Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İzzet Arı, Türkiye ve ABD arasında enerji alanında imzalanan anlaşmaları ve bu anlaşmaların önemini AA Analiz için kaleme aldı.
***
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beyaz Saray ziyareti sonrası bir dizi kapsamlı enerji anlaşması ve mutabakat zaptı imzalandı. Bu anlaşmalarla Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkilerde yeni ve stratejik bir döneme girilmiştir. Bu anlaşmalarla iki NATO müttefiki arasındaki savunma ve siyasi gerilimlerin ötesine geçilerek enerji güvenliği ve ticaret işbirliği merkeze alınmıştır. Bu gelişmeler, bir yandan Türkiye'nin enerji kaynaklarını çeşitlendirme ve bir enerji merkezi olma hedefini güçlendirirken, diğer yandan ABD ile 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine ulaşılmasına büyük katkı sağlayacaktır. İmzalanan ana anlaşmalar, uzun vadeli sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedariki ve stratejik Sivil Nükleer İşbirliği Mutabakat Zaptı (MoU) olmak üzere iki temel sütuna dayanmaktadır.
-İmzalanan LNG anlaşmaları ne anlama geliyor?
Türkiye adına petrol ve gaz altyapısından ve ticaretinden sorumlu kuruluşu BOTAŞ, dünyanın önde gelen enerji gruplarından Mercuria ve Woodside Energy ile uzun vadeli LNG tedarik anlaşmaları imzalamıştır. Mercuria ile yapılan anlaşma, 2026-2045 arasını kapsayacak şekilde 20 yıllık bir dönemi içermektedir. Bu süre zarfında, önümüzdeki 20 yıl boyunca toplamda yaklaşık 70 milyar metreküp (bcm) doğal gaz eşdeğeri LNG tedariği yapılacağı görülmektedir. Yıllık teslimat miktarı ise yaklaşık 4 milyar metreküp doğal gaz eşdeğeri LNG olarak planlanmıştır.
LNG teslimatlarının ağırlıklı olarak kış dönemlerinde yapılması öngörülmektedir. Anlaşmanın dikkati çeken yönlerinden biri, teslimat noktalarındaki esnekliktir. Teslimat noktaları, ABD yükleme limanları ile Türkiye, Avrupa ve Kuzey Afrika’daki gazlaştırma terminalleri olabilecek. Anlaşmanın kapsamı 43 milyar dolar civarında olup, bu anlaşmanın BOTAŞ'ın küresel LNG sahnesinde önemli bir pozisyon elde etmesine yardımcı olacağı kabul edilmektedir. Ayrıca, bu anlaşma Türkiye’nin boru hattı gazına olan bağımlılığını azaltma ve kendisini bölgesel bir merkez (hub) olarak konumlandırma stratejisini pekiştirmektedir.
Mercuria anlaşmasının yanı sıra, Woodside Energy ile de uzun dönemli LNG ön anlaşması imzalanmasıyla 2030’dan itibaren 9 yıl süreyle yaklaşık 5,8 milyar metreküp LNG’nin BOTAŞ’a tedarik edilecek. Bu durum tedarik çeşitliliği bakımından değerlidir. Bu anlaşmada tedarikin çoğunlukla Louisiana LNG Projesi’nden sağlanması beklenmektedir.
Bu anlaşmalar Türkiye’nin enerji arz güvenliği ve kaynak çeşitliliğini artırma politikalarının uygulamadaki örnekleri olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin enerji ithalatında Rusya ve İran gibi belirli kaynaklara yüksek oranlarda bağımlılığı bulunmaktadır. ABD kaynaklı LNG ile bu portföy çeşitlendirilerek arz güvenliği artırılacaktır. Özellikle kış dönemi talep zirvelerinde kesintisiz tedarik kapasitesi artmaktadır. Ayrıca, daha fazla tedarikçinin devreye girmesi, mevcut gaz tedarikçileri üzerinde fiyat rekabeti baskısı yaratabilir ve Türkiye'nin pazarlık gücünü artırabilir.
Türkiye uzun yıllardır enerji merkezi olmak için enerji diplomasisine sabırla devam etmektedir. Ayrıca, bu hedefe ulaşmak için sadece diplomasiye değil, aynı zamanda LNG ve depolama altyapılarına da önemli yatırımlar yapmaktadır. ABD ile yapılan son LNG anlaşmaları mevcut FSRU (Dörtyol, Saros) ve yer altı depolama tesisleri (Silivri, Tuz Gölü) yatırımlarıyla birlikte Türkiye’nin AB, Kafkasya ve Orta Doğu arasındaki enerji koridorlarında "enerji merkezi" (hub) olma rolüne katkı sunmaktadır. Türkiye eğer bu yatırımlar olmasaydı Mercuria gibi küresel ölçekteki enerji şirketleriyle bu ölçekte anlaşmalar yapamazdı. Böylelikle satın alınan LNG’nin diğer pazarlara yeniden ihraç potansiyeli hayata geçirilebilecektir. LNG anlaşmalarının enerji ticaretini boru hatlarına kıyasla daha esnek bir biçimde yapabilmesi bu ortamı sağlayan bir başka faktördür.
Türkiye bu anlaşmalarla birlikte bir LNG atağına geçmiştir. Konu yalnızca Türkiye’nin iç tüketimi değil, diğer ülkelerle de ticareti olunca ticari risk potansiyeli her zaman doğal olarak karşımıza çıkacaktır. Bu kapsamda mutabakat zaptının sonrasında yapılacak anlaşmada mevcut riskleri azaltmak amacıyla ticaretin hangi para birimi cinsinden yapılacağı ve spot piyasa fiyatlarına göre ayarlanabilir esnek bir fiyat aralığının belirlenmesi gibi tedbirler alınacaktır.
Ayrıca Türkiye, bu anlaşmalarla enerji merkezi olma yolundaki adımlardan önemli olanları attı. Bu noktada, ilerleyen zamanlarda farklı küresel enerji şirketleri ve net ihracatçı ülkelerle anlaşmalar yapma potansiyeli artacaktır. Bu nedenle, enerji merkezi olurken diğer ülkelerle de anlaşma yapma kanalının açık olduğu mesajının verilmesi önemlidir. Kısacası enerji konusunda anlaşma yapılan ülke çeşitliliğini artırmaya devam edilmelidir.
Diğer bir konu da LNG altyapı yatırımlarına verilen önceliğin artırılmasıdır. Mercuria gibi dünyanın önde gelen enerji devi ile yapılan anlaşma ve sonrasında sürdürülebilir bir şekilde işleyecek olan enerji ticareti, modern LNG altyapıları gerektirir. Özellikle LNG’nin gazlaştırma, depolama, terminal ve FSRU projelerinin enerji merkezi (hub) olma stratejisine göre sayı ve kapasitesinin artması gerekecektir.
-Bir dönüm noktası: Türkiye-ABD ilişkilerinde nükleer işbirliği
Türkiye ve ABD LNG anlaşmalarına ek olarak Stratejik Sivil Nükleer İşbirliği Mutabakat Zaptı’nı (MoU) imzalayarak stratejik ortaklıklarını nükleer enerji alanına taşımışlardır. Mutabakat zabtı, nükleer teknolojinin barışçıl kullanımı alanında uzun vadeli işbirliğine zemin hazırlamaktadır. Kapsadığı alanlar arasında nükleer enerji üretimi, araştırma ve geliştirme (Ar-Ge), teknoloji paylaşımı, güvenlik protokolleri ve düzenleyici uyumlaştırma bulunmaktadır. Bu anlaşma nükleer enerji alanında Türk-Amerikan ilişkilerinde "bir dönüm noktası" olarak kabul edilebilir.
Türkiye'nin bu anlaşmayla çeşitlendirilmiş, güvenli ve sürdürülebilir bir enerji geleceği taahhüdüyle, sivil nükleer teknolojide bölgesel bir lider olmayı hedeflediği görülmektedir. Bu kapsamda, başta Küçük Modüler Reaktörler (SMR) olmak üzere nükleer enerjinin farklı ölçeklerde Türkiye’de kullanılmasını sağlayacaktır. Bu adım Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine ve Paris İklim Anlaşması altında sunduğu Ulusal Katkı Beyanına hizmet edecektir. SMR'ler, geleneksel nükleer santrallerin büyük altyapısı olmadan, gelişmekte olan ülke ekonomileri için ve temiz taban yük enerjisi sağlaması açısından önem taşımaktadır.
Nükleer işbirliği kapsamındaki mutabakat zaptı, Türkiye’nin enerji sektöründeki bağımlılıkları azaltma stratejisine önemli bir alternatif sunmaktadır. Türkiye’nin ilk nükleer santrali olan Akkuyu Nükleer Santrali çoğunluğu Rus sermayeli Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından yürütülmektedir. ABD ile imzalanan yeni anlaşma, Ankara'nın nükleer ortaklıklarını çeşitlendirme ve tek bir yabancı aktöre olan bağımlılığı azaltma niyetini açıkça göstermektedir.
ABD ile imzalanan LNG ve nükleer anlaşmaları Türkiye'nin uzun vadeli arz güvenliğini sağlaması, enerji merkezi hedefine ilerlemesi ve stratejik ortaklıklarını çeşitlendirmesi açısından büyük bir potansiyel taşımaktadır. Bu stratejik adımlar, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri, enerji ve ticaret yönleriyle güçlü ve pozitif bir ivmeyle desteklemektedir.
Kaynakça:
[1] Atlantic Council, 2025, https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/experts-react-whats-next-for-us-turkey-ties-after-erdogans-white-house-visit/
[2] BOTAŞ, 2025, https://www.botas.gov.tr/Sayfa/boru-hatlarimiz-ve-projelerimiz/109
[3] Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2025, https://enerji.gov.tr/haber-detay?id=31587
[4] Mercuria, 2025, https://mercuria.com/botas-signs-long-term-lng-agreement-with-mercuria/
[Doç. Dr. İzzet Arı, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.