
ANKARA
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, askeri işbirliğinin farklı yöntemleri olduğunu belirterek, "Kurşun sıkacak mısınız sıkmayacak mısınız başka bir şeydir, askeri olarak işin içinde olmak başka bir şeydir. Farklı yöntemlerle askeri operasyonun içinde yer alabilirsiniz. Teorik olarak söylüyorum. Bu ne olmalıdır, ne kadar olmalıdır, bunlar birtakım değerlendirmeler neticesinde verilebilecek kararlardır. Türkiye, şuraya kadar işin içinde olur veya olmaz şeklinde bir şey söylemem doğru olmaz" dedi.
Akdoğan, basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle TRT Genel Müdürlüğü Lokali'nde kahvaltıda bir araya geldi.
Basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Akdoğan, Türkiye'nin IŞİD ile mücadele için oluşturulan koalisyonun neresinde olacağı ve askeri kısımda yer alıp almayacağı sorusu üzerine, Türkiye'nin IŞİD konusundaki tavrının belli olduğunu vurguladı.
"Burada bir belirsizlik yok. Rehine meselesinin getirdiği bir duyarlılık ve hassasiyet vardı. Orada 49 insanımızın canını koruyabilmek önemli bir hassasiyet. Bu çerçevede birtakım söylemler vesaire, bunlara da özen gösterilmesi gerekiyordu. Çünkü burada edilen her laf orada vatandaşlarımızın daha fazla sıkıntı yaşaması demekti" diye konuşan Akdoğan, Musul'da alıkonulanların yerlerinin defalarca değiştirildiğini, yerel bilgi veren bir kişinin infaz edildiğini hatırlattı.
Türkiye'nin IŞİD'e karşı tutumunun çok öncesinden belli olduğunun altını çizen Akdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Daha önceki yıllarda Bakanlar Kurulunca terör örgütü olarak kabul edilmiş. IŞİD'in terör örgütü olduğunu deklare etmiş bir hükümet var. Türkiye'nin bu örgüte dönük tavrında, pozisyonunda bir bulanıklık yok. Son dönemde, 'İşbirliği var, destek var'... Bunlar çok ucuz medya manipülasyonları. Türkiye'yi psikolojik harekatlarla bir yere itmeye veya bir şey yaptırmaya çalışıyorlar. Bunu yapanlar da biliyor, Türkiye'nin böyle bir ilişkisinin olmadığını. Türkiye, medya manipülasyonlarıyla, psikolojik operasyonlarla harekete geçirilecek ülke değil. Öncelikle bunu çok net görmek lazım. Bunu yapmaktan aciz değiliz, biz de o ülkelere karşı bu tür medya manipülasyonları veya birtakım şeyler yapabiliriz. Bu doğru bir yöntem değil. Müttefikler arasında da kabul edilebilir bir şey değil. Ben bu tür yayınlara da çok itibar edilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ama son dönemde bu tür bir psikolojik baskı unsuru olarak uluslararası medyada bu tür şeylerin olduğunu görüyoruz."
"Bu riskin karşısında olan biziz"
Türkiye'nin terör örgütü olarak kabul ettiği bir örgüte karşı hem kendi içinde hem de dışarıda tedbirler geliştirdiğini ifade eden Akdoğan, bu örgüte karşı bugüne kadar birçok operasyon yapıldığını kaydetti. Türkiye'nin geçiş bölgesi olarak kullanılmasının önlenmesi için birçok adım atıldığını belirten Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terörle mücadelede dayanışma arayışı içinde olan, ortak mücadele arayışı içinde olan, hangi terör örgütü olursa olsun Türkiye'dir. Bakın, 10 yıldır Başbakanımızın yaptığı her konuşmada, terörle ortak mücadele, dayanışma vurgusu vardır. Bunların çoğu karşılıksız kalmıştır. Bu sadece bölücü terör örgütü değil, birçok örgüte karşı. Terörle daha kapsamlı, ortak bir mücadele, bir dayanışma zemini üretilmesi için baskı yapan ülke biziz. Bu noktada da daha kapsamlı bir işbirliği geliştirilmesi gerektiği anlaşılıyor. Bu yeni ortaya çıkmış, bütün bölgedeki terör örgütlerine karşı da. Ama bunun yöntemi, usulü nedir? İşbirliği mutlaka olacaktır. Bu konuda herkes hem fikir. Bu işbirliğine en fazla ihtiyaç hisseden de biziz, çünkü bölgede yaşayan biziz. Bu riskin karşısında olan biziz. Bu tehdit altında olan bölgedir, bölge ülkeleridir. Bu yüzden bizim bundan kaçınmak gibi bir durumumuz söz konusu olamaz."
"Askeri olarak istihbarat sağlayabilirsiniz"
"Askeri olarak işin içinde olacak mısınız" ifadesinin çok geniş bir tabir olduğuna işaret eden Akdoğan, askeri işbirliğinin çok farklı yöntemleri olabileceğini vurguladı. Rehine kurtarma operasyonu için genel başlık olarak "Askeri bir operasyon değildir" denebileceğini ancak "Asker bunun içinde yok" denemeyeceğini ifade eden Akdoğan, şunları söyledi:
"Bir yönüyle bu askeri bir operasyon olarak da algınabilir. Güvenlik güçleri, istihbarat birimleri işin içinde. Birtakım insanız hava araçlarıyla görüntüler alınıyor. Genelkurmay bir şekilde işin içinde. 'Askeri operasyon değil' dediğinizde sanki asker hiç işin içinde değilmiş gibi algılanabilir. Oysa her sürecin içinde, güvenlik birimleri varsa bu bir yönüyle askeri bir operasyon gibi de algılanabilir.
'Kurşun sıkacak mısınız sıkmayacak mısınız' başka bir şeydir, askeri olarak işin içinde olmak başka bir şeydir. Askeri olarak istihbarat sağlayabilirsiniz, görüntülü veya insan bazlı istihbarat sağlayabilirsiniz, lojistik sağlayabilirsiniz. Farklı yöntemlerle askeri operasyonun içinde de yer alabilirsiniz. Ben teorik olarak söylüyorum, bu nedir, ne olmalıdır ne kadar olmalıdır, elbette bu birtakım değerlendirmeler neticesinde verilebilecek kararlardır. Türkiye, şuraya kadar işin içinde olur veya olmaz şeklinde bir şey söylemem doğru olmaz."
"Türkiye coğrafi olarak daha ön planda"
IŞİD'e karşı gerçekleştirilen operasyonlar kapsamında İncirlik Hava Üssü'nün açılıp açılmayacağının sorulması ve ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin "Türkiye ön planda olacak" şeklinde bir ifadesinin olduğunun hatırlatılması üzerine Akdoğan, "Türkiye coğrafi olarak daha ön planda. Çünkü sınırında yaşanıyor bunlar. Kimse Türkiye kadar ön planda değil. Türkiye zaten işin içinde" ifadesini kullandı.
Suriye konusunda bugüne kadar yapılması gereken bir çok şeyin yapılmadığına dikkati çeken Akdoğan, "Esed rejimine karşı mücadele eden muhalifler ne kadar desteklenmiştir? Siz yukarıdan istediğiniz kadar bomba atın. Bir söz vardır, 'Savaşı piyade kazanır'. Orada birisi gidip bayrağı dikecek. O birisi olmazsa sen istediğin kadar bombala. Savaşı kazanmış olmuyorsun. O kim? Aşağıda senin adına kurşun sıkacak olan adam kim? Kiminle ittifak yapacaksın? Bu tür sorulara cevap gerekiyor" ifadelerini kullandı.
Suriye'ye nasıl bir gelecek öngörüldüğünün bilinmesi gerektiğini söyleyen Akdoğan, meselenin bir örgütle mücadele etmekten ibaret olmadığını ifade etti. "Sadece Türkiye üzerine, tek taraflı baskı kurmanın doğru olmadığını düşünüyorum" diyen Akdoğan, Suriye'de IŞİD, PYD, Özgür Suriye Ordusu, Esed rejimi askerlerinin ve daha bir çok örgütün olduğunu, tüm bu yapıların da birbiriyle savaştığını kaydetti.
Akdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Peki o bölgede siz kiminle ittifak yaparak bir netice almayı düşünüyorsunuz ve almak istediğiniz netice ne? Sadece bir örgütün etkisiz kılınması mı? Bu yüzden Türkiye, elbette daha kapsamlı bir Suriye politikası ve yaklaşımı görmek isteyecektir. Ama terörle mücadele konusunda Türkiye'nin tavrı nettir. Bu örgüte karşı tavrı nettir. Bu konuda, her türlü işbirliğine de açıktır.
Bu örgüte katılanların çoğu, önemli bir kısmı, Avrupa ülkelerinden gidiyor. Ama sanki Türkiye, bu örgüte destek çıkıyor veya Türkiye'den katılımlar oluyormuş gibi bir algı var. Ama bir çok istatistik aslında katılanların çoğunun Avrupa ülkelerinden giden insanlar olduğunu gösteriyor. Burada Türkiye, gereken işbirliğini Batılı Avrupa ülkelerinden alabilmiş değil. Veri, isim, geçişler... Bu konularda gereken bilgi, veri işbirliğini de alabilmiş değil. Ama kendi imkanlarıyla bunu tespit etmeye, bu geçişi engellemeye çalışıyor."
"Yabancı savaşçılar meselesinde Türkiye elinden geleni yapıyor"
Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu yüzden risk analiz birimleri kurduğunu bildiren Akdoğan, şüpheli görülen kişilerle mülakat yaptıklarını anlattı. "Bu dört ayda 479 şahıs böyle şüpheli görülmüş. Bunlardan 445'iyle mülakat yapılmış. Bunların 107'si ülkeye sokulmamış. Yani yüzde 23'ü eleme yapılmamış. Bütün bu kontrollerde 6 bin kişi bloke edilmiş, bin kişi sınır dışı edilmiş" bilgisini aktaran Akdoğan, "yabancı savaşçılar" diye tanımlanan meselede elinden gelen çabayı gösteren Türkiye'ye yeterli desteğin verilmediğini belirtti.
"Türkiye'nin Ortadoğu politikası konusunda bir sıkıntısı olduğu net bir şekilde ortaya çıkıyor. Yabancı basını suçlayabiliriz ama onların yaptıkları haberlere malzeme bu coğrafyadan verilmiyor mu, yaptıkları haber değil mi sizce" soruları yöneltilen Akdoğan, neyin haber olduğunu neyin olmadığını ayırt edebilecek bir devlet tecrübesine sahip olduklarını söyledi.
Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bir takım şeylerin içinde bilgi kırıntıları olabilir ama onun ötesinde bunun bir siyasi operasyona dönüşmesi, bir algı operasyonuna dönüşmesi, suçlayıcı tarzda, abartılarak ve sizi bir yere indirgemeye dönük bir takım çalışmaların olduğunu da biz görebiliyoruz. Bunu bir takım lobilerde de, medya kuruluşlarında da görebiliyoruz. Cami çıkışı Başbakan'ın fotoğrafının konmasının gazetecilikle, basın ahlakıyla ne alakası var? Bu bir bilgi mi, habercilik mi? Bu tamamen bir manipülasyon. Bu tür manipülasyonların olduğunu da görüyoruz. Elbette biz ülke olarak bölgedeyiz. Bu bölgede bir çok şey olabilir. Türkiye'den de gidenler olabilir. Geçişleri kontrol etmek istiyoruz. Türkiye'nin içinde de bu örgütün faaliyetleri olabilir ki biz onun için operasyon yapıyoruz. Türkiye ve Türk vatandaşları tamamen bu işin dışında demek başka bir şey, biz devlet ve hükümet olarak bu sorunun üzerine gidiyoruz ve gerekeni yapıyoruz demek başka bir şey. Bir Türk veya Türkiye'den birileri organizasyona bir şekilde katkıda bulununca 'Türkiye bu işi destekliyor' görüntüsü vermek... Biz bunu kastediyoruz. Elbette bunun bir takım başka somut verileri olabilir, biz de bununla mücadele ederiz. Bunun algı operasyonu tarafını görmezden gelmek doğru değil diye düşünüyorum ben."
"Orada ikna edildi diye bir şey söz konusu değil"
Akdoğan, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ifade ettiği tutum, buradan gitmeden önce belirlenmiş bir tutum mudur yoksa oradaki bir takım temaslardan sonra böyle bir açıklama ihtiyacı mı duyduğu Sayın Cumhurbaşkanı" sorusunu yanıtlarken de, devlet politikasının ayak üstü belirlenmediğine vurgu yaptı.
"Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu düşünceler Türkiye Cumhuriyeti devletinin düşüncesini, görüşünü yansıtır. Oradaki vurgu da teröre karşı ortak mücadele hassasiyetini yansıtmaktadır, bu işbirliğinin önemini yansıtmaktadır, Türkiye'nin buna açık olduğunu yansıtmaktadır" diyen Akdoğan, bu konunun altının doldurulmasının teknik mevzular olduğunu, ilgili birimlerin bunları çalışacağını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Akdoğan, "Buradan giderken böyle bir düşüncesi yoktu, orada ikna edildi" diye bir şeyin söz konusu olmadığının altını çizerek, Türkiye'nin bu konudaki tavrının belli olduğunu ifade etti. "Bu bir devlet politikası olarak ortaya çıkmaktadır. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, hükümetimizin bir yaklaşım farklılığı söz konusu değildir" ifadesini kullanan Akdoğan, askeri işbirliğinin çok farklı olabileceğini tekrarladı.
Akdoğan, Kerry'nin sözlerinin "Türkiye'nin cephede ön safta olacağı" şeklinde değerlendirildiğinin anımsatılması üzerine, "Bunlar Bakanlar Kurulu'nca değerlendirilebilir. Bu desteğin ölçüsü, sınırı, kapsamı nedir, bunlar değerlendirildikten sonra bir şey söylenir. Şimdi bizim bu konuda bir şey söylememiz doğru olmaz. Türkiye'nin elini açık etmek de doğru olmaz" dedi.
Baskıyı hep Türkiye üzerine kurmayı doğru bulmadığını, "Hadi bakalım şimdi ne yapacaksınız", "Hadi bakalım adım atın" ifadelerini yanlış gördüğünü dile getiren Akdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bugüne kadar Türkiye bir çok şey yapılması gerekiyor dediğinde, kim, ne yaptı? Kimse onların üzerine baskı kurdu mu? Şimdi biz hep kendi ülkemizin üzerine her konuda baskı kurmayı seçiyoruz. Dün muhalefet temsilcileri de bu açıklamayı yaptı. Daha önce dışarıdan bir takım bu yönde açıklamalar geldi. 'Hadi bakalım Türkiye bir adım atsın'. Sen Türkiye'ye ev ödevi verme, böyle bir yetkin mi var? Sürekli Türkiye'yi test edeceksin, sürekli Türkiye sınavdan geçecek, habire Türkiye'nin önüne ev ödevi koyacaksın.Sen üzerine düşeni yaptın mı? Suriye'de defalarca uyarıda bulunduk, 'Bu iş kötüye gidiyor'. Ne yaptınız peki? 'Esed giderse kimin geleceği belli değil'. Bunun arkasına sığınarak bir pasiflik üretildi. Peki biz Suriye'nin geleceğini görmeden, tünelin ucunu görmeden niye girelim arkadaşlar? Bunun elbette bir sınırı, kapsamı vardır. Türkiye kendi çıkarları neyi gerektirirse kendi yol haritasını kendi belirler ve o çerçevede gereken adımları da atar. Kimse Türkiye'yi test eder gibi yukarıdan, 'Hadi bakalım, kendini ispatla'. Türkiye hiçbir şeyi ispatlamakla mükellef değil. Türkiye'nin tavrı bu konuda nettir."
"Koalisyon güçlerinin Irak'tan sonra Suriye'yi bombalamaya başlaması, oradaki hedeflere yönelmesi Türkiye'nin bu noktadaki bastırmasıyla mı oldu, Türkiye'nin bu işbirliğinin içinde daha aktif şekilde yer almasını Suriye'ye ön plana çıkardı mı bu görüşmelerde? Türkiye Suriye ile ilgili ne istiyor" demesi üzerine Akdoğan, burada devam eden süreçlerin ve işbirliği zemininin olduğunu söyledi.
Müttefiklerin bunları kendi aralarında sürekli görüştüğünü beliren Akdoğan, şöyle konuştu:
"Yani iki taraf var masada karşılıklı oturmuşlar ve 'al-ver', pazarlık bu bambaşka bir şey. Bu yüzden kesinlikle pazarlık lafını kullanmamak lazım. Neticede bu bir takım görüşmelerle işbirliği zemini daha fazla ne olabilir. Bunu ülkeler sürekli yaparlar, istihbarat birimleri, askeri birimler yaparlar, hükümetler düzeyinde diplomatik temaslarla yapılır bu görüşmeler hiçbir zaman bitmez zaten. Herkes burada istediklerini, pozisyonunu, katkılarını söyleyebilir."
Bölgedeki gelişmelerin tek bir örgüt üzerinden okunmaması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, "Bütün bu ülkelere dönük daha kapsamlı bir gelecek senaryosu ortaya konulması lazım. Yoksa o örgüt biraz daha etkisiz kılınabilir ama bölgede sorun çözülmüş olmaz. Bu bugüne kadar yaşadığımız sorunların tek şeyi IŞİD değil, tek IŞİD sorunu yok bölgenin, bölgenin çok sorunu var" diye konuştu.
Akdoğan, bütün bu sorunlarla ilgili daha kapsamlı senaryoların geliştirilmesi ve işbirliği zeminlerinin oluşturulması gerektiğini belirtti.
Türkiye'nin görüşmelerde Suriye ile ilgili gündeme getirdiği konulara ilişkin soru üzerine Akdoğan, "Suriye rejimine karşı mücadele eden özelikle Özgür Suriye Ordusu vesaire, bu konuda daha net tavır takınılması ve daha ciddi destek verilmesi gerekiyor" karşılığını verdi.
"Burada genel bir öngörüsüzlük sorunu var"
Bir gazetecinin, ABD'nin Suriye ve Irak'a çeşitli zamanlarda operasyonlar yaptığını, bölgenin ekonomik ve sosyal kaynaklarını kullandığını, milyonlarca insanın hayatını kaybettiğini belirterek, "Sayın Cumhurbaşkanı ABD'de 'Sizin de hiç suçunuz, payınız yok mu' dedi mi" ifadelerini kullanması üzerine Akdoğan, orada bulunmadığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ne dediğini bilemeyeceğini söyledi.
Akdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Ama bunu Sayın Başbakanımız da Sayın Cumhurbaşkanımız da defalardır söylüyor. Yani Türkiye'nin gündeme getirdiği konular yeterince karşılık bulmadığı için, gereken adımlar atılmadığı için Suriye'de sorun daha da derinleşti. Yani düşünün bir hafta önce Suriye'ye askeri müdahale senaryoları konuşuyorsunuz, uçaklar nereden kalkacak, nereyi vuracak, bir hafta sonra bambaşka bir senaryo gündeme geliyor. Burada genel bir öngörüsüzlük sorunu var. Yani Esed giderse ne olacağı vs. Bugün bunun üzerinden ortaya çıkan pasifliğin sorunu daha da derinleştirdiği görülüyor. Türkiye'nin o zaman gündeme getirdiği birçok konunun yapılmamasının bunda katkısı olduğunu görüyoruz. Türkiye bu eleştirilerini zaten uzun zamandan beri gündeme getiriyor. Orada da muhtemelen gündeme gelmiş olabilir ama tabii ben bilemiyorum orada neler konuşuldu."
Uyuşturucu ile mücadele
Aynı gazetecinin "Uyuşturucu ile mücadeleyle ilgili iyi bir altyapının söz konusu olmadığı savunularak bununla ilgili toplumu bilgilendirme gibi bir kampanya düşünüyor musunuz" demesi üzerine Akdoğan, bir eylem planının hazırlandığını, bittikten sonra Başbakan Ahmet Davutoğlu ve ilgili bakanların açıklama yapacağını söyledi.
Bundan 'bugüne kadar hiçbir şey yapılmıyordu, sıfırdan bir süreç başlıyor' anlamının çıkarılmaması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, şöyle devam etti:
"Zaten bununla çok boyutlu bir mücadele var. Çok boyutlu olarak bu konu hükümetimizin hep gündeminde olmuştur. Hükümet programlarında, seçim beyannamelerinde gündeme gelmiştir. Böyle baktığımızda mücadele yeni değil. Daha önce de 2013'te de bir eylem planı hazırlamıştık, bu çerçevede çalışmalar devam ediyor. Bu sefer daha kapsamlı, daha büyük bir koordinasyon içerisinde bir acil eylem planı hazırlanıyor. Elbette bunun bir tarafını da kamu diplomasisi oluşturacak."
"Her askeri operasyonda 'Acaba İncirlik' demek doğru bir şey değil"
"Tezkerenin içeriğinde nasıl bir değişiklik bekleyelim. Koşullar gereği insani yardım mı ağırlıklı olacak, İncirlik içinde olacak mı, Türkiye'deki yabancı askerin durumu olacak mı" denilmesi üzerine Akdoğan, "İncirlik'in ayrı bir statüsü vardır. Her konuda İncirlik'i gündeme getirip yeniden keşfediyormuşuz gibi, 'İncirlik'ten ne olacak' demenin bir gereği yok. İncirlik'in özel bir statüsü var, ne iş yaptığı belli. Her askeri operasyonda 'Acaba İncirlik' demek doğru bir şey değil" karşılığını verdi.
Akdoğan, tezkere konusunda ise şunları söyledi:
"Tezkere konusunu değerlendiriyoruz. Bu hafta sonuna doğru muhtemelen Meclis'e gönderilecek. Tek tezkere mi olsun, iki tezkere mi olsun, yeni bir muhteva mı olsun bu değerlendirilen bir konu. Sayın Başbakanımız muhtemelen bunun yine iki tezkere şeklinde olabileceğini söyledi. Ama belki biraz daha muhtevası yeniden ele alınabilir. Yani tek bir örgütü tanımlamak yerine farklı örgütleri de işin içine katabilecek şekilde bir muhteva kazandırılabilir. Bu çalışma şu anda daha tamamlanmadı."
"Türkiye'de yabancı askerlerin bulundurulması ya da sınır ötesi operasyonlar da tezkere içinde yer alma olasılığı var mı" sözlerine Akdoğan, "Bu tezkere bugüne kadar ki bağlamından çok farklı bir bağlamda olmayacak. Örgüt manasında biraz daha kapsamı geliştirilebilir. Yani daha önceki çerçevesi neyse o çerçeve korunacak. Bunda belki biraz daha farklı boyutlar kazanabilir ama dün hiç olmayan birşey getirilecek gibi bakmamak lazım" diye konuştu.
Konuyla ilgili Genel Kurul'da bilgi verilip verilmeyeceğinin sorulması üzerine Akdoğan, "Tezkere konusunda gündem bu olduğu için 2 Ekim'de bu konuşulacak. Orada açık mı olur, kapalı mı olur onu bilmiyorum ama tezkerelerde zaten partiler söz alıp belli sürelerde konu gündeme taşınıyor. Bunu zaman zaman Dışişleri Bakanı yapıyordu, zaman zaman Savunma Bakanı yapıyordu, yani ilgili bakan kimse orada konu hakkında gereken bilgileri verecek" dedi.
"Bunun mağduru başka ülkeler olmaz. Bölgede biz yaşıyoruz"
IŞİD ile mücadele yönelik koalisyonda yer alınması durumunda 2003'te 'hayır' denilen tezkereye gecikmeli olarak 'evet' denilmiş gibi olacağını belirtilerek, "Bu durumun Türkiye'yi örgüt nazarında daha büyük bir hedef haline getirmiş olmaz mı" demesi üzerine Akdoğan, şu yanıtı verdi:
"İşte bu yüzden bu konuda, belli bir duyarlılığı korumamız lazım. Bu sadece rehine meselesinde değil. Rehine meselesinde azami duyarlılıkla hareket ettik, bir can kaybı olmasın diye. Neticede burada, bölgede öncelikli bu tür örgütlerin saldırılarına maruz kalabilecek ülkeler belli. Bu duyarlılığı da elinden bırakmadan bundan sonraki süreci de duyarlı götürmek lazım. Birilerinin de dolduruşuna gelerek, 'Hadi bakalım ne yapacaksınız, hadi bakalım savaşa girin, hadi bakalım şunu da yapın', bu konularda ölçülü hareket etmek lazım. Bu işbirliğinin kapsamı ne olacak? İstihbarat işbirliği mi, lojistik işbirliği mi, başka türlü işbirliği mi, operasyon desteği mi, bunun çok farklı boyutları vardır. Bunları Türkiye yapsa bile davul zurnayla yapmak, yeri göğü inleterek yapmak bunları da özellikle basından, sorumlu yayıncılık açısından burada da bir ölçü belirlemek lazım. Yoksa bunun mağduru başka ülkeler olmaz. Bölgede biz yaşıyoruz. İşbirliği dediğim gibi birçok boyutlu, insani yardım da dahil olmak üzere, burada işbirliğine ihtiyacı olan taraf Türkiye'dir, işbirliği zemini de farklı şekillerde de olacaktır. Ama onu bir yerleri tahrik edecek şekilde lanse etmek de doğru değildir. Burada da daha özenli davranmak gerekir diye düşünüyorum."
Çözüm süreci
Yaşanan yeni durumla çözüm sürecinin geldiği noktaya yönelik değerlendirmesi sorulması üzerine Akdoğan, "Çözüm süreciyle bu konunun doğrudan hiçbir ilgisi yok" karşılığını verdi. Kobani veya Suriye'in kuzeyindeki gelişmelerin sürecin içindeki gündem maddeleri olmadığını vurgulayan Başbakan Yardımcısı Akdoğan, şunları kaydetti:
"Buna dolaylı etkisi olan ilişkili konular diyorum. Bir şekilde etkileyebiliyor ama doğrudan süreç içerisinde konuşulan maddeler, sürecin geleceğini belirleyecek gündem maddeleri değil bunlar, bu şekilde algılanması da doğru olmaz. Çünkü Türkiye'nin içinde bir sorunu biz çözmeye çalışıyoruz. Yani Suriye'nin PYD sorununu, İran'ın PJAK sorununu çözmeye çalışmıyoruz. Yani başka ülkelerde ayakları olan sorunları çözmeye çalışmıyoruz. Türkiye'de var olan sorunu çözmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bunları birbirine karıştırmamak lazım. Elbette yaşanan her gelişme artık her konuyu etkileyebiliyor. Düşünün bir tarafta siz 140 bin Kürdü kabul etmişsiniz, kapınızı, gönlünüzü açmışsınız. En zor zamanda kucağınızı açmışsınız, ama bir taraftan da içeride birileri habire gerilim üretiyor. Bunlar süreç açısından doğru şeyler değil, sürecin ruhuna uymuyor."
Bağımsız Van Milletvekili Aysel Tuğluk'un taş attığı görüntülere ilişkin ise Akdoğan, "Bu nasıl bir nankörlüktür? Mehmetçik bir taraftan yardım elini uzatacak, o kadar müşfik, alicenap, yardımsever, karşıdaki insanı bağrına basan Mehmetçiği siz öbür tarafta taşlayacaksınız, bu çok büyük bir nankörlüktür. Bir tarafta yeni Türkiye manzarası öbür tarafta eski Türkiye manzarası. Sürekli gerilim üretmek, yani böyle bir şey olabilir mi? Bir kere Siyasetçi taş atar mı? Siyasetçi fikrini ortaya koyar. Fikri bazen kaya gibi sert olur ama taş atmaz, kurşun sıkmaz. Öcalan, 'Silahlar sussun, fikirler konuşsun' dedi. Şimdi Öcalan her gün çıkıp, 'Taş atılmasın, molotof atılmasın, fikirler konuşsun' mu diyecek?"
Türkiye'nin IŞİD ile mücadele koalisyonu için "Esed gitsin" ve "tampon bölge" pazarlığı yürüttüğü iddialarının bazı yayınlarda gündeme geldiğinin hatırlatılması ve "Tampon bölge, Irak ve Suriye sınırında Türkiye için hayati öneme sahip midir" diye sorulması üzerine Akdoğan, "pazarlık" ifadesini kullanmanın doğru olmadığını ifade etti.
"Sanki birileri bir şey istiyor, Türkiye buna karşı pazarlık yapıyor" anlayışının yanlışlığını da dile getiren Akdoğan, tehditlerle baş etmesi gereken, sıkıntı yaşayan taraf olarak işbirliğine ihtiyacı olan tarafın da Türkiye olduğunu belirtti.
Türkiye'nin 1,5 milyon göçmen kabul ettiğini, bunun Türk milletinin alicenaplığını, müşfikliğini gösterdiğini ama ekonomik bir boyutu da olduğunu ve Türkiye'nin bunu tek başına göğüslediğini ifade eden Akdoğan, görüşlerini şöyle aktardı:
"İnsani yardım konusunda kim katkıda bulunuyor, taşın altına elini koyuyor? Burada bir mücadele, ortak bir çaba derken bütün bunlar işin içerisinde. Sadece bir örgütün etkisizleştirilmesi değil bölgede bir sorun yaşanıyor. Bunun farklı boyutları var. İnsani trajedi bunun bir boyutudur, göçmenler meselesi bunun bir boyutudur. Elbette Suriye içi dengeler, Esed meselesi, Suriye'nin geleceğinin ne olacağı bir boyutudur. Bütün bu boyutlarda, öncelikli olarak bir ihtiyaç hisseden ve birtakım adımlar atılması gerektiğini söyleyen taraf Türkiye. Bu yüzden 'Türkiye'den bir şeyler istiyorlar, Türkiye de buna karşı pazarlık yapıyor' gibi takdim etmek doğru değil."
Tüm bu alanlarda iyi niyetli, samimi, çok boyutlu bir işbirliği gerektiğini vurgulayan Akdoğan, hiçbir Avrupa ülkesinin böyle bir göçmen kabulü yapmadığını söyledi.
Türkiye'nin sesini duyurmaya çalıştığını dile getiren Akdoğan, "Bu bir pazarlık meselesi değil. Bu faktörlerin hepsi iç içe geçmiş durumda" dedi.
"Onları kabul etmemek gibi bir düşüncemiz yoktu"
Akdoğan, güvenli bölge konusundaki düşüncelerini de şöyle dile getirdi:
"Tampon bölge meselesinde, zaman zaman örgüt yani Kandil vesaire de 'çözüm süreci biter' gibi açıklamalar yapıyorlar... 'Türkiye'nin güvenliği için bir askeri savunma kalkanı oluşturalım' düşüncesinden hareketle gündeme getirilen bir konu olmaktan öte 'İnsani yardım maksatlı bir güvenli bölge oluşsun', bu açıdan gündeme getirilen bir konu. Kobani meselesinde de ilk önce 'karşı tarafta kalsınlar, orada yardım edelim' dedik. IŞİD aşağıdan bastırınca bu olmadı, kabul ettik. Onları kabul etmemek gibi bir düşüncemiz de yoktu. İnsanların kendi yaşadığı topraklarda bir güvenli bölge oluşturulabilirse buradan yardımda bulunmak daha kolay olabilir. Öbür türlü aileler bölünüyor, parçalanıyor, başka birtakım toplumsal sıkıntılar yaşanabiliyor.
"Temel fonksiyon kamu diplomasisi"
Gündeme ilişkin soruları yanıtlamadan önce bakanlığının alanı hakkında da konuşan Akdoğan, çalışma alanının, iletişim ve kamu diplomasisi olduğunu ifade etti.
Kendisine bağlı olan TRT, Anadolu Ajansı, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Basın İlan Kurumu, RTÜK ve Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün eşgüdüm içerisinde, ortak projeler yaparak, bir iletişim stratejisi ve koordinasyon çerçevesinde hareket etmesinin önemine dikkati çeken Akdoğan, bu kurumların birçoğunun benzer ve mükerrer işler yaptığını, işbirliği halinde etki alanlarının genişleyebileceğini vurguladı.
İşbirliğini artırmaya ve kurumların koordinasyon içinde hareket etmesine dönük bir yaklaşımları olduğunu dile getiren Akdoğan, tüm bu iletişim kurumlarının temel fonksiyonunu, "kamu diplomasisi" olarak niteledi.
"Bütün değerlendirmelerin alınacağı üç çalıştay yapılacak"
Bakan olduktan sonra devletten kapsamlı bir brifing almadan önce meslek kuruluşlarını davet ederek, "Önyargı, ön kabul oluşmadan önce sizi dinleyeyim" dediğini aktaran Akdoğan, hükümete yakın veya uzak olduğuna bakmadan tüm meslek kuruluşlarının davet edildiğini, toplantıda Basın İş Kanunu ile ilgili meselenin gündeme geldiğini ve üç çalıştay yapmayı planladıklarını anlattı.
Çalıştaylardan ilkinin yarın Ankara'da yapılacağını kaydeden Akdoğan, sonrakilerin İstanbul ve Erzurum'da gerçekleştirileceğini söyledi. Akdoğan, "Özellikle basın emekçilerinin yaşadığı sıkıntılar, 212, birtakım mağduriyetler, Basın Kanunu çerçevesinde çalıştırılmamaları, çok düşük ücretle hatta kayıt dışı çalıştırılmaları, bırakın Basın Kanunu kapsamına alınmamayı, tamamen sigortasız, kayıtdışı çalıştırılmalarına kadar birçok sorun var.
Bu çerçevede bütün tarafların değerlendirmelerinin alınacağı üç çalıştay yapmayı düşünüyoruz. İnternet medyasından tutun da frekans ihalesine kadar önümüzde duran birçok mesele var. Bunlarla da bütün STK'lar ve meslek kuruluşlarıyla daha fazla diyalog halinde olarak meseleleri geride bırakmayı düşünüyoruz" değerlendirmesini yaptı.
"Hele bir o anlasın bakalım ne demiş"
Bir gazetecinin "Öcalan, IŞİD ile ilgili 'Bölge halkına yüksek düzeyde savaş çağrısında' bulundu. Bu konudaki değerlendirmeniz nedir" sorusu üzerine Akdoğan, aynı sorunun HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'e de sorulduğunu hatırlattı.
Önder'in soruya 'Ben gidip görüşeceğim ne dediğini anlamaya çalışacağım' yanıtını verdiğini hatırlatan Akdoğan, "Hele bir o anlasın bakalım ne demiş, ondan ne anlıyorlar. Ondan sonra biz değerlendirme yapalım. Yani Öcalan'ın sözü üzerinden ben yorum yapmış olmayayım" karşılığını verdi.
Bedelli askerlik
Bedelli askerlikle ilgili soru üzerine Akdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda brifing alacağını açıkladığını hatırlattı.
Konuyu, siyasi mesele olmaktan ziyade rasyonel kriterlerle ele almak gerektiğini vurgulayan Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Durum nedir, sorun nedir, TSK'nın ihtiyacı nedir? Burada öncelikli tabii TSK'nın kendi planlamasını yapması da önem taşıyor, bir sıkıntı yaşanmaması önem taşıyor ama bir taraftan da sosyal bir probleme dönüşmeye başladı. Biraz da kangren olmuş bir meseleye, bir soruna dönüşmeye başladı. Bu yüzden burada popülist davranmak yerine rasyonel zeminde oturup bu meseleyi değerlendirmek gerekiyor. Sayın Başbakanımız da böyle yapacak, brifingler aldıktan sonra bu konu değerlendirilecek. Bu, af meselesi gibi gereksiz yere gündeme getirip ümit aşılamak bu da doğru değildir, beklenti oluşturmak bu da doğru değil. Duygu istismarı vesaire doğru değil ama bu konu Türkiye gündeminde olduğuna göre, bir soruna dönüşmeye başladığına göre bunun değerlendirilmesi gerekiyor. Hükümet de bunu rasyonel zeminde değerlendirecektir."
"(Çözüm süreci) Çok sağlıklı bir şekilde devam ettiğini düşünüyorum"
Bir gazetecinin, HDP'lilere yaptığı görüşmeye yönelik değerlendirmesini sorarak "Yol haritası açıklanacak mı yoksa karşı tarafın adım atması mı bekleniyor" sözlerine Akdoğan, "Bu süreç son derece başarılı bir şekilde devam ediyor" karşılığını verdi.
Zaman zaman HDP tarafından siyasi taktik amaçlı veya kendi kitlelerine yönelik açıklamaların yapıldığını belirten Akdoğan, "Ben sürecin çok sağlıklı bir şekilde devam ettiğini düşünüyorum. Bugüne kadar ki en iyi noktada olduğunu da düşünüyorum açıkçası" dedi.
Akdoğan, HDP'lilerin hayırlı olsun ziyaretinde bulunduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Uzun yıllardır bu çözüm sürecinin de bir şekilde içinde olan bir kişiyim. Burada kamu diplomasisi ve iletişim boyutuyla da Meclis'te yasamadan sorumlu bakan olarak da bu partilerle bir şekilde temas noktası olan da kişiyim. Bu yüzden HDP'lilerle bundan sonra daha sık görüşeceğim. Sadece HDP değil diğer partilerle de çeşitli farklı konularda, yasama faaliyetleri bağlamında temaslarımız olacak.
Burada diyalog zeminini güçlendirmemiz lazım. Çünkü ne kadar diyalog kurarsanız o kadar birbirinizi doğru anlıyorsunuz. Birtakım yanlış anlaşılmalar olabiliyor. Şimdi bu tampon bölge meselesinde ortalığı ayağa kaldırdılar. Bir Kandil, bir HDP'liler açıklamalar yapıyor. Mesele nedir? Her konuda tehditvari açıklamalar yapmak, 'Süreç aman biter, şu tarihe kadar olmazsa biter' bu yanlış bir şey. Bu yüzden daha sık iletişimle, irtibatla daha güçlü bir diyalog zemini tesis edilmesi önemli. Herkesin birbirini, gelişmeleri doğru anlaması önemli. Bu çerçevede bu görüşme trafiği de bundan sonra da devam edecek.
Sürekli ödevleri Türkiye'ye ve hükümete yüklemek, bu meselede de bunu görüyoruz. Hep 'Hükümet hangi adımı atacak', 'Hükümet hadi adım atsın' bu doğru bir yöntem değil. Bazen de baskıyı öbür taraf üzerine kurmak lazım. Onlar ne yapıyorlar?"
"Eylemsizlik kararı içine bu da alınmalı"
Hükümetin konuyla ilgili birçok adım attığını hatırlatan Akdoğan, "Bölge halkının beklentisi hükümetin birtakım adımlar atması mı, yoksa örgütün yaptığı zulmü ve baskıyı kaldırması mı" diye sordu.
Başbakan Yardımcı Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bölgede bu süreçte yol kesme, adam kaçırma, makine yakma, haraç alma vesaire birtakım şiddet ve asayiş olayları var. Bunları biz süreç var diye görmezden gelelim yaklaşımı içinde hiç olmadık. Ama bunlar kırılganlık üreten konular. O zaman sen güvenlik tedbirleriyle bunun üzerine gitmen gerekiyor. Bu da bir kırılganlık üretiyor. Bu yüzden ben çok uzun zamandır diyorum ki eylemsizlik kararı içine bu da alınmalı.
Sadece eylemsizlik terör faaliyeti, gidip karakol basmak değildir, bunların hepsi terörün alt başlıklarıdır, şiddet olayları, asayiş olayları. Bunlar da bu kapsamında ele alınmalıdır diyorum. Bu yüzden şu anda 'Hükümet şunu yapsın, bunu yapsın'dan önce bu gerilime ve baskıya son vermeleri gerekiyor. Bütün bu asayiş ve şiddet olaylarına son vermeleri gerekiyor. Daha öncede bahsedilen Türkiye'den sınır dışına çıkma, bu konularda örgütün adım atması gerekiyor. Böyle baktığımızda hükümetin bir çerçevesi var. Hükümet ne yaptığını, yapacağını biliyor ama bütün bunların tüm ayrıntılarının kamuoyuyla paylaşılması çok doğru olmaz ama ne yaptığını bilen ve o yolda yürüyen bir hükümet var."
"Bunu süreç içinde göreceğiz"
Muhalefete karşı kendisinin ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun yumuşak ifadelerinin olduğu belirtilerek, muhalefetle bundan sonraki tavrına ilişkin yönelik soru üzerine Akdoğan, kendisinin yasamadan sorumlu bakan olduğunu hatırlattı.
Bunun AK Parti grubuyla hükümet arasında köprü olma vazifesi olduğunu dile getiren Akdoğan, "Ama ben Meclis'teki bütün gruplarla da bir diyalog zemini geliştirmek istiyorum. HDP'liler geldiler, bir şekilde onlarla görüşüyoruz ama diğer parti gruplarını da bir şekilde ziyaret edebilirim. Onlarla en azından bu yasama faaliyetleri konusunda bir irtibatımız olabilir. Bunu süreç içinde göreceğiz " diye konuştu.
Hükümetin iyi niyetli olarak elini uzattığını ifade eden Akdoğan, şunları kaydetti:
"Burada bir asgari müşterek de buluşmak lazım, bir asgari diyolog zemini üretmek lazım. Birbirimizi yine eleştirebiliriz, rakibiz, siyasi mücadele veriyoruz ama bu zemini bence tesis etmeliyiz. Çünkü çok kritik gelişmeler oluyor. Bu gelişmeleri artık yüz yüze paylaşabilmeliyiz. Yani genel başkanlar, liderler düzeyinde bunlar paylaşılabilmeli, konuşulabilmeli, farklı zeminlerde bir araya gelinebilmeli. Yeni dönemde artık siyaset tarzı, üslubu, bu konuları da yeni baştan ele almak gerekiyor."
Kılık kıyafet düzenlemesi
Öğrencilerin kılık kıyafetlerine dair yönetmelikte yapılacak değişiklik ve muhalefet partilerinin bu konudaki eleştirilerine yönelik değerlendirmesini sorması üzerine Akdoğan, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın konuyla ilgili açıklamalarda bulunduğunu anımsattı.
"Bu meselesinin çok fazla köpürtülmesinin faydası olduğunu düşünmüyorum" diyen Akdoğan, şöyle devam etti:
"Bu mesele çok boyutlu konuşuldu bugüne kadar. Başörtüsü konusunda CHP'nin de Kılıçdaroğlu'nun da kimi zaman olumlu yaklaşımlar sergilediğini ve bu meselenin çözümünde en azından negatif davranmayarak katkıda bulunduğunu görüyoruz. Bu mesele artık toplumsal olarak aşılmış bir meseledir. Bundan dolayı bunu yeni yeni kriz konuları haline getirmenin faydası olduğunu düşünmüyorum."
Yeni anayasa çalışmaları
Yeni anayasa çalışmalarına ilişkin soru üzerine Akdoğan, "Yeni anayasa ihtiyacı ortada duruyor. Bu konuda herkesin vurguladığı vaatler de ortada duruyor. Biz elimizden gelen çabayı gösterdik, şu ana kadar netice alamadık. Ama alamadık diye bırakamayız" karşılığını verdi.
Konunun öncelikli meseleleri olduğunu söyleyen Akdoğan, şöyle konuştu:
"Seçimden önce de seçimden sonra da AK Parti tek başına yapmak durumunda kalırsa seçim sonrası aritmetiği görmek lazım ama ondan öncesi de bir partner destek bulması gerekiyor ve önem taşıyor. Burada siyasi iklimin yumuşaması halinde bu tür belki ilişkiler, işbirlikleri gelişebilir. Ama en azından bu uzlaşılan maddelerin geçirilmesi konusunda bence bir iyi niyet göstergesi olarak, bu topluma da bir mesaj olacaktır. 'Bakın Meclis bir araya gelerek bu meselede adım atabiliyor. Biz anayasayı değiştirebiliyoruz' böyle pozitif bir mesaj olur diye düşünüyorum."
Muhabir: A. Eda Ünlü Özen, Sarp Özer
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.