İstanbul'da Gazze toplantısı: Kalıcı ateşkese giden süreçte son durum ne?
Toplantının, Gazze’deki ateşkesin geleceğine ilişkin kaygıların yoğunlaştığı ve yeni kurulacak statüye ilişkin somut adımlar atılması gereken bir dönemde gerçekleşmesi dikkati çekti.
İstanbul
İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan, İstanbul’da gerçekleştirilen Gazze toplantısının arka planını, bölgesel ve küresel aktörlerin tutumlarını ve kalıcı ateşkese giden süreçte Türkiye’nin rolünü AA Analiz için kaleme aldı.
***
İstanbul'da 3 Kasım Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ev sahipliğinde, Suudi Arabistan, Pakistan, Endonezya ve Ürdün Dışişleri Bakanlarının yanı sıra Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar’ın temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı düzenlendi. Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise ülkesi ile ABD arasında Afrika konusunda yapılan bir diyalog toplantısına katılacağı için bu toplantıda yer almadı.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
Toplantının, Gazze’deki ateşkesin geleceğine ilişkin kaygıların yoğunlaştığı ve yeni kurulacak statüye ilişkin somut adımlar atılması gereken bir dönemde gerçekleşmesi dikkati çekti. Dışişleri Bakanı Fidan konuşmasında, toplantıya katılan devletlerin ateşkesin devamı ve İsrail soykırımının yeniden başlamaması gerektiği konusunda hemfikir olduğunu söyledi. Ancak konjonktüre ve verilen mesajlara bakıldığında, toplantının asli gündeminin ateşkesin durumunu ele almak olmadığı anlaşıldı. Ateşkes sürecinin başından itibaren sürece dahil olan devletlerin bunu açık şekilde ifade etmemesi, ateşkesle ilgili belirgin kaygılarının olmadığını da gözler önüne seriyor. Dolayısıyla katılımcı devletlerin, ateşkes durumunun süreceğini değerlendirdiği ve geleceğe dönük atılacak somut adımlar üzerinde durduğu görülüyor. Üzerinde durulduğu anlaşılan bir diğer husus da Filistin’de kalıcı bir çözüm arayışı. Ancak iş buraya geldiğinde ilerleme kaydetmeye dair umutlar azalıyor.
Kalıcı bir uzlaşı mümkün mü?
Trump yönetiminin 29 Eylül’de Gazze’de ateşkesi içeren barış planını açıklamasının ve 9 Ekim’de ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından 13 Ekim’de Şarm el Şeyh’te birçok ülke liderinin katılımıyla bir zirve düzenlenmişti. Zirvenin ardından açıklanan ve altında Türkiye, ABD, Mısır ve Katar’ın liderlerinin imzasının bulunduğu bildiride hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin temel insani haklarının korunduğu ve güvenliklerinin garanti altına alındığı bir “kalıcı barış” vurgusu yapılmış ve şu ifadeler kullanılmıştı: “Gelecekteki anlaşmazlıkların güç veya uzun süreli çatışmalar yoluyla değil diplomatik angajman ve müzakereler yoluyla çözülmesini taahhüt ediyoruz.” Bundan hareketle İstanbul’daki toplantıyı bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.
Dışişleri Bakanı Fidan, yaptığı konuşmada Hamas’ın Gazze’nin idaresini Filistinlilerden oluşacak bir komiteye devretmeye hazır olduğunu, Filistinlilerin idare ve güvenliğinin yine Filistinlilerin elinde olması gerektiğini ve kalıcı çözümün 1967 sınırlarında iki devletli çözümden geçtiğini belirtti.
Ancak tarafların “Filistinlilerden oluşacak komite” konusunda fikir birliğine varması zaman alacaktır. Diğer yandan ABD ve İsrail’in iki devletli çözümden yana olmadığı dikkate alınırsa bu çerçevede kalıcı bir barışa ulaşmak da kısa vadede mümkün görünmüyor. Öyleyse mevcut durumda takip edilecek en makul yöntem, olabildiğince somut adımlar atarak süreci desteklemek olacaktır. Gazze ve buradan hareketle Filistin konusunda anlamlı bir ilerleme ancak böyle sağlanabilir. İstanbul’daki toplantının amacının bunun altyapısını hazırlamak olduğu anlaşılmaktadır.
Süreç nasıl somutlaşır?
Türkiye, Filistin meselesinin Filistin içi dengeler, bölgesel denklem ve küresel güç dengesi gibi farklı etkenlere bağlı, son derece karmaşık bir konu olduğunun farkında. Türkiye’nin farkında olduğu bir diğer husus da ABD Başkanı Donald Trump’ın ifadesiyle barış planının, Gazze’den ibaret olmadığı ve hatta bunun “çok ötesini” kapsadığı için somutlaşmasının kolay olmayacağıdır. Ankara bu nedenle planın 15. maddesinde belirtilen ve bölgede “uzun vadeli bir iç güvenlik çözümü” olması beklenen Uluslararası İstikrar Gücü’ne özel önem atfediyor.
Nitekim Dışişleri Bakanı Fidan, gelen sorular üzerine bu güç üzerinde özellikle durarak bu gücün meşruiyet çerçevesinin belirlenmesi ve görev tanımının yapılması için BM Güvenlik Konseyi kararı gerektiğini belirtti. Fidan, Türkiye’nin ve temas halinde bulunduğu devletlerin bu tanımın içeriğine göre söz konusu güce asker gönderip göndermemeye karar vereceğini söyledi.
