
İSTANBUL
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Bir Başbakanı, Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Genelkurmay Başkanını, Bakanlarını siz hiçbir şekilde dinleyemezsiniz. Eğer bunlar dinleniyorsa ve bunları dinleyenler ortaya çıktığı anda bu, casusluk suçuna girer. Bunu ben söylemiyorum, hukuk söylüyor. Hiçbir demokratik rejimde bunların yeri yoktur. Bu, bir casusluk suçu olduğu için de bunun gereği tabii ki yapılacaktır" dedi.
Başbakan Erdoğan, TRT 1, TRT Haber, TRTTürk ve TRT Arapça televizyon kanallarının ortak canlı yayınında gazeteci Nasuhi Güngör'ün moderatörlüğünde gazeteciler Ahmet Taşgetiren, Nihal Bengisu Karaca ve Hakan Albayrak'ın gündeme dair sorularını yanıtladı.
Güngör’ün, "Paralel yapı"ya ilişkin, “Türkiye bir hesaplaşma içine girdi, ortada bir çete, örgüt var, insanların özel hayatlarına giren bir yapı var. Bu yapı bizi nereye götürmek istiyor” sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin gündeminin böyle olmasını istemediklerini söyledi.
Konunun “Hesaplaşma” şeklinde değerlendirilmesini uygun bulmadığını ifade eden Erdoğan, “Fakat bu ülkenin bir Başbakanı olarak, bir örgütün, çetenin adeta Türkiye Cumhuriyeti devletini ele geçirme operasyonunu sinsince yürütmesi karşısında sessiz kalmamız mümkün değildir” diye konuştu.
Erdoğan, yapılacaklar neyse bunların hukuk içinde yapılacağına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
“Çünkü bu ülkenin 657’si vardır, 657’nin dışında bu ülkede memur nasıl çalışır bunun şartları bellidir. Bir Başbakanı, Cumhurbaşkanını, Meclis Başkanını, Genelkurmay Başkanını, Bakanlarını siz hiçbir şekilde dinleyemezsiniz. Eğer bunlar dinleniyorsa ve bunları dinleyenler ortaya çıktığı anda bu, casusluk suçuna girer. Bunu ben söylemiyorum, hukuk söylüyor. Hiçbir demokratik rejimde bunların yeri yoktur, bu bir casusluk suçu olduğu için de bunun gereği tabii ki yapılacaktır.
Şimdi kaçışlar başladı, kimisi hemen emekliliğini isteyip kaçıp gidiyor, kimisi izin kullanıp kaçıp gidiyor ve dönmüyor. Niye? Çünkü işin başındaki bir defa kaçmış gitmiş. Ne zaman? 99’da kaçarak, başka hülyalar içerisinde belki bir hedef kendine belirlemiş. Ben, 2 yıl önce bir olimpiyatta çağrı yaptım, ‘gelin, ülkenize dönün’ dedim ve çok kaçak cevap verdi, tabi o gelemeyeceğini aslında ifade edebilen bir cevap değildi. Çünkü emekli olup da giden bir insan değildi, istifa ederek giden, ama yine o paralel yapının ona uydurma bir yeşil pasaport vermesiyle Amerika’ya giden bir kişi, bu kişi oradan ülkemi karıştırıyor. Şu anda bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden bir durum söz konusu ve buna karşı tedbirleri almak bizim görevimiz. Şu anda bizim yaptığımız bu tedbirleri alma adınadır ve bu tedbirleri almak için de ne gerekiyorsa A’dan Z’ye bunun hepsini hukuk içerisinde kesinlikle alacağız. Bunlar konuşulduğu zaman çevresindeki kişiler, yani bunlara kişi bile demek bir irtifadır o da denmez, çünkü bunların uhudiyet anlayışında bir defa sıkıntılar var. Diyorlar ki 'inzivaya çekildi' diyorlar, Amerika’da inzivaya çekilmek, bu nasıl bir inziva anlayışıysa, eğer inzivaya çekileceksen bizim bu güzel ülkemizde çok yerler var. Eğer münzevi arayacaksak kusura bakmasın, bizim ülkemizde, tarihimizde hele hele ilim, tasavvufta bizim münzevileri çok iyi tanımışız, keşke sen de öyle bir münzevi olabilseydin, ama maalesef böyle bir şey söz konusu değil.”
Başbakan Erdoğan, "Paralel yapı"nın mali, parasal işlere organize şekilde girdiğini, kendilerine ait televizyonlardaki dizilerin senaryolarına dahi müdahale eden bir yapı oluşturulduğunu söyledi. Erdoğan, şöyle konuştu:
“Malum televizyon kanallarından kendilerine ait dizilerin olurunu veren... Sevgili Peygamberimizin Miraç’tan inişinde onu kamyonete bindirip, ondan sonra o kamyonetin sürdürülmesi olaylarından tutunuz da bunun dışındaki birçok senaryolarda onun olurunu görüyorsunuz. Bu, nasıl bir iştir, bunun gerçekten dini ilimlerle ilişki halinde olan bir insana bunlar yakışır mı? Bakıyorsunuz yok bilmem filancaya rafineri verilmesi olayına nasıl bakarsınız? Uygundur, uygun değildir, oradan bunun olurunu almak, yok bilmem ananaslar gitmiş, ananaslar gelmiş, eğer bu normal bir ananassa bunu oraya sormanın anlamı nedir? Bu kadar garip şeyler.
Hele hele bir gece yarısı bir alüfte ile bir siyasinin bir durumu olacakmış, bunun haberi kendisine gidiyor ve kendisi de hemen buna anında müdahale ediyor ve alüfte ile bir araya gelmeyi engelliyor. Bu, bir bir şantajcının yapacağı iştir, bir istihbarat reisinin yapacağı iştir. Bir dini ilimlerle ilgilenen hocaefendinin böyle bir şeyle ilişki halinde olması veya ilgilenmesi diye bir şey olabilir mi? Zaten bunlar tamamıyla şantaj olarak kullanılan şeyler. Partilerden istifa edenlerin istifa aslında nedenlerini araştırırsak altından bu tür şeyler de çıkabilir, bu tür şantajlar çıkabilir. Bunun zaten bunların üzerine gidilecek, şu 30 Mart bir kırılma noktasıdır."
Bunların devletin yapısı içerisinde az sızdıkları veya çok sızdıkları yerler var
Başbakan Erdoğan, "Paralel yapı"nın Türkiye'de 35 yıllık bir süreç içerisinde attığı adımlar bulunduğunu, 12 yıllık AK Parti iktidarında da iyi niyetlerini koruyarak bu günlere kadar geldiklerini ifade ederek, "Bunların devletin yapısı içerisinde az sızdıkları veya çok sızdıkları yerler var. Bunlara gönül vermiş kardeşlerime sesleniyorum, her şeyden önce bu kardeşlerimizin şunu bilmesi lazım. Şu ifade çok kullanılıyor, ‘hocaefendi dediyse bundan bir keramet vardır, hikmet vardır, bunda şu vardır, bu vardır.' Bu yaklaşım tarzı çok çok yanlış bir tarz" değerlendirmesinde bulundu.
Söz konusu yapının kendi amaçları için her şeyi meşru gördüğünü, her şeyi kullanabildiğini ve buna kendisini şahit olduğu için bu konuda rahat konuşabildiğini anlatan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunlara ben şahit olduğum için bunu rahatlıkla söylüyorum, ama bunu açmak benim edebime ters düşüyor, özel görüşmelerde bazı dostlarımız, kardeşlerimiz sorduklarında açıyorum, ama bu tür programlarda bunu açamam, bunu da zaten onların anlaması lazım. Fakat ben o kardeşlerime en basitinden şunu söylerim; Sevgili Peygamberimize bireysel yanlışlar sebebiyle, diyelim ki zina yapmış, soruyor Peygamber Efendimize ‘zina yaparsa bir kişinin durum ne olur’, Peygamber Efendimiz ‘günahkar olur’, çalarsa ne olur şöyle olur, en sonunda diyor ki ‘yalan söylerse’ ne olur, orada Peygamber Efendimiz ayağa kalkıyor ‘asla’ diyor. Çünkü yalanın toplumsal bir bedeli, karşılığı var, bundan dolayı bu kadar önemli.
Bunlarda yalan var, bunlarda takiye var, bunlarda iftira var, fitne, fesat var. Ben bu kardeşlerime şunu söylemek istiyorum; aldığınız görevde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan ve ekibi 12 yıldır bu görevde son 2 yıla kadar herhangi bir şey yoktu veya 3 yıla kadar hatta bize de zaman zaman bazı kitaplarını, eserlerini gönderiyor, kapağın içinde de kendi kelamı içerisinde methiyeler düzüyordu, bize tespihler falan, bize de geldi o tespihlerden. Fakat ne oldu ki son 2 yılda şahsım, ailem hepsi A’dan Z’ye hepsini bu ülkede, bir anda yani akla gelebilecek her türlü yalanı, her türlü iftirayı atma durumuna girdiler, bu iftiraların içerisinde düşünebiliyor musunuz?"
"Bir Müslüman acaba kalkıp da bir Müslümanı veya bir başka insanı dinleyebilir mi?
Başbakan Erdoğan, paralel yapının kendisini, eşini, çocuklarını hatta güvenli hat ile konuştuğu Bakanlarla olan görüşmelerini dinlediğine dikkati çekerek, "Yasal olarak bu mümkün değil, yasal olmanın dışında bir Müslüman acaba kalkıp da bir Müslüman'ı veya bir başka insanı dinleyebilir mi, gözetleyebilir mi, bizim dinimizde böyle bir şey var mı? Bunlar, bunu yaptı ve yapmaya da devam ediyorlar, bütün bu konularda şantajı da kullanıyorlar" dedi.
Paralel yapının yaptığı dinlemelerin ulusal boyutu olduğu kadar uluslararası boyutu da olduğuna işaret eden Başbakan Erdoğan, "Ben diyelim ki Enerji Bakanımla görüşüyorum. Enerji Bakanımla yaptığım görüşme uluslararası özelliği olan bir görüşme. Bizim herhangi bir ülkeyle sıkıntımız var, tahkime göndereceğiz, uluslararası bir tahkime. Sen bunu dinler, oradaki bilgiyi de ilgili yerlere servis edersen bunun bedelini kim ödeyecek, Türkiye ödeyecek" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:
"Bir, bu dört dörtlük bir vatana ihanet suçuna girer, biz burada vatanımızın çalınan bir imkanını geri kazanmak istiyoruz. İki, sen bir yerlerle iltisak halindesin. Tabi bunlar şimdi birçok uluslararası tahkimdeki davalar halloldukça ondan sonra bunlar dökülecek ortaya. Bir başka olay bizim bu görüşmelerimizin neticelerini de uluslararası bazı yerlere servis etmedikleri ne malum. Bu da var. Bunların içerisinde tabii çok çok sıkıntılı olaylar var. Sen bir yerlerle iltisak halindesin, tabii bunlar şimdi birçok uluslararası tahkimde falan davalar halledildikçe bunlar dökülecek ortaya. Bizim bu görüşmelerimizin neticelerini yine uluslararası bazı yerlere servis etmedikleri de ne malum, bu da var."
Adana olayının yenilir yutulur olmadığının altını çizen Erdoğan, "Ben onun CD'lerini izlediğim zaman vurulmuşa döndüm. Sizler de kısmen bazı şeyleri izlediniz. Şimdi oralarda Bayırbucak Türkmenleri'ne giden yardımı sen savcı çık, kapağı açtır, onların hepsini kameraya aldır, resimle. Sen bunu nereye servis edeceksin. Sen bunu ne adına yapıyorsun ve orada MİT mensubu olduklarını söylüyorlar ve kimliklerini çıkarıp gösteriyorlar. Bunların içinde asker olan MİT mensupları da var. Onları yere yatırıyorsun sanki PKK'lıymış gibi de onlara orada 10-15 kişi üzerine saldırıyor. Ve orada onlara yerde işkence ediyorsun. Bunları görünce şok oldum. Bunu yapan paralel yargının bir mensubu. Bunu nasıl yaparsın? Böyle bir şey olabilir mi? Bu nasıl vatanperverlik, nasıl milliyetini sevmektir, bunu anlamak mümkün değil ki" diye konuştu.
Paralel yapılanmanın ne zaman farkına varıldı?
Erdoğan, paralel yapıda hiçbir sınır bulunmadığını ifade ederek, en yakın arkadaşlarını bile dinlediklerini kaydetti. Latif Erdoğan'ın bir televizyon kanalında 15 yıl dinlendiğine dair bilgiler verdiğini anımsatan Erdoğan, "Çok ilginç bir şey. Soruyor kendisine, 'hocam' diyor. 'Beni niye dinlediniz?' diyor. Alınan cevap ilginç. 'Ne yapıyorsun, nereye gidiyorsun, bunu bilmemiz lazım.' Böyle bir şey olabilir mi" diye sordu.
Paralel yapılanmanın ne zaman farkına varıldığına dair bir soru üzerine Erdoğan, öncesinde bazı şeylerin başlamış olmakla birlikte 8 Şubat'ın zirve olduğunu belirtti. Daha geri gidilmesi durumunda ise işin Oslo görüşmelerine dayandığına dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hatırlarsanız Oslo müzakerelerinden sonra bunların yandaşı durumunda olan bir gazete tetikçi olarak o kullanıldı. O gazeteden sonra diğerleri alıntı yapmaya başladılar, onlarla yaygınlaştırdılar. Oslo'da güya biz bölücü terör örgütünün lehine bazı adımlar atmışız, bazı sözler vermişiz. Yalan yanlış şeyler, hiç alakası yok. Daha sonra o bir zemin oluşturmaydı. Ondan sonra bir kısım yargı, -hepsini tenzih ederim, birçok dürüst insanları-, müsteşarımızı ifadeye çağırdılar. Tabi burada benim iznim şart. Bunlar hiç dümdüz gitmek istediler. Doğrusu o aralar benim açıklamalarım vardı. Oslo'ya onu gönderen benim. Ondan önceki Emre Beyi gönderen de benim, Afet Hanımı gönderen de benim. Eğer böyle bir şeye gücünüz yetiyorsa beni alacaksınız demiştim. Onları alamazsınız. Onlar görevini yaptı. Dünyada istihbarat teşkilatının görevi zaten budur. Bunları yapmaktır. Ondan daha doğal ne olabilir. Ama bunların derdi Türkiye'nin istihbarat gücünü artırmak değil, tam aksine azaltabilmek. Çünkü orada kendileri devreye girmek istiyorlar. Biz burada çomağı sokunca bundan rahatsız oldular."
Paralel yapının hedefi
Erdoğan, "Hedef ne? Böyle bir paralel yapı var ve 17 Aralık'ta taarruza girdiği müşahede edilebiliyor. Sebep sizin tasarruflarınızdan şahsen rahatsız olması mı bu yapının, yoksa aslında bir bölgesel dizayn çabasında icbar mı ediliyorlar?" şeklindeki soruya, bunlar içerisinde hükümetin attığı bazı adımlar arasında yer alan dershane konusunun paralel yapıyı direkt rahatsız ettiği yanıtını verdi.
Dershane konusunun yeni başlamadığını, Milli Eğitim Bakanlığı görevi sırasında Hüseyin Çelik'e ilk talimatı verdiğini kaydeden Erdoğan, ülkede dolaşırken vatandaşın dershaneler konusunda rahatsızlığının kendisine iletildiğini belirtti. Davarını, bileziklerini satarak çocuğunu dershaneye gönderen ancak üniversiteyi kazanamayan anne ve babaların rahatsızlıklarını kendisine aktardığını dile getiren Erdoğan, "Her dershaneye giden çocuk üniversiteye gidecek diye bir kayıt yok. Ama tabi bunlarda son zamanlarda bir çok şeyler ortaya çıkıyor. Şimdi onlarda inceleniyor tabi. KPSS'lerde olanlar, üniversite imtihanlarında olanlar... Şimdi bunlarla ilgili de bazı inceleme ve araştırmalar var. Kim bilir belki de buralardan nerelere ulaşılacak" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, "Kuşku duyuyorsunuz" denilmesi üzerine "Duymaz olur muyuz? Yani bakıyorsunuz, KPSS'de karı koca aynı puanı alıyor ve tam, hata yok" dedi.
Dershanelerin dönüştürülmesi kararı
Dershanelerin dönüştürülmesi kararının camianın alanının ortadan kaldırılması için verilip verilmediğine dair bir soru üzerine Erdoğan, dershaneleri kapatmak suretiyle kendi faaliyet alanlarını veya samimi niyetlerini tıkamak bir gibi bir şey düşünmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Dershane sahipleriyle çok görüştüğünü, hizmet alımı yöntemi ile okullar yaptırmalarını ve bunun karşılığında da garanti vermeyi önerdiklerini anlatan Erdoğan, bunun bütün dershaneler için geçerli olduğunu ve bu yönde de adımları attıklarının altını çizdi.
Danıştay'ın bunu engellediğini ve o zaman gazetelerde "Cemaatin okullarına veya cemaatin dershanelerine hükümet zemin hazırlıyor" şeklinde haberler yapıldığını anımsatan Erdoğan, "Halbuki bizim derdimiz o değildi. Bizim derdimiz, hem biz, okullaşmada yatırım noktasında devlet olarak daha az yatırım yapmış oluruz. Çünkü özel sektör bu yatırımı yapmış olur, biz de hizmet alımı ile onlardan bu hizmeti alırız. Biz sadece sadece onlara şunu söylüyorduk- diyorduk ki böyle böyle... Zaten sektörde yüzde 20 payınız var. Gelin biz sizden 30 kişi sınıfta ortalama olarak değerlendirelim. Kaç öğrencin var sınıfta. 10 öğrencin var. 20 öğrencinin garantisini biz verelim. Ya öğrenci gönderirim sana, öğrenci gönderemiyorsam bedelini gönderirim. 20 varsa, 10 vesaire. Bütün bunları söyledik" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, görüşmelerde dershanelerin okullaşmasına ağırlık verilmesini, dershanenin sonuna kadar savunulamayacağını belirttiklerini anlatarak, şöyle konuştu:
"Okullaşmaya giderseniz hem sizin samimi niyetiniz ortaya çıkar. Hem de bu özel sektör okulları ile devlet sektörü okulları arasında tatlı bir rekabet getirir. Bunlar yine okul da yaptılar ama az sayıda, ağırlığı yine dershaneye verdiler. Niye? Çünkü dershane olayında seçerek öğrenci alıyordu. Bunlar öyle zannedildiği gibi, söyleniyor ya '500 liraya öğrenci dershanelere alıyoruz' Yalan. Böyle bir şey yok. Bir defa dershanelerin bedelleri bin 500-2 binlerden başlıyor. 20-22 bin liraya kadar gidiyor. Bunların özel bir de çalışmaları falan da var. Tabi burası seçici olduğu için onlara çok çok rahat geliyordu. Bu şekilde bu işi sürdürdüler. Bunların hepsi dökülüyor. Başladı ortaya çıkmaya. Zaten 2015, 1 Eylül'üne kadar buna sabredeceğiz."
Öğretmenlerin pedagojik formasyonu yok
Dershanelerde AK Parti aleyhine açık açık propaganda yapıldığına işaret eden Erdoğan, dershanelerde ders veren 50 bin kişiden 15-20 binin pedagojik formasyonu bulunmadığını kaydetti. Bunların kaçak olarak öğretmenlik yaptıklarını vurgulayan Erdoğan, "Ucuz öğretmen. Pedagojik formasyon yok. Bu şekilde bunu götürüyorlar. Dolayısıyla bunlar dersten öte bir, kendi dershanelerinin propagandasını, iki bize de hakaret etmenin her nevisini yapıyorlar. Bunlar bize gelmeye başladı artık" dedi.
Erdoğan, bazı yerlerde ciddi korkular bulunduğunu, gittiği bir şehirde yanına gelen kız öğrencilerin kaldıkları evlerde denileni yapmadıkları takdirde anne ve babalarının aranarak "Sizin kızınız erkeklerle meşru olmayan ilişkiler içerisinde" tehdidine maruz kaldıklarını kaydederek, öğrencileri ev ve yurtlardan atılması durumunda Kredi Yurtlar Kurumunda, tesislerde ve otellerde ağırlamaya hazır olduklarını bildirdi. Erdoğan, Milli Eğitim Bakanlığının hafta sonları takviye kursu vereceğini, bunun hazırlıklarının ve planlamalarının süratle yapıldığını aktardı.
Ben sana en önemli insani görevimi orada yaptım
"Türkiye'nin her alanını kuşatmış, bir örgütten, bir şebekeden bahsediliyor. İktidara geldiğiniz ilk günlerde bir özel hayat tartışması vardı. Özel hayata müdahale edecek mi AK Parti diye. Sonra görüldü ki, böyle bir şey yok. İnsanların demokratik standartları yükseltiliyor. Bugün AK Parti dışındaki kesimlere, onların özel hayatı, özel hayata müdahale konusunda vereceğiniz bir mesaj var mı?" sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi:
"Ben CHP'ye, MHP'ye, BDP'ye şaşıyorum. Şimdi bunlar o dediğiniz konuları bize yüklemek isteyenlerdi. Şimdi dinlenen CHP'ydi, MHP'ydi, BDP'ydi. Daha önceki CHP genel başkanının gözlenmesi olayı ortada. Bunun kasedi ile zaten Kılıçdaroğlu CHP'nin başına genel başkan oldu. Geçenlerde Baykal, 'elindeki belgeleri açıklasın' diyor. Ben neyin belgesini açıklayacağım. Belge de ortada işte. Orada ben insani ve İslami görevimi yaptım. Ulaştırma Bakanıma talimatı verdim, hemen devreye girdi. Yarım saat içinde o görüntüler sosyal medyadan düştü. Ben sana en önemli insani görevimi orada yaptım. Benden bunun kağıdı mağıdını niye istiyorsun. İşte bak diyorum ki, sana bu işi yapanlar bunlar. Şantaj olarak yaptılar. İş buraya geldi. Biz o gün anayasayı tartışıyorduk, yeni anayasanın hazırlıklarını yapıyorduk. Bize teşekkür etmesi gerekirken aksini söylüyor."
Emekliliğini isteyip ayrılan, ahlaki yönden seviyesiz, kalitesiz birisi
Erdoğan, MHP'nin ve CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi'nin başına gelenlerin arkasında da yine onların bulunduğuna vurgu yaparak, "Çıkıyor ortaya. Bunlar bu işi meslek edinmişler. Bugün kendileri veya yandaşlarının gazetelerinde emekliliğini isteyip ayrılan, ahlaki yönden seviyesiz, kalitesiz birisi diyor ki, 'Başbuğ ile ilgili konuda Başbakan talimat verdi.' Bu ne ahlaksızlıktır" dedi.
Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklamaların tamamından bilgisi olduğu yönündeki iddialar için Erdoğan, "A'dan Z'ye bunların hepsi yalan. Demin söyledim ya, bunlar o kadar ahlaksız, o kadar adi ki, o kadar seviyesiz ki, bunlar takiyeyi, yalanı, iftirayı leblebi çekirdek gibi yerler. Yaptıkları iş bu. Hayatları bu. Sen bi defa benimle hayatında kaç kere görüştün. Ya iki kere, ya üç kere görüştün. Ben senin yargı ile münasebetlerini bilen birisiyim. Bu işlede ne kadar tezgahtar olduğunu bilen birisiyim. Tabi bunun bedelini ödeyecek. Kimlerle iltisaklı bunları yaptığı çıktı ortaya, bunlar çıkıyor ortaya. Bu bazı malum operasyonları yapıp da şu anda İstanbul dışına gönderilen bazı savcılar var ya, işte bu savcılarla bunlar kankaydı. Beraber götürdüler bu işleri. Bunların hepsi tabi çıkacak meydana. İstifa etmekle veya emekli olmakla bu işi kurtaramaz" ifadelerini kullandı.
AK Parti'ye gürültü filan sökmez
Erdoğan, Nihal Bengisu Karaca'nın "Somut delil yok gibi bir savunmaları var" ifadesini de şöyle değerlendirdi:
"Onlar onu istedikleri kadar söylesin. Kendileri için somut delil yok derken, Tayyip Erdoğan için somut delili nereden buluyorlar? Ona da mı bir montaj kaset ayarlayacaklar. Önce şu anda bunlara yandaş medya olarak hizmet verenler veya kendi medyaları, sadece bir şeye güveniyorlar. Nasıl olsa şu anda muhalefet bizim yanımızda, arkamızda. İşte bugün yaptıkları iş. Seçime şurada 10 gün var. Çok ilginçtir, bakın bugün fezlekeyle ilgili şey istediler; müracaat edip tartışma. Peki bu seçimden sonra yapılsaydı olmaz mıydı? Olurdu. Niye olmasın. Biz her türlü desteği zaten vermeye hazırız. Şimdi dert bugün bunu yapıp da buradan bekledikleri neticeyi alırlarsa, ha bunu şu 10 günde değerlendirebilir miyiz? Dertleri bu. Eee ne oldu, oylamaya bile kalamadılar ya. Aklımda kaldığı kadarıyla 151'de kaldılar ve bizim arkadaşlarımız da 249'la gereken cevabı onlara verdi. Yaptığınız bir işi insan gibi, adam gibi yapın. Bu ülkenin bir milletvekili olarak kalkıp da oraya geliyorsan dürüst ol. Orada kavga gürültü falan filan... AK Parti'ye kavga gürültü filan sökmez o işler geçti. Yapılacak olan çok şeyler var onları da yapacağız."
Niye dursun?
Ergenekon davasındaki tahliyelerin, "AK Parti Ergenekon'la uzlaştı", "Ergenekon bir yalandı, hükümet bunu itiraf etmiş oluyor" gibi yansıtıldığı belirtilerek "İnsanlar bu tahliyeleri nereye koymalı?" diye sorulması üzerine Erdoğan, güvenlikte yapılan her operasyona bir ad verildiğine işaret etti ve "Bu zaman zaman Balyoz olur, zaman zaman Ergenekon olur" diye konuştu. Erdoğan, 26 maddelik anayasa değişikliğiyle Türkiye'de bir süreç başlattıklarını ancak bu sürece CHP, MHP ve BDP'nin katılmadığını ifade ederek yüzde 58 evet oyuyla Anayasa'da değişiklikler yapıldığını hatırlattı.
