Gündem, İsrail’in Gazze saldırıları

"Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programının ilk günü sona erdi

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim "Gazze Mahkemesi"nin nihai kararını açıklayacağı "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programının ilk günü sona erdi.

Ekip  | 23.10.2025 - Güncelleme : 23.10.2025
"Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programının ilk günü sona erdi Fotoğraf: Murat Şengül/AA

İstanbul/Ankara

İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu'nda, Gazze Mahkemesi Başkanı, eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk'ın açılış konuşmasıyla başlayan etkinliğe, akademisyenler, insan hakları savunucuları, medya ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.

Paneller, söyleşiler, belgesel gösterimleri ve çeşitli oturumlarla Gazze'de yaşanan soykırımın ele alındığı etkinlikte "Vicdan Jürisi" tanıtıldı.

📲 Artık haberler size gelsin
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Jüride, yazar Kenize Mourad, akademisyen ve aktivist Chandra Muzaffar, Profesör Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi, aktivist Sami Al Arian, şair Tamim Al Barghouti ve akademisyen Biljana Vankovska yer alırken yazar Michelle Burgis Kasthala ve Dr. Wesam Ahmed ise raportör olarak mahkemede görev yaptı.

Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk başkanlığında yürütülen oturumlar, İstanbul Üniversitesi Prof. Dr. Cemil Birsel Konferans Salonu'nda akademisyenler, insan hakları savunucuları, medya temsilcileri ve sivil toplum kuruluşu üyelerinin katılımıyla gerçekleştiriliyor.

23-26 Ekim'de yapılacak "Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum"un açılış konuşmasını Prof. Dr. Falk yaptı. Ardından Yazar Kenize Mourad, akademisyen ve aktivist Chandra Muzaffar, Londra Ekonomi ve Siyasal Bilimler Okulundan (LSE) Profesör Christine Chinkin, Dr. Ghada Karmi, aktivist Sami Al Arian, şair Tamim Al Barghouti ve akademisyen Biljana Vankovska'nın yer aldığı "Vicdan Jürisi"nin tanıtımı yapıldı.

"Soykırımın faili ve en büyük destekçisi, 'barış elçisi' rolünü üstlendi"

Eski Birleşmiş Milletler (BM) Filistin Raportörü Prof. Dr. Richard Falk açılış konuşmasında, "Şu anda uyanık olmak gereken bir zamandır. Gazze'deki soykırımın yarattığı acil sorunun tarih olduğunun varsayılabileceği bir zaman değildir." dedi.

Gazze'deki soykırımın "acil tarihsel bir mesele" haline geldiğini belirten Falk, "Hayatta kalan Gazze halkının her gün evsizlik, açlık, hastalık, yaralanmalar, kayıplarının acısı, kaos ve İsrail'in çeşitli şiddetli provokasyonlarıyla mücadele etmeye devam ettiğini unutmamalıyız." diye konuştu.

Falk, Gazze'deki ateşkese rağmen İsrail'in saldırılarının her an yeniden başlayabileceğini ve Tel Aviv yönetiminin, Filistin topraklarını kendi egemen sınırları içine katarak "Büyük İsrail" hedefinden vazgeçmeyeceğini söyledi.

İsrail'in, işlediği suçlar karşısında hesap verebileceği hiçbir mekanizma bulunmadığını ifade eden Falk, "Aksine, soykırımın faili ve en büyük destekçisi, dünyanın şaşkın bakışları arasında bir anda kendilerini 'barış elçisi' rolünü üstlendi." ifadesini kullandı.

​​​​​​​Falk, Gazze Mahkemesinin, soykırımın başlıca unsurlarını ele alan uzmanların ifadelerini dinleyeceğini belirterek bu kapsamda Gazze'deki yıkımın, su, elektrik ve altyapıdaki tahribatın, doktorlar ve insani yardım çalışanlarına yönelik suikastların gündeme geleceğini kaydetti.

Gazze Mahkemesinin "Gazze'de yaşanan korkunç olayların gerçeklerini gözler önüne seren bir araç" olduğunu belirten Falk, "Bu anlamda Gazze Mahkemesi, (İsrail) devlet propagandasına ve medya kuruluşlarına karşı bir tür toplumsal direniş biçimidir." dedi.

Esirlerin serbest bırakılmasıyla ilgili haberlerde, iki taraftan serbest bırakılan esirlerin "farklı görüntülerinin" İsrail'in kendisini "fail değil, kurban olarak gösterme" çabalarından kaynaklandığının altını çizen Falk, BM sisteminin bu süreçte "felç kaldığını" ifade etti.

Falk, Gazze Mahkemesinin oturumlarında soykırım ve insanlığa karşı suç iddialarını destekleyecek tanık ve uzmanların dinleneceğini belirterek "Sürecin sonunda jüri, dinledikleri ifadelerden ortaya çıkan önemli sorular hakkında kararını açıklayacak ve daha sonra gerekçelerini ortaya koyan bir belge sunacak. Bu belge, en kısa sürede yayımlanması planlanan ve Gazze Mahkemesinin çalışmalarını özetleyen kitaba eklenecek." diye konuştu.

Gazze Mahkemesinin İsrail'in Gazze'deki soykırımın kanıtlanmasından daha fazlasını hedeflediğini aktaran Falk, "Gazze ve Batı Şeria'daki mevcut koşullar, sözlerden veya sembolik politikalardan daha fazlasını gerektiriyor. Eylem ve kararlılık gerektiriyor. İsrail, sözde barışı sağlama amaçlı bu aldatıcı diplomasinin perde arkasında, Filistinlileri yok etme ve büyük İsrail'i kurma oyununu sürdürüyor." ifadelerini kullandı.

Falk, İsrail'in ateşkesi defalarca ihlal etmesinin barış yolu izlememesinin bir kanıtı olduğunu vurgulayarak "vicdan jürisinin" yalnızca olan biteni değil, halihazırda olanları da gerçekleriyle ortaya koyacağını umduğunu dile getirdi.

Filistinlilerin temel haklar edinme yolunda mücadelesiyle dayanışma girişimlerinin "zamanı" geldiğini söyleyen Falk, "Şimdi, İsrail'in işlediği suçların hesabını sorması için ısrar etmenin zamanı. Şimdi, özünde çaresiz ve masum bir halka karşı yürütülen uzun süreli soykırımın suç ortağı ve destekçisinin ahlaki ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmanın zamanı." dedi.

Gazze'deki hukuki başarısızlıklar ve küresel eylemsizlik ele alındı

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim Gazze Mahkemesinin İstanbul'da düzenlenen nihai oturumu kapsamında "Gazze Mahkemesi Meclislerinin Çalışmalarına Genel Bakış" konulu oturum düzenlendi.

ABD'deki Boston Üniversitesi Hukuk Fakültesinden hukuk profesörü ve Uluslararası İnsan Hakları Kliniği direktörü Susan Akram, 1. Meclisin çalışmaları kapsamında uluslararası hukuki çerçevelerde var olan boşluklara dikkati çekti.

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) dahil olmak üzere, çeşitli kuruluşlarda bu boşluğun görüldüğünü ifade eden Akram, Gazze Mahkemesinin amacının, "var olan yasal çerçeve ve mahkemelerde soykırım, etnik temizlik ve sivil nüfusa yönelik hedefli teknoloji kullanımı gibi konulardaki zayıflıkları tespit etmek" olduğunu dile getirdi.

Akram, Meclisin, Filistinli kuruluşlar, bölgesel ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarından kapsamlı ifadeler sunulduğunu, Gazze'deki soykırımın ve süregelen baskının kökündeki sebepleri detaylandırdığını ifade etti.

Uzmanların, soykırımı apartheid ve Filistinlilerin egemenliğinin inkarıyla bağdaştıran örüntüler bulduklarını kaydeden Akram, bu belgelerle Gazze'deki abluka sürecinde keyfi gözaltına almalar ve işkencelerin olduğu, Gazzelilerin su, gıda ve tıbbi yardım gibi temel ihtiyaçlardan yoksun bırakıldığına ilişkin bulguların yer aldığını belirtti.

Akram, "Genel olarak karşı karşıya olduğumuz zorluk, en önemli görevi olan soykırım gibi en kötü uluslararası suçu önlemek ve durdurmakta tamamen başarısız olan uluslararası ekosistemle ilgilidir." dedi.

"Uluslararası sistem Filistin'deki soykırımı durdurmayı başaramadı"

ABD'li insan hakları avukatı ve eski BM yetkilisi Craig Mokhiber, "Uluslararası İlişkiler ve Dünya Düzeni"ni ele aldı ve bu kapsamdaki çalışmalardan bahsetti.

Meclis'in yıllardır süregelen "sömürgeci mülksüzleştirmeyi ve küresel siyasi yapıların devam eden etkilerini" incelediğini aktaran Mokhiber, burada "yerleşimci-sömürgeci gücün" yerleşik yapısının vurgulandığını belirtti.

Uluslararası toplumun soykırıma yaklaşımı üzerinde duran Mokhiber, "İsrail'in suçlarının canlı bir şekilde yayımlanmasına rağmen uluslararası sistemin açık beyanı Filistin'deki soykırımı durdurmayı başaramadı." diye konuştu.

Gianni Pinoni'nin araştırmalarının, ABD de dahil olmak üzere küresel güçlerin "etkili ateşkes önlemlerinin" alınmasını engellemedeki rolünü gösterdiğini belirten Mokhiber, Phyllis Bennis'in ise İsrail'in politikalarının apartheid dönemindeki Güney Afrika ile benzerliklerine dikkati çektiğini söyledi.

Mokhiber, uluslararası kurumların başarısızlıklarına rağmen, "sistematik adaletsizlikte" sivil toplumun rolünü vurguladı.

"Tarih, Etik ve Felsefe"

North Carolina Üniversitesinden Tarih Profesörü Cemil Aydın ise Filistin'de sömürge yönetiminin dayatılmasının "dışarıdan gelen beklenmedik ve hak edilmemiş bir dayatma" olduğunu vurgulayarak Osmanlı yönetimi altındaki kozmopolit, çok dinli toplum ile İngiliz sömürgeciliği altındaki müteakip şiddeti karşılaştırdı.

Aydın, İsrail'in "kitlesel imhayı" "devlet güvenliği için bir gereklilik" olarak nasıl meşrulaştırdığını anlatarak "Soykırımlar her zaman bir güvenlik mantığı ile gerçekleşir." ifadesini kullandı.

Mahkemenin suçları belgeleme ve adaleti savunma konusundaki kararlılığını vurgulayan Aydın, konuşmasını "Kurbanlar, kim olursa olsun bir daha asla olmamalı." diyerek sonlandırdı.

Gazze Mahkemesi Meclisi üyeleri ayrıca, Filistin'in yerli tarihini silmek için arkeoloji ve eğitimin kullanılmasını ve "devleti hesap verebilirlikten korumak için" Holokost (Nazi Almanyası döneminde milyonlarca Yahudi'nin katledilmesi) anlatılarının araçsallaştırılmasını da inceledi.

Filistinlilerin evlerinin, okullarının ve kültürel alanlarının silinmesine dikkati çeken üyeler, İsrail politikalarının temelinde uzun süredir devam eden soykırım mantığını detaylandırdı.

Üyeler, İsrail'in Filistinlilere karşı faaliyetlerini bir "medeniyetler çatışması" olarak çerçevelenmesini reddederek bu durumun "sistematik mülksüzleştirme ve sömürgeciliğin" bir devamı olduğunu vurguladı.

Küresel sesler, Filistinliler için adalet çağrısı yaptı

Gazze Mahkemesinin İstanbul'da düzenlenen nihai oturumu kapsamında, "Küresel Vicdan İfadeleri" konulu oturum düzenlendi.

Oturuma uzaktan katılan Filistinli avukat ve İnsan Hakları İçin Filistin Merkezi Direktörü Raji Sourani, uluslararası adalet mekanizmalarının, İsrail'in Filistin'e saldırılarının ele alınışında karşı karşıya olduğu eşi benzeri görülmemiş zorluklara işaret etti.

Gazze'de insani kriz devam ettiği sürece barıştan bahsetmenin çok zor olduğunun altını çizen Sourani, "Barış kelimesi, henüz bir hayal niteliğinde, gerçek değil. Şu ana kadar olanlar, Filistin halkına yönelik devam eden soykırım ve etnik temizliktir. Filistin halkı, kendi kaderini tayin hakkı verildiğinde barışın tadını çıkarabilir." dedi.

Sourani, "Bu toplantıyı benzersiz ve önemli kılan şey bence dünyanın adalet sisteminin, Uluslararası Ceza Mahkemesinin ilk defa ABD gibi bir süper güç tarafından benzeri görülmemiş bir saldırıya maruz kalmasıdır." şeklinde konuştu.

"İsrail, Gazze'de canlı yayınlanan soykırım yapıyor"

Hint yazar Arundhati Roy, konuşmasında, çatışmaların insani yüzünü ayrıntılı olarak anlatan yazılı açıklamasına yer verdi.

"İsrail, Filistinlilere karşı canlı yayınlanan bir soykırım yapıyor." diyen Roy, İsrail'in Gazze'de yaklaşık 70 bin kişiyi öldürdüğünü, nihai ölü sayısının da binlerce ton enkaz temizlendikten sonra kesinleşeceğini belirtti.

Roy, ABD ve Avrupalı hükümetlerin belirleyici rol oynadığını kaydederek, "Elbette, ABD bir öğleden sonra bu katliamı durdurabilirdi. Öyleyse soru şu, bu kimin soykırımı ve kim sorumlu tutulmalı?" ifadelerini kullandı.

ABD'li oyuncu Marcia Cross da video mesaj yoluyla katıldığı oturumda, Gazze'deki sistematik yıkımı anlatarak, uluslararası kurumların başarısızlıklarına dikkati çekti.

Gazze'nin yüzde 85'inin yok edildiğine, hastanelerin soyulduğuna işaret eden Cross, "Uluslararası toplum bunu durdurmak istemiyor ya da durduramıyor. Hayatı korumak için tasarlanmış yasal ve siyasi sistemler başarısız oldu." diye konuştu.

Cross, Gazze Mahkemesinin bu suçları belgelemekteki rolünün önemine değinerek, "Gazze Mahkemesi, bu eylemin vücut bulmuş hali. Sivil toplumun organize vicdanı olarak Gazze halkına karşı işlenen suçları belgeliyor, arşivliyor ve ifşa ediyor." dedi.

"Sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz"

Amerikalı insan hakları savunucusu Ömer Süleyman, görüntülü konuşmasında, "Filistin halkı yeterince acı çekti, Gazze halkı yeterince acı çekti. Ancak bunun gelecek nesillere anlatılması önemli." ifadelerini kullandı.

Süleyman, Filistin halkının maruz kaldığı bu gidişatın tersine çevrilmesi noktasında başarılı olunacağından şüphesi bulunmadığını vurguladı.

İngiliz müzisyen ve aktivist Roger Waters da Mahkemeyi "ahlaki bir zorunluluk" olarak tanımladı.

"Sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz." diyen Waters, baskıya karşı küresel dayanışma çağrısında bulundu.

Saraybosna toplantısı özeti

Mahkeme ayrıca, Filistin'in mücadelesinin küresel önemi kapsamında, 26-29 Mayıs tarihlerinde Bosna Hersek'in Saraybosna kentinde düzenlenen ilk oturumun özetini paylaştı.

Londra Queen Mary Üniversitesinde hukuk ve küreselleşme alanında çalışan Prof. Dr. Penny Green, sivil toplumun sahip olduğu merkezi rolü vurgulayarak "Sivil toplum, devletlerin yıkıcı şiddetini tespit etmek, toplamak, analiz etmek, adlandırmak ve meydan okumak konusunda uluslararası hukuktan çok daha etkili bir güç olduğunu kanıtladı." ifadesini kullandı.

BM ve diğer kurumların soykırımı önleme konusundaki başarısızlığına vurgu yapan Green, "İsrail'in devam eden soykırımı, BM sisteminin bugüne kadar savaş suçlarını, insanlığa karşı suçları ve soykırımı önleme ve cezalandırma konusunda tam bir başarısızlık yaşadığını gösteriyor." dedi.

Green, Filistinli STK'ler ve bağımsız gazeteciler tarafından Filistin'de devam eden sömürgecilik, apartheid ve soykırım politikalarını ortaya çıkaran onlarca yıllık belgelere de dikkati çekti.

Adalet mücadelesinin artık dünyanın her yerindeki "vicdanlı insanların, sivil toplumun ve sosyal hareketlerin" sorumluluğu olduğunu belirten Green, "Filistinlilerin hayatları tehlikede. Uluslararası rol ve yasal sınırlar tehlikede. Başarısız olmamalıyız." diye konuştu.

Mahkemenin önceki çalışmalarının bir ürünü olan Saraybosna Deklarasyonu, İsrail güçlerinin Gazze'den çekilmesi, sınırsız insani yardımın yeniden başlatılması ve tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması dahil acil eylem çağrısında bulunmuştu.

"Gazze Mahkemesi"nde İsrail'in Gazze'de işlediği soykırımın tarihsel süreci ele alındı

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim "Gazze Mahkemesi"nin son oturumu kapsamında düzenlenen "Temel Sebepler Duruşması" panelinde uzmanlar, İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırımının tarihsel süreçte nasıl sürdüğünü ele aldı.

İsrail'in Gazze'de işlediği savaş suçlarını araştırmak üzere kurulan küresel ve bağımsız girişim "Gazze Mahkemesi"nin İstanbul'da düzenlenen nihai oturumu kapsamında, "Temel Nedenler Duruşması" adlı panel düzenlendi.

Panele, Oxford Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Prof. Avi Shlaim, New South Wales Üniversitesinden Dr. Lana Tatour, Ev Yıkımlarına Karşı İsrail Komitesi (ICAHD) Başkanı İsrailli Antropolog Jeff Halper, California Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Ussama Makdisi, Harvard Üniversitesi François-Xavier Bagnoud (FXB) Sağlık ve İnsan Hakları Merkezinden araştırmacı Rania Muhareb, Harvard Hukuk Fakültesinden Filistinli insan hakları avukatı Rabea Eghbaria ve Yunanistan'ın eski Maliye Bakanı ve ekonomist Yanis Varoufakis katıldı.

"Soykırım yalnızca hukuki değil aynı zamanda ahlaki mesele"

Oxford Üniversitesinden Shlaim, İsrail'in yerleşimci ve sömürgeci bir devlet yapısına sahip olduğunu belirterek bu yapının temelinin yerli halkın dışlanması ve toprak ile kaynakların ele geçirilmesi üzerine kurulduğunu vurguladı.

Bugün İsrail'in, Filistin'in tamamı üzerinde fiili kontrol sağladığını belirten Shlaim, siyonizmin Batı'nın, özellikle de İngiltere ve ABD'nin desteği olmadan bugünkü haline gelemeyeceğini dile getirdi.

Shlaim, ABD’nin İsrail'e sağladığı askeri ve diplomatik desteğin "koşulsuz" olduğuna işaret ederek bu desteğin Filistinlilerin insan haklarına ya da uluslararası hukuka saygı gösterilmesi şartına bağlı olmadan sürdüğüne dikkati çekti.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğinde İsrail'in, "en büyük suç" olan soykırım suçunu işlediğini vurgulayan Shlaim, soykırımın yalnızca hukuki değil, aynı zamanda derin bir ahlaki mesele olduğunun altını çizdi.

Shlaim, "İsrail, işlediği ağır suçlara rağmen cezasız kalıyor. Uluslararası toplum ise İsrail'i çok sayıda suç ve uluslararası insancıl hukuk ihlali nedeniyle hesap vermeye çağırmakta yetersiz." diye konuştu.

İsrail'in ulusal kimliğinin, Holokost (Nazi Almanyası döneminde milyonlarca Yahudi'nin katledilmesi) ile ayrılmaz şekilde bağlantılı olduğunu belirten Shlaim, "Ancak İsrail artık kurban değildir." dedi.

"⁠Irkçılık, ırksallaştırma, ırksal sınıflandırma siyonistliğin özünü oluşturuyor"

New South Wales Üniversitesinden Dr. Tatour, İsrail'in işlediği soykırıma rağmen siyonizmin, Filistin'in sömürgeleştirilmesini ve Gazze'deki soykırım için kullanıldığını ifade etti.

Tatour, Filistinlilerin kitlesel olarak sürgün edildiğini, demografik kaygılar uğruna geri dönüş haklarının reddedildiğini, 1967'de Filistin topraklarının işgal edildiğini, Gazze'ye uygulanan abluka, soykırım, toprak gasbı, yerleşik kontrol noktaları ve ayrılmış yollar sisteminin, Filistinlileri kitlesel olarak hapsettiğini ve İsrail vatandaşı Filistinlilere yönelik ayrımcılık olduğunu kaydetti.

Tatour, "Bunların hepsi, (İsrail tarafından) Filistinlilerin daha az medeni, aşağı bir ırk, daha aşağı bir insan olarak muamele görmesine dayanıyor. Irkçılık, ırksallaştırma, ırksal sınıflandırma ve hiyerarşi, siyonist hareketin, ideolojinin ve pratiğin özünü oluşturuyor." değerlendirmesinde bulundu.

İsrail'in, Filistinlilere "insan değillermiş gibi" muamele ettiğine işaret eden Tatour, "İsrailliler partilerde, sosyal toplantılarda ve düğünlerde dans ediyor ve Filistinlileri yok etmeye çağıran şarkılar söylüyor. 'Köyünüz yansın' gibi soykırımcı sözlerle İsrailli siviller, Gazze halkına gönderilen yiyecek ve tıbbi malzemeleri aktif olarak engelleyip yok ediyor. Gazze'nin bombalanmasını bir eğlence biçimi olarak izleyebilecekleri yerlerde aileleriyle piknik yapıyorlar." ifadelerini kullandı.

Soykırım sözleşmesini genişletme çağrısı

ICAHD Başkanı İsrailli Antropolog Halper, İsrail'in soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar gibi cürümlerinin bir daha asla tekrarlanmaması için bunların ortaya çıktığı siyasi ve ideolojik sistemin de ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.

Siyonizmin, Filistin'i Yahudileştirme amacının BM Şartı'nda güvence altına alınan "Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını" ihlal ettiğine işaret eden Halper, "Yerleşimciler, ne tür adımlar atarlarsa atsınlar, yerli halkı yerinden eder veya ortadan kaldırır, topraklarını ele geçirir, yerli halkı yerleşimcilerle değiştirir." dedi.

Halper, İsrail’in ilk olarak Nekbe sırasında 1948'de yaklaşık 750 bin Filistinliyi, daha sonra ise 1967'de yaklaşık 300 bin kişiyi yerinden ettiğine dikkati çekti.

İsrail ordusunun, sivil halka yönelik şiddet uygulayarak, kentleri yıkıp mülteci kamplarını boşalttığını kaydeden Halper, İsrail’in halihazırda da Gazze halkını başka yerlere sürmek için müzakereler yürüttüğünü belirtti.

Halper, Nekbe'den bu yana İsrail’in yaklaşık yarım milyon Filistinlinin evini, okulunu, üniversitesini, kütüphanesini, müzesini, camisini, kilisesini, ticaret merkezini, pazarını ve çiftlik binasını yıktığına işaret ederek "Uluslararası toplumu, Soykırım Sözleşmesi'ni tüm bu suçları da kapsayacak şekilde genişletmeye çağırıyoruz." diye konuştu.

"Filistinlilerin tarihsizleştirilmesi Orta Çağ'dan başlıyor"

California Üniversitesi Tarih Bölümünden Prof. Makdisi, asıl problemin, Filistinlilerin "tarihlerinin nasıl yok edildiğiyle" ilgili olduğunu vurgulayarak, "Yani Filistinliler, nasıl ve neden tarihsiz, etik veya politik önemi olmayan, geçmişi ve dolayısıyla bugünü ve geleceği İsrail yanlısı, Avrupa merkezci bir anlatı tarafından geçersiz kılınmış bir halk haline getirildi?" diye sordu.

Bu "tarihsizleştirmenin" Filistin halkını, "insandan saymama" ve soykırıma maruz bırakmadaki "başlangıç" olduğunu ifade eden Makdisi, bu durumun aslında güncel olmadığını, Orta Çağ döneminden bu yana devam eden bir sürecin unsuru olduğunu kaydetti.

Makdisi, Filistinlilerin Batı güçlerince "daha aşağı" ve önemsiz olarak görüldüğünü, bu nedenle Holokost'tan kurtulmuş Yahudileri ülkelerine kabul etmeyen ABD ve Batılı devletlerin, Filistinlilerin fikrini sormadan çok sayıda Yahudi'yi Filistin topraklarına gönderdiğini söyledi.

"İsrail’in uluslararası suçları çok kez belgelendi"

Harvard Üniversitesinden Muhareb, İsrail'in Filistin halkının "kendi kaderini tayin hakkını reddeden" apartheid suçu işlediğini ifade etti.

İsrail’in uluslararası suçlarının, onlarca yıldır çok sayıda Birleşmiş Milletler (BM) soruşturma komisyonu ve inceleme organı tarafından ayrıntılı biçimde belgelendiğini, İsrail'in apartheid rejiminin Uluslararası Adalet Divanı (UAD) gibi kurumlar da dahil olmak üzere büyük ölçüde tanındığını kaydeden Muhareb, bugüne kadar bu organların hiçbirinin tavsiyeleri uygulanmadığını belirtti.

Muhareb, İsrail'in soykırım politikalarına destek veren kişilerin yargılanması gerektiği, şirketler, üniversiteler ile spor ve kültür kurumlarının İsrail’le işbirliklerini tamamen ve derhal sonlandırmaları çağrısında bulundu.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları "yüzyıllık bir sürece dayalı"

Filistin insan hakları avukatı Eghbaria, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının ve soykırımının yüzyıllık uzun bir sürece dayalı politik bir ideolojiye, siyonizme dayandığını ifade etti.

Siyonizmi savunanların, Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasıyla övündüğü, bu durumun kurbanlarının ise görmezden gelindiği ve acılarının görünmez kılındığı bir dünyada yaşanıldığını belirten Eghbaria, "Filistinliler, siyonizmin bu şiddetine onlarca yıldır 'Nekbe' adını verdiler." dedi.

Eghbaria, İsrail tarafından zorla yerinden edilen Filistinliler için "mültecilik" kavramının "kalıcı bir sürgün" haline dönüştüğünü vurgulayarak, "İsrail'in hak iddia ettiği topraklarda kalmayı başaranlar içinse, kurumsal boyunduruk ve ikinci sınıf vatandaşlığın başlangıcına işaret eden 19 yıllık bir askeri yönetim dönemi yaşandı." ifadesini kullandı.

"Nekbe"nin özerk bir hukuki kavram olarak kabul edilmesinin, hukukun gerçeği söylemesini talep etmek anlamına geleceğini söyleyen Eghbaria, "Bugün Gazze'de gördüğümüz şey, sadece korkunç bir olay değil, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını ve Filistin'deki varoluşunu inkar etmek için tasarlanmış, yüzyıllık bir projenin devamıdır." değerlendirmesinde bulundu.

İsrail'in "soykırımdan ekonomik fayda sağladığı" vurgusu

Eski Yunanistan Maliye Bakanı ve ekonomist Varufakis ise soykırımın, ekonomik olarak İsrail'e katkısının olduğunu belirterek, "İsrail savunma bütçesi ikiye katlandığı anda, İsrail'in finans devrelerine büyük yatırımlar girdi ve dolayısıyla ölüm makinesinin kolaylaştırıcıları oldu." dedi.

Varufakis, soykırımın İsrail ekonomisine katkılarını sıralayarak, bunların, İsrail'in Filistin topraklarına saldırıları sonucu yerinden edilerek mülteci konumuna düşen insanların "ucuz iş gücüne dönüşmesi" ve İsrailli silah üreticilerinin Filistinliler üzerinde "silah denemeleri" yapıp, bu silahları ihraç etmesi olduğunun altını çizdi.

İsrail'in, Gazze'deki soykırımının başlangıcından bu yana ABD merkezli teknoloji şirketlerinin kapasitelerinin geliştiğini ve genişlediğini vurgulayan Varufakis, "ABD'nin büyük teknoloji merkezi Silikon Vadisi, soykırımdan daha memnun olamazdı." dedi.

Etkinliğin ilk günü

Gazze Mahkemesi Meclislerinin çalışmalarının gözden geçirildiği ilk oturumda, Boston Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Prof. Dr. Susan Akram "Uluslararası Hukuk", avukat Craig Mokhiber "Uluslararası İlişkiler ve Dünya Düzeni", Prof. Dr. Cemil Aydın "Tarih, Etik ve Felsefe" ve Prof. Dr. Penny Green Saraybosna'da yapılan ilk genel oturumu ele alan konuşmalar yaptı.

"Küresel Vicdan Bildirimi" oturumunda ise aktivist Angela Davis, yazar Arundhati Roy, oyuncu Marcia Cross, avukat Raji Sourani, müzisyen ve besteci Roger Waters ve aktivist Thiago Avila video ve yazılı mesaj yoluyla programa katıldı.

"Kök Nedenler" başlıklı uzmanların yer aldığı panel oturumunda, Profesör Avi Shlaim "Siyonist Yerleşimci-Sömürgecilik", Dr. Lana Tatour "Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliği ve Filistin'de Irkçılık", İsrailli Antropolog Jeff Halper "Filistinlilere Karşı Suçlar: Siyonist Yerleşimci Sömürgeciliğini Suçlamak", Al-Shabaka: Filistin Politikaları Ağı üyesi Rania Muhareb "Kendi Kaderini Tayin Hakkının Reddi Olarak Apartheid", avukat Rabea Eghbaria "Hukuki Bir Kavram Olarak Nekbe'ye Doğru", ekonomist Yanis Varufakis "Soykırımın Arkasındaki Kapitalizm ve İlgili Yapısal Dinamikler" ve Profesör Ussama Makdisi "Tarihsel Perspektiften Hareketle Temel Nedenler" konulu sunumlarını yaptı.

"Suçlar" başlıklı oturuma ise Gazze'deki Aksa Üniversitesinden akademisyen Haider Eid "Soykırımdan Kurtulanların Tanıklıkları", avukat Noura Erakat ise "Nekbe'yi Suçluyoruz: Filistin Halkına Yönelik Sömürgeci Soykırım" konulu sunumlarıyla çevrim içi katıldı.

Radwan Abu Muammar'ın "Görgü Tanıklarının İfadeleri: Sivillerin Hedef Alınması" başlıklı oturumdaki konuşmasının ardından Samer Abu Foura, Mahmoud Alkhatib, Raghad Suleiman, Israa Alsharif de "Tanık İfadeleri: Cinsel Saldırı ve Toplu Hapis" başlığı altında şahit olduklarını anlattı.

Gazze Mahkemesi nihai kararını açıklayacak

26 Ekim'de "Gazze Mahkemesi" üyelerinin genel yansımalar ve değerlendirmeler yapacağı oturumda, Saraybosna ve İstanbul'daki toplantı gözden geçirilerek ileriye dönük değerlendirmeler de yapılacak.

Ardından "Gazze Mahkemesi" nihai kararı duyurulacak.

4 gün boyunca Gazze ve Filistin konusunda çeşitli etkinlikler düzenlenecek

"Gazze Mahkemesi: Nihai Oturum" programı devam ederken, belgesel gösterimi, söyleşi, kitap imza etkinlikleri ve çeşitli sergiler de etkinlik alanında düzenlenecek.