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio da 25 Ekim Salı günü düzenlediği basın toplantısında pek çok ülkenin bu güçte yer almaya istekli olduğunu ancak günün yetkisinin, misyonunun, angajman kurallarının ve sorumluluklarının ne olduğunu bilmek istediğini söylemişti. Rubio, “BM aracılığıyla uluslararası bir anlaşma olsun ya da olmasın” çok yakında uluslararası bir misyon oluşturulacağını belirtti. Ancak İstanbul toplantısına katılan devletlerin tutumuna ve şimdiye kadar başka devletlerden gelen açıklamalara bakınca bunun BM onayıyla yapılması gerektiği aşikar.
Uluslararası barış güçlerine önemli katkılar veren ülkelerden biri olan Endonezya’nın Dışişleri Bakanı Sugiono, İstanbul’a gelmeden birkaç gün önce 30 Ekim’de yaptığı açıklamada “BM Güvenlik Konseyi’nden bir yetki belgesi çıkması gerekiyor ve umuyoruz ki çıkar. Şimdiye kadar herhangi bir görüşme olmadı ve henüz herhangi bir ayrıntıyı netleştirmekten çok uzağız.” demişti. Endonezya Devlet Başkanı Prabowo Subianto’nun eylül ayındaki BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada bu güce 20 binden fazla personel gönderme taahhüdünde bulunduğu hatırlanınca Endonezya’nın bu konudaki önemi daha da net ortaya çıkıyor. Benzer bir şey bu güce katılması olası diğer devletler için de geçerli.
Diğer yandan İsrail’in, oluşacak güçte Türkiye’nin yer almasını istemediği, ABD’nin de bu konuda farklı bir tavır takındığı biliniyor. Aksi durumda, süreçte bu kadar inisiyatif alan Türkiye’nin, koşullar oluştuğu durumda, istikrarı sağlamak ve statüyü korumak için bölgeye konuşlandırılacak bir barış gücünde yer almaması çelişkili bir tutum olurdu. Dolayısıyla bu gücün bir an evvel teşekkül etmesi süreci somutlaştırma yönünde atılacak en güçlü adımlardan biri olacaktır.
Süreci somutlaştıracak bir diğer adım da Filistinli tarafları bir mutabakat zemininde buluşturmak olacaktır. Dışişleri Bakanı Fidan, konuşmasında bu noktaya da değinerek katılımcı devletler olarak Filistinlilerin arasında uzlaşı çabalarının bir an önce sonuç vermesini ümit ettiklerini söyledi. Bu bağlamda Fidan’ın tüm sürecin, anlaşmanın arabulucuları ile Filistin tarafı arasında uzlaşı içinde yürütülmesi gerektiğine yaptığı vurgu önemliydi. Dolayısıyla hem Gazze Şeridi ve Batı Şeria birlikte olmak üzere Filistin’in kendi içinde bir bütünlüğe ulaşması hem de Filistin’in uluslararası temsilinin güçlenmesi için bu uzlaşının sağlanması gerekiyor.
Dışişleri Bakanı Fidan, sürecin bu boyutuna katkı sağlamak için toplantıdan hemen önce, 1 Kasım’da, İstanbul’da Hamas Siyasi Büro üyeleriyle bir görüşme yapmıştı. Bu noktada elde edilecek somut sonuçlar sürece önemli bir ivme kazandıracak olsa da Filistinli taraflar arasında mutabakat sağlamak da kısa vadede kolay olmayacaktır.
Beklenti hangi düzeyde tutulmalı?
İstanbul’daki toplantının yapıldığı gün, Doha’da düzenlenen Açlık ve Yoksulluğa Karşı Küresel İttifak’ın Birinci Liderler Zirvesi’nde Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi adına bir konuşma yapan Mısır Başbakanı Mustafa Madbuli, Mısır’ın Gazze’ye ilişkin bir konferansa ev sahipliği yapmayı planladığını söyledi. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde İstanbul’da düzenlenen toplantılara benzer buluşmaların sayısının artması beklenebilir. Ancak girişimlerin daha güçlü bir koordinasyon içinde yürütülmesi sürecin sıhhati açısından büyük önem arz etmektedir.
Bu nedenle şu aşamada en isabetli beklenti, Gazze’nin İsrail’in keyfi saldırılarına karşı güvence altına alınması olacaktır. Ancak bu durum, BM kanalıyla oluşturulacak bir askeri güçle sağlanabilir. Bu gücün etkinliği sürece dahil olan devletlerinin sayısı ve niteliğine bağlı olarak artacak, söz konusu devletler, Filistinli taraflarla diyalog kurarak Gazze Şeridi’nde yönetimi üstlenecek aktörü belirlemede etkin rol oynayacaktır. Bu somut adımlar atıldıktan sonra orta ve uzun vadede kalıcı bir uzlaşıdan bahsetmek anlamlı hale gelecektir. Sürecin seyrini tersten işletmenin sonuç getirmeyeceği daha önce defalarca kez görüldüğü için bunu tekrar test etmek vakit kaybı olacaktır.
[Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