Davaların uzun süre neticelenmemesi nedeniyle tutukluluk süresini 5 yıla çektiklerini anlatan Erdoğan, "Neticelenmediği halde insanlar içeride niye dursun" dediklerini söyledi.
Erdoğan, "5 sene, 7 sene, 10 sene insanlar içeride durur da bunlarla ilgili karar verilmez mi? Bu zulümdür. Çünkü bu tutukluluk süresi içinde yargı daha sonra bunlarla ilgili beraat kararı verirse bunların hakkını kim ödeyecek? Bu zulüm değil mi? Bu zulmü minimize edelim. Hiç olmazsa bunu 5 yıla çekelim" ifadesini kullandı.
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı getirdiklerini, muhalefetin buna da itiraz ettiğini kaydeden Erdoğan, bireysel başvuruyla onlarca kişinin tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiğine dikkati çekti. Erdoğan, "Ama bunlar beraat etmedi, bunlar tutuksuz yargılanmaya devam edecekler" dedi.
Tahliye edilenlere yalnızca yurt dışına çıkış yasağı getirildiğini belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunların hiçbirinin şahsımla, partimle yakından uzaktan hiçbir ilgisi, alakası yok. Bunlar, aldıkları ani kararlarla ne yapmışlardır? Askerlerimizi, başta Genelkurmay Başkanımız olmak üzere içeri aldılar. Genelkurmay Başkanı ile ilgili yaptığım açıklamalar zaten bütün Türkiye'nin, uluslararası camianın malumudur. Tutuksuz yargılanması talebinde bulunduğum gibi yargılama mercisinin de Yüce Divan olması gerektiğini söylemiştim. Hatta bunu Cumhurbaşkanı da söyledi. Bizim bu yaptığımız açıklamalar, hiçbir netice ortaya koymadı. Tek netice ortaya, demek ki bireysel başvuruyu getirdik. Şimdi bireysel başvuruda, Anayasa Mahkemesi, burada verdiği kararla yerel mahkemenin önünü açmış oldu. Yerel mahkeme de burada tahliyeyi verdi. Bu bir rahatlama getirmiş oldu. İşin aslı bu."
Köse ve Mirzabeyoğlu
Başbakan Erdoğan, uzun tutukluluğa başından beri itiraz ettiğini ve bu itirazının sürdüğünü bildirerek şunları söyledi:
"Şu anda içeride nice masum insanlar olduğu gibi, ben öyle inanıyorum, tanıdığım, bildiğim, bu noktada... Mesela şu anda yine 14 yaşındayken, yani adeta mahkumiyeti tescil edilmiş hale sokulan bir Yakup Köse var. Şu anda tabii yaşı kaç oldu bilemiyorum. Tüm Türkiye için kimler varsa bu noktada bunların hepsinin gözden geçirilmesi lazım."
İBDA-C davasından hükümlü bulunan Salih Mirzabeyoğlu'nun hatırlatılması üzerine Erdoğan, "Ayrıca onun durumu var tabii. Yani buna benzer çok şeyler var" karşılığını verdi.
Ortalık karıştırılıyor
"Dikkat edin, bakın şimdi, ortalık Türkiye'de karıştırılıyor" ifadesini kullanan Erdoğan, vatana ihanet suçundan çarptırıldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını İmralı Cezaevi'nde çeken Abdullah Öcalan ile ilgili AİHM'nin son kararını hatırlattı.
Başbakan Erdoğan, "AİHM, bölücü terör örgütünün başıyla alakalı bir karar alıyor. Ülkemizi sadece karıştırmaya yönelik. Böyle hassas bir dönemde. Yaptıkları açıklamanın hiçbir doğru dürüst bir yanı yok. Batılı ülkelerde olmayan bir uygulama, İmralı'da yapıldığı halde, yaptıkları açıklamanın tamamen hakikatten uzak, kendilerini haklı çıkarabilecek, yalan yanlış bir rapor. Öyle şey olmaz" değerlendirmesini yaptı.
"Çözüm süreciyle alakalı birtakım bilgi paylaşımlarının çarpıtıldığı" söylenerek "Kamuoyunun zihninde birtakım sorular uyandırılmaya çalışıldı. Ne yapılmaya çalışılıyor? Bu paralel yapı, bu örgüt, bu çete, bu şebeke sanki bu eli kırmaya çalışıyor. Ne dersiniz?" sorusu üzerine Erdoğan, akil insanların da bu çalışmalarda yer aldığını, Anadolu'da birçok yere gittiklerini hatırlattı.
Halkın çok ciddi beklentileri bulunduğunu ifade eden Erdoğan, "Biz de sürekli olarak atak üzerine atak yaptık, hala da yapıyoruz. Fakat bütün bunlara rağmen birileri bunu anlamak istemiyor. İçeriden dışarıdan aslında bir sarmal var. Bunu görmemiz lazım" dedi.
Komplo olarak değerlendirmeyecek miyim?
"Dışarıdan bize komplolar yapılmıyor dersek yanılırız" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Ben kalkıp da İngiltere'deki, Amerika'daki yayın organlarının belli merkezlerle iş tutmasını komplo olarak değerlendirmeyecek miyim? Gazetelerde verilen ilanlar, Türkiye'de bir çocuk ölüyor. O çocuğun ölümü üzerine, Londra'da, Amerika'da birçok şeyler asılıyor ve anlatılırken de 'Ekmek almaya giderken' diye veriliyor. Üzerine de onun katili olarak şahsımı gösteriyorlar. Bu komplo değil de nedir?
Kaldı ki gerçekten ekmek almaya giden bir çocuk var mı? Ekmek almaya giden çocuğun bir elinde sapan, yüzünde poşu, diğer elinde bayrak, bunların ne işi var? Kalkıyor çocuğun annesinin tabii, açıklaması enteresan, 'Çocuğumun katili Başbakandır' diyor. Ondan sonra kabrine karanfille beraber bir bilye atıyor, sonra onu tavzih ederek, 'Misketti' diyorlar. Hele ki misket dahi olsa, cebinden 11 tane bakıyorsunuz çeşitli patlayıcılar çıkıyor, demir bilyeler çıkıyor. Bütün bunların hepsi ortada. Enteresan olan bir şey, malum medya ki Doğan Grubu burada başrolü oynayanlardan biridir, isim veriyorum artık, açıkça, diyor ki çok ilginçtir, kendilerine göre adamlar buluyorlar, değişik yerlerden, sanki o çocuğu polis hedef alarak bizzat ona gaz biberini atmış. Orada bir kalabalık var. Bunlar tamamıyla teröre bulaşmış olan kesimler. Bir defa bu çocuğu oraya taşıyan zihniyettir lanetlenmesi gereken. Kim taşımış bu çocuğu oraya? Bu çocuğun eline bu sapanı veren kim? Patlayıcıları cebine veren, koyan kim, lanetlenmesi gereken bu. Yoksa tabii çocuğu, yüzünde poşu olduğu zaman, yani polis 'Bu kaç yaşındadır? Şu nedir, bu nedir?', bunu ayıklayacak durumda değil ki. Kitle psikolojisi orada. Oradaki bir terör grubuyla polis mücadele içinde. Orayı dağıtmaya çalışıyor. Böyle bir durum var."
Erdoğan, Burak Can Karamanoğlu'nun ölümünü ve olay yerinde 42 kovan bulunduğunu hatırlattı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu olay olduğu sırada ışıkların kasıtlı olarak söndürüldüğüne yönelik açıklamalar yaptığını ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şu yaklaşıma bak. DHKP/C bunu üstleniyor. O DHKP/C'den hedef saptırmaya çalışıyor. Hani diyordu ya bir zamanlar: 'Gösterin bana o terör örgütünü. Neredeyse ben gidip ona üye olayım'. Alışık bu işlere. Oradan isabet eden kurşunlarla Burak Can orada şehit oluyor. Ama onun babasının yaptığı açıklamaya bakın. Onun babasının yaptığı açıklama: 'Vatanımız sağ olsun, devletimiz sağ olsun'. Kalkıp da 'Katili şudur veya budur' demiyor. Öbür taraftan Tunceli'de, buyurun, anamuhalefetin başının memleketi, Tunceli'de, oradakiler kalkıyorlar, 30 yaşındaki fidanımızı, polisimizi maalesef öyle bir noktaya getiriyorlar ki o da oradaki çatışmalar içinde kalp krizinden gidiyor. Bunların hepsi, ta Menderes'e doğru gittiğimizde, yapılanlar aynen o dönemde yapılanların benzeri, 27 Mayıs'ta yapılanların benzeri. Oradaki ölenler, o gençlerin ölümü nasılsa, aynı benzeri. Orada yapılanlar, bugün yapılan... Sanki arşivden onu çıkarmışlar, masaya yatırmışlar, bunun üzerinden planlamalarını yapmışlar ve o planları uygulamaya koymak istiyorlar. Gezi'de bunu gördük."
Ukrayna ve Mısır'daki gelişmeler, Türkiye'dekinin benzeri
Erdoğan, Ukrayna ve Mısır'daki gelişmelerin Türkiye'dekinin benzeri olduğunu söyleyerek şunları belirtti:
"17 Aralık'ta onlar tutmayınca, farklı bir proje uygulamaya koydular, 25'inde farklı bir proje uygulamaya koydular. Ama benim milletimin sağduyusu, kararlılığı, anında olayı çözme kabiliyeti, meydanlarda ortaya çıkınca, bunların mecali kalmadı. Ben bunu Gezi olaylarında da Fas'tan dönüşte özellikle, gördüğümde tespit ettim. Cezayir dönüşü geldiğimde, orada böyle bir düzenleme falan yoktu, ama bir saatte, bir buçuk saatte yüz binler bir araya geldi. Çünkü hakikaten ülkesini, milletini seven bizim vatandaşımızın feraseti çok farklı."
Gereken cevabı verdiler
Erdoğan, haklarında fezleke hazırlanan ve TBMM'ye sunulan 4 bakanın, gerekeni gerektiği zaman yapacaklarını belirterek "Daha önce de yaptılar zaten. Biz, burada özellikle Başbakanımızın daha rahat hareket edebilmesi için görevimizden affımızı istiyoruz dediler ve ayrıldılar" değerlendirmesinde bulundu.
Muhalefetin soruşturma önergesi vermediğine dikkati çeken Erdoğan, "Niye vermiyorsun soruşturma önergesi? Eğer dürüstsen soruşturma önergesini ver" ifadesini kullandı.
Erdoğan, Ahmet Taşgetiren'in "Niye vermiyorlar" sorusunu, "Çünkü biliyorlar ki burada bekledikleri neticeyi alamayabilirler. Yani varsa burada böyle bir şey ya zaten biz de bu işin arkasında durmayız ama dürüst olun. Belki de burada yarın çıkıp da bizim bakan arkadaşlarımız kendileri bu noktada bütün bu olanlar karşısında, hele hele bugünkü olaydan sonra, onlar böyle bir atağa geçerse ben hiç şaşmam yani" diye yanıtladı.
Nihal Bengisu Karaca'nın "CHP bir soruşturma komisyonu oluşturulması için önerge verse AK Partinin tavrı ne olur?" sorusuna, Erdoğan, "Onlar veremezler. Gene bizim arkadaşlar kendileri verecekler. 4 tane bakan arkadaşım kendisi verir" yanıtını verdi.
Erdoğan, "Yerel seçimlerden sonra var mı böyle bir düşünce verilecek mi" sorusuna da "Olabilir tabii niye olmasın. Zaten bu hemen artık olacak bir şey değil. Yani onun süreleri var, belli süreleri içerisinde... Zaten soruşturma önergesini arkadaşlarımız böyle bir şeyi vermeleri halinde burada 9 arkadaş bizden oluyor komisyonda, 4 tane CHP'den, 1 MHP'den 1 tane de BDP'den oluyor. 15 veya 16 kişi" karşılığını verdi.
İki üç saat içinde orada en az 20-30 bin kişi toplandı
Erdoğan, Hakan Albayrak'ın, 17 Aralık operasyonları, fezlekeler, tapeler ve montaj porno kasetleriyle AK Parti'nin oylarının düşürülmesinin amaçlandığını ancak yapılanların aksine halkın AK Parti'ye olan ilgisini ve desteğini arttırdığını belirterek "Ben rekor bir sonuç bekliyorum, AK Partinin daha önceki mahalli seçimlerden aldığı sonuçlara nazaran. Sizin bir tahmininiz var mı veya artı bir ilgi görüyor musunuz? Eğer bu operasyonlar olmasaydı belki bu kadar ilgi olmazdı diyor musunuz ya da ilgi arttı diyor musunuz?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Bu tespitinize katılmamak mümkün değil. Hakikaten bırakın yerel seçimleri, genel seçimlerimizle de birlikte değerlendirdiğimizde ben meydanları bu seçimde çok farklı görüyorum. Gerçekten millet oyunu yakalamış. Çok iyi görüyorum. Siz daha sinyali verdiğiniz anda meydan zaten köpürüyor. Böyle bir yapı var ve tabii çok ağır bir noktada bir yaklaşımı da hissediyorum kendilerinden. Ağırlıklı bir yaklaşım. Bu tabii kilitledi. Mesela bugün Silivri'de bizim mitingimiz yoktu. Ben Tekirdağ'dan buraya gelecektim ama yolda gelirken Sağlık Bakanım dedi ki böyle böyle... Silivri'ye de daha önce böyle bir durum olmuş, bir beklenti var bir uğrayamaz mısınız? Ve inanın iki üç saat içinde orada en az 20-30 bin kişi toplandı. Ben saat 18.30 gibi oraya indim ve öyle bir heyecan, öyle bir coşku görmeye değerdi yani. Bu şimdi şeyi gösteriyor. İki üç saat içinde dolaştırıyorlar 30-40 aracı o araçların anonsu neticesinde oraya geliyor. Ben Silivri'yi böyle görünce, şu anda orada CHP Belediyesi var. Ben dedim 'şimdi burayı Allah'ın izniyle AK Parti alacak'."
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Silivri'ye 10 yılda 1 milyar 200 milyon liralık hizmet verdiğini bildiren Erdoğan, CHP'nin hiçbir hizmeti olmadığını ve 5 yıl orada bir fetret dönemi yaşandığını ifade etti.
Vatandaşın, bunu ve son dönemde atılan iftiraları ve söylenen yalanları da görünce, "Sen diyor 'benim kızımın baş örtüsüne füruattandır' dedin, şimdi geldin başörtüsü düşmanı olanlarla beraber oluyorsun" dediğine dikkati çeken Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunu zaten daha söylediğin anda alan köpürüyor. Şimdi imam hatiplerin orta kısmını kim kapattı diye sormaya gerek var mı? Bu zihniyet kapattı. İşin tarihine baktığınız zaman zaten yine bunları görüyorsunuz. Üniversitelerle ilgili hatırlayın MHP'yle birlikte ki MHP orada devlet dairelerinde başörtüsüne karşıydı, sadece üniversiteye evet dedi. Beraberce, biz dedik ki 'üniversiteyi hiç olmazsa halledelim, daha sonra hayrola' dedik. Hatta bununla ilgili ne dalgalar geçtiler. 411 el kaosa kalktı... Çok enteresan şimdi kalkmış diyor ki başörtüsü sorununu ben çözdüm diyor. Bunlarda yalan var, takiye var, iftira var. Kılıçdaroğlu'na bakıyorsun aynı anlayış Pensilvanya'yla pekişiyor çünkü orayla da demek icazet veya fetvalar oradan geliyor, ona göre adımlar atılıyor."
Erdoğan, MHP'nin daha önce "okyanus ötesine verip veriştirdiğini", Kılıçdaroğlu'nun ise Fethullah Gülen ile ilgili soruşturma istediğini ancak şimdi yakınlaştıklarını vurgulayarak şunları kaydetti:
"Benim başörtülü kızımın imam hatip okullarının katsayı olayının, ikna odalarının banisi bunlar değil mi? İkna odalarının banisi bunlar değil mi? İkna odalarının içinde olanlardan en önemli rolü oynayan kadın bunların milletvekili değil mi? Bunlar hep bir yerde çöreklendiler, toplandılar. CHP mi değişti, Pensilvanya mı değişti? Herhalde olsa olsa Pensilvanya değişmiş olabilir. CHP'de değişen bir şey yok. CHP aynı yerde duruyor ama demek ki Pensilvanya kendisi için AK Partiyi yıkma noktasında kimi güçlü görüyor? Şu anda diyelim ki İstanbul'da CHP: onu destekleyin. Ankara'da CHP: onu destekleyin. Mantık bu. Kime yapıyor bu nasihatı MHP'ye yapıyor. MHP'nin tabanında da akıl almaz bir şekilde bu noktada müşterek bir oynama var. Ben MHP'ye gönül veren kardeşlerime de bu noktada 'nereye gittiğinizin farkında mısınız?' bunu sormak istiyorum.
Saidi Nursi'yi Pensilvanya yıllar yılı istismar etti. Pensilvanya'daki zat hayatında Saidi Nursi'yi görmüş değil. Sadece eserlerinden tanıyor veya tanımıyor ama dikkat edin Saidi Nursi, mahkemeler kararını verdiği zaman Sibirya'ya sürgün yedi ama o bir fırsatını bulduğunda kaçıp tekrar Türkiye'ye geldi. Burada ne ezalar ne çileler cefalar yapıldığı ona malum. Bütün bunlar ortadayken Saidi Nursi'ye her türlü cefayı yapanlarla şimdi bu adam beraber oluyor. Yakın halkada olanlar yani Saidi Nursi'yle beraber bulunmuş insanların hakikaten birçok açıklamalarıyla şu anda ters düşmüş vaziyetteler zaten. Benim de bazılarıyla ikili görüşmelerim oldu, üzücü durum."
Erdoğan, paralel örgütün seçimlerde hileler yapılacağına ilişkin iddialarıyla ilgili de "Bunlar her yola başvuracaklar kendilerine göre. Biz de tabii her türlü tedbirimizi alıyoruz, alacağız. Bunlar için her yol meşrudur. bundan hiç şüphemiz olmasın ama ben teşkilatıma inanıyorum, güveniyorum" diye konuştu.
Eğer kişilerde bir şey varsa bu koltuğa güç katar
Şu anda AK Parti teşkilatlarının üye sayısının yaklaşık 9 milyon olduğunu bildiren Erdoğan, şunları söyledi:
"Bunların içinde 3 milyonu aşkın sadece bayan üyemiz var. Yaklaşık 1 milyon genç üyemiz var ki genç üyemizin yaş sınırı var, 29 yaştır. 29 yaşı aşan hemen bayansa kadın kollarında, eğer erkekse ana kademede onlar yer alıyor böyle bir durumları var. Tabii biz sandık müşahitleri hususunda olsun, sandık kurullarında olsun her türlü tedbirimizi elimizden geldiğince almış durumdayız. Tabii burada haber ajanslarının veya ajansların bana göre önemli rolleri olacak, medyanın önemli rolleri olacak onlar da takip edecek. Biz de bu şekilde kendimiz takip edeceğiz ve inşallah burayı en az zararla az önce Hakan Bey'in de ifade ettiği gibi, bugüne kadar olanın dışında fakat her zaman söylüyorum: inşallah bir önceki yerel seçimle mukayese edilemeyecek bir neticeyle neticelendireceğiz onu görüyorum. Ben bugün meydandan çağ yaptım.
Dedim ki birinci parti olarak sandıktan biz çıkmazsak ben genel başkanlığı bırakırım çünkü siyasette her liderin veya genel başkanın bir hedefi olmalı. Nedir o? Başarı olmalı. Eğer bu işi başaramıyorsan orayı o koltuğu meşgul etmene gerek yok, çekilip gitmen lazım. şimdi ben diyorum ki: eğer birinci olmazsak ben çekilirim ama Kılıçdaroğlu'na çağrı yapıyorum. Sen 4 yıl oldu genel başkansın. 3 seçime girdin 3'ünde de arkada nal topluyorsun. Hiç rahatsız olduğu yok. Sayın Bahçeli'ye bakıyorsun. Bahçeli'nin zaten umurunda değil. Yıllar yılı rahmetliden sonra oturdu oraya kalkmayı bilmiyor. Geldiği yerde biliyorsunuz bizim kurulumuzdan sonraki ilk seçimde zaten meclise de giremediler. Ondan sonra şimdi mecliste yer alıyorlar belli bir oy oranları var orada dönüp duruyor. Şu koltuklar kişilere şan, şöhret, güç katmaz. Eğer kişilerde bir şey varsa bu koltuğa güç katar."
Hepsi çıktı ortaya
Erdoğan, gazetecinin, "Berkin Elvan'dan bahsederken bir vurguda bulundunuz. Berkin'e, elinde sapan vardı, oradaki grubun mensuplarının birçoğunun terör örgrütü ile irtibatı vardı ama polisin kasten bunu yapmadığını vurguladınız. Ama bu vurgunuzu gözardı edip Başbakan, 'Berkin'in sapanı vardı öldürülmeyi hak etti' gibi sonuç çıkarıp, böyle propaganda yaptıkları için tekrar o vurguyu hatırlatma gereği duyuyor musunuz" sorusu üzerine, "Maalesef onların yapısında o var" dedi. Gazetecinin, "Ne olursa olsun yine polisin böyle bir kastı yoktu" sözleri üzerine, Erdoğan, şöyle konuştu:
"Olur mu kasıt, olsa Burak Can'ı öldürenler gibi yapardı. Burak Can'ın öldüğü yerde 42 tane kovan var. Burada öyle bir şey yok. Biber gazının onun kutusu var neyse artık o şeyin. Yani böyle bir durum var. Biber gazını kullanmak onun en doğal hakkı. Niçin? Oradaki terörist kitleyi dağıtmak için. Yoksa oradaki Berkin'e yönelik polisin yaptığı herhangi bir uygulama söz konusu değil. Yani o tabii ki oradaki terörist grubu dağıtacaktır, onun görevi odur. Ama bunun için de yüzü puşulu olan bir çocuğun siz kaç yaşında olduğunu tespit edebilir misiniz? Keşke onun mütebessim çehresi hiç kaybolmasaydı. Sürekli onu gösteriyorlar. Ki işte Doğan Grubu bunu yapıyor ama öbürü sosyal medyada vesaire bunların hepsi çıktı ortaya."
Başbakan Erdoğan, "Aslıda bu sözlerinizden ya da Berkin'in ölümüne üzülmediğiniz gibi algı çıkabiliyor, onu o tarz kullanıyorlar. Sizin yüreğinizi biliyorum ve böyle şeyin olmayacağını da biliyorum. Bir ortada DHKP-C diye bir hadise var. Gülsuyu'nda pompalı tüfeklerle göründüler, Ok Meydanı'nda pompalı tüfeklerle görüldüler, senelerdir görünüyorlar. Hani bir güvenlik problemi de yani bizim emniyet birimlerimiz böyle bir örgütü, bunlar 10 binlerce kişi değildir, böyle bir örgütü ortaya çıkarabilecek bir imkanları yok mudur" yönündeki soruya da şu yanıtı verdi:
"Dünyanın hiçbir yerinde terör örgütleriyle mücadele böyle kolay olmuyor. Hele hele demokrasi eğer hakimse bir ülkede, orada onlarla baş etmek çok daha farklı. Siz demokratik bir hukuk devletisiniz. Demokratik bir hukuk devleti içerisinde attığınız adımları da o kurallara göre atıyorsunuz. Belki bununla totaliter, otokratik rejimler çok daha farklı yöntemlerle mücadele ediyor olabilir. Bakın bir İspanya çözemiyor işi. İşte İngiltere çözdük derken bir başka yerden patlak veriyor. Dünyanın değişik yerlerinde şu anda Tayland'da olan olaylar aynı şekilde devam ediyor. Yani şimdi bu DHKP-C ile alakalı, mesela Yunanistan bununla ilgili adeta yani yapılanmasını gerçekleştirdiği bir ülke konumundaydı. Son dönemlerde bizimle bir koordinasyon içerisinde olumlu adımlar, Yunanistan attı, atıyor. Ama Avrupa'nın diğer ülkelerine baktığınız zaman bölücü terör örgütü olsun, DHKP-C olsun hepsiyle ilgili hepsi bunlarla koordineli çalışıyor. Yani parlamentolarında bunları konuşturmaya varıncaya kadar imkanlar tanıyor."
Bu iş bitmiştir
"İşte şimdi son alınan karar noktasında gelinen nokta. Yani bu yenilir yutulur bir şey değil ki. Yani bitmiş, her şey ortada" diyen Erdoğan, gazetecinin, "Nasıl bir yansıması olacak son kararın" şeklindeki sorusu üzerine, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yani bu onların beklentileri istikametinde bir netice olmaz, o ayrı mesele. Yani biz tabii gerekçelerini görmek isteriz ama yani ben şahsen AK Parti iktidarı döneminde biz onların böyle beklentilerini istediklerini uygulamaya koyamayız böyle bir şey olamaz. Çünkü bu iş bitmiştir. Yani bu ülkede, bunca insanın kanına girmiş olan bir örgüt var, yani on binlerce insanın kanına girmiş örgüt var ve onun başı durumunda olan kişi ağırlaştırılmış müebbet hapisle mahkum olmuş ve ondan sonra kalkacaksınız siz orada, çünkü onların bir eli yağda bir eli balda, böyle bir şey yok. Böyle bir kararı alamazsın. Böyle bir kararı da AK Parti iktidarından uygulamasını isteyemezsin. Kusura bakmasınlar. Biz yapılması gerekenin en ileri derecede olanlarını yaptık. Ama o kadar da değil. Yani bu çok daha farklı yerlere gider. Zaman gelince onları da konuşuruz."
Ne vadediyorsak her şeyimiz orada
Erdoğan, başka bir gazetecinin, "Fısıltı halinde siyaset koridorlarına yayılmak istenen şeyler var, sanki Türkiye, 30 Mart'tan sonra bu belki Oslo süreciyle birlikte tartışılıyor, birtakım sözler vermiş de o sözleri artık uygulamaya geçirecek. Oysa sizin ortaya koyduğunuz çerçeve çok farklı" şeklindeki sözleri üzerine de şunları söyledi:
"Bunların hepsi yalan yanlış şeyler. Bir defa onların beklediği şeyde, türde sözler mözler, böyle bir şey söz konusu değil. Bizim bütün sürecimiz hepsi çözüm sürecinin içerisinde var. En son biliyorsunuz Demokratikleşme Paketi açıkladık. Onun içinde de var. Oralarda ne vadediyorsak her şeyimiz orada. Bizim her şeyimiz açıktır, seçiktir. Bizim öyle gizli kapılar arkasında planlama, şu, bu, filan, bu tür şeylerden hoşlanmayız. Ben bi defa ya olduğum gibi görüneceğim ya göründüğüm gibi olacağım. Açık sözlülüğü seven birisiyim. Karşımdakilerin de öyle olmasını isterim. Dolayısıyla yani buralarda öyle 'yok Oslo'da şu olmuş da bu olmuş da bu gizli kalmıştı filan falan', bunların hepsi yani bizim nezdimizde bir hiçtir ve bana yani müsteşarım bu konuda bilgileri getirir, ben de ilgili arkadaşlarımla bunların değerlendirmesini yaparız, burada atılacak adımlar varsa bunları yaparız ama biz asla bu tür şeyler içerisinde bir pazarlığı yapmadık. Bizim attığımız adımların hepsi ülkemizin huzur ortamını nasıl sağlayacağız, eğer bugün benim müsteşarım İmralı'ya gidiyorsa acaba onların huzur ortamına bir katkısı olur mu veya Oslo'da bunlar yapıldığı zaman acaba Türkiye'nin huzur ortamına katkı olur mu, yani bir yıldır eğer şehitler gelmiyorsa işte biz akil insanları niye yaptık bunlar için yaptık."
Oslo süreci gibi bir süreci bir daha yapmayız
Erdoğan, gazetecinin, "Bir taraftan da tam tersi açıklamalar, iddialar söz konusu. Barış sürecinin sekteye uğradığı iddiası" sözleri üzerine, "Tabi şimdi şu anda biz artık Oslo süreci gibi bir süreci bir daha yapmayız. O geçti artık" dedi.
Gazetecinin, "Var olan barış sürecinin yürümeyeceğine dair iddialar" yönündeki sözleri üzerine, Erdoğan, "O ayrı bir konu yani biz şu anda elimizden geleni yapıyoruz. Biz diyoruz ki 'silahları susturalım, siyaset konuşsun'. Ama onlar 'yok hala böyle devam edeceğiz' diyorlarsa o da tabi Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak bizim de yapmamız gereken neyse bunu yapmak zorundayız" ifadesini kullandı.
Başbakan Erdoğan, başka bir gazetecinin, çözüm sürecine farklı parti tabanındakilerin de şükranlarını ifade ettiğini, başörtüsü sorunun çözüldüğünü, komşu ülkelerle ilişkilerin söylenildiği gibi olumsuz bir durumun söz konusu olmadığını, Türkiye'nin dünya siyasetinde söz sahibi olduğunu ve ülke ekonomisinin iyi bir noktaya geldiğini belirterek, "Hayranlığımı ifade etmek istiyorum, Biz Suriye'de, İran ile Rusya ve Çin ile savaş halindeyiz, karşı cephelerdeyiz ama aynı anda, aynı dönemde Suriye'de onlarla karşı karşıyayken, siz Rusya ile ilişkileri geliştirdiniz. Aynı döneme Çin ile orada tırnak içinde çatışırken, bir yandan NATO'yu kızdırmak pahasına füze kalkan anlaşması imzaladınız. İran ile stratejik bağınız kopmadı. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz" şeklinde soru yöneltmesi üzerine de şöyle konuştu:
"Yani tespitinizde sıfır komşu diye bir şey söz konusu değil, dediğiniz gibi. Yani bizim Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, onlarla olan münasebetlerimiz, kuzeyde Kafkaslar'da Rusya ile olan münasebetlerimiz, Suriye konusunu bir kenara koyarsak, Ukrayna, Kırım Özerk Cumhuriyeti ile ilgili konuları bir kenara koyarsak, bunun dışında münasebetlerimiz devam ediyor. Çin zaten hemen hemen Rusya ile aynı zemine oturuyorlar. İran, Suriye konusunda ne yazık ki çok çok farklı bir yerde duruyor. Tabii biz onlarla münasebetlerimizi yine geliştirelim düşüncesi gayreti içerisindeyiz ama arzu ettiğimiz gibi olmuyor. Öbür tarafta artış yine devam ediyor. Ben de kendileriyle özellikle doğalgaz, akaryakıt bunlarla ilgili bir bağımlılığımız ve bir alışverişimiz var. Fakat bizim bu noktada ilişkileri koparmamamızın sebebi sadece bizden kaynaklanmıyor aynı zamanda onlardan kaynaklanıyor. Yani güçlü ülkeler haline geldiğiniz zaman birbirinizle karşılıklı çıkar ilişkileri var. Yani bu çıkar ilişkilerini bir kenara koymak mümkün değil. Bir de artık dünya öyle anlaşıldığı gibi değil. Bazıları işin çok çok dışında. Olayı çok farklı görüp 'acaba şunu hemen yapamaz mıyız', yapamazsın. 'Yani şu dalı hemen koparamaz mısınız', hayır koparamazsın. Belli ilişkiler var."
İlkeli politikamızı devam ettirmekte kararlıyız
"Şimdi yani benim Suriye'de 160 bin Suriyeli kardeşimin ölümü benim ciğerimi dağladı" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunu, Sochi Olimpiyatları'na gittim, sadece bu iş için gittim. 1-2 saat orada Putin ile görüşme yaptım. Özel görüşmede, o kendi Dışişileri Bakanını aldı ben de kendi Dışişileri Bakanımı aldım, oturduk bunları konuştum ve dedik ki, 'bu işi artık çözmemiz lazım'. 'Bu sizin yüreğinizi dağlamıyor mu, bakın 160 bin insan öldü. Tarih sizi farklı yargılayacak, bizi de farklı yargılayacak. Hatta silah gönderiyorsunuz, artık bunu herkes biliyor'. Yaklaşım tarzları ne, 'o devlettir ben devlete gönderiyorum' ve aynı şeyi bize yıkmak istiyorlar. Bize asla böyle bir şeyi yıkamazsınız, çünkü Türkiye'nin böyle bir durumu söz konusu değil. Türkiye'de oradaki mağdurların, mazlumların hepsinin yanında insani yardımlarıyla olmuştur ama sizin yaptığınız şekilde değil. Şimdi bu mücadeleyi bunun için veriyoruz. İran, Çin, onların bu noktadaki yaklaşımları yine değişmiyor. Biz bu ilkeli politikamızı devam ettirmekte kararlıyız ve bunu yapacağız. Durum ne olursa olsun. Ama dikkat edin içeride biz o kadar rahat değiliz. Bakın ne ana muhalefet bizim yanımızda ne diğer muhalefet, hepsi bunlarla karşımızda. Ama biz onlara rağmen bunu yapıyoruz ve Pensilvanya da karşımızda."
"Mavi Marmara olayında Pensilvanya'nın tavrı neydi" diye soran Erdoğan, gazetecinin, "İsrail'in, katillerin, bizim vatandaşlarımızı öldürenlerin yanındaydı" sözleri üzerine, "Aynı şekilde şimdi Suriye'de bir tane bunların yayın organlarında, yandaş organlarında oradaki mağdurların, mazlumların yanında bir yazı, bir başlık gördünüz mü?" değerlendirmesinde bulundu.
Gazeteci Hakan Albayrak'ın, "Bazı illerde bazı muhalefet partilerinin adayları, doğrudan doğruya ırkçı sloganlar atıyor Suriyeliler aleyhinde. Bunlar, şu anda paralel yapının desteklediği adaylar. Bugün, diyorlar ki, (şehrimizde bir tek Suriyeli bırakmayacağız)" ifadesi üzerine Erdoğan, "Onlar arzularına nail olamayacaklar. Biz, elimizden ne geliyorsa, bütün imkanlarımızla onlara karşı desteklerimizi vereceğiz, veriyoruz" diye konuştu.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Adana'daki olaya baktığınızda bunun ne kin olduğunu ne düşmanlık olduğunu görüyorsunuz, Mavi Marmara'da, Suriye'de görüyorsunuz. Aynı şey, Filistin'de de var. Bu insan, Filistin için ağlamıyor. Ama öbür tarafta bir başka olay için ağlayabiliyor. Mesela, Burak Can için herhangi bir taziye falan yayınlamıyorlar. Ama az önce ifade ettiğimiz Berkin ile ilgili yayınlayabiliyorlar.
Tüm buralarda Türkiye'nin şu anda 'biz Alevi, Sünni'si ile biriz, beraberiz' derken, orada böyle bir çatışmanın tahriklerini görüyorsunuz. İşte bunu Reyhanlı'da yaşadık. Tam bir ölüm tacirliği. Hala bunu devam ettirmek isteyenler var."
Bizim Rabia işaretimizin içeriğinde tek millet, tek bayrak, tek devlet var
Gazeteci Nihal Bengisu Karaca'nın, "Mısır'daki darbe sonrası Mursi'nin bu pozisyona düşmesinden sizi suçlayanlar da oldu? Bu konuda ne diyeceksiniz" sorusu üzerine Erdoğan, "Ne diyeyim o konuda? Bunları dolaştıran kimdir? CHP'dir, olsa olsa MHP'dir, bunlardır. Yani, Mursi, Türkiye'deki uygulamayı, örnek olarak Mısır'a almak isteyen bir insandı" diye konuştu.
Karaca'nın "Seçimlerde Erdoğan'ın Rabia işareti yaptığını, gönül bağını sürdürdüğünü" dile getirmesi üzerine Erdoğan, "Rabia işareti, bir defa Mursi'nin cezaevine girmesinden sonra çıkmış olan bir işarettir. Rabia işaretini kullanıyorum ama bizim Rabia işaretimizin içeriğinde ne var? Tek millet var, tek bayrak var, tek vatan var, tek devlet var. Bir anlamı var. Aynı zamanda da Esma var, oraya da işaret veriyorum, buraya da işaret veriyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Erdoğan, "18 yaşındaki bir kızın orada nasıl şehit edildiğinin ortada" olduğunu ifade ederek, "Bu, başka bir şeye benzemiyor. Acaba buna, burada bu şekilde ağlayanlar, buraya ağlıyor mu? 'Mısır'la ne alakam var' diyor" dedi.
-"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni bu adamlar öyle ele geçiremez"-
Gazeteci Ahmet Taşgetiren'in "Seçim ortamı çok yüksek gerilimli devam ediyor. Bu tansiyon yüksekliği 30 Mart'ta biter mi seçim sonuçlarıyla? Bu, gerilim nasıl diner" sorusu üzerine Erdoğan, şunları kaydetti:
"Tansiyon düşürmenin yolu, malum anında serum alırsınız, düşürülür. Ama, enerji denildiği an yüksek gerilim hatları vardır. Bir de onların bağlantıları, şebekeleri vardır. Biz, yüksek gerilim hatlarını görüyoruz. Bunlar malum devlettir. Bunun şebekeleri var. Şebekelerde sıkıntılar var. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kalkıp da bu adamlar öyle ele geçiremez. Onun için, tamamen 30 Mart'a odaklandık. 30 Mart'ta bu süreç içerisinde, 'acaba bir milli irade hırsızlığı yapabilir miyiz' bunun gayreti içerisindeler. Ama, biz bunların mili irade hırsızlığı yapmasına izin vermeyeceğiz.
30 Mart'tan sonraki süreçte, 'demokrasi ve ekonomi at başı gidecek' diyoruz. Eğer biz, ekonomi ve demokrasiyi at başı götüremezsek, bu bizim için felaket olur. Onun için biz demokrasiden taviz vermedik."
Bunlar, kendileri için bizim intihar etmemizi istiyorlar
Son Demokratikleşme Paketini yeni açıkladıklarını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Dedik ki 'yüzde 10 barajını kaldıralım, yüzde 5 barajını getirelim', daraltılmış bölge. 'Olmaz' dediler. Peki, barajı tamamen kaldıralım. 550 milletvekiline 550 dar bölge ilan edelim. Buna da 'olmaz' dediler. Alternatifse alternatifini sunuyoruz. Kusura bakma da biz de herhalde intihar komandosu değiliz, sizin için.
Bunlar, kendileri için bizim intihar etmemizi istiyorlar. Siyaset yapıyoruz. Bu yüzde 10 barajını getiren biz olmadık, bizden önceki iktidar oldu. Biz, bu yüzde 10 barajıyla geldik, parlamentoya girdik. Bütün, bunlar bu işin içerisinde. Demokratikleşme Paketinde bunların hepsi var. Daha yayılmacı bir anlayışla geniş kesimlerin katılımını sağlayan bir anlayışla bunu yapalım istiyoruz. Tüm bunların yanında da biz bir defa hiç gerilimden yana olmadık. Bizim karşımızdakiler, aslında bu gerilimi istediler ve gerilimi meydana getirdiler. Biz, bundan sonraki süreçte de hiçbir zaman gerilimin tarafı olmayacağız. Ama, birilerinin de şunu bilmesi lazım. Bu ülkede cam, çerçeve indiren kim? Silah kullanan kim, molotof kullanan kim? Bunlar, suç unsuru. Tüm bunları kullananlara karşı, herhalde eli kolu bağlı bir devlet olamaz. Bunun, hesabını da anında sorması gereken bir devletin olması lazım. Çünkü, bu ülkenin huzuru, mutluluğu için bunlar da hassas olacaksın. 'Ben istediğim yerde, istediğim gibi gösteri yaparım', yok arkadaş, istediğin yerde, istediğin gibi yapmazsın. Bununla ilgili de düzenleme yaptık. Emniyet müdürü ya da valisiyle bu işin müzakeresi yapılır, o belirlenen alanlar vardır. Bu alanlarda size yeri gösterir. Çünkü, o doğrudan senin güvenliğini alır."
Erdoğan, HDP'nin yeni kurulduğunu belirterek, birçok yerde sıkıntılar yaşandığını söyledi. Erdoğan, "Önceden bu konularla ilgili haberleri olmuş olsa oralarda bunların da güvenliği açısından adımlar atılır, belki de bu tür sıkıntılar ayrıca yaşanmazdı. Hukukun çerçevesi içerisinde biz demokrasimizi, ileri demokrasi seviyesine nasıl taşıyacağız? O da bizim derdimiz" diye konuştu.
Zaten şu anda hedef tahtasında Başbakan Tayyip Erdoğan var
Programın moderatörlüğünü yapan Nasuhi Güngör, Başbakan Erdoğan'ın her sandık öncesinde ve sonrasında kritik konuşmaları olduğunu hatırlatarak, 30 Mart öncesinde de bu mesajları vereceği bir konuşma yapıp yapmayacağını sordu. Güngör'ün, "Türkiye'nin tamamını tehdit eden bir yapıyla karşı karşıyayız, bunları kuşatan mesajınız olacak mı" sorusu üzerine Erdoğan, şunları ifade etti:
"Zaten şu anda hedef tahtasında Başbakan Tayyip Erdoğan var. Dağıttıkları bütün gazetelere bakarsanız, hep oralarda şahsım ve bakan arkadaşlarımla ilgili şeyler var. Ama orada adı geçmediği halde onların veri deposunda şantaj için bekletilenlerin olduğunu ben buradan rahatlıkla söyleyebilirim. Ve iddia ile söylüyorum buraya Cumhurbaşkanı da dahildir, buraya Meclis Başkanı da dahildir. Bunların yapmadığı hiçbir şey yok. Her şeyi bunlar yaptı ama şimdi hedef olarak sadece Başbakanı suçluyorlar. Çünkü hedefe hepsini birden koyacak olurlarsa o zaman kendileri zayıf düşer, bunu görüyorum."
Başbakan Erdoğan, "Şu anda CHP, MHP ne konuşuyor, üzerimizden bir şey söylüyorlar. O söylediklerine dikkat edilirse zaten bu çıkar. Kalkıyor Bahçeli, 'Çankaya'da mecali kalmaz' diyor mesela, 'Çankaya yokuşunu çıkarken falan'... Biz şu anda Cumhurbaşkanlığı seçimi mi yapıyoruz, biz şimdi yerel seçim yapıyoruz, yerel seçimle ilgili geleceğin yer neresi, alacağın oy ne onu söyle sen" değerlendirmesinde bulundu.
30 Mart'ta Türkiye'de en fazla büyükşehir belediyesi alacak partinin AK Parti olacağını dile getiren Erdoğan, "Rakam vermem, bu benim ilkelerime ters. Birinci parti belli, ikinci parti belli, sen üçüncü partisin. Birinci olmamanın bedeli bu koltuğu bırakmaya var mısın?" diye konuştu.
Başbakan Erdoğan balkon konuşmasıyla ilgili soruyu da "Balkon diyorsunuz, şu anda sadece şu maratonda 42 kere balkondaydım. Zaten balkonlardayız da ama seçimin akşamında inşallah neticeyi aldığımızda o ana kadar olanı değerlendireceğiz, ondan sonra yeni süreci inşallah oradan açıklayacağız" diye yanıtladı.
Erdoğan, muhalefet partilerinden birinin "Kürtçülük yaptığını, diğerinin Türkçülük yaptığını, CHP'nin (ben kumsalların partisiyim)" dediğini anlatarak, "Biz farklıyız, bizde etnik, bölgesel, dinsel milliyetçilik yok. Beni yaratan Allah onları yarattığı için seviyoruz. Onun için biz 77 milyonun partisi olduk" değerlendirmesinde bulundu.
Ülkenin her bölgesine aynı hizmeti getirmek derdinde olduklarını belirten Erdoğan, "Biz milletimize efendi olmaya değil hizmetkar olmaya geldik. Hizmetimizi de sürdüreceğiz" dedi.
Muhabir: Kadir Karakuş/Yusuf Çelebi/Barış Kılıç/Şenay Ünal/Yeşim Sert Karaaslan/Gamze Güher Rastgeldi
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.