Dolar
41.37
Euro
48.54
Altın
3,647.65
ETH/USDT
4,519.50
BTC/USDT
114,889.00
BIST 100
10,315.10
Analiz

Uluslararası uzlaşı, soykırım davalarını etkileyecek mi?

İsrail'in Gazze'deki soykırımına ilişkin uzmanlar arasında ortaya çıkan fikir birliği, mahkemeler nezdindeki hukuki veya devletler nezdindeki siyasi etkilerinin yanı sıra failin ve suçun bilinerek tarihe kayıt düşülmesinde önemli rol oynuyor.

Selman Aksünger  | 12.09.2025 - Güncelleme : 12.09.2025
Uluslararası uzlaşı, soykırım davalarını etkileyecek mi?

İstanbul

Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümünden Selman Aksünger, Gazze’deki soykırım konusunda oluşan uluslararası fikir birliğinin İsrail'e karşı devam eden davalara olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Soykırım uzmanlarından insan hakları kuruluşlarına, Birleşmiş Milletler (BM) organlarından, araştırma enstitülerine kadar uzanan geniş bir yelpazede İsrail’in Gazze’de soykırım işlediğine ilişkin ortaya çıkan fikir birliği, İsrail'in "soykırımcı devlet" olduğu gerçeğini artık geri döndürülemez bir şekilde kayıt altına alıyor. Uzmanların, Gazze’de soykırım işlendiğini ittifakla teyit etmesi, sadece mevcut hukuki süreçleri şekillendirmekle kalmayıp, uluslararası siyasetin ve İsrail’in diplomatik geleceğini de temelinden etkileyecektir.

Benzeri görülmemiş ittifak

İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının başlamasından bu yana, uzmanlar ve insan hakları kuruluşları giderek genişleyen bir uzlaşıyla bu durumu soykırım suçu olarak nitelendirirken, henüz Ekim 2023’ün ortalarında soykırım uzmanı Raz Segal bu durumu "ders kitabı niteliğinde bir soykırım" olarak tanımlamıştı.

Binlerce hukukçu ve tarihçinin, Gazze’de soykırım işlendiği tehlikesine ilişkin imzaları ve çağrılarıyla ilerleyen süreçte, John Quigley, Martin Shaw, William Schabas ve hatta İsrailli akademisyenlerin Filistin'de soykırım işlendiğini dile getirmesi bu fikir birliğinin sadece Batılı ya da Müslüman akademisyenlerle sınırlı olmadığını göstermektedir.

Uluslararası kuruluşlar düzeyinde ise Gazze’deki soykırıma ilişkin çok daha kapsamlı ve güçlü tespitler yapıldı.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty Intenational), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Forensic Architecture, Democracy for the Arab World Now (DAWN), İsrailli B'Tselem ve İnsan Hakları için Doktorlar (Physicians for Human Rights–Israel) gibi kuruluşlar ve BM Özel Raportörü Francesca Albanese tarafından İsrail’in Gazze’de BM Soykırım Sözleşmesi’ni sistematik olarak ihlal ettiğini ortaya koyan kapsamlı raporlar hazırlandı. Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Derneği (IASG) de İsrail'in Gazze'de soykırım işlediğine dair yönelik aldığı kararla bu ittifaka katıldı.

Hukuki süreçlere etkisi

Filistin'deki soykırımla ilgili bu fikir birliğinin Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki (UCM) süreçlere doğrudan olmasa da farklı yollardan etki etmesi bekleniyor. UAD açısından uzman raporlarına doğrudan etkisi kısıtlıdır, çünkü devletlerarası davaları ele alan bu mahkemede sivil toplum kuruluşlarının (STK) ve diğer kuruluşların doğrudan bilgi belge verme imkanları bulunmamaktadır. Ancak Güney Afrika, kendi davası için bu kapsamlı uzman raporlarını mahkemenin dikkatine sunarak iddialarını destekleyebilir.

Kritik öneme sahip olan husus, UAD'nin BM'nin yargı organı olması nedeniyle BM ajansları, organları ve özel raportörlerinin tespit ve bulgularına diğer raporlara göre daha fazla önem atfetmesidir. Mahkemenin şimdiye kadar verdiği tedbir kararları incelendiğinde, çatısı altında bulunduğu BM'nin diğer organlarının ve ajanslarının tespitlerini daha muteber bularak bunlara atıf yaptığı görülüyor. Benzer şekilde tüm soykırım uzmanları ve insan hakları kuruluşlarının Gazze'deki soykırım konusundaki fikir birliğinin ve soykırıma dair delil ve belgeleri sunmalarının UAD hakimlerinin kararlarını tespitinde etkili olacağı düşünülebilir.

Unutulmamalıdır ki, UAD hakimleri BM Güvenlik Konseyi ve Genel Kurulu'nun ortak seçimleriyle, diplomatik süreçler sonucunda göreve gelseler ve görevlerini bağımsız ve tarafsız biçimde yürütüyor olsalar da dış dünyadaki uzman görüşlerinden ve çeşitli kuruluşların raporlarından etkilenmemeleri mümkün değildir. Nitekim bu etkiler, aldıkları kararlarda da genellikle kendini göstermektedir

23 Temmuz 2025'te devletlerin iklim değişikliği karşısındaki sorumluluklarını ele alan kapsamlı danışma görüşünde, UAD yargıçlarının bireysel geçmişlerinin ve uzmanlık alanlarının etkisi açıkça görülmektedir. Romanyalı yargıç Bogdan Aurescu’nun, BM Uluslararası Hukuk Komisyonu’nda görev yaparken deniz seviyesinin yükselmesinin devletler üzerindeki etkilerine ilişkin yürüttüğü kapsamlı çalışmalar, UAD yargıcı olmadan evvel uzun yıllar uluslararası hukuk kadın hakları alanında önemli çalışmalara imza atan Avustralyalı yargıç Hilary Charlesworth’un, iklim değişikliğinden kadınların orantısız şekilde etkilendiği ve bu nedenle daha fazla korunmaları gerektiği yönündeki kendi adıyla anılan yaklaşımı, Somalili yargıç Abdulqawi Ahmed Yusuf’un, iklim krizinde eski sömürgeci devletlere daha fazla sorumluluk yüklenmesi gerektiğine dair görüşleri, danışma görüşü metnine yansımış durumdadır. Bu da dış dünyadaki gelişmelerin ve yargıçların kişisel görüşlerinin, UAD kararları üzerinde etkili olabileceğini göstermektedir.

Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki süreç

UCM'nin muhakeme usulleri gereği uzmanlar ve STK'lerle etkileşimi daha fazla olduğundan, devletlerin yanı sıra özellikle hukukçu uzmanlar ve STK'lerin teknik konularda görüş sunabilmeleri, İsrail konusunda oluşan uluslararası fikir birliğinin mahkeme sürecine yansımasına da kapı aralamaktadır.

Uzmanlar arasındaki ezici fikir birliği hem UCM hem de UAD yargıçlarını aksi bir kararı temellendirebilmesini zorlaştırırken, İsrailli askerlerin sosyal medyada soykırımı gururla paylaşmaları, bakanların ve yetkililerin kullandıkları açık ifadeler ise soykırım kastının ispatını kolaylaştırıyor.

Uzman fikir birliğinin ikinci kritik sonucu, küresel düzeyde siyasi hareketlenme ve söylemi şekillendirme olarak göze çarpıyor. Devlet veya uluslararası aktörlerin, Gazze'deki soykırımı "bilmediğini" iddia edemeyeceği kadar çok sayıda uzmanın ittifak halinde olması, üçüncü devletlerin Gazze’deki soykırıma destek olmama yükümlülüklerini açıkça ortaya çıkarıyor.

Hala İsrail'e silah ihraç eden, ticaret ilişkilerini sürdüren ve anlamlı yaptırımlar uygulamayan devletler için hukuki riskler artarken, uzmanların fikir birliği, sivil toplumun hükümetler üzerinde kurduğu baskıyı da güçlendiriyor. Bu durum, hükümetlerin geleneksel diplomatik söylemlerinin arkasına saklanmasını zorlaştırırken kamuoyunun daha bilinçli bir tutum sergilemesine yol açıyor.

Soykırımın tarihe not düşülmesi

Sonuç olarak, İsrail'in Gazze'deki soykırımına ilişkin uzmanlar arasında ortaya çıkan bu fikir birliği, mahkemeler nezdindeki hukuki veya devletler nezdindeki siyasi etkilerinin yanı sıra failin ve suçun bilinerek tarihe kayıt düşülmesinde önemli rol oynuyor. Bu raporlar ve uzman görüşlerinin kendi özgül ağırlığı tek başlarına sınırlı etki yaratsa da soykırım konusundaki fikir birliği toplamda çok daha büyük bir anlam ifade ediyor: İsrail artık soykırımcı bir devlettir ve buna göz yummak artık mümkün değildir.

Küresel medyadaki hakimiyetine, üniversitelerde ve bürokrasideki etkisine rağmen, uzman görüşlerinin neredeyse tamamının aleyhine dönmüş olması karşısında, İsrail’in medyadaki etkisini artırmak için büyük çaba harcadığı görülmektedir. Aslında bu durum, İsrail'in “soykırımcı bir devlet” olduğu gerçeğinden ne yaparsa yapsın kurtulamayacağını da ortaya koymaktadır.

Bu uzman fikir birliği ve kayıt, sadece İsrail için değil, tüm uluslararası sistem için bir dönüm noktasını işaret ediyor. Soykırım karşısında sessiz kalmanın, "bilmiyorduk" demenin artık mümkün olmadığı bir döneme girilirken, artık mahkemelere ve devamında mahkeme kararlarını hayata geçirecek devletlere büyük iş düşüyor.

Soykırım uzmanları ve insan hakları kuruluşlarına göre, varlığını soykırım mağduriyetine ve kuruluşunu BM Genel Kurulu kararına dayandıran İsrail, artık geri dönülmesi mümkün olmayan bir şekilde BM Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal eden bir devlet olarak anılacaktır.

[Selman Aksünger, Maastricht Üniversitesi Uluslararası Hukuk Bölümü]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın