arasında yapılmakta olan ve İstanbul-İzmir arasını 3 saate düşürecek olan bir otoyol ve bunun üzerinde dünyanın sayılı asma köprülerinden bir tanesi kuruluyor. Bu arada, yine Marmaray. Boğazın altından 62 metre derinlikte Marmaray'ın açılışının yapıldığı bir ay. Bütün bunların yapıldığı, yüksek hızlı trenin yine aynı döneme rastladığı bir süreçte ortaya böyle bir şey çıkıyor. Ortaya çıkan olayda ne var? Deniyor ki 'burada çevrecilik açısından bir adım atılıyor.' Neymiş o? 12 tane ağaç oradan sökülüyor bir başka yere dikiliyor. Bu gerekçe gösterilerek bu tür adımlar atılıyor. Şimdi bunlar tabii çevreci bir iktidara karşı aslında sadece dereyi bulandırmaktan başka bir şey değildi. Zira bizim 2 milyarı aşkın fidan ve ağaç diktiğimiz bir iktidar olduğumuzu dostlarımızın bilmesi lazım ve bunu farklı gerekçelere dayamak suretiyle tüm esnafın halkın, cam, çerçeve  ticarethanelerini böyle bir noktaya getirmek herhalde demokratik bir tavır değildir. Demokraside haklar sandıklarda aranır. Demokraside haklar düşünceyle aranır. Hiçbir zaman sopayla molotof kokteylleriyle, cam çerçeve indirilerek aranmaz."

"Siz Frankfurt'u nereye koyacaksınız?"

Erdoğan, şunları kaydetti: "Demokraside şüphesiz ki azınlıkların haklarını korumak esastır. Ancak orada çoğunluğun tek başına iktidar yaptığı bir yönetimi de azınlığa ezdirmemek en doğal haktır. Biz çoğunluğun azınlığa egemen olmasını ağırlıklı olarak istemesek de azınlığın da çoğunluğa baskıcı, egemen, kalkıp da şiddete başvurmak suretiyle bu yollara başvurmasına 'evet' diyemeyiz. Bakın şimdi Gezi olaylarını söylüyorsunuz. O zaman ben size iki tane örnek vereceğim. Siz Frankfurt'u nereye koyacaksınız? Hamburg'taki eylemleri nereye koyacaksınız? Bakın Hamburg'ta eylemler yaşandı, Frankfurt'ta eylemler yaşandı ve bizim polisimizle mukayese edilemeyecek derecede şiddet uygulamaları orada yapıldı. Bütün hepsinin görüntüleri benim elimde var. Bunları nereye koyacaksınız? Demek ki orada böyle Gezi olayı değil daha farklı olaylar vardı."

Muhabir: Cüneyt Karadağ-Yasin Yağcı

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın