Dolar
32.38
Euro
34.74
Altın
2,304.22
ETH/USDT
2,940.50
BTC/USDT
57,820.00
BIST 100
10,165.93
Politika, arşiv

Avrupa'dan farklı hiçbir uygulama getirmeyeceğiz

Başbakan Davutoğlu, Türkiye'ye güvenlik reformuyla, Avrupa'dan ve dünyadaki demokratik hukuk devletlerinde olan kurallardan farklı hiçbir uygulama getirmeyeceklerini söyledi.

15.10.2014 - Güncelleme : 15.10.2014
Avrupa'dan farklı hiçbir uygulama getirmeyeceğiz

ANKARA

Başbakan Ahmet Davutoğlu, İçişleri Bakanlığında gerçekleştirilen bilgilendirme toplantısına verilen arada yaptığı açıklamada, en başından itibaren özgürlük-güvenlik dengesi, hatta daha doğru bir ifade ile özgürlük-güvenlik uyumu kavramlarını ısrarla vurguladıklarını dile getirdi.

"Çevre şartları, uluslararası alanda gelişen imkanlara bakıldığında güvenliği, özgürlüğü tehdit eden araçlar ve örgütlenmelerin çeşitliliği ve açıkçası kapasiteleri arttı" ifadesini kullanan Davutoğlu, buna karşı devletin ve güvenlik birimlerinin de en etkin mücadele kapasitesine ve kabiliyetine ulaşması gerektiğini söyledi.

Ahmet Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Özgürlük-güvenlik uyumundan kastettiğimiz şudur; Nihayette yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak için de dikte ediyorum. Güvenlik insanoğlunun varoluşsal bir alanıdır, özgürlük ise onurudur, izzetidir. Eğer insanın var oluşundan fedakarlık edip, yani güvenliğini tehlike edip özgürlüğü korumaya kalkarsanız, bir kargaşaya ve özgürlüğün uygulanamadığı topluma evrilirsiniz. Buna mukabil güvenliği temin edeceğim derken özgürlükleri kısıtladığınızda insanın en önemli vasfını, kendi iradesini kullanma vasfını sınırlayarak insanlık onurunu tehlikeye atarsınız. Biz ne varoluşsal alandan, ne onurdan fedakarlık etmeyen bir güvenlik ve özgürlük anlayışına sahibiz. Dolayısıyla son dönemde üzerinde çalıştığımız iç güvenlik reformu, aslında özgürlüklerimizi kullanmayı teminat altına alan içerikler barındırıyor. Kesinlikle özgürlük alanımızdan, demokratikleşmeden hiçbir surette taviz vermeyeceğiz."

Demokratik hakların kullanılmasının da bir kamu düzeni içinde olacağını vurgulayan Davutoğlu, "Barışçıl gösteri yapmak herkesin hakkıdır. Demokrasiler bu gösterileri kısıtlamaz. Ama bir gösterinin barışçıl bir şekilde yapılabilmesi için güvenlik ortamının olması gerekir. Şimdi Suriye'nin herhangi bir şehrinde, hatta Irak'ın herhangi bir şehrinde barışçıl yapma özgürlüğü var mı? Yok. Çünkü güvenlik ortamı yok" diye konuştu.

Göstericilerin de güvenliğinin nihayetinde İçişleri Bakanlığı tarafından sağlandığını ifade eden Davutoğlu, özgürlüğün uygulanmasının teminat altına alınmasının ancak ve ancak kamu düzeniyle sağlanabileceğini belirtti.

"Hayat hakkını yok eden hiçbir özgürlük meşruiyet kazanamaz"

Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Son gelişmelerde de açık bir şekilde gördük ki özgürlüklerin kötü kullanımı, istismar edilmesi, bu sefer başka insanların hayat özgürlüğünü, yaşam hakkını bile ortadan kaldırıyor. 33 vatandaşımızı, 2 polisimizi niye kaybettik biz? Bu özgürlük kullanıldığı için mi kaybettik? Hayır. Özgürlük, gösteri hakkı görüntüsünde, tamamıyla şiddet odaklı, gösteri hakkıyla hiçbir alakası olmayan, şiddet odaklı bir vandalizm sebebiyle kaybettik. Ben açık söylüyorum, bir vatandaşımızın hayat hakkı, bütün o gösteri adı altında yapılan şiddet eylemlerindeki kullanıldığı iddia edilen haktan daha önemlidir. Çünkü yaşamayan insanın diğer hakları olmaz. Hayat hakkını yok eden hiçbir özgürlük meşruiyet kazanamaz."

Mülkiyet özgürlüğü konusuna da değinen Davutoğlu, "Yıllarca biriktirerek, bir ev sahibi olmuş, işyeri sahibi olmuş, mülkiyet özgürlüğünü yok eden bir özgürlük, özgürlük olarak görülebilir mi? Diyarbakır'da, Siirt'te, değişik vilayetlerimizdeki... Mülkiyet özgürlüğünü teminat altına alacak bir gösteri özgürlüğü olması lazım. Kimsenin herhangi bir mülkiyeti yok edecek şekilde gösteri özgürlüğünü kullanması mümkün olmaz" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, burada bu dengeyi koruyacak bir yaklaşımı esas alacaklarına dikkati çekerek, niyetlerinin salt güvenlik tedbirleri almak olmayacağını vurguladı.

Geçen hafta içinde, Adalet ve İçişleri Bakanları ile üçlü olarak bunların üzerinde çalıştıklarını, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, Bakanlar Kurulu'nda kapsamlı bir sunuş yaptığını hatırlatan Davutoğlu, bugün ise İçişleri Bakanlığında brifing aldıklarını ve tekrar istişarelere devam edeceklerini aktardı.

"Suç işleyenin işlediği suç yanına kar kalmaz"

Davutoğlu, "Öylesine tahkim edilmiş, sağlam temellere oturtulmuş bir güvenlik ortamı sağlamak istiyoruz ki gösteri hakkı da fikir, ifade özgürlüğü de en iyi şekilde korunabilsin. Bunun biri, diğerinin alternatifi değil. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Suç işleyenin de işlediği suç yanına kar kalmaz. Kalmamalıdır. Aksi takdirde insanları suça teşvik etmiş oluruz" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bu dengeyi koruyacak, AB standartlarında, evrensel standartlarda temel kriterleri karşılayan, kesinlikle bunları aşındırmayan, bunları tahkim eden bir güvenlik reformu çerçevesini oluşturmak üzere çalışmalara devam ediyoruz. Burada da tabii en önemli unsur, iki boyutu var, biri bu güvenliğin sağlanması ve özgürlüklerin de korunması, bir insan unsuru. Valilerimizle, kaymakamlarımızla ilgili zikrettiğim gibi alanda mücadele eden, alanda bu özgürlükleri korumak, güvenliği tehdit eden unsurları da bu tehditlerini ortadan kaldırmak için mücadele eden emniyet teşkilatımızın, jandarma teşkilatımızın insan unsurunun iyi donatımının, eğitiminin en iyi şartlarda yapılması ve kademelendirilmiş bir güvenlik stratejisinin uygulanması, hangi alanda hangi güvenlik biriminin nasıl kullanılacağının net bir şekilde tanımlanması, her türlü ihtimaliyeti olabilecek senaryoya hazır şekilde güvenlik birimlerimizin gerekli donanımlara ve tecrübelere sahip olması konusunda çok ciddi tedbirler alacağız. Türkiye'nin her yerindeki vatandaşımızın güvenliğini teminat altına alacak, özgürlük alanlarını koruyacak bir çalışma içindeyiz. İnsan unsurunu takviye edeceğiz. Bu insan unsurunun müdahale kabiliyetini artıracağız. Ayrıca artık güvenlik temin ederken de bazen salt insan unsurunun, çok sayıda insan unsurunun yapacağı etkin bir müdahaleyi daha iyi bir donanımla teçhizatla yapmak mümkün olabilir. Bunun için de altyapıyı yenileyeceğiz. Yani toplumsal olaylarda."

Davutoğlu, "Gösteriler kesinlikle haktır ve hiçbir şekilde engellenmeyecektir. Barışçıl gösteri yapma hakkını sınırlayan hiçbir tedbir getirmeyeceğiz. Kimse bunda yanlış bir kanaate sahip olmasın. Herkesin ifade hakkını, gösteri hakkını kullanma imkanını muhafaza edeceğiz. Burada bir sınırlama olmaz" değerlendirmesinde bulundu.

Toplumsal olaylar söz konusu olduğunda, buna hukuk düzeni içinde müdahale edileceğini belirten Davutoğlu, "Toplumsal olayların hani kitlesel bir şekilde olduğunda, onun da bir şekilde öyle tedbirler alınacak ki göstericilerin de can güvenliği sağlanacak" dedi.

Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama şiddet içerirse, hele hele silah ve kaba güç kullanmaya kalkarsa o andan itibaren o olay gösteri niteliğinden uzaklaşır, hatta toplumsal olay niteliğinden uzaklaşır, provokasyon, çatışma ve iç kargaşa çıkarma eylemi olarak görülür. Gösterilerde en müşfik bir şekilde emniyet görevlilerimizi göreceksiniz. En müşfik, en hukuka o anlamda hukuk devletinin bütün kurallarına saygılı. Ama birisi şiddet kullanıp başka bir vatandaşımızın hayat hakkını yok etmeye yönelirse bunun içinde belediye otobüsü yakmak vardır, ambulans yakmak vardır, molotof kokteyli atmak vardır, maske takıp kendi kimliğini gizleyerek, neredeyse bir sivil çatışma ortamı yaratmaya çalışmak vardır. Arkadaşlar, bunlara da kesinlikle tolerans gösterilmeyecektir. Onlara göstermeyeceğimiz tolerans aslında özgürlüğümüzün teminatı oluyor. Onlara tolerans gösterirsek barışçıl gösteri yapmak isteyenler barışçıl gösteri yapacak meydan bulamazlar. Mesela bu olaylar sürerken, herhangi vilayetimizde, Diyarbakır'da bir grup başka görüşte insan, çıkıp 'Ben barışçıl gösteri yapmak istiyorum' deseydi yapabilir miydi? O silahlı çeteler, vandallar, şehir teröristleri oradayken, başka bir farklı görüşten birisinin, şu veya bu görüş, gösteri yapma imkanı olabilir miydi? Gösteri hakkı ancak ve ancak kamu düzeni varsa ve o düzeni, o meydanda, o caddelerde koruyabilecek etkin bir emniyet tedbiri olmuşsa yapılabilir. Aksi takdirde kimse gösteri yapamaz hale gelir. Bugün başka bazı ülkelerde gördüğümüz gibi."

Davutoğlu, "Bizim, bu çerçevede üzerinde çalıştığımız güvenlik reformu, kesinlikle polisiye tedbirler paketi değildir, güvenlik reformudur. Avrupa ve dünya standartlarında insan haklarını koruyan, gözeten, kollayan ve aynı zamanda da bu hakların kullanımına ve yaşanmasına engel teşkil edecek her türlü şiddete karşı da etkin tedbir alan, alma imkanı sağlayan bir çerçeve üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz" dedi.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin, demokratik hukuk devleti olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Her şey hukuk kuralları içinde olur. Hukuk kuralları dışına çıkan her uygulamaya da bir anlamda öncesinde hukuk kurallarını teminat altına almak, sonrasında da o hukuk kuralları dışına çıkanları yargıya teslim etmek İçişleri Bakanlığımızın ve emniyet birimlerimizin görevidir. Bunları bihakkın yerine getireceklerdir" görüşünü dile getirdi.

"Kimse ülkemizin huzurunu tehdit etme cüretini gösteremeyecek"

Davutoğlu, İçişleri Bakanlığında yapılan sunuşlarda tespit ettikleri her türlü eksiklerin giderileceğini, kısa, orta ve uzun vadeli her türlü insan kaynağının donanımıyla ilgili tedbirlerin alınacağını belirterek, "Ama kimse bu ülkemizin huzurunu, halkımızın barışını ve güvenliğini, özgürlüğünü tehdit etme cüretini gösteremeyecek" ifadesini kullandı.

Açıklamasının ardından gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Başbakan Davutoğlu, "Kuzey Irak, peşmerge güçlerini PYD'de YPG güçlerini Türkiye üzerinden Kobani'ye geçirmek istiyor. Dün Fransa Cumhurbaşkanı'nın da Türkiye sınırlarını açma çağrısı vardı. Siz, 'Uluslararası baskıyla hareket etmeyiz' dediniz ama bu kapı hala kapalı mıdır? Selahattin Demirtaş, dün bu konuyla ilgili olarak 'İzin verin tükürüğümüzle boğalım, hükümetimiz 'bizi ilgilendirmez' diyorsa siz, bizim hükümetimiz değilsiniz' ifadelerini kullandı" sorusu üzerine her şeyden önce kafa karışıklığını gidermek gerektiğini söyledi.

Söz konusu açıklamalarda kafa karışıklığı olduğunu vurgulayan Davutoğlu, Fransa ile çok yakın temas halinde olduklarını, geçen haftada da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Fransa'da teferruatlı görüşmeler yaptığını dile getirdi.

Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın daha önce Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile görüşmesi olduğunu da anımsatarak, şunları söyledi:

"Çok açık bir şekilde ifade etmek isterim Fransa ile birçok konuda da benzer yaklaşımlarımız var. Ancak Paris'ten bir görüş belirtmek kolay da acaba alanda ne olduğu konusunda ne kadar bilgi sahibi. Şu ifadeyi bir açalım: Türkiye, sınırları açsın. Türkiye'nin sınırları kapalı mı? Türkiye'nin sınırlarından şu ana kadar 2 milyona yakın mülteci geçti. Sınırları kapatmış olsaydık şu anda o insanlar ya Suriye rejiminin bombaları altında ölmüş olurlardı ya da IŞİD'in saldırıları altında ölmüş olurlardı. Türkiye, sınırlarını insani gerekçeyle hiç kapatmadı, açtık Kobani'den de 200 bin kişi geldi.

Sınırları açmamızdan kasıt 'Türkiye'den oraya birileri gitsin' ise aynı ülkeler değil miydi 'yabancı savaşçılar Suriye'ye gitmesin' diyenler ve bizden tedbir isteyenler, 'aman yabancı savaşçılar Suriye'ye geçmesin' diye. Bu tedbirleri biz, kararlı bir şekilde uyguladık, uyguluyoruz da. Kimler geçecek Türkiye'den Suriye'ye, nasıl bir sınır açılması olacak, bunu tanımlamak icap eder. Bunu tanımlamadan kamuoyunu tatmin için sanki bütün bu kriz, Türkiye'nin sınırlarını açmaması dolayısıyla olmuş gibi bir intiba vermek kabul edilebilir bir tutum, kabul edilebilir bir açıklama değildir."

"Tek bir vatandaşımızın gitmesini istemeyiz"

Türkiye'nin sınırlarının insani gerekçelerle açık olduğuna dikkati çeken Davutoğlu ama Suriye'deki bir çatışmanın parçası olmak isteyenlerin ya da gidecek olanların ilk olarak yabancılar olduğunu belirtti.

Başbakan Davutoğlu, bunu hiç kimsenin istemediğine işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İkinci kategori Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, biz, bunu istemeyiz çok açık söylüyorum. Suriye'deki çatışmaya tek bir vatandaşımızın gitmesini dahi istemeyiz. İllegal gidenleri de durdurmaya çalışıyoruz ama gidenler ki Kobani'den bile gelen cenazeler oldu, hepimizi üzdü, daha önce başka şekilde gelen cenazeler. Ne şu tarafta IŞİD'de ne özgür Suriye Ordusundan ne rejim yanlısı ne de PYD yanlısı veya başka grupların Türkiye vatandaşının gidişlerine izin vermek. Bizim hukuk devleti kurallarımıza da aykırıdır.

Ayrıca da şunu herkesin görmesi lazım burada Selahattin Demirtaş'ın ifadesine de gelerek söylüyorum. Diyelim PYD'ye Kobani'ye 'bizim akrabalarımız' diyerek bir grup gitmek istiyor. Aynı şekilde Telabyat'ın Akçakale'deki Arap kökenli vatandaşlarımız da 'bizim akrabamız' diyerek gitmek isterse, Bayırbucak'taki Çobanbey'deki Türkmen kökenliler 'bizim akrabalarımız' diye gitmek isterse bu vatandaşlarımızın güvenliğini korumakla sorumlu olan biziz. Bir anda Suriye sathında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları bazen karşı karşıya bazen yan yana savaşmak durumunda kalırlar. Buna izin vermek kabul edilebilir bir şey mi?"

"Türkiye Cumhuriyeti'nde güven içinde kalmak istiyoruz' dediler"

Üçüncü kategorinin de Suriye'den Türkiye'ye gelenler olduğuna değinen Davutoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Yine Demirtaş'ın dünkü açıklaması. Hamaset çok kolay, ne anlatılmak istendiği söylensin. Bakınız sayıları 300'e yakın PYD mensubu silahlarını teslim ederek Türkiye'ye geldi. Suriyelilerin Suriye'ye gitmek istemesi durumunda da engelleyen kimse yok, sınır açık, gidebilirler, gitmek istemediler. Hani o hamasetle 'biz gider savaşırız, gelenlere kapıyı açın' dendiğinde, 'Kobani'den gelen PYD'liler bıraksalar gidip kendi şehirlerini savunacaklar' diyenlere... Talimatımızla valilerimiz soruldu, onlar, küçük bir grup hariç, 'hayır biz gitmek istemiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti'nde güven içinde kalmak istiyoruz' dediler. Ne yapalım, zorla mı gönderelim. Eğer Suriye'den gelenler savaşmak için geri dönmek istiyorlarsa, zaten savaşmak kastıyla gönderecek değiliz de geldikleri gibi giderler. Gelirken bize sormadılar, giderken de biz sormayız 'niye gidiyorsunuz' diye. Onlar Suriye vatandaşı ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ki her biri hangi etnik kimliğe sahip olursa olsun, hangi şehirden olursa olsun bizim güvencemiz altındadır."

"Hamaset psikolojisinde söylemek kolay"

"Nasıl bir vatandaşımız kaybolduğunda bir yerde bu bazen Kayserili, bazen Şırnaklı bazen İzmirli oluyor hiç fark etmiyor. Gece gündüz çalışıp, o vatandaşı kurtarmaya çalışıyoruz" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Musul'daki vatandaşlarımız gibi bir kısmı diplomattı bir kısmı değildi. İçinde Diyarbakırlı kardeşimiz de vardı, Kırşehirli de vardı. Onları Musul'dan kurtarana kadar gece gündüz çalıştık. Şimdi kendi vatandaşımızı bilinmezliğe biz gönderebilir miyiz? O, oraya gittiğinde bizim koruma sorumluluğumuz var. Sadece kendi kitlelerini tahrik etmek, provake etmek için hamaset psikolojisinde söylemek kolay" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, kendilerine günlerdir "Bu Suriye'den gelenleri geri gönderin, gidip korusunlar" denildiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

"Gidin' dedik, gitmediler, küçük bir grup hariç güvenliği tercih ettiler. Türkiye, Suriye'deki çatışmalardan hiçbir şekilde mesul değildir. Kobani'de yaşanan gelişmelerden hiçbir şekilde mesul değildir. Sınırımız açıktır, insani geçişler için ama Türkiye'yi bir problemin kaynağı, parçası gibi göstermek isteyenler ister dışarıda olsun, ister içeride olsun kesinlikle farklı bir gündemin parçası olmuş olurlar. Fransa gibi dost ülkelerin, müttefik ülkelerin kanalları var bize söylerler, ne kast ediyorlar sınırların açılmasından.

Madem sınırı açtık, Fransa'dan gelecek olan Kobani'ye savaşmak için gidecek olanlara, Fransa'dan gelen bir grup onlara sınırı açık mı tutalım. O zaman yabancı savaşçıları nasıl denetleyeceğiz. Peki sınırı açtık, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını göndermeyiz, bunu açık söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının teminatı, güvendiği şey biziz. İllegal gidenleri engellemeye çalışıyoruz. Suriye'den gelenlere bu teklifi dediğim gibi istedikleri zaman geri dönerler, başka geçişler olacaksa onları da iyi tanımlamak doğru bir çerçeveye oturtmak ve bizim hem hukuk sistemimiz, hem de Suriye'deki şartları gözeterek değerlendirmek lazım. Herkes sloganların ötesine geçsin somut şeyler söylesin."

"Avrupa'dan farklı hiçbir uygulama getirmeyeceğiz"

Bir gazetecinin, "'Güvenlik reformu üzerinde çalışılıyor' dediniz. Polisin yetkilerinin artırılması, sınırsız yetki verileceği endişesi var. Dün TBMM'ye sevk edilen yasada savcılara 'kuvvetli şüphe' yerine 'makul şüphe' yetki tanınıyor. Makul şüphe neye, kime göre belirlenecek?" sorusu üzerine, Davutoğlu, günlerdir üzerine çalıştıkları bu konunun, reform olarak nitelendirilebilecek köklü düzenlemeler getirdiğini söyledi.

Bundan sonra atacakları adımları anlamlı bir çerçeveye oturtacak bir tecrübe birikimleri bulunduğunu aktaran Davutoğlu, "Bir kere polisiye tedbirleri arttıracak ifadesini kesinlikle reddediyorum. Hiçbir şekilde, şu anda demokratik sisteme sahip ülkelerden farklı hiçbir uygulama getirmeyeceğiz. Bunu çok açık ve altını çizerek söylüyorum. Demokratik hukuk sistemine sahip Avrupa'daki ülkelerden farklı hiçbir uygulama getirmeyeceğiz" dedi.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Ama eğer bugünkü bizim uygulamalarımız ki ben bir kısmını dinlediğimde ve Avrupa'daki örnekleriyle karşılaştırdığımda, bizim daha önce yaptığımız reformlarda, güvenlik riski çok az olan ülkelerden bile ileri gittiğimiz ortaya çıkıyor. Tek tek Avrupa ülkelerini çıkarttırdık. Bir şiddet ortamında, şu yaşanan şiddet ortamı gibi, Avrupa'da polisin savcıya sevk etmeden önce tedbiren 24 saat gözaltına alma hakkı, yetkisi var. Bizde yok. Yani önünüzde birisi molotofkokteyli atsa ve belediye otobüsü, ambulans yansa, içindeki hasta da yansa, polis o kişiyi savcıya götürecek, savcı da serbest bırakabilir. Savcılarımıza güvensizlik değil bu ama o anki değerlendirme farklı olabilir. O zaman da toplumsal olayları kontrol altına almak mümkün olmaz."

"Kimlik tespiti mümkün değil"

Terörist, vandal ve şiddet yanlılarının her şeyi yapabilirken polisin kamu düzenini korumak için hiçbir yetkiye sahip olmamasının kamu düzenini ortadan kaldıracağını vurgulayan Davutoğlu, "Avrupa ve Amerika'daki uygulamalarda, demokratik toplumlarda, hiçbir gösteride maske kullanılamaz" dedi.

Maske kullanan kişinin kimliğini tespit etmenin mümkün olmadığını ifade eden Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Kimliğini niye saklıyor bunlar? Normal, barışçıl gösteri yapan birisi kimliğini niye saklasın? Siz maske takan birinin kimliğini tespit etmek için bile onu alıp bir yere götüremezseniz, düzen sağlama imkanı kalmaz. Getireceğimiz düzenlemelerin tümü demokratik ülkelerde olan düzenlemelerdir. Kamuoyumuz bazen bilmiyor, bazıları da yanıltmak istiyorlar. Sanki Türkiye'yi... Batı'da, değişik yerlerde de bu tür çalışmalar yapıldığını biliyoruz. Zaten içeride hemen bu tür suçlamalara çok çabuk alet olacak belli çevreler var. 'Türkiye otoriterleşiyor' gibi bir kampanyaya karşı kamuoyumuzu uyarıyorum. Türkiye'ye kesinlikle Avrupa veya dünyanın herhangi bir demokratik hukuk devletinde olan kuralların dışında hiçbir şey gelmeyecek."

"Bir orta yol bulmamız lazım"

Makul şüphe ifadesine açıklık getiren Davutoğlu, "Yargı ne zaman başlıyor? Bir suç işlendikten sonra yargıya intikal ediyor. Peki suçun işlenmesini önleme görevi kimin? Güvenlik birimlerimizin. O önleme görevi esnasında alınacak bir önlem eğer suç işlendikten sonraki prosedüre tabii kılınırsa suçu engelleyemiyorsunuz" dedi.

Başbakan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu anda biz burada otururken 'Ankara'da şu caddeden şu caddeye bir araba, içinde uyuşturucuyla gidiyor ve gençlerimizi zehirliyor' diye bir ihbar gelse o arabayı durdurup aramak için savcılık izni lazım. Savcı da 'daha suç işlenmemiş, önümde bir delil yok, sadece bir ihbar var' diyerek o izni vermese o araba emniyet birimlerinin gözünün önünden gider, uyuşturucu da gider o gencimizi zehirler. Savcının şunu demesi hakkıdır; 'doğru, bana delil getir.' Emniyet görevlisinin de işi, gelen bir ihbarı değerlendirip o suçu işlenmeden engellemektir. O zaman bir orta yol bulmamız lazım.

Acı değil mi? Bingöl'de şehit edilen iki kardeşimizin şehit edenlerle ilgili bilgi geldiği halde bu savcılık tarafından işleme konmadı. 'Ortada daha suç yok' diyor ama öbür taraftan da çok ciddi 'makul şüphe' denilen o şüphe hali var. Cana mal oluyor, mala mal oluyor ve bir neslin yok olmasına sebebiyet veren uyuşturucu nakline engel olamıyorsunuz.

Burada bir çözüm bulmak durumundayız. Kapalı kapılar ardında ve ertesi gün çıkacak bir yazıda çok rahat hükümeti suçlayabiliriz veya uygulamalara dönük ön yargı oluşturabiliriz. Bizim yerimize otursunlar ve bir kez de empati yapsın bunu yazanlar, bunu söyleyen muhalefet. Empati yapsın. Bizim durumumuzda olan birinin görevi, uyuşturucunun oraya ulaşmasını engellemektir. Oraya gidecek olan bir teröristin gidişini engellemektir. Onu engellemek için ne gerekiyorsa yaparız. Şiddet yanlısının, uyuşturucu tacirinin hareket etme hürriyeti, benim vatandaşımın hayat hakkından ve benim genç neslimin sağlığından, ruhsal sağlığından daha önemli değildir. Getireceğimiz önlemle o tür araçlar durdurulacak, aranacak, suç yoksa devam eder ama bir suç varsa da o suç unsuru, uyuşturucuysa uyuşturucu, bombaysa bomba, molotofkokteyli ise molotofkokteyli tespit edilip savcılığa sevk edilecek. Emniyet görevlisine bu yetkiyi vermek dünyanın her yerinde vardır."

"Maske kullanılarak gösteri yapılamaz"

Türkiye'de otoriterleşme iddiasında bulunanların Amerika'ya gidince, polis durdurduğunda ve "Sakın elini oynatma" dediğinde korkusundan elini oynatamadığını çünkü polisin yetkisi bulunduğunu ve orada da "Nerede insan hakları?" diye sormadığını ifade eden Davutoğlu, demokratik hukuk devletlerinde hangi uygulamalar varsa Türkiye'de de aynı uygulamaların yapılacağını, daha fazlasının olmayacağını bildirdi. Davutoğlu, "Vandalların, eşkıyaların kol gezdiği, barışçıl insanlarımızın da korku altında yaşadığı bir ülkeye 'kamu düzeni sahibi' diyemeyiz" diye konuştu.

Bölgeden gelen 70 belediye başkanını dinlediğini aktaran Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Bir tanesi dedi ki: 3 kez suikaste uğradım. Bir diğeri dedi ki: Sırf AK Parti'den istifa etmem için, (bu bugün AK Parti'dir, yarın başka bir partidir. Alternatif hangi partiyse) ağabeyimi vurdular' dedi. Bu mudur demokrasi? 'Bana yakın bütün akrabalarımın iş yerlerini yaktılar' dedi. Burada bir tedbir almazsak bir müddet sonra ne olur? O zaman o şehirlerde o vandalların, o eşkıyaların, o teröristlerin hükmü geçmeye başlar.

Rahat şartlarda bir fikir beyan etmek çok kolay olur ama hepimizin yapması gereken en zor şartlardaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hukukunu korumaktır. Benim beklediğim, her bir özgürlükçü aydınımızdan, her bir özgürlükçü siyasi partimizden veya siyasetçimizden, görüşü ne olursa olsun şunu söylemesidir, 'Özgürlüklerden fedakarlık etmeyeceğiz ama özgürlükleri istismar eden birilerinin de başka insanların en temel haklarını yok saymasına, yok etmesine de izin vermeyeceğiz.'

Maske kullanılarak gösteri yapılamaz. Molotofkokteyli atılamaz. Birisi çıkar da 'bu yasada molotofkokteyli artık suç sayılıyor, bomba sayılıyor' derse, evet bomba sayılacak. Eğer o molotofkokteyli ile hasta taşıyan ambulans yakılıyorsa kimse bize özgürlükten bahsetmesin. Eğer birisi 'maske takılması engelleniyor da özgürlük engelleniyor' diyorsa evet maske takılmayacak. Maske takan alınıp götürülüp tedbir alınacak çünkü maske takan kişi şunu deklare etmiş oluyor, ben kimliğimi gizliyorum, suç işlemeye hazırım. Dün daha televizyonlarda maske takarak sağa sola ateş edenleri gördünüz mü? İstanbul'da Okmeydanı'nda. O insanın maske takma özgürlüğü, ateş açma özgürlüğü o arada binlerce insanın sokağa çıkma, evinin önüne hatta balkona çıkma özgürlüğünü ortadan kaldırıyor. Bunlar olacak, bu güvenlik reformları."

Çalışmada, bu yaptırımların yanı sıra özgürlüğü teminat altına alan düzenlemelerin de bulunduğunu, sivilleşme ve valilerin yetkileri de dahil hepsinin bir paket halinde getirileceğini aktaran Başbakan Davutoğlu, "Ayrıca önümüzdeki yasama döneminde bu paketle birlikte kişisel verilerin korunması kanunu, kolluğun, gözetimi, denetimi kanunu ve fikri mülkiyetler kanunu gibi insan haklarını teminat altına alan hususlarda olacak" dedi.

Kolluk kuvvetinin kendisine verilen yetkiyi kötüye kullanması durumunda bunun yaptırımlarının da artırılacağını belirten Davutoğlu, "Burada güçlü bir denetim de getireceğiz. Yetki denetlenecek, hak başka özgürlükleri sınırlamadan kullanılacak. Yani polise sınırsız bir yetki verilmesi söz konusu değil. Hepsi sınırlı, kısıtlı ve tanımlanmış yetkiler olacak" diye konuştu.

Yetki istismarı durumunda güvenlik birimlerinin hesap verebilir durumda olacaklarını belirten Davutoğlu, kimsenin sahip olmadığı bir yetkiyi kullanamayacağını ifade etti.

Basın toplantısının ardından bir süre daha devam eden bilgilendirme toplantısı, yaklaşık 4 saat sürdü.

Muhabir: Hüseyin Gazi Kaykı, Enes Kaplan, İlkay Güder, Serdar Açıl

Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.
İlgili konular
Bu haberi paylaşın