
İSTANBUL
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hilton Otel'de düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programının uygulanmasına ilişkin 2012 Uluslararası Parlamenterler Konferansı'nın kapanış oturumuna katıldı.
Başbakan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Eylem programının uygulanmasına ilişkin 5. Konferansın Türkiye'nin ev sahipliğinde ve İstanbul'da gerçekleştirilmiş olmasını fevkalade anlamlı bulduğunu ifade ederek, ''Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölge Ofisi'ne ev sahipliği yapmakta olan Türkiye, bu alandaki çalışmalara çok büyük önem veriyor. Konferans vesilesiyle kabul etmiş olduğunuz Bildiri ve Eylem Planı'nı önemli referans belgeleri olarak gördüğümü de burada belirtmek istiyorum'' dedi.
Erdoğan, küresel kriz ve Bin Yıl Kalkınma Hedefleri'ne ilişkin olumsuz manzaranın, umutları tüketmeyeceğini ve köreltmeyeceğini söyledi.
Sermayenin küreselleştiği, refahın küreselleşemediği bir dünya...
Erdoğan, tarihin bilinen dönemlerine, eski zamanlara bakıldığında, eşitsizliğin, adaletsizliğin, yoksulluğun, göç, terör, savaş olarak dünyaya çok büyük acılar yaşattığını herkesin bildiğini dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugün birçok ülke, gelişmiş insan hakları, ileri standartlarda demokrasi ve yüksek refah seviyesiyle yaşarken, maalesef farkına varmadan, sınırlarına sanal duvarlar çekebiliyor. Kendisi için, kendi halkı için, evrensel insani değerleri, demokrasiyi ve refahı bir hak olarak gören ülkeler, yanı başlarında ya da yakın coğrafyalarda yaşanan trajedileri, adeta bir gerilim filmi izler gibi sadece izlemekle yetinebiliyor. Hatta, kendi topraklarında evrensel insani değerleri yücelten, başka milletleri insan hakları ihlalleri konusunda eleştiren nice ülke, siyasi, diplomatik, ekonomik bahanelerle, başka ülkelerde yaşanan zulme sessiz ve tepkisiz kalabiliyor.''
AB gibi oluşumların ortaya çıkması için illa ki dünya savaşı gerekmiyor
Erdoğan, çocuklarına, torunlarına, yaşanabilir bir dünya kadar, vicdan sahibi bir dünyayı da emanet bırakmak zorunda olduklarını belirterek, ''AB gibi, evrensel değerler taşıyan, dayanışma içinde refahı paylaşan oluşumların ortaya çıkması için illa ki tarihin en kanlı dünya savaşının yaşanması gerekmiyor. Tarihte yaşananlardan ders alarak, bugünün sorunlarına insani ve vicdani tepkiler koymak, hepimizin mesuliyetidir. Başta Suriye'de olmak üzere, Afganistan, Irak, Filistin ve çeşitli Afrika ülkelerinde yaşanan çatışmalara, yine başta Somali olmak üzere, birçok ülkede yaşanan ağır yoksulluğa çareler, çözümler üretmek, geleceğimiz adına ağır bir yükümlülüktür'' diye konuştu.
Suriye'deki olaylar
Başbakan Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
''Geçici üyeler sıfatıyla bulunan ülkelerin orada hiçbir anlamı yok. Her şey o beş üyenin dilindedir. Onlar ne karar verirse, siz ona uymak zorundasınız. İşte buyurun Suriye... Suriye'de kan gövdeyi götürüyor. Bütün bunlar olurken siz BM Güvenlik Konseyi olarak bir karar alıyorsunuz ve konseye götürüyorsunuz. Daimi üyelerden ikisi bu işe veto deyince iş bitmiştir ve bu adımı atamıyorsunuz. Buna seyirci mi kalacağız? Biz futbol maçı seyretmiyoruz beyler. Bir dramı, bir trajediyi maalesef izlemek zorunda kalıyoruz. Burada çocuklar, savunmasız kadınlar, yaşlı insanlar öldürülüyor. Boğazları kesilerek öldürülen insanlar var burada. Bunu mu izleyeceğiz, bunu mu seyredeceğiz? Buna kimse 'Ben duymadım' diyemez, duyarsız kalamaz. Elini uzatmak durumundadır ve buna mecburuz.''
Çocuklar konusunda da büyük bir hassasiyet içindeyiz
Temiz suya ulaşma imkanı bulunmayan, açlıkla mücadele eden, eğitim hakkı elinden alınmış çocukların sayısının azımsanamayacak düzeyde kalmaya devam ettiğine dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Türkiye olarak, çocuklar konusunda da büyük bir hassasiyet içindeyiz. Çocukları çok seviyorum. Ben ülkemde en az 3 çocuk istiyorum. Çünkü genç dinamik bir nüfusa ihtiyacımız olduğunu biliyorum ve bu çalışmayı sürdürüyoruz.
Şunu da açıkça söylüyorum, sezaryenle ilgili doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok. Buna karşı çok daha duyarlı olmaya mecburuz. Buna karşı el birliği içinde olmak zorundayız.''