Belgesel gösterimi ve fotoğraf sergisi etkinlikleri kapsamında Anadolu Ajansının (AA) hazırladığı "Kanıt/The Evidence" belgeseli de yer alıyor.

Belgesel, İsrail'in Gazze'de işlediği suçları tüm açıklığıyla ortaya koyan ve temel delil niteliğinde olan görsellerin yer aldığı "Kanıt" isimli AA kitabındaki delilleri üreten gazetecilerin yaşadıkları zorlukları ve tanıklıklarını anlatıyor.

"Gazze Mahkemesi" 26 Ekim'e dek devam edecek

"Gazze Mahkemesi"nin ikinci gününde, "Açlık, Ekolojik ve Yaşam Katliamı" başlığı altında Gazze'deki insani felaketin farklı boyutları ele alınacak.

Hani Almadhoun ve Hilal Elver, aç bırakma ve kıtlık politikalarını değerlendirecek, görgü tanıkları Gazze'de açlık suçuna dair ifadeler verecek.

Mazin Qumsiyeh ve David Whyte ekolojik yıkımı anlatacak, Mohamed Al Helou, Balakrishnan Rajagopal ve Shourideh C. Molavi ev yıkımına dair sunumlar yapacak. Günün sonunda sağlık sisteminin hedef alınmasına ilişkin oturumda Dr. Ghassan Abu Sittah, Dr. Mads Gilbert ve Dr. Taner Kamacı Gazze'deki sağlık altyapısının çöküşünü gündeme getirecek.

Üçüncü gün oturumları "Suç Ortaklıkları, Uluslararası Sistem, Direniş ve Dayanışma" temasıyla devam edecek.

Katie Halper, Hamid Dabashi, Lily Greenberg ve Owen Jones medya, devlet ve şirketlerin suç ortaklığını tartışacak, Craig Mokhiber, Mary Kaldor ve Aslı Bali uluslararası hukuk sisteminin tepkisini değerlendirecek.

Ramzy Baraud, Wadie Said ve Jamal Juma ise Gazze direnişini ve küresel dayanışma ağlarını ele alacak.

Kapanış oturumunda ise Saraybosna ve İstanbul toplantılarının genel değerlendirmesi yapılarak "Gazze Mahkemesi"nin nihai kararı açıklanacak.

Program kapsamında Anadolu Ajansının (AA) hazırladığı "Kanıt/The Evidence" belgeselinin de aralarında bulunduğu birçok film gösterimi, söyleşi, kitap imza etkinliği ve sergi düzenlenecek.

Katılımcılar, Hanzala Sanat Sergisi, Umut Duvarı ve Gazze Soykırım Fotoğrafları gibi etkinliklerle dört gün boyunca Gazzze'de yaşananlara tanık olacak.

"Gazze Mahkemesi" girişimi

Gazze Mahkemesi, İsrail'in saldırıları altındaki Gazze'de yaşananların hukuki, siyasi ve etik yönlerini araştırmak üzere kuruldu.

Bağımsız bir inisiyatif olarak kurulan, insanlık ve vicdan mahkemesi olan "Gazze Mahkemesi", uzun hazırlık sürecinin ardından İngiltere'nin başkenti Londra'da ilk uluslararası toplantısını gerçekleştirdi.

Eski BM Filistin Özel Raportörü Falk'ın liderliğinde yürütülen projenin başkanlık heyetinde yine BM eski özel raportörlerinden Michael Lynk ve Hilal Elver gibi isimlerin yanı sıra Raji Sourani, Susan Akram, Ahmet Köroğlu, Diana Buttu, Cemil Aydın ve Penny Green bulunuyor.

Mahkemenin önemli bileşenlerinden biri olan "mahkeme üyeleri" arasında dünyanın farklı bölgelerinden birçok tanınmış isim yer alıyor.

Bunlar arasında Ilan Pappe, Jeff Halper, Ussama Makdisi, Ayhan Çitil, Cornel West, Avi Shlaim, Naomi Klein, Aslı Bali, Mahmood Mamdani, Craig Mokhiber, Hatem Bazian, Mehmet Karlı, Sami Al Arian, Frank Barat, Hassan Jabareen, Willy Mutunga, Victor Kattan ve Victoria Brittain bulunuyor.

Halk vicdanına dayanan mahkemenin kuruluşu ve hazırlık toplantısı Kasım 2024'te Londra'da ve ikinci ayağı da mayısta Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da düzenlendi.

Mahkeme, İsrail'in Gazze soykırımını ve Filistin halkına yönelik işlediği hak ihlallerini çok boyutlu inceleyerek gündeme taşımayı ve uluslararası toplumun dikkatini çekmeyi hedefliyor.

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın